bu ülkenin başındaki en büyük gölgelerden biridir. çünkü herhangi bir düşüncesi, herhangi bir sevgisi, herhangi bir bağı yoktur. tek düşündüğü kendi çıkarıdır. o nedenle bu ülkede sürekli bir sorun olsun ister. o nedenle bu ülkenin bir askerine sataşır, bir partisine sataşır, bir polisine sataşır.
bugün darbe mağdurudurlar yarın darbeci.
bugün ermenidirler yarın ermeni gazeteciyi öldürmesi için çocuğun eline silah verenler.
bugün ergenekon çıkarırlar, yarın ergenekonu kendileri kurarlar.
ama devamlı insanları birbirleriyle çatıştırmkatan geri kalmazlar. çünkü çıkarları çatışmadan sağlarlar. buradan rant sağlarlar ki sürekli bir kaos ortamı oluşsun isterler.
memleket sevdası güdenlere, siz faşistsiniz, siz postal yalakasısınız der ancak kendisi güya postal yalamazken onun dışında geri kalan her şeyi yalamaktan çekinmez. halbuki o itham ettiği insanlar, genciyle, yaşlısıyla tek düşünceleri sadece ve sadece memleketlerini sevmeye çalışmaktır.
bu ikiyüzlü güruh, bugün ellerinde hepimiz ermeniyiz pankartlarıyla halkı sokağa dökmüş, yarın olduğunda bir bakmışsınız, katilleri tutarak ermeni gazetecileri öldürmüş.
ama iki şekilde de ortak yaptığı tek şey suçu birilerine atıp bu ülke insanlarını birbirine düşürmektir ve bundan çıkar sağlamaktır. işte bu nedenle sürekli yapay gündem oluştururlar ve sürekli taraf yaratırlar.
güzel ülkemin bir an önce yakasından düşmeleri tek temennidir.
star tv ana haber bülteninin bugün itibariyle ortaya koyduğu yeni bir akım başlatması beklenen muhabir tipidir. uzmanlık alanı kötü havalar olan bu muhabir elbette ülkemizde bol bol görülen inanılmaz hava koşullarını göre göre uzman olmuştur.
topu topu en fazla tipinin, ya da aşırı bir yağmurun görüldüğü türkiye'de kötü havaların uzman muhabiri bakalım nasıl gelişmelerle ve yeni haberlerle karşımızda olacak.
kah yağmur kah kar derken acar muhabirimiz orada olacak sanırım.
spartacus: blood and sand, 2010 yapımı yeni dizilerden birisidir. biraz gladiator biraz 300 tarzı konu ve sahneleriyle gerçekten sağlam bir giriş yapmıştır bana kalırsa. eğer bu belirttiğim iki filmden de bir nebze dahi keyif aldıysanız izlerken keyif alacaksınızdır bu diziyi de.
dizide kan ve cinselliğin fazla olduğunu, sonra aile dizisi değilmiş bu söylemlerini engellemek adına hemen belirtmekte fayda var.
2010'un sağlam yapımlarından. geleceği parlak gözüküyor.
--spoiler--
konu itibari ile gladiator'e karısının ölmemiş olması haricinde benzemektedir diyebiliriz ama bu kopya demek değil kesinlikle. özellikle arena sahnelerinde ve geçişlerde de görülebileceği üzere biraz 300 tarzı kan ve renklendirmeleri mevcut. bunlarda diziyi daha ilgi çekici hale getirmiş bana kalırsa.
--spoiler--
son zamanlarda bazı kesimler tarafından hagi mi alex mi kıyaslamaları alıyor başını gidiyor malum. hemen en tepedekine ulaşmaya çalışmak tabii anlıyoruz ama aradaki siklet farkını son katıldığı panelde maradona'da ispatlamış ve ortaya koymuştur net olarak. ne demiş bakalım maradona,
"arjantinin buenos aires şehrinde düzenlenen panelde öğrencilerle buluşan arjantin milli takımının teknik direktörü maradona,türk futbolseverlerin yakından tanıdığı ve galatasarayın efsane futbolcusu hagiyi yere göğe sığdıramadı. maradonaya göre günümüzde dünyanin en büyük yildizi kim?
messi, kendini aşti
messinin kendini aştığını belirten maradona, messinin şu anda dünyanın en iyisi olduğunu ve efsaneler kadrosunda yerini alacağını söyledi.
hagi'nin futbolunu özlüyorum
panelde mikrofonu alan bir öğrencinin son 20 yılda en beğendiğiniz futbolcu hangisi sorusuna efsane futbolcu maradona, son yıllarda avrupa çok klas oyuncular yetiştirdi.buna örnek verecek olursak zidane ve hagi diyebiliriz. ben büyük bir keyifle izlediğim bu yıldızların futbolunu özlüyorum. bu oyuncuları benim futbol yapıma en yakın isimler olduğu için çok beğeniyor olabilirim. dünya kupasında haginin kolombiyaya attığı gol hala hafızamda. gerçekten ustaca bir goldü. cevabını verdi."
son zamanlarda minik bedrettin ile beraber ortaya çıkan hadise. aslında eskiden beridir varolan bir gerçek olsa da yeniden gündeme geldi.
köy halkının hemen hemen hepsi kışın köyünde takılırken yazın büyük şehirlere akıyor ve dilencilik yapıyor. ayrıca köyde hepsinin evi, arabası, traktörü, dükkanı ve hatta benzin istasyonu bile olmasına rağmen.
yapılan röportajlar sonucunda küçücük çocukların dilenmeye yaklaşımları bunun çok doğal bir şey olarak gördüklerini göstermekte maalesef. ve bu dilenme ve dilendirme olaylarından yola çıkılınca da hepimiz son olarak küçük bedrettinin ölesiye dövülmesine tanık olduk malumunuz.
olayın derinliklerine ineyim haberim yok diyenler için kaynak;
tanım: dışarıda ya da toplum içinde herkesin diline pelesenk olsa bile bir erkek tarafından söylendiği zaman sakınca doğuracak şarkılar bütünüdür efenim. şarkının kendisi değil, içerdiği herhangi bir söz öbeği nedeniyle, bir anda zor duruma düşersiniz.
söylendiği anda "la ne diyo bu la" tepkisini yüzlerden okumak, prestij kaybetmek mümkündür. o nedenle hebele gübele diye şarkıya başladıktan sonra ben ne ettim dememek için şarkı seçimlerine bir erkek olarak dikkat etmek gereklidir.
yiyecek ve içeceklerde görmeye alıştığımız tamamen islami koşullara uygun üretilmiştir tarzı bir kampanya sonucu bu sefer çıkarılacak araba olacaktır.
neticesinde müslüman olmayanları içinde barındırmayacak özel bir tanıma sisteminin faydası olacaktır büyük olasılıkla. yerli malı yurdun malı olur mu olmaz mı orası bilinmez ama görünen arap malı herkes bunu kullanmalı modunda piyasalarda olacak. kim bilir araplar belki de fetva falan yayınlattırırlar bunu kullanmayan cehenneme gidecek diye.
start çoktan verildi bile. sanki araba yapmak dünyada ilk defa yapılıyormuşçasına biraz daha çoşalım derim ben ey sözlük.
dünya sıralamasında nerededir nasıldır bilinmez, daha kendisini geliştirmesi gerektiğide doğrudur. ancak onu çekemeyenler, onu ezmek için messi ile karşılaştırırken, kendi takımlarındaki yıldızlarıda onunla kıyaslıyorlar.
işte o nedenle bu kadar büyük bir futbolcu. işte o nedenle bu kadar yanında büyük galatasaray taraftarı var.
bazı eşyalar veya nesneler vardır, aslında işe yarar hallerinin dışındaki zamanlarda, çok daha anlamlı gelirler. bunlardan biridir işte ezilmiş kutu kola dediğimiz şey.
şehirlerin adları, okulların adları ve oynayan çocukların adları değişebilir elbet ve değişecektir de ancak içi dolu bir kutu kola yerine ezilmiş ve okulun bahçesinde ayakkabıları parçalarcasına top oynanmaya hazır hale gelmiş bir kutu kola gibisi yoktur o zamanlar için.
sekmez, ayakkabıları ortasından yarar, dayak sebebidir belki eve gidildiğinde, sürekli bir karambol olur, gol olup olmadığı hep tartışmalıdır, ya da hocalardan azar işitirsiniz ama olsundur. onun o eğlencesine çok şeyi değişmeyiz o yaşlarda. çoğumuz için ezilmiş bir kutu kola görmek top niyetine vurmaktır ve belkide çoğumuzun ortak bir noktasıdır.
yani bazen bazı şeyleri anlamayız ya hani biri için neden değerli olduğunu, aslında iyi bir örnektir ezilmiş kutu kolanın o bahçedeki çocuklar için önemi. çünkü onlar için o senin açıp içtiğin koladan çok daha önemlidir. çünkü onlar için o çöpe atacağın şey eğlence kaynağıdır, yeri geldiğinde tektir.
ezilmiş kutu kola dediğimiz şey, hayata her insanın duruma ve zamana bağlı olarak bambaşka baktığının bir kanıtıdır aslında...
ülkemizin içi boş, dolu ya da doldurulmaya çalışılan binlerce kavram ve tanımı varken asıl en tehlikeli, asıl en at gözlüğü olarak nitelendirilmesi gereken olgusudur belki de parti faşizanlığı.
hangi parti olursa olsun, hangi düşünce yapısını savunursa savunsun, oy attığı o parti ne yaparsa doğru yapar mantığında olanlar, kabak gibi ortaya çıkan yanlışları başka partilerin, başka örgütlerin, başka kurumların üzerine atanlar, asıl bu ülkeye en büyük kötülüğü yapanlardır.
kişiler, oy verip seçtikleri insanları deliler gibi savunup, reis ölümüne arkandayız demek zorunda hissediyorlar güzel türkiyem'de kendilerini. aksine yapılması gereken şey, oy verdiğini yanlış yapıyor mu diye daha dikkatli bir şekilde takip etmekken hem de. senin verdiğin oyu acaba yeterince iyi değerlendiriyor mu bakalım, yoksa "yan gelip yatıyor" mu?
işte bu nedenlerden dolayı, körü körüne parti faşizanlığı yapmak, seçtiği parti liderini peygamber gibi görüp, ne dese inanıp, yanlışlarını görememek en çok türkiye'ye zarar vermektedir.
ve işte bu nedenle önemli olan sadece o sevdiğiniz parti lideri midir, yoksa türkiyeniz midir? bir parti uğruna -hangi parti olursa olsun- türkiyenizi görmezden geliyorsanız, halkınızı görmezden geliyorsanız, kapı komşunuzu görmezden geliyorsanız orada büyük bir sorun var demektir.
türkiye'de cinebonus sienalarında bulabileceğiniz bir 3d teknolojisidir. imax'den daha kötü olsa da asıl rakibi olarak xpand olacağını düşündüğümüzde xpand teknolojisinden çok daha iyidir. bu nedenle genellikle 3d sinema tercihlerinde - avatar haricinde - reald 3d tercih edilmesi daha iyi bir görsel şölen sunacaktır.
bunun yanında gözlükleri hafiftir. göz yormazlar ve ağırlık yapmazlar. daha işin ehli bir alıntı yaparak teknik bilgi aktarmak gerekirse reald 3d,
"reald 3d, rakiplerine oranla en rahat izlenen 3d teknolojisi olma ünvanını hak ediyor. avatar özelinde konuşmazsak;
herhangi bir 3d film, herhangi bir sinemada izlenecekse reald 3d'nin tercih edilmesini öneririm. reald 3d sinema işletmecilerinin imax maliyetlerini tam olarak karşılayamadığı her durumda xpand 3d'den çok daha iyi bir seçim olacaktır. neden?
dairesel polarizasyon tekniğini kullanan reald 3d, karanlık veya bulanık sahneler görmenize sebep olan lineer polarizasyondan üstün olduğu için çok daha rahat izlenir. kafanızı belli bir açıda tutmanız gerekmez. odaklanırken -göreceli olarak- problem yaşamazsınız. standart gümüş ekranlarında extra aydınlatma sağlayan projektörlere sahip olduğu için, seyircinin 1 saniyede algılayabildiği ışık oranının ortamdaki ışıksızlıkla çakışmamasına imkan sağlar ve miğde bulantısı yapmaz.
subtle ghosting adı verilen bir teknik ile standart olarak 24fpslik görüntü sunan dijital videoyu en az 3 kere çoğaltarak ekrandaki titremeyi azaltır ve 144fps'ye kadar çıkabilen hızlarda stabil bir polarizasyon imkanı sağlar."
edit : birkaç öm ardından yazmam gereken ek bir satır olduğunu farkettim, neden reald'yi avatar için tercih etmeyin dediğime gelince, james cameron japonya gösteriminde özellikle xpand ile izlemeyi tercih etmiş. o nedenle avatar için xpandi tercih etmek daha mantıklı gibi duruyor.
yani ben de ikisiyle de izledim benim anlayabildiğim bir fark yok. belki daha teknik olarak gözle izlendiğinde bir fark ortaya çıkıyordur.
günümüzdeki temel 3 farklı 3d teknolojisinden biridir. temel olarak entry'lerde ne kadar copy paste yapmaya karşı olsamda burada işin daha ehli birinden teknolojiyi anlatmakta fayda var.
"xpand 3d 20'lerde geliştirilen teleview'ın milenyum versiyonudur diyebiliriz. likid kristal içeren gözlükleri ile alternate-frame sequencing adı verilen tekniği birleştirir. bu teknikte 3d algısı yaratabilmek için saniyede 48 frame gösterilir ve ilk frame sağ, ardından gelen frame ise sol göze yönlendirilir. böylece son derece hızlı gelişen bu değişimi doğru yorumlayamayan beyin "eclipse" adı verilen bu hile ile cisimleri 3d gördüğünü zanneder.
rakipleri reald 3d ve imax 3d'ye kıyasla daha farklı bir polarizasyon tekniğine (active) sahip olan xpand 3d'de, standart beyaz ekranda büyük oranda ışık ve renk kaybı yaşanır. (çünkü ekran kalibrasyonu çok zordur.) bu nedenle güçlü bir projektörle ışıklandırılmayan mat beyaz ekranlarda xpand 3d teknolojisi ile film izlerseniz, bok gibi sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. maliyetleri düşürerek (gümüş ekran yok, frame çoğaltma yok) maksimum 24 metrelik ekranlarda "mazbut" bir 3d deneyimi yaşatır. halbuki bir imax sahnesi minimum 22 metreden başlıyor.
ilm'in ve disney'in indoor olarak tercih ettiği 3d teknolojisi olan xpand'in kamusal sinemalara adaptasyonu oldukça zor ve masraflıymış. dolayısı ile bir çok işletme xpand 3d'nin "doğan görünümlü şahin" modelini tercih ederek, standart beyaz perde üzerinde dijital projeksiyonla film oynatır. bu nedenle dijital projeksiyonlu xpand 3d'de izlediği 3d film yüzünden; 3d sinema deneyimini sadece üzerine doğru gelen objelerden ibaret zanneden seyircilerin neler kaçırdığını, buradan yazarak tarif etmem imkansız."
bunlara ek olarak eklemem gereken güncel bilgilerden birisi, xpand teknolojisinin genellikle afm sinemalarında kullanılıyor olduğu. büyük şehirlerdeki alışveriş merkezlerine gidecekseniz eğer ve hangisinde ne var temel bir fikir edinmek istiyorsanız afm olan sinemalarda xpand olduğunu bilmeniz yararınıza olacaktır.
diğer bütün 3d filmler için xpand yerine real d daha iyi olarak gözükürken, avatar filmi için bana kalırsa xpand tercih edebilirsiniz çünkü filmin yapımcısı james cameron japonya gösteriminde xpand olarak izlemeyi tercih etti.
xpand'in gözlükleri daha kalın çerçeveli ve real d'ye nazaran daha ağırdır. bu nedenle sinema boyunca belli bir rahatsızlık verdiği de söylenebilir açıkçası.
Güncel bütün dizilerin linklerini bulabileceğiniz sitelerden birisidir. indivx.net sitesi ile ayrı olarak var olmalarının sebebi yarın öbür gün altyazı sitesinin herhangi bir baş ağrısıyla uğraşmamasıdır. bu nedenle böyle bir yol izlenmiştir.
ayrıca yenilenen görüntüsüyle genel olarak aradığını bulamama sorununu ortadan kaldırmıştır bu aralar. ayrıca mail ile dizileri takip etme olayı da oldukça kullanışlıdır. isteyenler maille istedikleri dizilerin linklerini takip etme şansına erişebilmektedirler.
indirilen dizilerin altyazılarına ulaşabilmek için bağlantılar ile indivx.net adresine geçip buradan gereken altyazıyı indirmekte ayrıca mümkün kılınan bir özelliktir.
malum her kapandıktan sonra mantar gibi türüyorlar bir yerden.
her partinin isminin içinde de muhakkak ve muhakkak kullanmayı ve sömürmeyi çok iyi bildiklerinden dolayı yine demokrasi olacaktır muhtemelen. o nedenle şimdi kapatılan parti yerine, dağdaki mağaralardan yeni kişileri indirip, kürt halkını kandırmak, pkk yandaşlığı yapmak için bakalım kimleri kullanacaklar.
benim isim önerim, bu sefer über demokrasi partisi olsunlar. iliklere kadar demokrasi kavramını kendi emelleri için sömürsünler.
özellikle sigara yasağından sonra artan insan profilidir. önceden sigara içen kişinin yanındaki otlakçı modeli varken şimdi sigara içen kişiler dışarı çıktığından özellikle bir ortamdaki bu birey dışında herkes sigara içiyorsa o kişide dışarı çıkmak zorunda kalıyor.
benim de başıma geliyor o nedenle daha hakimiz tabi mevzuya. sigara içiyor musun hacı? yok. soğukta kıçın donuyor mu? evet. ne duruyorsun dışarıda diye sorsalar cevap veremeyiz ama ne yapalım muhabbet adamıyız işte, sigara yasağı sadece sigara içenleri etkilemiyor, aynı zamanda sigara içmeyen bizim gibileride amaçsız ve şuursuzca dışarı iteliyor efem.
sözlükte çok sık karşılaştığımız bir durum haline gelmiştir artık. sol frame sularında sürekli akıllarına gelen yeni bir günahı, yeni bir cehennemlik davranışı, yeni bir dünyevi yasağı dile getiriyorlar sağolsunlar. bazı önermeleri ve tespitleri özellikle tamamen kendi kafalarındaki sapkın düşüncelere ait olmakla beraber nedense buna ne kadar absürdse o kadar bağlanıyorlar.
kimin kafir, kimin cennetlik olduğunu biliyorlar, neyin %100 günah neyin %100 sevap olduğunu biliyorlar, tarihsel çoğu gerçeğin yalan olduğunu iddia ediyorlar hatta ve hatta doğru yoldan çıkanı katletmenin mübah olduğunu belirtebilecek kadar ileri götürüyorlar işi. diğer dinlere olan saldırılarından bahsetmiyorum bile.
açtıkları başlıklar ne kadar sığ ve dinden uzak olsada belki bir kişiyi daha inandırabiliriz diye her fırsatta atatürk'e, orduya, cumhuriyet'e, laik düzene ve hatta latin harflerine bile saldırıyorlar.
allah ile kulun arasına kimsenin giremeyeceğini, allah'ın emir ve yasaklarını öğrenmek isteyen varsa kutsal kitabımızın varolduğunu artık anlamalıyız sanırısam.
din ruhani bir olgudur. her insanın derinliklerinde vuku bulur, orada yaşanır ve yine bu dünyada neticelenmez, ahirette neticelenir. o nedenle din, müslümanlık yarışma değildir. insanları rahat bırakın da herkes dinini anlayarak, gerçekten yaşayabilsin.
artık dakika başı mektup gönderilmesinden ve bu mektupların sürekli gönderen kişi tarafından alışkanlık haline getirilmesinden dolayı bence bu mektuplar kesilirde mektupsuzluk çekilir diye herkes mektup yazmalı mutlaka.
nasıl ilkokuldayken hepimiz sevdiğimiz büyüklerimize mektuplar yazıyorduk aynı şey. artık nereden ne cd aşırdıysanız ne bilgiler yürüttüyseniz yazar yazar gönderirsiniz böylece mektup arkadaşları edinmiş oluruz hep birlikte.
klasik anne-baba cümlesidir. adamı delirtmekte üzerlerine yokturlar bu laflarla. ergen cinsin lise yıllarından üniversiteye gidene kadar evden çıkmadığı sürede sık sık karşılaştığı cümlenin yanıtını bulmakta bir o kadar zordur. sizin için çalışıyorum diyemezsiniz direkt tepki çeker ebeveynler tarafından, kendim için çalışıyorumu kabul etseniz e be eşek herif ne çalışmıyorsun o zaman diye haksız kalırsınız. en temizi sizin için ya da kendim için değil diyip üzerine,
Kürt diyemiyor değilim merak etmeyin. Başlığı "Doğudaki Halk" olarak açmamın sebebi kürt ibaresini okuyan herhangi birinin gelip ya kürtlere ya da kürt vatandaşımızın gelipte türklere küfür etmesini bir nebze olsun önlemek.
Neyse, dünden bugüne türkiye çok uzun yıllardır süren sinsi bir savaşın içinde şehit vermekte. gencecik fidanlarımız toprak olmakta hayatlarının baharında. herkesin bildiği gerçekleri bir daha söylemeye gerek yok.
işte bu koşullardayken ve bu kadar olaylar artık tepeye tırmanmışken acaba kürt halkının artık kendine gelip üzerinden kan emmeye çalışan bu onun bunun oyuncağı pkk denen illetten kurtulması gerekmez mi? bu ülkede sizden 100 km. batıda oturuyor diye size düşmanmış gibi gösteriyorlar güya türk halkını. var mı böyle bir şey ey kardeşim koy elini vicdanına söyle? bu kadar senedir kaç kişi ölmüş kaç kişi hayatını kaybetmiş pkk yüzünden bu insanlar bir kere çıkıpta kahrolsun kürt halkı demiş midir meydanlarda? bir kere bile diyarbakıra laf atmış mıdır? yoksa meydanlarda lanet edilen tek şey sadece pkk mıdır? faşist dediğin bölücü dediğin böyle mi olur?
kardeşim, bu insanların koskoca bir memleketin sizlerden beklediği şey çok basit. artık şu lanet herifleri başınızdan atın. tamam devlet bu zamana kadar yeterli ekonomik desteği doğu kesimine vermedi dersin haklısındır, ama zaten doğu kesiminin yarısı batıda yaşıyor be güzel kardeşim? gören de orada kilitli tutuyor devlet seni sanar. sen diyarbakırda çevrendeki insanların kolunda kilolarca altınla dolaşırken iç anadolu köylerinde millet altın klozete mi sıçıyor sanıyorsun? onlar yoksul değil mi? bu ülkede yoksulluk, refah seviyesinin eşit olmaması sana ait mi sanıyorsun? önce devletten hesap sormak yerine sana para gelişini kesen aşiret reislerinden neden hesap sormuyorsun?
sevgili kardeşim, karşı tarafın hatalarını buluyorsun tebrikler, ama herhangi bir süreçte kendine çıkardığın bir hata var mı? bir kere bile herhangi birinizin ağzından hatalıyız bu noktada çıkmadı. biraz da özeleştiri yapma vakti değil midir artık?
koskoca şehirlersiniz. sürüce insansınız dağdaki 15 ayıdan mı çekiniyorsunuz anlatın bize? biz sizden artık onlara karşı tepki vermenizi defetmenizi beklerken siz inatla onları savunmaya çalışıyorsunuz ardında gelen tepkilere de şaşırıyorsunuz.
koskoca bir millet bu pkk denen illetin üzerine çökmek için ordusuyla halkıyla devletiyle beklerken senin de taşın altına elini sokman gerekmez mi?
artık insanların içindeki, yanlış kişilere güvenerek kaybettirdiğin kardeşlik duygusuna daha fazla zarar gelmeden dur demen gerekmez mi?
klasik bir cümledir. gidip yabancı bir ülkede bu tarz gözlem yapacak kadar yaşamadım o nedenle kalkıpta bir tek bize özgü ayakları yapamayacağım ama biz de bu durumun iliklerimize kadar işlediği bir gerçek. nedeni bilinmez bütün tembel kesimin bütün iş yapmayanların ağzında sakız yaptığı laftır bu.
devlet elbette çok fazla yükümlülükler ile sorumludur ve bunları sosyal devlet statüsünde ise yerine getirmek mecburiyetindedir. bunlar gerçekleşmediği zaman vatandaşın isyan etmesine, hakkını istemesine kimsenin karşı çıkabilmeye haddi yoktur. devletin hem görevini yapmayıp hem bık bık etmesi başka konu ona değiniriz sonra.
ancak çalışma didinme, güzel bir şeyler katmak için uğraşma yerine, en basitinden elektrik beleş olsa, su beleş olsa diye bir taraflarını yırt, dalavere yapacam diye sonra her şeyi ayağına bekle.
bunun özellikle çoğu kısmını doğu kesiminde görüyoruz maalesef. zamanın da devletin niyetlendiği hizmetlere bile sarılmayan bölge halkı daha sonra hizmetlerin olmamasından yakınmakta. ancak yine de belirteyim bu durum en batıdan en doğusuna kadar her yerde aynı. en olmadık şeyin bahanesini topyekün üsütümüzden atma piskolojisi bu.
kendisi odtü mezunudur, yüksek lisansını amerikada yapmıştır, şu anda dünya mühendislik dekanları konseyinin başkanı ünvanı gibi güçlü bir kozu rektörlük için elinde tutmaktır. anadolu üniversitesinde şu an müh. mim. fakültesi dekanlığı yapmaktadır. kendisi malzeme bilimi mühendisliği kökenlidir ve bu bölümde hocalıkta yapıp derste vermektedir. asıl çalışma konusu, uzmanlığı sialon üzerinedir. gelgelelim rektörlük denildiğinde bugüne kadar anadolu üniversitesinde hiçkimse sayısal bölümden gelip rektör olamamıştır çünkü iktisadi ve idari bilimler çok kalabalık olduğundan genelde sözelden rektör çıkmaktadır oylamalarda. ancak hasan mandalın akp yakınlığı söylentileri ve oylamada seçilmese bile direk atanabilme olayı ile rektörlüğe yakındır.rektörlük seçiminde geçerli 759 oyun 295ini alarak, 334 oy olan şu anki rektör fevzi sürmeli'nin ardından ikinciliği elde etmiştir.süreç nasıl işleyecek beklenmektedir.
