onur oran'ın bloğunda olay şu şekilde anlatılmıştır :
"gayrettepe'de dedeman otel'in olduğu caddeden (yıldız posta caddesi) metroya doğru giden bir ara cadde vardır. o caddeye sık sık yolu düşenler, sağdaki küçük kulübeyi ve içinde yaşayan engelli abiyi iyi bilir.
yıllar önce bir kaza geçirmiş, bu yüzden de belden aşağısı yok. belediye 1 metrekarelik bir kulübe (tam bir metrekare) vermiş orada yaşıyor. gündüzleri kulübenin önünde çakmak, kemer, ayakkabı keçesi gibi şeyler satar, akşam olunca da yoldan geçen birine saati sorup kulübesine çekilir, radyosunu dinler.
bugün o kulübeye doğru yaklaşırken önündeki kameraları fark ettim. sevindim, abiyi haber yapacaklar, biri de yardım elini uzatacak diye düşündüm. yaklaşınca yaptığı anonsu duydum. star haber muhabiriymiş. şöyle diyordu: dün gece ısının sıfır derecenin altına düşmesiyle donarak hayatını kaybetti.
ismi fikret'miş abinin, yaşı da 62. bin kere önünden geçtim, ismini ölüm haberini izlerken öğrendim. kendimden utanıyorum. istanbul'un merkezinde, gayrettepe'nin göbeğinde, şişli belediyesi'ne 100 metre uzaklıkta, yıllardır 1 metrekarelik odada yaşayan bir engelli, dün gece donarak hayatını kaybetti."
bu devletin en önemli sorunu kürt sorunu, türban sorunu, kıbrıs sorunu, memur maaşları değildir. bu devletin en büyük sorunu sosyal devlet olamayışıdır.
sadece aşkı değil, insan doğasına aykırı bir birliktelik ruhu da öldürür.
sevmekle, sevmemekle ilgisi yok; evlilik insanı tüketen, nefes almaya mani olan, elini kolunu bağlayan, kesinlikle 50 yaşından sonra yapılması gereken bir şey. elbette bu söylediklerim evlilik için yaratılmış insanları kapsamıyor, onlar sıkılsa da evlilik denen olguyu çok sevdikleri için kendilerinden ve isteklerinden vazgeçmiş olmuyorlar. tek eşlilik değil söylediğim, evlilik kimileri bunu öyle algılıyor, özgürlük dediğimiz şeyi sadece "istediğiyle yatmak" olarak algılayanlar zaten konu dışı.
evliliği yürütmenin, evliyken mutlu olabilmenin çok belli ve kesinlikle şaşmayan kuralları var. öncelikle "unutmak"; aynı evin içinde neler yaşanabildiğini, ne sırlar gizlendiğini hepimiz aslında kendi evlerimizden biliyoruz. söylenen kötü bir söz, takınılan kaba bir tavır, buyurgan tavırlar, vs. bunları düşünerek, halletmeye çalışarak devam edemezsiniz, unutacaksınız. unutmazsanız kendine saygısı olmayan biri olmayı kabul edemeyeceğiniz için boşanmak zorundasınız.
evet kesinlikle evlilik karakter sahibi insanların işi değil, dünyanın en gerekli ama en berbat kurumunu hayatının temeli haline getiren insanların yüzü yorgundur. hele kadın için evliliği yürütmek, ailesini aynı çatı altında tek parça tutabilmek hayattaki en önemli başarısı olarak algılanır. kadın da inanır buna, hayattaki asıl amacı o evi bir arada tutabilmek olan kadın, bir süre sonra kendinden vazgeçer ve kendisi olarak tanımladığı şey birden ailesi oluverir.
bu kötü müdür, annelerimiz kötü bir şey mi yapmıştır; kesinlikle. aşk sanılan şey, evliliğe olan bağlılık ve onu sağlam tutma düşüncesidir. sevgi evet, aşk yerini derin bir sevgiye bırakır seversiniz ama bunu sadece kaybedeceğiniz zaman hatırlarsınız. aşk, tutku hele ki uzun yıllardır süren bir evlilik için sadece ve kesinlikle kişinin kendini kandırmasından başka bir şey değildir. yapsın, yapmasın demiyorum elbette buna ihtiyacı var ama tekrar ediyorum; insan kendini yok etmeden evliliğini yürütemez. kendini kandırmadan ailesini bir arada tutamaz. bazen yatakta, bazen ailesinin yanında, bazen kendi ailesinin yanında, sokakta kendine söylenen, yapılan o kalp kırıcı, ezici şeyleri unutmadan devam edemez.
insan ailesini elbette sever, onu korumak, devam ettirmek uğruna her şeyi göze alabilir. bu yolda en çok iş, fedakarlık tabii ki ve muhakkak ki kadının işidir. unutmayın yuvayı dişi kuş yapar gibi şahane bir söz var, kadın bunu öyle ciddiye alır ki kendine kurulmuş tuzaktan habersiz gariban kuştur aslında. hayattaki başarısını evliliğini yürütme, kadın arkadaşlarıyla birlikteyken ne kadar mutlu olduğu yalanını söyleye söyleye kendi yalanına inanması sonucu 60 yaşına gelir.
aşık olarak evlenirsiniz, aşk bitip olması gerektiği gibi yerini sevgiye bırakır, ki bu aşktan çok daha önemli ve güzel bir duygudur, aynı hayatı yaşamaya başlar, evlilik birlikteliğini yürütmek için sorumluluğun %90 nının omuzlarınızda olduğunu kırışmış suratınız, kendi kendinize onarmaktan aslında kevgire dönmüş kalbiniz, hurdaya çıkmış ruhunuzla bu dünyadan göçüp gidersiniz.
evlilik kadının gayretiyle yürüyen, mutlaka bir tarafın kendini ailesine feda etmesiyle ilerleyebilecek bir kurumdur. feda etme görevi elbette kadınındır. kadın, kendine kurduğu korunaklı dünyasında mutlu olduğunu düşünerek yani aslında fena halde kendini kandırarak yaşar. ailesini korumak adı altında kendini feda eder, bununla bir de gurur duyar, çünkü kadın olarak toplumun ona biçtiği rolü büyük bir başarıyla oynamış, kendince güya kazanmıştır.
evlilik aşkı da, kadını da öldürür. evlilik, erkeğin konforuna hizmet eden, güçsüz ve kendini kandırmaktan çekinmeyen kadınların işidir.
yaşadığımız toplumda kadının başarısı evlenmekten geçer. Evlenmiş kadını, başarılı sayar toplum. Geri kalan tüm başarılar bu esas başarının gölgesinde kalır.