ilginç bir durum değildir zira gündem için ipler egemen sınıfın kontrolündedir. gündem belirleme konusunda sorun yaşamıyoruz. işe gelmeyen bir şey gündeme geldimi 4-5 tane 20 yaşında insan öldürüyoruz adına şehit dediğimiz oluyor bitiyor. gözyaşları, anneler, 20 yaşlarındaki onca insan, yetim çocuklar, evlat acısı falan hikayedir, aslolan sermayedir, aslolan egemen sınıfın rahatıdır.
annelerimizin ve namus bekçisi erkeklerimizin eseridir bu travma. 2-3 yaşından beri ayıp olarak aşılar anne kızına cinselliği, mesela uyuz olduğum bir durum 2-3 yaşında bir kız çocuğunu banyodan hızla odaya kaçırmak vardır. ne oluyor nedir bu derece yani. insanı sapık yerine koymakla beraber küçücük kızı da küçük yaşında bi tiribe sokmanın lüzumu nedir sevgili anneler? mahallenin namus bekçisi abileri aşşağı kalmaz bundan ve derler ki: bir kızın kocasına götüreceği en güzel çeyizi: öpülmemiş dudaklarıdır. allah belanızı versin derim ben de bu adamlara. ve bir kızı orospulukla itham etmek için pencerlerinde aç köpekler gibi bekleşen mahalle kadınlarını birer birer sikmek isterim.
insanların sevmek zorunda olmadıkları ama seve seve değilse de sike sike saygı duymak zorunda oldukları yazardır. harika bi adam, harika bi yazar, harika bi gözlemci.
birisi bana "adam normalde erkek olduğu için senin neden hoşlandığını biliyor onun için bir kadından daha bilerek yalıyor çükünü" demişti. osmana yalattır başkan o zaman diyememiş tepkisiz kalmıştım.
allahın belası firma. bi kulaklık edindim burdan 25 milyona ki benim için büyük bi paradır bu, bozuldu götürdüm, 1 hafta beklettiler tamir için sonra al yaptık dediler eve bi geldim hala aynı allah belalarını versin. alışveriş yapmayın bu firmadan.
mesele müslümanlıkta falan değil, mesele: bir ülke insanlarının dini, dünyevi hayattan ne kadar soyutlayabildikleridir. din dünyevi hayattan ne kadar soyutlanırsa yaşamak o kadar güzeldir, o kadar onurlu.
kişilerin en doğal özgürlüğüdür, birisini sevip sevmemekte herkes özgürdür karışılmaz. hiç kimse birisini sevmeye zorlanamaz. ama hiç kimse birisini sevdiği için de yargılanamaz.
hrant dink'in cenazesinde "hepimiz ermeniyiz" sıloganıyla verilmek istenen mesajı algılayamayıp "türk milletinin ölenin arkasından bir şey olma rahatsızlığı" gibi saçma sapan, aşağılıkça tespitlerde bulunanların insanlarla dalga geçerek tatmin etmeye çalıştıkları egolarının ölüm gibi bir şey dinlemeyişinin göstergesi olan söz öbeği.
ogün samast denen şerefsiz hrant'ı vurduktan sonra "vurdum, ermeniyi vurdum" şeklinde bağırarak uzaklaşmıştır olay yerinden, yani ermeni vurmaktan bahsetmektedir ogün samast, insan vurmaktan değil, ve bu varlık türk bayraklarının önünde poz vermektedir yurdumun şerefli(!) polisleriyle. "hepimiz ermeniyiz" sıloganı bu aşağılık ırkçılara bir meydan okumadır: "biz de ermeniyiz, eğer insan öldürmek için ölçüt ermeni olmaksa; gelin bizide salt ermeni olduğumuz için öldürün" dür meali bu sıloganın.
riçırt davkins cevap verebilsin veya veremesin, bir olayın yada herhangi bir şeyin açıklanamıyor olması bu olayı tanrıya mal etmeyi gerektirir mi? bu kolaya kaçmak değilde nedir, "şunu açıklayamıyoruz öyleyse bir tanrı var ve bunu o yaptı" bu mu yani? bu kadar basit bir düşünceyi insan kendisine nasıl yakıştırıyor şaşırıyorum doğrusu.
türkiye'de aleni yada yasal olmasada duyulan haberlerden, görülen olaylardan, yapılan gözlemlerden varlığının bariz şekilde hissedilmesi ve bunun farkına varılması durumunda ayıkılan yada hala ayıkılamayan gerçektir.
bizler bunu meşhur münevver cinayetinde gördük, dersanelerin açılmasıyla gördük*, sokaklarda görüyoruz bunu.. bir akşam sokakta bir kez daha şahit oldum buna ve o günü yazmak geldi içimden:
Canım sıkılmaya başlamıştı. Evde gezinip duruyordum. saaat 19:30 du. Bir şey yapmalıydım ya da
uyumalıydım. Zaten yarım saat önce uyanmıştım öyleyse bir şey yapmalıyım dedim ve bu ılık yaz
gecesinde balkonda bira içmeye karar verdim.
Biraları almak için tekelciye doğru yürürken yolda bir çocuk ve babasını çöp ayıklarlarken gördüm. Her bina kendi çöpünü kendi önünde biriktiriyordu. Çocuk bir binanın önündekileri ayıklıyordu, babası bir başka binanın önündekileri. Bu çöplerle ne yaptıklarına dair bir fikrim yok fakat bu insanlar geçimlerini belli ki bundan sağlıyorlar.
Yanlarından geçerken çocuğa baktım çaktırmadan; 12 yaşlarında yuvarlak yüzlü zayıf bir şeydi. hevesli ve konsantre olmuş bir halde işini yapıyordu. -işini: çöp ayıklamayı. 12 yaşlarında bir çocuk.-
Çocuk bu haliyle bana, kuaförü saçını yapamadığı için hayata küsen Işıl'dan, Aysu reddetti diye
dertlenen Okan'dan daha yüce geldi ama sonra bu çocuk çöp topluyor diye reddedilmekten yada kötü
görünmekten şikayetçi olamamak saçma diye düşündüm. Bir kere daha baktım çocuğa göz ucuyla; harıl
harıl devam ediyordu.
Bu çocuğu böyle hevesle çalıştıran şey bu işten keyif alması değildi, ailesini geçindirmek için babasının aldığı sorumluluğa ortak olmasıydı. Evde onlardan gelecek yemeği bekleyen birileri veya birisi vardı ve bu 12 yaşındaki çocuk futbol oynamak, belgesel izlemek, kitap okumak, yüzmek, top oynamak yerine çöpten işlerine yarayacak bir şeyler bulmanın derdindeydi.
Bu çocuğu böyle hevesle çalıştıran şey: 12 yaşında bir çocuğun ellerine bağlanan umudun
farkında olması ve bu umudun benliğinde uyandırdığı gurur ve sorumluluktu.
Ben ise şimdi bu baba-oğul burada çöp toplarken biralarımı edinip serin balkonumda onları yudumlamaya gideceğim diye düşündüm. Utandım, vicdan azabı çektim bir süre. Fakat bir devlet memurunun oğlu olarak doğmak benim suçum değildi, bir çöp ayıklayıcısının oğlu olarak doğmak onun suçu değildi. Ortada boktan
ve adil olmayan bir durum var ve bunun suçlusu ben değilim, o da değil, ama ben serin balkonumda
bira içiyorum o ise çöp topluyor. Hindistan'daki kast sistemini hayretler içinde karşılayanlara
götümle gülüyorum şu an ve "yapacak bir şey yok" diyenlere sinirleniyorum dakikalar geçtikçe.
içinde bulunduğumuz sistem, bu gizli kast, yapacak bir şey yok denildiği için devam etmiyor mu
zaten? Katılmıyorum, katılamam sizlere, olmalı, yapacak bir şeyler muhakkak olmalı...
bi seri katil söz konusudur ve bu adamın öldüreceği insanların bulunduğu liste ele geçirilir. birde bakılırki polis memuru cek'in kadim ortağı bill'in samimi bir kız arkadaşı öldürülmek için sıradadır. bu iki ortak işe koyulurlar ve yapılan araştırmalar sonucu kızın yeni erkek arkadaşından ciddi anlamda şüphelenmeye başlarlar. bir gece muhteşem ortaklar çalışırlarken bir anda bill'in samimi olduğu kızın evine girme gereksinimi duyarlar fakat bunu dillendirmezler işte tam burda bill söze girer:
bill: o belgeye ulşmamız lazım ama nasıl?..
cek: sence? (cek bu "sence"yi şeytani bir şey aklına gelen insan edasıyla söyler)
bill: oo yoo, hayır hayır, sen bi çılgın olmalısın, hayır cek bunu yapamayız hadi ama bi çılgınsın sen (bill, cek'in "sence" derken kızın evine gizlice girmekten bahsettiğini anlamıştır)
cek: hadi ama bill yapabiliriz bunu
bill: çılgın bir ortağım var ama benim en iyi dostum o ve seviyorum onu, hey lanet olası seni seviyorum, seni seviyorum.
-açık açık kürt düşmanıyım diyebiliyorum abi ben hatta diyeyim hazır konusu açılmışken; "ben bir kürt düşmanıyım"
-ayrıyetten bi gerizekalılığında var
-efendim abi?
-bokunda da boncuk bulabiliyo musun diyorum?
-ahha alemsin abi
-siktir git lan karşımdan şerefsiz herif.
siklenmemesi gereken durumdur. insanlar seni dinlemiyorsa sen de susar önüne bakarsın ve bir daha onlarla oturmazsın. bu kadar basit. sinirliyim ben biraz.