Namusun önemini ögrendim evde.
Sonra yoksundan namus beklemenin
namussuzluk oldugunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken,
günaha el
sürmemek oldugunu ögrendim.
(bkz: mevlana). yapmak zorunda olduğu için hırsızlık yapan birine sövmek namussuzluktur diyor. alıntı yapma kendi fikrini söyle derseniz; toplumsal varlıklar olan insanların, ahlâk ve adalet dengesini bozan bir eyleme karışmış kişiye - her ne sebepten olursa olsun - yine benzer bir ahlâk dışı eylemle karşılık vermesinin doğruluğuna inanmıyorum. (bkz: iyiliğe iyilik kötülüğe adalet).
hayat bir gündür, o da bugündür. önemli olan yapamadıklarınız veya yapacaklarınız değil şu an yaptıklarınızdır. hayaller, senaryolar, planlar, pişmanlıklar. hepsi sizi üzer. şu an yaptığınız işle o kadar ilgilenin ki bunlar aklınıza gelmesin.
çok sevdiğiniz birinin üstüne ağlaya ağlaya toprak attığınız andır. dün yaşayan, gülümseyen o kişiyi ebediyete uğurlarsınız. gözlerinizin önünde girer toprağın altına. işte o an herşey anlamsızdır.
intihar eden insanlar oyunu kaybedince bırakıp giden mızıkçı çocuklar gibi. evet. bu oyundan zevk almak istiyorsanız biraz umut biraz çaba biraz da mantık işinizi görür.
anı yaşamaktır. geleceğe dair hiç fikriniz olmasın demiyorum. ama sürekli " hadi geçsin zaman, 2 sene sonra rahatım vb." cümleler kurmayın. zaman sizin kontrolünüzde değil. hep aynı hızla geçer zaten. onu huzurla geçirirseniz nasıl geçtiğini anlamazsınız. evet.
artık elimde olmayan şeyleri kafama takmıyorum. istemediğim şeyler olmasın diye çabalarım ama eğer olursa da " banane ya benim elimde mi" derim. güzel felsefe bence. en azından ihtiyacım olan huzuru sağlıyor. insan huzurluyken aldığı nefes bile mutlu ediyor.
gönderip göndermemekte tereddüt ettiğim mesajlarda ekrana hızlıca dokunup yanlışlıkla elim çarpmış gibi yapıyorum. kendimi aptal yerine koymamdan büyük mallık var mı? bir de küçükken kendime yumruk atıp, kanatamadım diye bir saat gülmüştüm. malım ben. evet.
adalet nerde diye meraklı ve asabi gözlerle bakarken etrafa; farkettim ki ben adaleti sırtıma bağlamışım. kime baksam adaleti göremiyorum. baktığım kişi de görmüyor. adalet hepimizin sırtındaymış arkadaşlar. onu ordan alıp birbirimize uzatalım. bu haliyle ancak yük olur bize. evet bunu üzgün ve sinirli olduğum için tanıdığım birine selam vermeden yanından geçip giderken farkettim. onun suçu neydi ki? haketti mi bunu? adalet bu değil, herkes hakettiğini alsın. (bkz: adaletin büyüğü küçüğü olmaz) swh.
ben aslında kendimi kandırıyormuşum sözlük. bu aralar umursamaz biri olmayı hayal ediyorum. öyleymişim gibi davranıyorum. ama öyle değilim ki ben. bunu bildiğim için dalga geçiyorum kendimle. neden umursamaz biri olmak zorundayım ki? beni buna zorlayan gelince aklıma, ne hali varsa görsün diyorum. nasıl inanayım bu dediğime. yalancıyım ben. ya da bir deli. bütün günüm böyle geçiyor. bazen de başarıyorum kandırılmayı. gamsız sanıyorum kendimi. etkisi uzun sürmüyor. ağrı kesici içip iyileştim sanmak gibi.
sevilirken sevmemekten başkası değildir efendim. hiç yaşamadım ama çok korkuyorum. severken sevilmezsin acı çekersin, üzülürsün ama sen yaşarsın bunları. ortadaki hüznü kaldırmak senin elindedir. bir gün bunu birine yapmak zorunda kalmaktan çok korkuyorum. içimdeki "seni kim ne yapsın" sesi beni hem rahatlatıyor hem sevilmiyeceksem ne işim var burada dedirtiyor. olsun! ben boşuna doğmuş olayım bir insanın ağlamaktan uyuyamamasına vesile olacağıma...
söylesem kimin umurunda olacak dedirten ankettir. ama madem sordunuz söyleyeyim; af, adalet, hata üstüne hata yapmamak, cennete girebilecek kadar sevaba ulaştığımda hemen ölmek, sevmezken sevilip kimseyi üzmemek, severken sevilip herkesi mutlu etmek. hele şu son isteğim bir gerçekleşse huzurdan uyuyamam galiba.
etrafta bir şeyi çok isterseniz umutla beklerseniz gerçekleşir diyen insanlardan başka umudum kalmamış gibi sözlük. bir de Allah var. ne zaman dua etsem ağlamaktan alamıyorum kendimi. sanırım tüm umudum bunlar. ve yeni şeyler öğrendim sözlük. şükretmeyi öğrendim; dönüp yaşadıklarıma bakınca, ne zaman bulunduğum durumdan şikayetçi olsam ne zaman işte şimdi bittim desem daha kötüye gitti işler. şimdi düşünüyorum da nasıl bu kadar aptal olabildim, beni düşünenlere neden kötü davrandım. oysa onlar sadece zamana bırakmamı söylemişlerdi. neden zamanla yarışmaya kalktım. zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını; zamanla öğrendim sözlük (bkz: mevlana). şimdi insanlara değiştiğimi, ders aldığımı beni bir daha tanımaları gerektiğini anlatmalıyım. dün biraz denedim beklediğim tepki gelmedi sonra acele ettiğime aydım. sonuç olarak zamanı sevelim, bırakalım boşlukları doldursun. her şey daha sağlam olsun. yıkayıp temizlesin üzücü anekdotları, yalnız kalınca ağlamaya mahkum olmayalım. asıl itiraf şu ki; burada bunları söyleyince kendimi yaptığına değil söylediğine uyulması gereken hoca gibi hissediyorum.
birazdan gereken şarkıları açıp hatırlamaktan korktuğum şeylerle yüzleşeceğim. ama artık zamanı geldi. aniden gelmesinler aklıma, bari mutlu olduğum anları bölmesinler. yüzleşmeye hazır mıyım bilmiyorum ama bu sefer ya onlar beni alacak ya ben onları. duygularımın kanserli hücrelerini gözyaşlarımla temizleyeceğim. (bkz: daha neyi itiraf edeyim)
hakikaten mazoşistliktir. ama neden istendiği de önemlidir. yorulana kadar dayak yiyip düşünmeye bile mecal bulamamak amaçlanıyorsa ben de istiyorum. bir kaç yumruğun ezberlenmiş acısı düşünmemenin verdiği huzur yanında bir şey değildir.
tam olarak yeni avlanmış bir balığın oltayla yukarı çekilmeden önce suya son kez baktığı anı yaşıyorum. ben o olmadan yaşayamazken onun gözünde sıradan bir balığım. ha varlığı ha yokluğu biriyim. tanım: yazarların o an hissettikleridir, değişeceği muhtemeldir.
belirsizliğin yol açtığı duygudur. insanlar belirsizlikten korkar. karşına ne çıkacağını bilmediğin için korkarsın karanlıktan. bir diğeri için (bkz: gelecek korkusu). çaresizlikten korkarız, ne yapacağımızı bilememekten, gözü kapalı yürümekten korkarız. karşımızdaki ne düşünüyor bilemeyiz sonra güvenmekten korkarız. bilmemek belirsizliktir, belirsizlik korkudur. tecrübe ise bilmektir. ne kadar tecrübe o kadar az korku.
sessiz bir çırpınıştır. fazlasıyla masumdur. çünkü bilmez kimse ağladığınızı, reklam değildir. gerçekten hissetmektir, dürüstlüktür. bazen içten bir kahkahadan daha huzurludur.