bir usta olsa da şiirde bir dönüm noktası olamamıştır. arkadaşı Cemal süreya'nın yanından dahi geçemez. Cemal süreya ki henüz 23 yaşında erotik temayı şiirimize aşılamış. bir dönüm noktası yaratmış. ancak edip cansever'de sadece çok anlamlılık ön planda biraz. bir kübist gibi.
hiç öyle inanma işi yoktur. üst üste iki maç tersten saplanmayı kaldıramayan futbolcularının hırçınlıklarıyla meşhurdur. kafa biçeni ile meşhurdur. o neydi allasen öyle.
aslında göreceli bir süreçtir. Kimine göre varlık asla kavranamaz o yüzden var olmak ve hiç arasında fark yoktur. ki ben de böyle düşünürüm. varlık ve hiçlik aynı şeydir. var olduğunu veya olmadığını kavrayamazsın. kavranamaz olan hakkında hüküm de koyamazsın.
iş varlığı kavramaksa fiziğin alanından çoktan çıkar matematik ve felsefenin alanına gireriz ki bu süreci araştırmak için ilk adımları atalım. aslında fazla adımda atamayacağımızı hemen anlayacağız.
"parmak ayı gösterirken parmağa değil, parmağın gösterdiğine bakmak" sözü ile tam olarak kavramların kavramak için yeterli olmayacağını da anlarız. kavramlar var olduğu sanılandan öte de kavranamayacak nitelikte vardır. ay parmak olmazsa da orada duracaktı.
pekala parmak ay olamaz. bu aşikardır. parmak sadece ayın istikametini ifade edecek ve ay hakkında aslında onu hissedemesekte hüküm koymamızı sağlayacaktır. ayı kavramaya yardımcı olduğu tek nokta ise yalnızca onun aslında var olduğunu belirtmesidir. ancak yetmez. bu sefer parmağa sorulan ya parmak bir illüzyonsa sorusu süreci değiştirir.ve çıkmaza sokar. işte bı yüzden bu süreç asla sonuca ulaşmaz.
matematiğin yalnızca 'bir' den ibaret olması ve birin kavranamaması, varlık sebebi sayılan algılanabilir ve gözlemlenebilir fiziksel evrenin matematiksel boyutlarla gerçeklik kazanması.
varlık zannedilen maddenim/atom'un aslında kavranamaz bir matematiksel düzlemin alt kümesi olduğunu ispatlar.
bir sınır çizsem bura benim desem bana yalancı demeniz 'bura' olarak tanımladığım yeri sizin yapar mı? ya da benim yapar mı? işte devlet sınırları 'bura' olarak tanımlanan araziler bütünüdür. asırlardır buna ayıkmayan halkta bu arazilerden hak talep etmek uğruna itaat eder.
hem biz burada hiç kalıcı olmadık buranın nesini istiyoruz? arazinin peneplen oluşunumu izleyeceğiz milyonlarca yıl.
hiçbir sınırı ve iktidarı tanımazsanız özerk bölgeye de ihtiyacınız kalmaz bir devlet sınırına da. Bırakın eğlensin ağalar. ağaların da sıkılacağı an gelir. eziyet zevk verdiği kadar sıkıcıdır da.
varoluşsal bulantı ile bir versus yapılsa başa baş gidecek şiddette sancılı bir bulantıdır.
hani zaten başlangıcını, ilk kramplarını, tabi ki varoluşsal boşluğa da borçludur da zaten. boynuz kulağı geçer misali kendisini türetene kafa tutar.
toplumsal olma kaygısı gütmemeye ve kendi kabuğunuza çekilmeye başladığınız o en bireyselci anda artık tek arzunuz nedenselliği yıkmak olur. ve bu istek sizi bedensel isteklerin anlamsızlığına ve gereksizliğine uyandırır.
birey tarafından toplumsalın dayattığı fetişler, artık birer 'robotlaşma' kalıbı olarak tanımlandığı an itibariyle, dış çevrenin olaylara salt bedensel arzularla yaklaşması da sizi tamemen bu bulantıya itikler. bilahare türk kızının muhafazakar kültür ezikliğiyle günden güne kezbanlaşması da size seçenek bırakmaz. erircesine yok olursunuz doğal seçilim karşısında.
genetik olarak güdülerinize döşenmiş am/sik gerekliliğini unutur. romantik olandan koparsınız. artık sürrealist bir seks anlayışı hakimdir. am/sik görmeyerek aseksüaliteye minik adımlar atmaya başlarsınız ya da dürüstçe 0-5 yaş grubunda edindiğiniz garip fetişlere yönelir bir kadının ayağını yalarsınız.
bir tinerci ağlıyor gözleri yaşlı
eline verdiler sevinçlerini
size kim dedi erken sevinin pezevenkler
bir tinerci ağlıyor çaresiz
oysa fırtına gibiydiler.
sikimsonik futbolcularına beste dahi yapmışlardı
ne diyorlardı anımsa
demba ba demba ba baaaababababababbaba dem ba