http://simsiyah1905.blogspot.com adında samimi bir blogu olan yazar. hele ki içinde özeleştirilerini yaptığı bölüm var ki, sık sık okunası. ayrıca öğretmen olup, türkiye'yi dolaşıp yeni bilinçli nesiller yetiştirecek olan güzel insandır kendileri. *
olağanüstü bir şiirdir. yediğiniz, içtiğiniz ayrı gitmeyen dostunuz bir gün ölüyor ve siz ona, onun mutlaka okuyacağına inandığınız bir yazı yazıyorsunuz. ismi de ağıt oluyor. sonra onu başkaları okuyor falan. harikulade.
halktan gelen anadolu insanının içinde beraber bulunmaktan zevk aldığına emin olduğum bir durumdur. yoksa nasıl laf atacaklar her zaman her yerde beraber olamayacakları insanlara?
tanım: tiki diye yaftalanan kızın herkesin pis koktuğu, herkesin aval aval ona baktığı sıkış tepiş bir ortamda bulunmasını yadırgadığındaki tavrıdır. parası varsa atlamalı bir taksiye ve o kalabalıktan uzaklaşmalıdır.
'' Ve onların bana bakıp bakmadıklarını görebilmem için onların yüzlerine bakmam gerekmez.
Çoğu kez acıyarak ve düşünerek bakarlar yalnızlığıma bu sokakta.
Oysa bilmezler ki onlar o kalabalık içerisinde bile benden daha yalnızdırlar... ''
ve
''... kibirli olamayacak kadar çok başarılı ve dans edip oynayamayacak kadar çok mutlu olmak lazım şu dünyada. ''
gibi olağanüstü hoşuma giden lafların sahibi yazardır.
blogunda kitabının önsözü'nü paylaştığında ki o da şöyledir;
'' Arayışlara, sevmelere, var oluşa, doğaya, tanrının ''bir''ligine ve düşünebilen, sorgulayabilen insanlara ithaf edilmiştir, sadece onlar için yazılmıştır.
Ve tabiî ki aynı yaşta olmamıza rağmen çok farklı hayatlar yaşamış olduğumuz ve gene benim yaşımda olmasına rağmen idam edilmiş olan Erdal Eren'in yaşayamadıklarına ithaf edilmiştir.
Bakmayın siz yaşıma ya da görünüşüme, okuyunuz, okutunuz.
Sonsözde görüşmek üzere... ''
onun ne kadar güzel bir işe kalkıştığını idrak edebildiğim henüz 17'sinde bir yazar adayıdır.
ciddi bir iletişim bozukluğunun sebebidir. hatta bununla ilgili size bir şey anlatayım şimdi.
bir kadın ve bir adam varmış ve bunlar evlilermiş. her sabah kahvaltıya gelen bir ekmek olurmuş ve kadın ekmeğin içini yani yumuşak kısmını sevmesine rağmen kocasının da zevklerinin onun gibi olduğunu düşünüp her sabah kocasına ekmeğin yumuşak kısmını verirmiş. kocası da ekmeğin sert ve hafif yanmış kısmını sevmesine rağmen karısının ekmeğin sert kısmını sevdiğini düşünür ve her sabah sevmemesine rağmen ekmeğin yumuşak kısmını yemeye devam edermiş.
işte iletişimsizliğin, vurdumduymazlığın sonucudur bu. platonik aşkın platonik aşkı olmak da böyle bir şeydir. her sabah bile bile üstelik gereksiz yere ekmeğin sevmediği kısmını yemesidir bir insanın.
seven herkes sevdiğini söylesin arkadaş. sevilenin de bunu bilmeye hakkı vardır. sevişmek, öpüşmek şart değil. önce iletişimi halletmek ilazım... ***