Her şey uzun süredir gorusmedigim anneanneme nasıl olduğunu sormamla başladı. Ben klasik işte dizlerim ağrıyor belimden rahatsizim omuzlarim tutmuyor gibi cevaplar beklerken, annannemden depresyona girdim sanırım gibi bir cevap duydum. Kısa süreli bir afallama durumu yaşadım. Nasıl yani annaanne? Depresyonu ne ara öğrendin? dedim. Oda bana uzun uzun anlatmaya başladı. Sürekli uyumak istiyorum. Yediğim içtiğim hiç bir şey bana tad vermiyor. Çok şükür her seyim var. Çocuklarim iyi torunlarim iyi ama ben mutsuzum dedi. Bende ne diyeceğimi bilemedim.
Tanim: son dönemlerin popüler hastalığı olan depresyona giren anneanne. Tükenmişlik sendromunu ogrenirse ona da gireceginden korkulan anneanne.
survivor yarışmacılar ına atilan smslerin hangi numaraya atıldığını bir türlü bulamamam uzerine kafamda büyük bir soru işaretine yol açan sorunsaldir. *
ankaranın baş düşmani melih'in hepimizi metrobüs diye keklediği otobüslerin sanki daha önce inek taşıdığını düşünmeme neden olacak sekilde ağıl gibi kokması durumudur. artik otobüslere binmeme sebebim olacaktır.
anlamsiz sarki sözleri yazarak ve sürekli kendilerini tekrar ettikleri halde bu kadar çok dinlenilmeyi nasıl becerdikleri anlasilamayan iki şahsiyetin karşılaştırmasıdir.
büyük bir heyecanla yok şu özelliğide olsun aman şundan da eksik kalmayalım, almışken en iyisini alalım deyip bir sürü para bayılıp * alınan televizyonda sadece arka sokaklar, öyle bir geçer zaman ki, akasya durağı izleme durumudur.
cipso'nun çok eğlenceli hatta beren saat ve pamela anderson 'lı reklamlarından çok daha güzel olan erkeklerin iddialarının nerelere varabileceğini 38 saniyede anlatabilen cips reklamı.
insanin her türlüsüne hazirlikli olmasini gerektirecek durumlardir. bende basima gelen ve en ilginci sayilabilecek birinden örnek vereyim hemen. nişanlimin çooooook zaman önce ayrildiği eski nişanlisinin 'nişanlılığı geçerli bir sebep olmaksızın bozulması davası' acmasi gibi bir durum basiniza gelebilir. hatta sizde oraya şahit olarak falan çağirilabilirsiniz. hatta ve hatta hakimin, 'saniğin şu anki nişanliliği geçersizdir eski nişanlisiyla evlenmelidir' karari verecek diye korkuyor bile olabilirsiniz. *
bugün öğle arasinda ankara'nin işlek bir yerindeki burger king'e gittiğimde farkettiğim durumdur. koskoca devlet memurlari siraya girip burger menulerinden seciyordu. bahcesi her daim ergenlerle dolu burgeri öğle aralarinda kiravatli takim elbiseli memur amcalarla dolmustu.
konu sıkıntısı çeken ve bu nedenle dandik konularda çekilen türk dizilerinin son dönemlerde dandik isimlerde verilmesidir. örnek verecek olursak:
(bkz: sudan bıkmış balıklar)
catherine frot ve albert dupontél'in oynadığı, eric-emmanuel schmitt'in yönettiği fransız filmi.
uyumak için hazırlanırken öylesine bir kanallara bakayım diye tv yi açmıştım ki rastgeldim. komşu kızı diye çevrilmişti adı. oooo! tnt bizim türk erkeklerinin fantazilerine yardımcı olacak bir film mi yayınlıyor acaba, saat onikiyi de geçmiş diye düşünürken fransız yapımı aşk filmi olduğunu anlayınca izlemeye devam ettim.
fransızların aşka dokunuşlarını her zaman severim. amerikan sinemasından farklı olarak en son yatağa giderler genelde. aşk onlar için naiftir. danslarıyla müzikleriyle beni çok etkileyen bir film oldu kısacası.
güzel yemek yapan bir hanım kızımızla evlenen erkeğin sonudur. hanım kızımız eşi bol bol yesin diye yemekleri iki kişilik değilde 4 kişilik yapınca her gün 3 kişik yemek yiyen erkek fit vücudunu kaybedip göbekli türk erkeği olur.
nike'ın yeni yayınlanan reklamıdır. harika olmuş. Reklamda olmayan kimse yok neredeyse. Reklamda Barcelona'lı bir çok oyuncu, CR7, Mesut Özil, Götze, Pato ve daha bir sürü tanıdık sima var.. Yok artık diyeceksiniz ama LeBron James'te reklam kadrosunda. *
üniversiteden bir şekilde mezun olduktan sonra meslek hayatına devam edebilmek için önünde duran kpss gibi bir sınava hazırlanması gereken ama koskoca bir seneyi boyunca laylaylom havasında geçiren, sınava bir iki ay kala çalışayım kursa falanda gittim ailem de baskı yapıyor düşüncesiyle çalışmaya başladıktan sonra ergenler gibi bunalıma giren tiptir.**
--spoiler--
Londra'da yaşayan Caroline adlı bir kadın 2008 yılında erkeklerin kadınlara bakış açısını yaptığı bir belgeselde ortaya koymuştu. Adına ;Bakımlı-Bakımsız Kadın; ya da ;Çekici-Sıradan Kadın; veya ;Elbise Farkı; deyin, kadına bu bakış açısı şimdi de değişmedi. 2008 yılında ingiltere'de düzenlenen Current TV kısa belgesel ödüllerinin birincisi oldu. Caroline, erkeklerin güzel görünümlü kadınlarla doğal görünümlü kadınlara sergiledikleri yaklaşımları karşılaştırmak istedi. Bir gün evinden mini etekli ve makyajlı çıkan, diğer gün bakımsız ve uzun bir elbise giyen Caroline, çekici bir kadının erkekler üzerinde ne kadar etkili olabileceğini açıkça gösterdi ve yarışmada birinciliği kaptı.
--spoiler--
kulüpler düzeyindeki avrupa kupalarında yarı finale çıkmış olan sekiz takımdan beşinin ispanya kulüplerinden olması durumudur. geçen sene de 3 ispanyol takımı yarı final oynamıştı. ispanyol takımları her yıl başarılarına başarı eklerken bizde yıllar önce kazanılan uefa şampiyonluğu ile övüne duralım. hatta ne olacak sanki! beş yıl avrupa kupalarına gitmeyiz, diyelim. neyse yarı finale yükselen takımların bünyesinde bulunan türk futbolcuları düşünüp kendimizi rahatlatabiliriz. http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/20286499.asp
taa bir hafta öncesinden sevgili ile konuşulmuş. ikimizinde çalışması nedeniyle iş çıkışında buluşup yemeğe gitme kararı alınmıştır. hatta siz annemlerden izin alamam falan diye mırın-kırın bile etmişsinizdir. o da sizi ikna etmiştir izin alabilirsin diye.
ardından bir iki gün geçer beşiktaşlı olan sevgili braga maçının salı günü olduğunu farkeder ve sizi yemekten vazgeçirme girişimlerinde bulunmaya başlar.
-aşkım acaba buluşmasak mı?
-bize her gün sevgililer günü.
gibi sizi başından atmaya yönelik cümleler kurmaya başlamıştır.
siz başta haklı falan diye düşünürken aklınız bir an dank eder ve bu beni ekiyorsa beşiktaş maçı vardır ulan dersin. bir bakarsınız beşiktaş'ın 14 şubat'ta uefa ligi maçı olduğunu görürsünüz. sonra gider sevgiliye kibar bir şekilde:
gün itibariyle başlamıştır. ne alacağım yahu düşüncesi beyinin merkezine yerleşmiş sürekli meşgul etmektedir. ne alsam ne alsam ne alsam ne alsam acaba...
sözlükte ki öğretmenlerin öğrencilerine yazdığı yazılardır.
biricik öğrencilerim;
hepinizi çok ama çok seviyorum. en haylazından en masumuna kadar hepinizin kalbimde yeri aynı. ilk öğrencilerim sayılmazsınız ama mesleğimde ilk yılım olduğundan yeriniz hep ayrı kalacak. o parlayan gözleriniz bir ömür gözümün önünden gitmeyecek. kiminizin sanki hissetmiş gibi canımın en sıkkın olduğu anda ''öğretmenim sizi çok seviyorum'' diye sıcacık sarılmasını, kiminizin ''öğretmenim sanırım siz beni çok seviyorusunuz hatta sanırım değil kesinlikle beni çok seviyorsunuz hatta en çok beni seviyorsunuz ben bakışınızdan anlıyorum'' demesini hiç ama hiç unutmayacağım.
ama çocuklar bugün yaptığınız iş mi? * nasıl bir zulm ettiniz bana öyle. tam 120 çocuktan ayrı ayrı ''hocaaaaammm seneye görüşürüz'' esprisini duymak ne azaptı biliyor musunz? hayır, her biriniz sadece bir kere yapsa neyse, en az iki-üç kere yaptınız. sanırım seneye bu espriye maruz kalmamak için vazgeçeceğim bu meslekten. *
(bkz: 31 aralıkta yüzlerce seneye görüşürüz esprisi yaşamak)
olsun ama ben yine de çok seviyorum sanırım. hatta sanırım değil kesinlikle. *
son zamanlarda farkettiğim durumdur. aramıza yeni katılan ve kız olduğunu açıktan açığa belirtmeye çalışan yazar hanımkızlarımızın nickleridir.
(bkz: hilallllll)
mehmet ali birand ın, bugün ana haber bültenini sunarken giydiği siyah üzerine sarı sarı çiçeklerden oluşan kendimi o kravata bakmaktan alamadığımdan haberleri dinlememe engel olan kravattır. bu kadar komik bir kravatı nerden bulmuş yada neden takmış anlamış değilim. acaba bir stilisti falan yok mudur bu enkırmenimizin?*
