bir Sınıflaşma olarak kemalizm; ülkeye beyaz Türk ve siyah Türk kavramını topluma aşıladılar. bunun sonucunda kürt-türk dostluğunu bozmuş oldular.
başörtüsü rejim düşmanlığıdır deyip inançlı vatandaşlara ikinci sınıf muamele gösterdiler. sonucu itibariyle mağdur edebiyatı yapan akp iktidar oldu.
hiç bir zaman Ermeni sorununu anlayamaya yanaştırmadılar bizi hep Ermeni dölü küfürler öğretti bu zihniyet. Ermeni sorunu nedir sorusunu yine kemalizm zihniyetinden kopan ders kitaplarından öğrettiler.
Türk olmanın gurur duyulacak bir his olduğunu aşıladılar sonuç olarak başka milletleri aşağıladılar.
Türkün tek dostu türktür dediler ve Türk olmayan herhangi bir insanı potansiyel düşman belletirdiler.
Sonuç itibariyle:
hiç bir kemalist bana hak vermeyecek. Çünkü aşılanan bu zihniyetin dozu o denli acımasız ki başka başka düşünmeyi bile yasak etmişler.
Her şartta dile getirip eleştiriyorum. Sıkıldım mı? Evet sıkıldım eleştirmekten. Peki sıkıldım diye susacak mıyım? Hayır. Daha yaşanır bir gelecek kurmak için insan acı da çeker bedel de öder. Durmamalı. Keza daha kaliteli, seviyeli ve yararcı olması için uludağ sözlük eleştirilmeli. Şöyle bir açılan başlıklara baktım da, aslında açılan başlık saysı bir elin parmaklarını geçmiyor geriye kalan başlıklarınsa içi boş. Yok bilmem kimin mantık hatası diye başlıklar alt alta dizilmiş. Yine aynı şekilde 'sözlük yazarlarının suyun altından yaptığı hareketler' diye topluma çok gerekli başlıklarda sözlükte yerini almış durumda. Vatana ve millete Hayırlı olsun.
Duygu sömürüsüne gerek yok ama doğu insanı fakirdir. Hırsızlığı da meşrulaştırmaya gerek yok ama parası olmayan karanlıkta mı kalsın? Doğrusu bu ama tatmin olmak için insan ayrıntı ister. Bu ayrıntıyı size vereyim, yaklaşın.
30 yıldır bu ülkenin doğusunda bir savaş var bu savaştan mağdur olan 3 bin köy sakini var. Onbinlerce insan elindekini avucundakini satıp şehre yerleşmiş. Çoğu tutunamamış ailesi dağılmış çoğu karın tokluğuna çalışmış. Tam bir sosyolojik vaka olmuş. Yine de bu insanlara, batıdaki -köylü köyünde şehirli şehirinde işini kurmuş silah seslerinin gölgesinde olmayanla- aynı ölçüde elektrik faturası ödemeye tabi tutulmuş. Nesi var ki ödesin? Nesini bıraktın ki ödesin? Hayatın realitesinde eşitlik yoktur adalet vardır. Eğer adaleti tesis edemezseniz robin hood gibi hırsızlar çıkar. Kim niye kaçak elektrik kullanıyor sorusuna ayrıntılı her türlü cevap verilir ama hepsi teferruat olur. Asıl mevzu empati kurmakta.
Az da olsa girip baktığım uludağ sözlük her defasında aynı duyguyu uyandırıyor bende. Bok kelimesini çok fazla kullanmayan biri olarak şaşıyorum şu an kendine, ama emin olun sözlüğe boktan daha iyi bir benzetme bulamıyorum.
Sözlükte her on başlıktan beşinin pragmatik hiç bir değeri yok her on başlıktan dördü ya ırkçı bir söylem taşıyor ya katı bir milliyetçilik anlayışa sahip. Zannedersem türkiyenin en kalitesiz platformu burası.
Bak ciğerim senin familyan'ın ana dili türkçe mi o zaman sen türksün. Kuran çarpsın ki öylesin. Türklük bir kültür müdür bak o demek değildir. E çünkü avusturalya'da da türk var ve onların kültürü başka ama bu başkalığa rağmen türktür onlar. Peki türk ne değildir? Bi kere türk ırkı başka bir ırktan üstün değildir mesela ruslardan üstün değildir. Aynı zamanda hiç bir ırktan da aşağı değildir mesela kürt ırkı türk ırkından üstün olamaz. Bütün milletler, ırklar eşittir. Kendimizi üstün tutacağımiz tek şey bireysel yeteneklerimizdir.
Çok değil sadece bir gününü bile ' dünyada neler olup bitiyor?' sorusuna akıl yoran biri dünyadaki acı gerçeklerin farkına varır. Dünyanın dört bir yanında zalimler zulüm etmekte. bu iki kategoride yer almayan - ki bu da tartışılır- kişiler sadece izlemekte ya da görmemezlikten gelmektedir. ' iyide arkadaş dünyayı ben mi değiştireceğim düzen budur' diyene cevabımdir. Bugün galatasaray şampiyon oldu diye meydanlara akan insanların ortak sevinci, tutkusu zalimin zulmunu durdurmak olsaydı bu düzen bu gece en azından türkiye cumhuriyetinde değiştirilirdi. Futbola verdiğiniz değeri dünya barışı için vermiş olsaydınız tüm dünyada 10 şiddetinde deprem yaratacak güç olurdunuz.
Her şeyden çok vicdani bir sorumluluktur 1915'e olan yaklaşımımız. Adına ne derseniz deyin her şeyden çok bir paylaşım sorumluluğu. Ahlaki olan acının paylaşımıysa eğer ben paylaşıyorum ölen her ermenin acısını ve diğerlerinin. Artık içimize attığımız korkularla yüzleşmenin zamanı geldi artık tabuları aşmanın zaman. Çünkü zaman bu zamandır ve bu zamandan başka zaman bulamayabiliriz.
1915 ermeni soykırımı hasan cemal'in kaleme aldığı hrant ın acıları bana yazdırdı dediği eser.
8 mart dünya kadınlar gününde diyarbakır da kurulması kararlaştırılan haber ajansıdır. Jin(kadın) haber ajansının tüm çalışanları kadın olacağı belirtiliyor. Kadınların problemlerine parmak basmak adına kurulacak olan bir ajansın olumlu şartlar getirebileceğine inanıyorum ancak tüm çalışanların kadın olma hususu eşitlikçi bir yaklaşım sayılamaz.
Tanık olduğumuz trajediler vardır hayatta, sonraları düşünmeden edemediğimiz. Bazen de tanık olanlardan duyduk, düşüncelerindeki ızdıraba ortak olduk. Bazense tanıkların olmadığı ama ardında bıraktığı trajik hayatları öğrendik sağdan soldan. Bir insanın düşünmeden edemediği bir çok detay vardır ızdırabı içinde gizli olan ve Insanı bir ömür düşünmeye mahkum bırakmak için işlenmiş gibilerdir.
Dilin öneminden bahsederken derinlemesine düşünmek gerekiyor. Zira dil salt düşüncelerimizi, isteklerimizi ya da iletişimimizi sağlayan etken değildir. Dil aynı zamanda kişinin duygu dağarcığını, bilgi birikimini de büyük ölçüde şekillendiren 'güç' tür. Tarihinde hiç bir savaşa tanık olmamış, darbe kültürünü görmemiş yahut ötekileştir(il)me hissiyatı beslememiş bir kabilenin dilinde bu olguları tanımlayacak kelime de bulamayız. Bir konuşma dilinde ötekileştirme tasfir edilemiyorsa o dili konuşanların bu duyguyu daha önce tecrübe etmediği yüksek ihtimallidir. işin üzücü tarafı bu tecrübeyi yaşamamış millet yoktur dünyada belkide bir kaç kabile dışında. Her millette şiddeti, nefreti, savaşı tanımlayacak kelimeler vardır ama bazı milletlerin dilinde daha da fazladır, bu da bir gerçek. Dilin insan üzerindeki etkisi bununla da sınırlı değil dahası mı? Bir kişi yalnızca arapça dilini konuşabiliyorsa o kişi muhakkak konuşmuştur tanrıyı bir yerde bir mevzuda. Zira arapça din ile çok ilişkili bir dildir. Latince konuşan bir kişide felsefeye, bilime diğer dilleri konuşan birine göre daha fazla hakimdir diyebiliriz. Ve kürtçe konuşan biride çok şeyden mahrumdur. Zira kişi anasından öğrendiği birkaç kelimeyle bitirir hayatını. (kürtçe nin bir kaç kelimeden ibaret olduğunu ima etmek değil niyetim. Ayrıca çokça kürtçe kelimeden mahrum bırakılmıştır bir kürt) kuşkusuz dil için söylenebilecek sayısız kelime vardır çünkü dil insanı şekillendiren büyük bir güçtür.
Bana uzak bir mevzudur artı oy ya da eksi oy. Açılan başlıklara ve yazılan yorumlara bakılacak olursa bunu mevzu eden çokça yazar vardır diyebiliriz. Artının katılıyorum eksinin katılmıyorum manasına geldiğini biliyorum çok şükür. Peki bir yazarın sadece oy kullanarak kendini ifade etmesi tutarlı mıdır elbette hayır. Kuşkusuz bir yazar bir duruma karşı katılıyorum ya da katılmıyorum diyebilir ama altını doldurmadıktan sonra yazar değildir benim gözümde. Bu vesileylede oylama bir bakıma yazarları tembelleştirmekte ve yazarı kendini ifade etme noktasında kısırlaştırmaktadır. Hülasa edersek kendi yorumunu yapmayıp sadece artı-eksi oy kullanan, yazarlık sıfatını haketmemektedir. Çünkü adı üstündedir yaz-ar.
2011-2012 Bahar dönemi kürtçe dili hakkari üniversitesinde seçmeli ders olarak verilecek. Bu anlamlı günde yapılmış gayet gerekli ve anlamlı bir harekettir.
Adı üstündedir anadilin, tanıma ihtiyacı da yoktur. Dil kuşkusuz kültürdür, saygındır ama bir milletin değil tüm insanlığın. Bütün insanların mirasıdır dil tıpkı analar gibi. Esasında bir dil insanlık demektir. Benim ana dilim türkçedir, kürtçedir, arapçadir ve diğer bütün dünya dilleridir. Çünkü ben anadan öğrendim diğer anaların benim anamdan farksız olduğunu hepsinin saygı değer olduğunu. Bugün dünya anadili günü bugün kurtarılmayı bekleyen binlerce insanı kurtarma günüdür.
Yapı taşıdır kelimeler insan hayatının. Kişinin özünü karakteristik yapısını gözler önüne serer kullanılan her kelime. En çok hangi kelimeyi seviyorsunuz soruna verilecek en anlamlı kelime 'kelime' olmalıdır. Çünkü sevilmeyecek kelime yoktur bu hayatta. Bazen nefret içerikli kelimeleri sevmiyoruz diye söyleniriz, oysaki sevmememiz gerek şey kişinin nefret içerikli eylemleridir. Nefrete sebebiyet verecek hiç bir kelime yoktur hiç bir lisanda ancak nefreti kelimeleştirmek vardır...
Ölüm, çaresi imkansız olan tek gerçek ve mutlak tadacaktır her insan ölümü. Ölüm, tüm varlıkların ortak tek paydasıdır, esasında bir nevi kutsaliyetidir insanın mahremiyetidir ölüm çünkü her an koyun koyunadır insanla. Ölüm kimine göre tanrıya giden yoldur kimine göre yaşamı sürdürmek için yeni bir diyara göç etmek bu vesileyle ölüm insanlar için anlamlıdır. Gelin görün ki ölüm saçmalaştırılmıştır yapılanlar ölümü anlamsızlaştırmıştır. Kim kimin mahremiyetine leke düşürmüş bilinemeyen bir devirde yaşıyoruz. Öyle bir yerde yaşıyoruz ki yirmisinde ölmüş birini sekseninde gömmekteyiz. Tanrı herkese ölümün hayırlısını nasip etsin.
Eleştiri yapacağım derken sinirlerine hakim olamayıp küfürü basan zihniyettir. Ayrıca eleştiri kabiliyeti kısık olanlarında başvurduğu bu kirli huy hiçte azımsanacak kadar az değildir. Eleştiri iyidir, güzeldir, insanın beyninde bir kıvılcım patlaması yaratır, ancak eleştiri yapıcı olmalıdır, bir temeli olmalıdır ve ancak bu koşullarda yapılırsa bir eleştiri işte o zaman pragmatik bir duruma varır.
Açılan çoğu başlığın anket olması bu vesileyle sözlüğün niteliğinin düştüğü durumdur. Yazıktır, yararsızdır. Daha yaratıcı başlıklar paylaşmak yazarları daha çok pişirecektir dahada leziz yapacaktır.
Ağzından çıkan her sözü, bedeninden beliren her mimiği kişinin kendi karakterini kendi özbenliğini ortaya çıkarttığı durumdur. Kişinin her daim içinde bulunulması istenen ruh halidir zira kişi özünde iyidir, ahlaklıdır, halden anlayan, emindir. Kişiyi kendi halinden uzaklaştıran onu tehlikelendiren onu kötü yapan dürtü dış etmenlerdir.
Not: başlık sezen aksu'nun bir şiirde bulunan dizesinden ilham alınarak açılmıştır.
Sözlük takipçilerinin (yazar, çaylak, misafir...) başlığı okur okumaz bünyesinde oluşturduğu histir. Bilhassa entryleri okumayıp salt başlığı referans alanların sayısı çok olduğundan bu duruma daha da ehemmiyet kazandırmıştır. Ehemmiyeti gözden kaçıran yazarların entrye uygun bir başlık bulamaması durumu ise başlık açan yazarın paylaşımı da güme gitmiş olur.
Cennetten bir bedel karşılığında yer ayırma olarak tanımlayabiliriz. Özellikle tarih derslerinden öğrendik ki, haçlı seferleri düzenleyen güçlerin daha çok savaşçı temin edebilmek için dini kullanarak başvurduğu durumdur. Peki cennetten yer bahşedilerek islamda da benzer bir durum yaşandı mı? Mantık olarak evet. Şöyle ki: cihad savaşlarına katılan müslüman mücahitlerin savaşta şehit olmaları durumunda din uğruna can verdikleri için allah tarafından direkt cennette konacakları gerçeği mevcuttur. Bu haliyle haçlı seferleri olgusuyla çok farksız değildir. Fakat bu olguyu sadece hristiyanlara maal edip dalga geçer gibi eleştirmekse hiç etik değildir.
Kaygıyla izlediğim durumdur. Türkiyenin millet olarak zenginliğini avantaja çevireceğimize durmadan çatışarak gelecek neslide zehirlemekteyiz. Çok az ermeni ve çok az türkün sevgisi karşılıklıdır keza çok az kürtle çok az türkünde sevgisi. Peki problem nedir? Niye sevemiyoruz birbirimizi? Çünkü birbirimize tahammül edemiyoruz da ondan. Bir kürt yıllardır türklerin milliyetçi olduğundan şikayet edip en ağır milliyetçiliği de onlar yapmakta. Küçük bir örnek verecek olursak hrant'in ölümünü bütün türklere de maal eden ermeniler var onları da anlamak güç. Türkler, türkün dostu türktür diyerek türkler dışındaki insanlarla dostluk kurmamayı felsefe edinmiş neredeyse. Türkiye de milletler mi var be adam deyip tek millet türktür diyen ise tahammülsüzlüğün bile sınırlarını zorlamış kişidir. Birbirimizi sevmemek için niye bu kadar bahane arıyoruz ki ?
Mastar halinde bulunan fiile
yapım ekleri getirilerek yani zaman ve sahış ekleri getirilerek
fiili başka kalıplara sokmaya
denir. Ünitesite sınavlarına hazırlanan gençlerimiz genelde çekimli kelimesini görünce sorudan ürkmektedir onlara tavsiyem şudur: her fiil çekimli olduğundan soruda geçen çekimli kelimesinin üstünü karalayıp sorunun çözümüne devam etsin. Aşağıda kaç çekimli fiil vardır sorusu, aslında, aşağıda kaç fiil vardır sorusuyla aynıdır.
