darwin, insanlar maymundan geliyor diye birşey söylememiştir.
Zaten evrim teorisinde de böyle birşey geçmez.
'maymundan gelme' saplantısı 1860 yılında * bir tartışma sırasında
'Piskopos Samuel Wilberforce' tarafından ortaya atılmıştır.
piskopos da anlaşılacağı üzere, bilimsel bilgiden uzak, dar görüşlünün tekidir!
darbe nedir ? bilmeyen bebelerin 'ülke elden gidiyor' diye yırtınmalarının sonucu böyle beyinsizce
iddialar çıkıyor ortaya. sanki ülke çok demokratik de anayasa değişikliğinden sonra daha anti-demokratik
bir hal alacak! bre beyinsiz! bu ülkede hala 12 eylül 1980 darbesinin anayasası yürürlükte.
sen daha nasıl bir pisliğin içinde olduğunu idrak edemezken,nasıl anti-demokratik koşullarda yaşadığı,
temel hak ve özgürlüklerinden mahrum olduğunu göremezken, referandum sonucuna göre orduyu darbe'ye
çağırmak hangi akla hizmettir ?!!
pek sevgili kemalist/atatürkçü/ulusalcı/vatansever ve kendini solcu sanan dönek arkadaşlar ;
ülke toprakları parsel parsel özelleştirilirken,
kamusal haklar birer birer tırpanlanırken,
sağlık sistemi çökertilirken,
kamusal hizmetler (elektrik, su vs..) özelleştirilirken,
sendikal örgütlülüklere saldırılırken,
faili meçhuller son hız devam ederken,
ülkenin hükümeti kendi halkına savaş açmış durumda iken,
kıçı kırık bir anayasa değişikliğinin sonucunun 'evet' çıkması halinde
darbe hayalleri kurma nasıl bir ayarsızlık, beyinsizliktir anlamak zor!
bir gecede ne kadar çok yasa değişikliği yapılıyor, ülke kaynakları peşkeş çekiliyor
haberiniz var mı ?
okuyun lan biraz! azcık mantıklı konuşun!
imar afları seçimler öncesi 'seçim yatırımı' olarak algılanmıştır.
1950-60'lı yıllarda artan gecekondular özal'ın 'tapu tahsil belgeleri'
ile yasallaşmış ve yerel yönetimler her seçim öncesi yoksul gecekondu sahiplerine
tapu ve altyapı vaatlerinde bulunmuştur.
göçün ve devletin konut sağlama konusundaki basiretsizliğinin
kaçınılmaz sonucu olarak gecekondular hızla artmış ve kaçak, çarpık kentler
ortaya çıkmıştır.. yoksul gecekondu semtleri oy deposu olarak görüldüğü
için evler yıkılamıyor bu yüzden çıkarılan imar afları ile gecekondular
yasallaştırılıyor ve insanlar altyapısız, harabe evlerde yaşamaya mahkum ediliyor.
gecekondu toplumsal bir olgudur ve kimilerinin savunduğu üzere 'suç' yatakları değildir.
suç yatağı haline gelmesinin sosyolojik, toplumsal, ekonomik nedenleri vardır
ve bu sorunun sebebi de 'devlet'tir..
orman alanlarına, vadi ve dere yataklarına kaçak villalar, gökdelenler dikilmekte,
bu alanlar talan edilmektedir. en sonunda da bir 'imar affı' ile
bu alanlar yasal hale getirilmektedir.
istanbul'da olanlar bilirler; inönü stadının dibinde bir 'gök kafes' vardır.
'süzer plaza', kaçaktır! boğaz öngörüm bölgesinde olmasına rağmen
imar planlarında yapılan 'değişiklikle' dikilmiştir oraya.
yıkım emri vardır, ee kim yıkacak?!
imar afları ile, rant uğruna kenti,insan hayatını,doğayı talan eden,
orman alanlarını ve ekolojik dengeyi tahrip eden
basiretsizlik örneği politikalar yürüten iktidar mı ?!
kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk demeden halkının üzerine bomba yağdırılan kenttir.
ve tayyip 'evet' oyu istemek için, kılıçdaroğlu'nun açığını bulacağım derken,
devlet eliyle yapılmış bir katliamı da itiraf etmektedir.
ve kimilerinin orası 'dersim' değiilll! 'tunceliiii' diye yırtınmalarına rağmen
'dersim' demektedir. ki çok da birşey ifade etmemektedir.
halka sorduğunuzda pek az kişi tunceli der, çoğu 'dersim' der .
ve merkeze girişte de 'mameki' yazar. Tunceli değil..
tayyip, dersim'i chp bombaladı sözlerini sarfederken * , tsk; 'akp'nin iktidarı sırasında'
'dersim'i bombalıyordu!!
bu ne perhiz bu ne lahana turşusu !!
toplumlarda bulunan kutsal yiyecekler 'yasak'lardan doğar.
'yasak elma' kültü.
bazı yiyecekler yasaklanırken bazıları helal olarak kabul edilir,
ya da yiyeceklerin 'bazı' zamanlarda yenmesine izin verilir.
bu yasakların sembolikleşmesinden dolayı 'oruç' olgusu ortaya çıkmıştır.
''Yavrum benim,demişti, ne zamana dek yiyeceksin içini,
yemeyi içmeyi unutup,ağlaya sızlaya ?
Bir kadınla sarmaş dolaş olmak iyi şey,
neden bundan yoksun ediyorsun kendini '' *
''ölü yakını; cenaze sonuna kadar yeme, içme, uyuma ve cinsel ilişki yasağına bağlı kalır.'' bu eski toplumda 'iç yamyamlığı' yasaklamanın da ifadesidir.
toplum birimleri ayın belirli zamanlarında birbirlerine kurban* verirler
ve kurbanların geldiği toplumun mensupları kurban'dan yemez.
insan kurban etme, eski toplumun yaşayış biçimine ve yasaklar listesine örnektir.
'tanrı; evren'i, gökleri, yerleri 6 günde yaratmıştır ve
7. günü dinlenmeye bırakmıştır.' **
7. günde çalışılmayacak, dinlenilecek, çalışanlar öldürülecek*
ve kimse çalışmadığı için de herkes aç kalacak. yas tutacak,ölülerine ağlayacak.
dinlenme günleri; bir ayın her 7. günü gerçekleştiği ve ritüel bir olgu haline geldiği
ve zamanla diğer yeme-içme yasakları ile de birleştiği için zamanla daha uzun
süreli yememe-içmeme haline yani 'oruç'a dönüşmüştür.
oruç, yasaklar silsilesinin sonucudur. nefsi terbiye etmekle alakası yoktur.
gün boyu aç kalıp, iftarda yemeğe saldırmak nefsi terbiye değildir.
organizma için de pek sağlıklı olduğu söylenemez.
''Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı... Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın.'' *
yani oruç olgusu hakkında yazılanlar/söylenenler, yasaklar/helaller değişmiş durumda.
toplumların yaşayış biçimlerine bakıldığında yasakların, ritüellerin,
geleneklerin değişimine ve oluş biçimlerine göre 'yeme-içme' yasağının
yani 'oruç'un hangi kaygılardan, maddi koşullardan ve kabullerden ortaya
çıktığı ve 'nefs terbiyesi', 'açın halinden anlama', 'ruhu temizleme' gibi
söylemlerin arkasına sığınarak, nasıl 'inanç' haline geldiği görülebilir.
bdp boykot etmektedir, hayır dememektedir.
ve bu boykot'u kürt halkı 'evet' diyeceği için değil,
mevcut anayasada ve yapılacak olan değişiklikte yok sayıldıkları için savunmaktadır.
ki çok da haklılar bu konuda..
bdp boykot ediyor diye evet diyecek beyinsizler sanıyorlar ki;
can siparane ülkeyi savunuyorlar, anayasada tanınıyorlar,
çok matah bir değişiklik olacak, ülkeye demokrasi gelecek.
bilmiyorlar ki hiç bir değişiklik olmayacak; demokrasi adına,
ekonomik gelir adına, hak ve özgürlükler adına vs.
ölüm üzerine çok da düşünmeyecek olan ateisttir.
Çünkü; biyolojik mekanizmanın(organizmanın) bir zaman sonra
kendini yenileyemeyeceğini ve işlevini yitireceğini bilen kişidir.
bu yüzden, ölüm,cennet, cehennem, iman, oruç,hac, secde gibi dalgalara
kapılmayacak ve 'yaşam' ile ilgilenecektir.
kalan 'yaşam'ın tadını çıkaracaktır.
merak ediyorum bu yazarların yaş ortalamasını.
oturdukları yerden, ellerinde klavye ile vura-kıra
'kürt sorunu'nu çözüyorlar. insanlıktan nasibini almamış bir şekilde
konuş hem de sorunun kökenini bilme,
uyduruk çözüm önerileri sun. cahiller sürüsü.
yazılanlar cehaletin daniskasıdır!
Dağdakileri etkisiz hale getirip eğitmek lazımmış.
Ne de olsa hepsi beyni yıkanmış kişilermiş.
madem kitap okumuyorsunuz,sözlükte 'bile' yazıldı- çizildi birçok şey,
okuyun kardeşim biraz.
sorunun temeli nedir, nasıl çözülür, halkın talepleri nedir ?
bütün bir halkı katletmek sorunu çözer mi?
Yoksa daha da çözümsüz hale mi getirir ?
kan akıtmaya çanak tutmaktan başka yaptığınız birşey yok.
işçilerin hakları kırpıldığı gibi; öğrencilerin eğitim hakkı da engelleniyor.
lise ve üniversite öğrencilerinin sistematik olarak apolitikleştirildiği,
sorgulamayan, düşünmeyen öğrenciler yetiştiren okullardan ne beklenir ki ?
en haklı eylemler bile bastırılıyor.
öğrencilerin özgür düşünmeleri, iradelerini ve demokratik haklarını
kullanmaları engelleniyor.
öğrencilerin; çevrelerine, insanlığa karşı duyarlılığı suç sayılıyor.
böylelikle öğrencilerin sorgulaması, çevresine duyarlı olması engelleniyor.
'evrim teorisi' bağlanılabilecek bir 'din' değildir!
evrim teorisi bir kabuldür; insanlığın, çevrenin oluşma sürecine dair bir öğretidir.
'evrim teorisi' mevcut din öğretisinin ve toplum yargılarının dışına çıkarak
'sorgulama' kültürü üzerinden geliştirilmiştir. evrim teorisini kabul edenlere
sorgusuz sualsiz 'bağlananlar' demek 'cehalet'tir.
evrim teorisi, bilimsel verilerin ve bilimsel bilginin bir ürünüdür.
'din'ler gibi 'dogmatik' düşüncelerin sorgulanamaz yasalarına benzemez.
Atatürk'ü sevmek zorunda olmadığını bilen vatandaştır.
türk de olabilir, laz da, kürt de, ermeni de..
ne teröristtir, ne cahildir!
''atatürk'ü seveceksin, hayatını kurtardı o senin,
düşmanları kovdu, yurdu kurtardı''
hikayelerine itibar etmeyen, ülkenin 'halkların' mücadelesi
ile kurtulduğunun farkında olan ve 'atatürk' fetişizminden
kurtulan kişidir.
özelleştirme nedir ?
''mülkiyeti 'kamu'ya ait olan iktisadi üretim birimlerinin 'özel' sektöre devri''
kamu kurumunun zarar etmesini durdurmak, tekelleşmeyi önlemek, karlılığı arttırmak,
kamu açığını gidermek, kamu kurumlarının giderlerini azaltmak gibi gerekçeler ile
kamu kurumlarının özel sektöre satıldığında 'kara geçeceğini' varsaymaktır.
ülkede özelleştirilen kurumlara bakıldığında, bir çoğunun istihdam oranlarını
azalttığı ya da fabrikalarını kapattığı görülür.
bu kurumlar özelleştirildikleri için kara geçmezler, zaten 'karlı' kurumlardır.
özelleştirme uygulamaları sadece 8 yıllık bir süreçten ibaret değildir.
dünya gündeminde kapitalist sistemin 'petrol kriz'inden sonra 'devlet'i küçültme,
serbest piyasa ekonomisini yaygınlaştırma politikaları hız kazanmıştır.
bunun sonucunda devlet 'mal ve hizmet üretim alanlarından çekilecek, neo-liberal
politikaları teşvik edecek'ti.
yani 'özelleştirme' politikaları uygulanacaktı.
türkiye'de özelleştirme söylemi 1980'li yıllarda başlamıştır.
kamu kurumları ya bilinçli olarak zarar ettirilmiş ya da
kamu kurumlarına yatırım yapılmamıştır.
öncelikle küçük üretici ve köylülere destek sağlayan tarımsal
'kit'ler özelleştirilmiştir.
akp döneminde özelleştirme uygulamaları hız kazanmıştır.
'babalar gibi' satmışlardır bu ülkenin kamu kurumlarını.
özelleştirme sonucu bir çok kurum kapanmıştır, ya da istihdam
oranlarını azaltmıştır. çünkü 'özel sektör' toplumun ihtiyaçlarını
karşılamak yerine 'kar etmek' düşüncesi ile hareket etmektedir.
özelleştirme, devletin hizmet üretme tekelini elinden aldığı için
'taşeronlaşma' hızlanmıştır.
bunun en vahim örnekleri 'sağlık-eğitim' alanlarında görmekteyiz.
insan hayatı hiçe sayıldığı gibi, paran varsa sağlık hizmetinden
yararlanabilirsin! yoksa ölebilirsin!
özelleştirme uygulamaları ile hangi hizmetlerden mahrum kalındığını farkedin
istihdam sağlayan sanayi kuruluşları, ulaşım-enerji-iletişim birimleri,
eğitim- sağlık hizmetleri, otoyollar, limanlar, akarsu ve dereler ve bu liste uzayıp gider.
ülkenin ekonomik durumunu göz önüne alırsak; özel sektöre devredilen
bir çok kamu hizmetinden yararlanılamamaktadır.
'devlet' denen olgu; mal ve üretim hizmet tekelini elinde bulundurmalı ki,
toplum bu hizmetlerden yararlanabilsin.
erkeklerin de en az kadınlar kadar savunması gereken gündür.
8 mart dünya emekçi kadınlar günü sınıfsal bir mücadelenin ürünüdür.
kadınların ezilmesi, yok sayılması sınıflı toplumların sorunudur.
bazı 'feminist'ler kadın haklarını savunmayı 'erkek düşmanlığı'na
indirgese de kadının ezilmesi 'erkek egemen sistemin' sonucudur.
kadınların sınıfsal ezilmişliklerine karşı mücadelelerinde
kadın yoldaşlarımla omuz omuza kutlayacağım gündür!
'8 mart dünya emekçi kadınlar günü'nün içeriği boşaltılmaya çalışılıyor.
salt 'kadınlar günü'ne indirgenerek, 'kadın emeğinin' gerçekliği yok sayılıyor.
emek ekseninden çıkılması, 8 martı takvimlerdeki kutlanılacak günlerden
biri haline getiriyor.
kadınlar günü devlet erkanı tarafından bir grup kadının toplanması ve plaket neyin
verilmesiyle geçiştirilmeye çalışılıyor. oysa kadın sorunu bir güne
sığdırılamayacak kadar yakıcıdır.
ülkede kadınlar sürekli bir baskı, emek sömürüsü, taciz, namus-töre cinayetleri
gibi durumlarla yüzyüze geliyor.
kadınlar emekleri, gelecekleri, bedenleri için mücadele ediyor.
erkek egemen sisteme karşı çıkıyorlar.
'susun, evde oturun' gibi söylemlere karşı sokaklarda erkek yoldaşlarıyla
birlikte haykırıyorlar, direniyorlar.
bunun en güzel örneklerinden birisidir;
Tekel işçisi kadınların mücadeledeki azimleri.
omuz omuza direnmiş ve başarmışlardır da.
bu yüzden ''kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz!''
cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 'devlet' 'türk devleti' .
türklük en büyük meziyet, türkçe tek dil olarak kabul edilmiştir.
oysa ülke farklı milletlerden oluşuyor.
'bir milleti yok etmenin en kolay yolu dilini yok etmektir.'
bu sistematik yasaklama, türkçe dışındaki diller üzerinde uygulanmıştır.
lazca, kürtçe gibi..
1980 darbesi sonrası türkçe dışındaki diller üzerinde baskılar arttırılmıştır.
'vatandaş türkçe konuş! ' naralarıyla dolaşılmaktadır.
milletler, diller yok sayılmış, türkçe dışında herhangi bir dili konuşmak 'suç' sayılmıştır.
gündelik hayatta kürtçe kullanılıyor. kullanılması da insanların en doğal hakkıdır.
gündelik yaşamda 'ingilizce' kelimeler çok yaygın ve msn kullanımında
ayrı bir 'dil yaratılmış' olmasına rağmen, türkçeyi doğru düzgün konuşmayı,
yazmayı beceremeyenlerin ''ille de türkçe, ille de türkçe'' demeleri,
insanların 'ana dilleri'ni konuşmalarına kızmaları ne kadar vahim..
size 'praksis' dergisinin son sayısını öneririm. ''cenk saraçoğlu'nun'' çok iyi bir çalışması var
izmirli orta sınıfta kürt algısı:mekan, sınıf ve kentsel yaşam.
yazıda, söylemlerde kendinizi göreceğinize eminim..
halkın aç olmasının sebebi solcular mıdır ki
böyle bir bağıntı kurabiliyorsunuz.
solcular gece kulübüne gidip eğlenemez mi?
akp iktidar olduğu dönemde ülkede zengin sayıları artmıştır
yoksulluk ve işsizlik oranları da artmıştır.
ülkede 25 civarında 'dolar milyarderi' varken ve
bu kişilerin bu servetleri nasıl edindiği sorgulanmazken,
akp' ye yakın sermayedarların servetleri hızla artarken,
akp milletvekillerinin kişisel servetleri de dağ gibi büyümüşken
halkın aç olmasının, işsizliğin yüksek olmasının nedeni 'solcular' mıdır ?
marksizmin temelinde materyalizm vardır.
materyalizm ise 'idealist' felsefenin aksine dünyada gerçekleşen olayları
hareket halindeki 'madde'nin değişik biçimleri olarak görmektedir.
"Tek gerçek, bizim de içinde olduğumuz, duyusal olarak algılanabilen maddi dünyadır.
Bilincimiz ve düşüncemiz, ne kadar duyuların üstünde görünürlerse de,
maddi ve bedensel bir organın, yani beynin ürünüdürler.
Madde ruhun ürünü değil, tersine, ruhun kendisi
maddenin en yüksek ürününden başka bir şey değildir." *
din, maddi dünyanın bir yansımasıdır.
din, maddi ve manevi ihtiyaçların bir yansımasıdır.
maddi ve manevi ihtiyaçları oluşturan olgu ise 'üretim biçimi' nin kendisidir.
din kısaca halkların afyonudur, aciz ruhların sığındığı bir olgudur.
din bu niteliğinden dolayı 'sınıfsal' bir olgudur.
sınıfsal olması; egemen sınıfların,din aracılığı ile toplumu uyutmasından kaynaklanmaktadır.
diyalektik materyalizmi kabul etmek;
ruhani, üstün, yaratıcı varlığı reddetmeyi doğurmaktadır.
materyalizm, marksizmin temelini oluşturuyor ve marksizmin öğretisi olan
'komünizm' de bu olgulardan besleniyorsa : bir komünist'in 'din' olgusuna
ihtiyacı yoktur.
eminim komünist' leri 'dinsiz' ilan eden çok kişi var.
fakat 'neden' lerini sorgulayan kişiler az.
sorun inanıp-inanmamak değildir. sorun 'din' olgusunu sorgulayabilmek,
gerçekliği 'bilimsel' temelde ele alabilmektir.
komünizm - din kavramlarını iç içe geçirmeyiniz, komunizm'in dine bakışını okuyunuz.
kulaktan dolma 'komünistler din düşmanıdır' söylemleriyle hareket etmeyiniz.
komünizmin insanların 'inançlarını' değil, toplumda var olan 'din' algısını
eleştirdiğini unutmayınız.
türkiye'de her alanda sistem parası olandan yana işlemektedir.
sermaye ruhsat mı istedi ? baş göz üstüne istek yerine getirilir. yeter ki sermaye yatırım yapsın.
yeter ki gelişsin! gelişme adına bir çok kent, orman alanları, yeşil alanlar,
su kaynakları talan edilmektedir. gelişme bu kaynakları talan ederek değil;
''planlı'' bir şekilde sürdürülmelidir.
özellikle kıyı kentlerinde 'turizm teşvik yasası' ile bir çok alan yapılaşmaya
açılmaktadır. bu öyle bir yasa ki 'koruma yasası'nın üzerinde olan bir yasa..
tarih, kültür, doğal kaynaklar bunlar hak getire..
yeter ki sermaye yatırım yapsın gerisi teferruattır!
ne ''hümanistim'' ** ne ''kürt ırkçısıyım''
fakat gerçek olan birşey var; çoğunuz 'ırkçı' ve 'türk milliyetçisi'siniz.
pkk nin yaptığı vahşeti görenler neden tsk nin yaptığı vahşeti göremiyor ?
acaba kendi halkını düşman ilan ederek, asimile ederek, dilini- kültürünü
yasaklayarak, insanlarını katlederek nasıl çözmeyi düşünmektedir devlet bu 'sorunu' ?
asker-terörist ilişkisine değil 'devlet- halk' ilişkisine bakmanız lazım.
kürtler de askerlik yapmaktadırlar.
sorun çözülebileceği halde bir kangrene dönüşmüş durumdadır.
neden? birileri kan üzerinden siyaset yapmaktadır?
birileri bu kaos ortamını kullanarak ülkeyi yönetmektedir!
birileri ülkenin paralarını 'katil devletlerle' 'silah antlaşmaları' imzalayarak
çarçur etmektedir.
''ihanet oradakilerin kanında var'' ne kadar tutarsız bir söylem!
hiç bir insan 'ihanet' olgusu ile doğmaz. toplumun içinde davranışları gelişir.
neden-sonuç ilişkisi diyorum ya, lütfen g*tünüzden okumaktan vazgeçin!
acaba lice'de kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk demeden kurşun yağdıranlar nasıl cennete gidecektir ?!
insanlara işkence edip, akıl almaz pislikler yapanlar nasıl cennete gidecektir ?
doğunun gelişmemesi sadece 'terör' olgusunun sonucu değildir.
ülke tarihine baktığınızda terörün bir 'neden' değil bir 'sonuç' olduğunu
da göreceksiniz. tabi ırkçılaşmış beyinlerinizden kurtulabilirseniz!
doğunun gelişmemesinde devletin 'ekonomi politikalarının ' payı vardır.
türkiye'nin ekonomik gelişme süreçlerine bakarsanız; özel sektörün ve devletin
nasıl bir yatırım politikası uyguladığını görürsünüz.
özelleştirme uygulamalarının ilk mağdurları 'KiT' ler ve 'Et ve Balık Kombinaları' olmuştur.
bu kurumlar tarımsal üreticiye destek sağlamak amacıyla kurulmuşken; özelleştirme uygulamaları
sonucu ilk kapatılan, özel sektöre devredilen, ya da bilinçli olarak zarar ettirilen kurumlardır.
bu kurumların özelleştirilmesi tarımsal üreticiyi zor durumda bırakmış ve 'ithal' gıdaların
ülkeye girişini kolaylaştırmıştır.
son zamanlarda yükselen et fiyatları da tarımsal üreticinin desteklenmemesi, mera alanlarının
amaç dışı kullanılması, programlı et üretim-tüketiminin sağlanamamasından kaynaklanmaktadır.
bu son sözde 'destek' de 'batmış gemiyi' kurtarmaya çalışmaktan başka birşey değildir.
hayvancılık; 'planlı' bir 'tarımsal üretim sistemi' ile desteklenmeli ve gıdaya ulaşmak lüks değil
sağlıklı ve dengeli beslenmenin koşulu olmalıdır!
''istatistikler mini etek gibidir; çoğu şeyi gösterir en önemli şeyleri saklar''
tüik'in verileri gerçeği yansıtmasa da işsizliğin ne vahim durumda olduğunun göstergesidir.
işsizlik araştırması sadece 'kayıtlı' sökterlerde yapılmaktadır.
oysa bu ülkede ''kayıtsız ekonominin'' boyutları bilinmemektedir.
dolayısıyla bu sayı eksiktir.
bir kaç yıl öncesinde işsiz sayısının ''14 milyon'' olduğu söyleniyordu.
krizden sonra işsiz kalanları siz hesaba katın artık!
bu ülkenin kanayan yarası, gerçekliğidir.
ülkenin ordusu kendi vatandaşları ile savaşırken; bir kesim terörist,
bir kesim ülkenin sahibi ilan edilmektedir.
ölen kişiler gençtir, bizim çocuklarımızdır.
çoğu yoksul aile çocuklarıdır. koruma eşliğinde ve yatarak askerlik yapmamaktadır.
ölüyü terörist ya da şehit ilan etmek boşunadır.
ölümün tek gerçekliği vardır.
acıdır, yokluktur, kayıptır!
''anaların gözlerindeki yaş, yüreklerindeki ateştir! ''
iş akitleri feshedilen tekel işçilerine 4/c 'ye geçmeleri için tanınan
30 günlük süre uygulamasının yürütmesi durdurulmuştur.
4/c köleliktir, işsizliktir, binlerce insanın yoksullukla
yüzyüze gelmesi demektir. 4/c maddesi de iptal edilmelidir!
kemalizm bir 'ideoloji' değildir!
baskı, tehdit, susturma yöntemleriyle kendini var eden bir olgudur.
'sol' kavramının içinde 'yenilikçilik', 'ilericilik' olgularının olduğu
düşünüldüğünde 'sol' denilebilir. fakat 'sol' değildir.
'sosyalist' hiç değildir. 'yerli sermaye' nin gelişmesi adına kaynakların
seferber edildiği bir 'sistem' sosyalist olamaz!