v for vahdettin
190 (mavi jojoba tanesi)
altıncı nesil silik 5 takipçi 77.20 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    atatürk ü sevmiyorum ama kemalistim

    1.
  1. marjinal mi olmak istiyorsunuz ?
    resimleriniz boy boy magazin dergilerinde yayınlansın, televizyon ekranlarında her daim o nurlu suratınız gözüksün mü istiyorsunuz ?
    doğru adrestesiniz !
    ilk demecinizi verin o halde;
    '' atatürk' ü sevmiyorum ama kemalistim ''
    insanlar, '' nassı yani ya ? '' desinler... kafaları karışsın hele önce, ondan sonra senin adın her yerde çınlanacak ve menşur olacaksın...

    hasan sabbah ile menşur olmanın yöntemleri, sayfa 33, sikaki yayınları
    7 ...
  2. moderatör olmak için yanıp tutuşanlar

    1.
  3. taptaze altıncı nesilleri bir canavar gibi kovalayıp, hatalarını yüzlerine vurarak içlerinde saklı tuttukları gizli amacı apaçık ortaya serenlerdir..
    peki kim bunlar ? ne yer, ne içerler ? neden sabahtan akşama kadar hata aramaktan başka bir iş yapmazlar ?
    '' bu liseli, bu bebe, bu 15 yaşında kaşar, bu ağzından sikişmiş, bu da elinde kalın ve kıllı yarrakları tutuyor '' diyerek nereye varılmak istenmektedir ?
    insanları bu kadar aşağılamak, onları küçük düşürmek, aptalca bir şekilde istihzaya almak neden bazılarına iptidai bir zevk vermektir ? nasıl bir haz alınmaktadır bu işten ?
    seks ve çikolatadan sonra, insanların hatalarını, yanlışlarını bulup ortaya çıkarmak yepyeni bir zevk unsuru haline mi geldi ?
    haydi bu format savaşçılığının neticesinde sana moderatörlük verdiler, peki ne olacak ?
    yanlış yazılmış bir kelimeye bile tahammül edemiyorsun, nasıl insanları yönetecek, onlara nasıl doğruyu göstereceksin ?
    despotlukla mı ? diktatörlükle mi ? yahu şurayı bu kadar neden ciddiye alırlar anlamıyorum... bırakınız, isteyen istediği gibi yazsın...
    15-16 yaşındaki insanları kaşar ve orospu olarak damgalamak hiç kimsenin haddine değildir, evet belki siz 15 yaşında kaşarlık yapmış olabilirsiniz, ama bu herkesin sizin vakti zamanında düştüğünüz hataları yapacağı anlamına gelmez...
    birleştirici ve yapıcı olmak mı insanı yüceltir, yoksa yıkıcı olup her boka burnunu sokan sinek olmak mı ?
    yok tanım, yok format ! entry bilgi içermelidir, ekşi sözlük bile vazgeçti şu '' tanım '' sikinden ! katre kadar bilgi olsun yeterli diyor adamlar... ne lan bu tanım manyaklığı ? çomak sokuyorum ben sizin formatınıza, hiçbir yazımda tanım yapmıyorum...

    edit: hay sikeyim kahr-ı bela ya ! bu yazımda istemeden de olsa tanım yapmışım ! tamam üzerime gelmeyin.
    9 ...
  4. kerr hammet igott unden miss vhaklee

    1.
  5. dünya tarihinin görüp görebileceği en büyük faşizanlardan...
    77 yaşında vefat etmiştir, mezarı moğolistan' dadır... ve aynı zamanda şaman rahibidir ! ( oha )
    cengiz han' ın torunu olduğunu söyleyip, ırkçılık üzerine yaptığı araştırmalarla ünlüdür... nasıl türkse ? cengiz han türk bile değil ulan ?
    at sidiği içmekten nalları dikmiştir, gök tengri marmelatıyla muamele etsin !
    6 ...
  6. görükle sapkınları

    1.
  7. pompeii sapkınları' nın ibretlik sonunu hepimiz biliriz...
    vezüv yanardağı faaliyete geçmiş, ve italya' nın bu çok eski günah başkenti lavların arasında yok olmuştu...
    pompeii sapkınları' nın destansı öyküsü defalarca sinemaya aktarıldı, hakkında kitaplar yazıldı...
    hatta öyle efsaneler dolaşmaya başladı ki dillerde, bazı seksomanyaklar pompeii şehrinin kalıntılarını ziyaret edip kendi itikadlarınca hacı bile oldular...
    iktidarsızlık problemi olanlar tarihi pompeii taşlarına çükünü sürerek bu problemini gidermeye çalıştı... pompeii şehri tuhaf bir yer... hatta taşların üstünde '' penis '' resimleri var, '' kerhaneye bu taraftan gidilir '' mahiyetinde yön tayin etmesi için penis çizmişler...
    trafik ışıkları kadın kalçası şeklinde mesela... çok ilginç... ve türkiye' nin umut vaad eden yazarlarından abdülkatak ayıboğan '' görükle sapkınları '' isimli kitabını çıkardı...
    görükle' de hangi evler kerhane vazifesi görmektedir ?
    hangi kafelere giderseniz kız düşürebilirsiniz ?
    görükle' de takılan üniversiteli hatunların taktikleri nelerdir ?
    kimler gösterdiği halde vermez ?
    bütün soruların cevabı, bu kitapta...
    1 ...
  8. garip suçlar masası

    1.
  9. kemik dergisinde vardı eskiden... kim çiziyordu unuttum şimdi, kafam olmuş amcık tatlısı. sormayın işte, aklıma geldi; ( diyalog tamamen tarafımdan sallanmıştır. abuk sabuk suçlar mevzu bahis. )

    - sevgilinizi aldattığınız halde, kapısına gidip ağlayarak özür dilememişsiniz. bizimle merkeze kadar geliceksiniz...
    + hönk !
    3 ...
  10. fuhuş yuvası

    7.
  11. üniversite öğrencilerinin çoğunlukta olduğu her belde, yerleşim bölgesi ve semt birer fuhuş yuvasıdır...
    aksini iddia eden varsa, buyursun gelsin...
    ilim kendin bilmektir '' derdi yunus...
    şimdi doğum kontrol hapları, prezervatifler ve yerlere devrilmiş bira şişelerinin arasına karışmış '' ilim '' ?
    zehirle pişmiş aşı yemeğe kim gelir ? safi ilim aşkına yanıp tutuşan kimdir ?
    sevişin gençler sevişin... ( cennetten kovulan ve zargana' yı saygıyla anıyorum )
    10 ...
  12. islam alemi muazzam bir zuhur bekliyor

    1.
  13. Sizi, Türk Milletinin değil, içinde Türk'ün de eridiği islam bütünlüğünün genç ve aydın temsilcileri sıfatiyle ve aşkla selâmlarım.

    Sözlerim, her biri kâmusluk çapta tafsilât isteyen ve okyanuslara dökülse suların renk ve lezzetini değiştirecek bir kesafet belirten birkaç maddeden ibarettir. Türkiye'de islâm dâvasının 30 küsur yıllık kavgacısı ve çilekeşi olarak, bu maddelerin sihirli bir musiki âhengiyle ezberlenmesini ve her birinin ipek kozaları halinde lif lif çözülüp islâm ideolocya örgüsüne unsur teşkil etmesini dilerim. islâm dâvasının birinci maddesi, bugünkü hâle niçin ve nasıl gelindiğinin tarih kıstasına malik olmak borcudur. Batı adamının yaban domuzları gibi ağaç köklerini kemirerek hayat sürdüğü orta çağ demlerinde, dört bucağı fil dişi, ipekli kumaş, kâğıt ve daha nice masnû eşya yüklü kervanlar çıkaran Mezopotamya havzasının mevkii, bugün Avrupa ve Amerika'yla yer değiştirmiştir. Harun-ür Reşid'in Şarlman'a gönderdiği 12 kapılı, her kapısından saat başı bir kukla çıkıp yine hücresine dönen meşhur saat karşısında o zamanki batı adamı nasıl apışıp kalmışsa, biz de bugün, aslında birer oyuncaktan başka bir şey olmayan garp âletlerine karşı, çenemiz düşük, mahkûm durumdayız.

    Neden?

    islâm vecd ve aşkını ve o aşkın beslediği, eşya ve hadiselere tahakküm şevk ve zevkini kaybetmemizden... işi satıhçı (diyalektik) ve ezberci yaftacılığa dökmemizden... Kur'ân emirlerini anlamak ve yerine getirmek ehliyetini elden çıkarmış olmamızdan... Kur'ân'da "Ben kulumu, eşya ve hadiseleri feth ve teshir etmesi için kendime halife olarak yarattım!" buyuran Allah, ne cilvedir ki, kelâmına inandığını söyleyip de uymayanlardansa, inanmayıp da uyanları dünyaya hâkim ve bizi onlara esir kılmıştır.

    Evet; tek sebep, vecd ve aşkın, ve çocukları, büyük idrâk ve feth hamlesinin, cihad ideâlinin, insanlığı hakka ve kendine irca gayesinin kaybedilmiş olması...

    Abbasîler devrinde gölgelenen ve paslanan islâm, nihayet Orta Asya Çöllerinden kasırga gibi esici, yeni, insan ve kâinattan habersiz fakat saffetli ve lekesiz bir ırkın eline geçti. ismi "Türk" olan bu ırk, ilk defa ruhunu islâm teknesinde yoğurdu, düşünebilme haysiyetine islâm'da kavuştu. Kahramanlıkla aşk ve imanı bir araya getirince de 16'ncı asra kadar dünyanın en büyük imparatorluğunu, (imperium Romanum)a taş çıkartan imparatorluğunu kurdu; üç kıtadan ibaret medeniyet dünyasının kilit noktasına çöktü ve "seyf-ül islâm", islâmın Kılıcı oldu.

    Gerisi malûm...

    Allah'ın devamlı ve en çetin imtihanı vecd ve aşkı uçup gider. Yerine, kuru ve kısır akıl, gurur ve azamet duygusu geçer. Garplıya ait (Rönesans) hamlesindeki sır ve hikmet çözülemez. Garbın, madde âlemine seyislik hünerini kazanmaya başlaması üzerine korkunç bozgun çığırımız açılır, taarruz devremiz sona erer. Nihayet "Tanzimat-ı Hayriye" ismi altında garbın "talimât-ı şerriye"sine boyun eğilir ve maymunları bile güldürecek kadar sığ bir taklit merhalesine girilir. Ortalıkta, ne doğuyu bilen, ne de batıyı anlayan, yamalı bohça ve pamuk ipliği ile sökük dikme inkılâpçılarından başka hiçbir tefekkür zümresine rastlanamaz. Bu gidiş bir asır kadar sürer ve nihayet yarım asırdan beri, tek çarenin islâmı çöplüğe atmaktan ibaret olduğu anlayışına inkılâp ismi verilerek, Türk'ün ruh köküne kezzap dökücü, maddî ve manevî ağacını kurutucu, beyin kırışıklıklarını ütüleyici ve gönül dehasını körletici bir ruh kıtaline zemin açılır...

    Bu son safha, Mustafa Reşid Paşa ve kumpanyası tarafından başlatılan cereyanın kemâle erme hengâmesidir ve artık kemâl hâlindeki kötülüğün zevale yüz tuttuğu kapı -müjdeler olsun- açılmaya başlamıştır.

    Şahıslarınızda islâm âlemine hitap ederek en yüksek sesle bildirmenin günü gelmiştir ki, 11'inci asırdan 16'ncı asra kadar Türk'ün elinde yüceltilen islâm, sonunda Türkiye'de bozuldu ve islâmlık iddiasındaki her yerde aynı hâle geldi. Şimdi ancak Türkiye'de düzeltilmelidir ki, her yerde düzeltilebilsin... Bu, asırlarca islâmın kılıcını elinde tutmuş olan Türk'e, tarihî bir kader olarak Allah'ın verdiği bir imtiyazdır ve bu imtiyaz noktasına birleştirici mihrak gözüyle ve dikkatle bakmak lâzımdır.

    Hemen noktalayalım: Benim ve hamurunda parmak izlerim bulanan yepyeni ve dipdiri mukaddesatçı Türk Gençliğinin ırkçılık ve kavimcilik diye bir dâvamız olamaz!

    Ankara Üniversitesindeki bir konferansımda "Eğer gaye Türklükse, bilmek lâzımdır ki, Türk, Müslüman olduktan sonra Türktür" diyen ben, ille ırkçılık ve kavimcilik mevzuunda bir suale hedef tutulacak olursam, tereddütsüzce, dünyanın en üstün ırk ve kavim vakıasını, merkezindeki mukaddes varlık zaviyesinden Arapta bulduğumu söylerim. Ama bugünkü Arap değil, dünkü Arap... Tıpkı bugünkü Türk değil dünkü Türk...

    Bugünkü islâm dünyası, istisnasız, dünyanın her tarafında kaidesi mümin ve müslim, zirvesi de kâfir ve mürted bir ehram manzarası arzediyor. Kaide halk, zirve de güdücüler... Türk'ün güdücülüğünden neticede Haçlılar sayesinde sıyrılan ve istiklâlini bulan islâm devletlerinden bir çoğu, Türk'ün zaafı yüzünden elde edebildikleri bu bağımsızlığı kendi kuvvetleriyle tahkim edememişler; ve bu defa, islâmın Türkiye'deki hazin macerasını, türedi idarecileriyle, Türk rejim ve güdücülerini kopya ederek benimseme yoluna girmişler, zaman ve mekâna liyakat ölçüsünü bu gidişte bulmuşlardır. Şu anda islâm ülkelerinin başında bulunanlar, ekseriyet ifadesiyle, aynı kalıptan dökülen sabit (motif)ler gibi, belli başlı ve mücerret bir tipin maketlerinden ibarettir.

    Menbâını, mansabını, özünü ve hakikatini bilmedikleri bir sosyalizma modası... Biz ona sosyalizma uyuzu diyoruz...

    Dünyamızın devlet başlarından kimi, yurdunda ramazan orucunu resmî tamimle yasak edecek derecede küfründe zalim, kimi de şeriat müdafaasında kalbî samimiyet ve siyasî dirayetinden şüphe verecek kadar atılgan ve toy... Ve hemen hepsi, islâmın ulvî, (ideoloji) ve üstün (strateji)sinden gafil, cahil ve fikirsiz... Bunları hep aynı mücerret tipin kabında şekillendiren batı, yahudilik, masonluk ve emperyalizm ajanları pek âlâ takdir etmektedir ki, islâm âlemi böylelerinin elinde oldukça kendisi için hiçbir tehlike mevcut değildir. Gerçek mânada bir islâm dâvası fışkırışına yol açılacak olursa da, top-yekûn islâmiyet, bu ajanların taşıyacağı bayraklarla 20'nci veya 21'inci asır "ehl-i salib"ini karşısında bulacaktır. Bu "ehl-i salib"e, mutlak küfür bayrağı "orak-çekiç" bile katılmakta tereddüt etmeyecektir.

    Arap âleminin, nimet olduğu nisbette belâ habercisi petrol... Bu hayatî cevher, Allah tarafından, ruh müdafaası yanında ne büyük bir madde muhafazasına memur edilmiş olmanın çilesini telkin edeceği yerde, tembellik, hazır yiyicilik, vurdum-duymazlık karakterini nemâlandırıyor. Bu hâl de, "şimdilik" kaydiyle ve bir gün tepeden inmek üzere fırsatları her ân gözlemek şartiyle batıyı fevkalâde memnun ediyor.

    Petrol, batının gözünde, herşeyden habersiz müslümanlara, bazı rekabetler yüzünden şimdilik emanet olarak bırakılmış bir "âb-ı hayat"tır; ve yarın bu rekabetler arasında bir ortaklaşma, uzlaşma veya büsbütün hesaplaşma ve kapışma meydana gelir gelmez, mutlaka tepesine çullanılacak, kapanda bir av mahiyetindedir. islâm dünyasının bu incelikten haberi, bu azîm tehlikeye karşı (strateji)si ve nimeti hak etme gayreti mevcut değildir.

    islâm dünyasının, doğu ve batı arası mahsup sırlarını çözebilen, ezelî olduğu kadar ebedî hakikatlerini karşı dünyaya tatbik ehliyetini belirten, içini ve dışını muhasebe kudretini gösteren ciddî ve üstün çapta mütefekkirleri yoktur. Olanlar da, bazı sahte reformculardan, aklı bilmez ebleh akılcılardan ve kaba satıh mühendislerinden başkaları değildir... islâm âleminin dünya ve kâinattan habersizliği öyle fecidir ki, aziz ve mukaddes dâva adına nerelerde, kimler tarafından, neler yapıldığı ve ne gibi davranışlar gösterildiği, eserler verildiği bilinmez! Meselâ huzurunuzdaki çilekeş fikir adamının eserleri batı dillerine çevrilir, yeni Türk Gençliği üzerindeki emeği Avrupa'da ve israilde takip edilir de islâm Dünyasında tanınmaz. Sahnede, bir takım âdi ve pespaye her türlü temsil vasfından uzak, kendi kendilerinin satıhçısı bir takım manevî gümrük simsarlarından başka kimse görülmez! "Dostlar alış verişte görsün!" kabilinden kurulan dernekler ve tertiplenen kongreler, konferanslar, kanser hastasının yüzündeki sivilceyi görmekten ileriye varamaz! Dâvanın ilâcını isimlendirmek şöyle dursun, eczahânenin adresi bile öğrenilemez! Güneşin doğuşiyle batışı arasında 12 şer saatlik, gününü gün etme bataklığında meseleler süründürülür ve yarına, düzlük ufkuna çıkma problemine ait hiçbir ıstırap yaşanmaz, kurtarıcı ıstıraptan zerre miktarı istidat vaadedilmez!

    Şark nedir, Garp nedir, bunlar hangi yollardan gelmekte, hangi noktalarda çatışmakta ve sonunda ne hâle gelmiş bulunmaktadırlar? Şarkın ruhta akamet ve garbın maddede hakimiyet sebepleri? Nihayet bunca keşifleri içinde garbın, anaforuna yakalandığı büyük buhran nasıl izah olunabilir ve topyekûn insanlığa hasretle beklediği nizam ve ruhî mesnet, islâmdan gayrı hiçbir yerde bulunmadığı teziyle nasıl arzedilebilir? Bütün bu canavar sualler Mısır'daki (Sfenksebül-hevl)in korkunç tebessümüne karşı gizli ve cevapsızdır. işi mücerret ve (metafizik) plânda ele almak haysiyeti bir tarafa, en adî müşahhas ve madde çerçevesinde görebilecek göz unsurundan bile yoksunuz!

    Şu sualin bile cevabını ve hareketini hazırlamış bir ülke misâline malik değiliz! işte sual: Taklitçisine kendinden diye bakmayan ve onu bahçe kapısından içeriye almayan batıya karşı maddî ve manevî korunma, hiç olmazsa korunma (strateji) ve (taktik) fakültelerinden ders alacağımız gün nerededir?

    islâm âlemi muazzam bir zuhur bekliyor! Bütün vahidleri yerli yerine koyacak, islâmı dünya çapında bir murakabe süzgecinden geçirebilecek, kurtarıcı sistemin sadece islâm olduğunu laboratuvarlara tasdik ve vicdanlara kabul ettirecek, ülke ülke cereyanlarını kanalizasyon kanalları gibi kurutabilecek ve ilaçlayacak, tarihinin sahte ve gerçek kahramanlarını siyah ve beyaz katiyetiyle birbirinden ayıracak ve ayıklayabilecek bir zuhur...

    Bunu sade biz beklemiyoruz. Mütefekkir tarihçi (Toynbi) ve bazı garp düşünce adamları da, artık hıristiyan medeniyetinin miadını doldurmuş ve istikbâlin islama geçmiş bulunduğunu söyleyerek, kaygı ve korkuyla aynı şeyi beklemektedir. Halbuki biz halimizden kaygı ve korku duymamaktayız.

    Bu zuhurun meydana gelmesi, ehramda zirve noktasını tutması, etekleşmesi ve kaideye inebilmesi için devirmekle mükellef olduğumuz dört engel var.

    1- idarelere hâkim taklitçiler ve sahte devrimciler engeli...

    2- Yahudilik, Masonluk ve Kozmopolitlik emrindeki garp işportacılığı engeli...

    3- Beşyüz yıla varan ve artık dölleşen bir irsiyet neticesinde şimdi yılgın, bitkin, ölgün ve ezgin marka müslümanlarının cehalet, gaflet, hamakat ve atalet engeli...

    4- Sonunda nasıl olsa karşı harekete geçmeye mecbur batı emperyalizması ve belki beraberinde getireceği komünizma engeli...

    Dâvayı tek tek içeride hâl ve tesviye, sonra topyekûn islâm âleminde hâl ve tesviye, daha sonra Batıda hâl ve tesviye, en sonra da insanlıkta hâl ve tesviye...

    Büyük ideal budur! Ona varılabilir mi, varılamaz mı diye de bir istifhama yer yoktur! ideal bu olmadan her biri en aşağı 25 senelik mühlet isteyen kademelerden hiçbirine varmaya imkân düşünülemez ve rüyaların ille ve hemen maddeye nakşı beklenemez. Her ideal önce bir rüya olduğuna göre bu dâvanın rüyasına erişilse yeter! Tarihin milyara yakın bir topluluğa yükseldiği, destanlık mikyasta zor, dipsiz fezayı kucaklayıcı kollar isteyen en büyük meselesi, islâmın dâvası, bazılarına mecnun bir hayal gibi görünse de budur!

    Her türlü bedavacılık ve meccanilikten müstağni islâm dâvasının, bugün içte ve dışta arzettiği müthiş çetinliktir ki, bize mukaddes emaneti teslim eden Allah Resulüne liyakat borcunun mucize çapında bir ifadesidir. Bir sual daha var: Bu zuhur nereden gelebilir?

    Daha dün, islâmın kendisinde bozulup da her yerde bozulduğu ve şimdi onda düzelirse her yerde düzelmesi gerektiği yerden... Belki minarelerinde Allah Resulünün isimleri çınlayan her yerden... Böyle bir tecellinin zuhur istidadı bakımından bazı hususi mânalarla alâkamız olsa da bu bahiste hiçbir madde ve coğrafya taassubumuz bulunmadığını kaydederek bildirelim ki, böyle bir zuhur ihtiyacı mutlaktır, ve islâm mutlak olduğuna göre onun da nereden olsa gelmesi icabediyor.

    Huzurlarında bulunduğum islâm dünyası aydınlarına, dâvayı hasis ve cüce siyaset dışı ve yalnız mücerret fikir ve ilim göziyle bu çapta vazederken, özlediğimiz zuhurun şimdi bu çatı altında bulunanlardan bir topluluğa nasip olması ihtimaline kadar yer verdiğimi ve ümid beslediğimi kaydederim.

    insan ve cemiyet, kendini hesaba çekmek kalitesine ulaşınca aradığını bulur.

    Sözlerimi, Kâinatın Efendisine ait kâinat çapında bir Hadîs ile mühürleyeyim:

    '' Hesaba çekilmeden nefslerinizi hesaba çekiniz.''

    necip fazıl kısakürek, 1975'de, Milletlerarası islâm Talebe Teşekkülleri 3. Genel Konferansı'nda...
    9 ...
  14. ideolocya örgüsü

    4.
  15. şu muhteşem analizin bulunduğu eserdir;

    '' bugünkü dünya, tahlilini bekleyici tek cümlelik terkip hükmüyle, yirminci asrın başında ve ortasında iki kere neşterlediği halde bir türlü çıkaramadığı ruhi ve içtimai urunu daima içinde gezdiren ve şimdi fani bir gaflet ve sahte sükunet devresine girmiş bulunan ve pek yakında bütün iç ihtilâlini açığa vurmaya mahkum yaşayan asırlık bir illet panayırıdır... ''
    10 ...
  16. büyük doğu

    1.
  17. masonik teşkilatlanmalar ve bilimum mason cemiyetlerinden ve dahi masonlardan külliyen nefret eden mütefekkir ve üstad-ı azam necip fazıl' ın, avrupa' nın en büyük ve tarihin en eski mason localarından biri olan grand orient' le ismen bağdaştırarak kurduğu siyasi ve fikri ideolojik akımdır. grand orient' in karşılığı büyük doğu' dur...

    (bkz: grand orient)
    6 ...
  18. cesaret hapı

    2.
  19. bir çok genç kızın kabusudur...
    zavallı kızımızın içkisine, ( alkollü ya da alkolsüz fark etmez ) atılan cesaret hapı, kıza sahte bir mutluluk ve yalancı bir güç verir...
    ertesi sabah uyandığında, vücudu çırılçıplaktır ve yanında bir erkek yatmaktadır...
    banyoya koşar, ağlar, ağlar, ağlar...
    olan olmuştur...
    uyanık olun diye söylüyorum bunları. açık içki tüketmeyin. içkinizin başında durun...
    her yer orospu çocuğu kaynıyor... aman ha !
    11 ...
  20. adriana dalaylama

    1.
  21. duyguları en masum haliyle anlatan realist şair...
    1 ...
  22. mariana çukurunda seviş benimle

    1.
  23. pasifik yöresinden bir adriana dalaylama şiiri... hoştur...

    uzaklara gidelim, çok uzaklara,
    bizi kimsenin göremeyeceği bir yere,
    mesela papua yeni gine' ye,
    ama bizi orası da kesmez bebeğim biliyorsun,
    biz aşka susadık, beni duyuyorsun,
    mariana çukurunda seviş benimle,
    ilkel canlılar çalsın kemanı,
    şarabımız kükürtdioksit olsun,
    vücudumuz basınçla dolsun,
    mariana çukurunda seviş benimle,
    aşka kanalım okyanusun en dibinde...

    benim hüzünlü orospularım/ sayfa 343
    0 ...
  24. eski sevgilileri mariana çukuruna gömmek

    1.
  25. ben buldum !
    denemek şart...
    o basıncı, o sıcaklığı yaşamak zorundalar...
    '' beni sıkıyorsun hayatım ! ''
    bak bakalım ben mi sıkıyorum, yoksa mariana çukuru mu ?
    yeryüzüne göre 1000 kat daha yüksek bir basınç var orada be !
    sen basınç görmemişsin...
    ayrıca bütün eski sevgililerimi, mariana çukurunda yaşayan ilkel canlılara havale ediyorum...
    11.900 metre !
    oh be ! rahatladım lan...
    nah çıkarsınız... *
    3 ...
  26. izmir büyükşehir belediyesi

    10.
  27. rezillik ?
    pespayelik ?
    ahlâksızlık ?

    bu tanımların karşılığını izmir büyükşehir belediyesi' nde bulabilirsiniz...
    bütün geçim kaynağı atatürk olan bu überseksüel chp' li belediye, izmir' den aldığı oyların neticesinde iyice bir taşak kebabı konumuna geçmiş ki halkın ensesine bir kene misali yapışmış...
    şimdi hiçbir dürrük bana demesin ki, '' hükümet onlara ödenek göndermiyor '' . afedersin ama, hükümetin gönderdikleri ödeneklere '' yetersiz '' diye burun kıvırmak ve sonra da ulaşıma zam üstüne zam yapmak nasıl bir belediyecilik anlayışına sığar ?
    öğrenci binişleri 60 kuruştan 90 kuruşa çıkıyor... hem de kenkartta... bir de paralı binişe yaptıkları zam var ki akıllara zarar ! ankara' da iki lira, bursa' da iki lira, istanbul' da bir buçuk lira olan paralı binişler artık izmir' de 3 lira ?
    lan bu ne ?
    sanki muhteşem bir hizmet anlayaşınız var da bizden de karşılığını bekliyorsunuz ?
    sokakları bok çukuruna çevirmekten, izmir' i kaldırımlar memleketi yapmaktan başka ne boka yararsınız ?
    ha bir de atatürkçüsünüz ya ! bu bize yetiyor !
    ziyanı yok canım... yollarımızı örümcek ağları kaplasın, ama atatürk var ! lâikliğin savunucusuyuz horaçyo ? lan siktir git...
    sadece ulaşıma mı zam yapıldı peki ? hayır !
    bir de suya zam...
    metreküpü bilmem ne kadar oldu... zaten sağlık yüzünden, arsenikli suyla temizlenen vatandaşa bir kıyak daha yapıldı ve bir de cebi temizlensin diye su fiyatları da tavana çıktı...
    e bu kertenkele beyinli herifler seçimden önce suyu bedava dağıtıyorlardı ? allaha şükür kuyu suyu çektiğimden bu toparlak mahmutların '' hizmet '' dediğine de '' eyvallah '' demedik...
    ulan 3 lira ne demek ya ? sanki otobüsleriniz uçak misali, sanki otobüslerinizi bok götürmüyor, bir de 3 lira alacaksınız ya... vallahi taksiyi daha cazip hale getiriyorsunuz...
    4 kişi otobüse bineceğimize taksiye bineriz... e be allahın salozları, e be '' hizmet '' yapacağım derken altına kaçıran dalaksız herifler...
    ben de sizin camlarınızı aşağı indirmez miyim ulan ?
    atatürk ! atatürk ! atatürk !
    yatırıp bizi götümüzden sikseler sesimiz çıkmayacak...
    neden ?
    çünkü chp atatürkçü...
    çıldırtıyorsunuz beni... şimdi sen soğuk suyun içinden çıkınca daha da azdım biliyor musun ? bekleyin lan... bekleyin !
    10 ...
  28. ağızda bıçakla sevişmek

    1.
  29. muhteşem bir fantezi...
    dinle hacı..
    bıçak ağzında, kıvrak hareketlerle, bir sirk cambazı gibi elinde ve ağzında oynatıyorsun bıçağı,
    hatun bıçağa saplanmamak için daha çok kıvrılıyor bacaklarının arasında, en sonunda ona hoş bir sürpriz hazırlıyorsun;
    yüzüstü yatırıp,
    iki kürek kemiğinin arasına,
    kendi adını yazıyorsun...
    hitler ! kalk mezarından da psikopat neymiş gör !
    adam mısın sende be ! *
    3 ...
  30. bir insanın anatomisi

    1.
  31. güzellik; yüzde değil, kalptedir..
    incelik; belde değil, dildedir..
    doğruluk; sözde değil, özdedir..
    asalet; boyda değil, soydadır..
    insan; güzel, ince ve asildir..
    8 ...
  32. ben yordum ruhumu biraz da sen yor

    1.
  33. tükettim ben kendimi, aklının iplerini sal da, biraz da sen tüket...
    acıttım ben canımı, kalbinin tortusunu sil de, biraz da sen acıt...

    (bkz: bence şimdi sen de herkes gibisin)
    1 ...
  34. sultan ı yegah

    12.
  35. mükemmel bir attila ilhan şiiri.

    Şamdanları dolanınca eski zaman sevdalarının,
    Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın,
    Nemli yumuşaklığı tende denizden gelen ahın,
    Gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının,
    Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın...

    Yansıyan yaslı gülüşmelerdir kara sevdalı suda,
    Bülbüller kırılır umutsuzluktan yalnızlık korusunda,
    Eylem dağılmış gönül tenha çalgılar kış uykusunda,
    Ölümün tartışılmazlığı nihayet anlaşılsa da,
    Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın...

    Bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak,
    Çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tutsak...
    Su yasak, rüzgar yasak, açık kapılar yasak,
    Belki bu karanlıkta yasakları yasaklasak,
    Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın...
    3 ...
  36. vecdilemuradingayesi

    1.
  37. istedim ki başlığını ben açayım !
    hoşgeldin güzel insan...
    gördüm ki, görüşmeyeli epey ilerletmişsin kendini...
    senden beklediğimden daha iyi bir noktaya ulaşmışsın...
    hoşgeldin...
    ve tekrar hoşgeldin...
    unutma ! daha iyi olacağız !
    çok daha iyi olacağız...
    büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyenler, birkaç adım geriye gitmek zorundadırlar !
    vecd ile murad' ın gayesi !
    hoşgeldin kadınım... şaka lan şaka, pirelenme hemen... erkeksin sen ! ya da ben öyle olduğuna inanıyorum.. keh keh..
    lan mutlu oldum be...
    hoşgeldin lan !
    iki gözümün çiçeği... *
    2 ...
  38. din kitlelerin papyonudur

    1.
  39. bir üstad-ı azam vecizesi...
    penguenler için söylenmiştir, siz üzerinize alınmayınız...

    edit: aranızda penguenler var galiba...
    7 ...
  40. çocuklara kemalizmi öğretmek

    1.
  41. 15 yaşından küçük çocuklara din dersi vermekten hiçbir farkı yoktur... muhafazakâr bir çevrede yetişirsin, çocukken yerleştirirler taptaze dimağına saf olmayan düşünceleri, sonra kaptırır gidersin kendini... laik (!), çağdaş (!) ve modern (!) bir çevrede yetişirsin, başlarlar gencecik bedenlerin kafalarını ütülemeye, '' damarlarımı kesseniz kan akar, ama o kanın içinde atam vardır '' noktasına gelir yavrucaklar... ne farkı var bunların birbirinden ? yaşları kemale erince iki kesim de sapkın olup çıkıyor... çıkıyorlar evlenme programlarına, '' namazında niyazında, başı örtülü olsun '' diyor biri, öbürkü de, '' atatürkçü olsun, çağdaş olsun '' diyor... ulan anlamıyorlar ki, göt, her zaman göttür... muhafazakâr da olsa seni sikecek, atatürkçü de olsa ! ne değişecek ? heç... esra erol' a selâmlarımı iletiyorum, güzel program vesselâm !!!
    12 ...
  42. ulusalcıların yanılgıları

    1.
  43. en başta şudur;
    islâmi kesimin '' saçtan, kıldan, yünden tahrik olduğunu '' düşünmeleri... külliyen kendi uydurmaları...

    hezeyandır hatta... tam bir hezeyan...
    öyle bir ulusalcı düşünün ki, '' zaten bu yobazlar da kıldan, tüyden, saçtan tahrik oluyor '' deyu bağırsın, çağırsın, tükürük saçsın...
    halbuki ben sanmıyorum ki bir kadının saçına bakarak mastürbasyon yapan erkek tarihte var olmuş mudur ? hoş, böyle enteresan bir fetişi varsa da çoğunluk değildirler nihayetinde... birbirinden bağımsız, üç-beş tip...
    başında türban olan bir bayan düşünün... sımsıkı kot belinde, üstündeki tişört ise gayet açık ve davetkâr... ama saçı kapalı... arkadaşım, damarlarında gezen kemalizm kanını biraz dışarıya akıt, tortusu gitsin, pekmezi yine sana kalsın !
    ama düşün ki, bu mesele senin anlayacağın kadar basit bir mesele değil... doggy style pozisyonunda saçları at yelesi gibi kavrayıp takır takır geçiren dozer operatörlerine sözüm yok, onlar saçtan tahrik olabilir ama,
    hiçbir aklı başında insan evlâdı; kıldan, yünden tahrik olacak kadar sapkın değildir...
    bakın bunu ispat yoluna gidelim;
    yere çatal düşürmüş gibi yapın. ( erkekler yapmasın tabi ) o pozisyonda, şöyle sinsi bir bakış atın arkanıza, bakın erkek kişisi nereye bakıyor ? saça mı, yoksa kalçaya mı ?
    '' saça bakarım '' diyenin alnını karışlarım... çok tatlı kel kızlar var mesela.. şap-şap vuracaksın misal kafasına... düşünsene lan, hasan şaş gibi ! sabah bir uyanıyorsun yatakta, kel bir kadınlasın... hayali bile enteresan... amcam gibi şerefsizim...
    kel kadınlardan hoşlanıyorum... keh keh...
    7 ...
  44. yönlendirmeyi piç eden yazara tecavüz etmek

    1.
  45. mübahtır...
    sakıncası yoktur... verdim fetvayı da... ibrikçibaşı kahvemi getirebilir, gelirken kısa samsun da alsın...
    4 ...
  46. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük