hayatta unutulmayacak ender anılardan biridir. önceden dağıtılan tüfekle çapraz tutuş yapıp bölük bölük atış alanına gidilir. sıraya girdikten sonra isim listesine imza atılır. bölüm bölüm atış alanları vardır. ben 5 numaralı mevziden atmıştım. önce yere yatıp mevzi aldıktan sonra herkesin çok ağır dediği g3 ü zorlanmadan omzuma dayayıp şarjörü takmıştım kurma kolu çekip bağladıktan sonra atışı tekliye getirip uzaklardaki atış kağıdıma peşpeşe 5 mermi atmıştım öyle sarsıntı geri tepme olmamıştı. daha sonra tüfeği boşaltıp bölük halinde sırayla geri dönüp numara sırasına göre silah ambarına koymuştuk.
bir erkek olarak çoğunu tahammül edilemeyecek kadar cıvık karaktersiz gurursuz ve saygısız buluyorum. keşke aile eğitimi almış ağırbaşlı nezaket sahibi kültürlü erkekler çoğunlukta olsaydı da benim de birçok arkadaşım olsaydı ama yok çok az var. lakin yalnızım diye de toplumdaki güvenilmez saygıdan yoksun günü gününü tutmayan serseri tipli palavracı alaycı zibidi günümüz erkekleriyle muhatap olma gafletine düşecek değilim. soğuk ya da değişik biri olduğumu düşünebilirler ama değil ben budalalara katlanmak zorunda değilim bu yüzden hiçbir erkekle kolay kolay yakın arkadaş olamam.
son zamanlarda görülen üzücü durum. genç kız neslinin ilgisizliği ve kibiri arttı bir erkeğe adım atacak ve değer gösterecek o karakteri göremiyorum şimdiki kızlarda hiç güven vermiyorlar. benden o yüzden soğudum artık zaten bu sözlük hariç kız arkadaşım da olmadı bu gidişle yalnız göçüp gideceğim herhalde bu hayattan. gerçekten böyle olmamalıydı. neden herkes dengini bulamıyor. illa dokunmatik telefon kullanıp abuk sabuk yerlere mi üye olalım. neden benim gibi düşünen eski tarz, klasik, kültürlü sadakatli ve güvenilir bir kadın denk gelmiyor. gerçekten bunaldım hayattan.
Gemilerin kıyıya yani iskeleye yanaşıp halatlarla aneleye bağlanması ve oraya sabitlenmesine denir. Gemi iskeleye hareket etmeyecek biçimde halatlarla sabitlenip volta edilince aborda olmuş olur.
Büyük gemilerin bağlanmak üzere kıyıya yanaşıp volta edileceği sırada gemiden fırlatılan halatın baba denilen şapkalı silindire benzer demir çıkıntının etrafında dolandırılıp tekrar gemiye atılmasıdır. Diğer bir doblin alma şekli ise yine gemiden fırlatılan halatların anele denilen demir halkaların içinden dolandırılıp gemiye geri atılmasıdır. Bu şekilde doblin alma/verme işlemi tamamlanmış olur.
Bu hayattaki en önemli şeydir. Vefa ve sadâkatin en yüce noktasıdır.
Elinizdekinin daima kıymetini bilin, biri gider başkası gelir diye düşünmeyin çünkü o biri sizi büyülü rüzgarıyla derinden etkilemişse bir daha öylesine kolay kolay denk gelemeyeceksinizdir bunu aklınızdan çıkarmayın. O yüzden sizi seven birine karşı asla değer bilmemezlik yapmayın gönlünüzdeki insanın kıymetini önemini çok iyi bilin ki sonradan toz gibi savrulmasın gökyüzüne, hep sizinle kalsın.
kısacası Elde olan yani sizin olan şey en değerlidir ona iyi bakın. sonradan çok pişman olmamak için bu altın nasihatleri aklınızdan çıkartmayın.
Yasamada merkezi yönetim kesin hesap kanunu teklifi, ilgili mâli yılın sonundan başlayarak en geç altı ay sonra cumhurbaşkanı tarafından türkiye büyük millet meclisi ne sunulur. Sayıştay da genel uygunluk bildirimini ilişkili olduğu kesin hesap kanun teklifinin verilmesinden başlayarak en geç 75 gün içerisinde meclise sunmalıdır.
kesin hesap kanunu teklifi, yeni yıl bütçe kanunu teklifiyle birlikte görüşülerek karara bağlanmaktadır.
Eski devirlerde kızlar okullara fazla gidemezdi kadınların iş hayatında pek şansı yoktu genelde erkek çalışırdı, para kazanmak çalışmak sadece erkeğin görevi olarak kabul edilirdi toplumda. Ama günümüzde devir değişti bu çağ başka bir çağ artık genç kızlar da liseleri üniversiteleri dolduruyor erkekler kadar, keza iş hayatında da özel sektörde, ticarette, avm lerde vb. birçok alanda erkekten çok kızlara iş veriliyor gözlemlediğim kadarıyla, o halde çağın gerekliliği olarak kadınlara nafaka uygulaması kalkmalıdır. Hepsinin eli ayağı tutuyor lise ve üniversitelerin yarısı erkek yarısı kız dolu, her alanda erkeklere fark attılar internette instagramda whatsapp da twitter da birçok yerde genç kızlar fink atıyorlar erkekten çok kızlar kullanıyor hatta bu devletin imkanlarını. hemen hemen her koşulda kendilerini erkeklerden üstün görüyorlar, o halde toplumdaki bu cinsiyetçi ayrıma bir son verilmeli artık.
Fazla izaha lüzum yok belirli yaşın altındaki kadınlara nafaka ödemesi iptal olmalı, mesela otuz yaşın altındaki tüm kadınlara nafaka kaldırılmalıdır.
Bir erkekle evlenip sonra o erkeği durduk yere terk eden/boşanan böylece ondan nafaka parası yiyerek geçinirim hesabını yapan dümenci kadın sayısı günümüzde azımsanmayacak kadar fazla.
O yüzden şimdiki genç kızları da göz önüne alırsak kadınlara 1990 doğumlulardan itibaren nafaka verme uygulaması tedavülden kalkmalı ve tarihe karışmalıdır. böylece kadın erkek eşitliği evlilik alanında da teminat altına alınmış olur.
Mustafa kemal atatürk' ün nutuk ta türk milletinin takip etmesi lazım gelen siyasi prensip: millî siyaset" şeklinde tanımladığı kavramdır. (sayfa 292-293)
"...çeşitli milletleri, ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu çeşitli unsurlardan oluşan kitlelerini aynı haklar ve şartlar altında bulundurarak kuvvetli bir devlet kurmak, parlak ve cazip bir siyasi görüştür. fakat aldatıcıdır. hatta, hiçbir sınır tanımayarak, dünyada yaşayan bütün türkleri de bir devlet halinde birleştirmek, varılması imkânsız bir hedeftir. bu,yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı hadiselerle meydana koyduğu bir hakikattir.
panislamizm (ümmetçilik) , panturanizm (turancılık) siyasetinin başarıya ulaştığına ve dünyayı uygulama sahası yapabildiğine tarihte tesadüf edilememektedir. ırk farkı gözetmeksizin, bütün insanlığı içine alan cihangir bir devlet kurma hırslarının neticeleri de tarihte görülmüştür. istilacı olmak hevesleri, konumuzun dışındadır. insanlara her türlü şahsi duygu ve bağlılıklarını unutturup, onları tam bir kardeşlik ve eşitlik içinde birleştirerek, insani bir devlet kurma nazariyesinin de kendine mahsus şartları vardır.
bizim, kendisinde açıklık ve tatbik kabiliyeti gördüğümüz siyasi prensip, millî siyasettir. dünyanın bugünkü umumi şartları ve yüzyılların dimağlarda ve karakterlerde biriktirdiği hakikatler karşısında hayalci olmak kadar büyük hata olamaz. tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.
milletimizin kuvvetli, mesut ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin tamamen millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç teşkilatımıza tamamen uyması ve dayanması lazımdır. millî siyaset dediğim zaman kastettiğim mana ve muhteva şudur: millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanarak varlığımızı korumakla, millet ve memleketin hakiki saadet ve refahına çalışmak... genel olarak, aşırı ihtiraslar peşinde milleti oyalamamak ve ona zarar vermemek... medeni dünyadan, medeni ve insanca muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir."
Gazi Mustafa kemal' in 1927 yılında nutuk kitabında yazdığı ve mecliste okuduğu emanettir. Atatürk mecliste okuması altı gün süren bu söylevinde, türk milli kurtuluş tarihini ve milli mücadele döneminin safhalarını anlatan nutuğun son bölümünü şöyle ifade etmiştir:
"Muhterem Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı beyanatım, en nihayet, mazi olmuş bir devrin hikâyesidir. Bunda, milletim için ve müstakbel evlâtlarımız için dikkat ve teyakkuzu davet edebilecek bazı noktalar tebarüz ettirebilmiş isem, kendimi bahtiyar addedeceğim.
Efendiler, bu beyanatımla millî hayatı hitam bulmuş farzedilen büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına müstenit millî ve asrî bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım.
Bugün vasıl olduğumuz netice, asırlardan beri çekilen millî musibetlerin intibâhı ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
Bu neticeyi Türk gençliğine emanet ediyorum.
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir, istikbalde dahi, seni, bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhidedebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!
Mustafa kemal Atatürk' ün nutuk (söylev) kitabından alıntıdır. nutuk ta tam olarak şu başlık altında açıklanmıştır, "türk milletinin takip etmesi lazım gelen siyasi prensip: millî siyaset"
"Efendiler, Meclis'in açıldığı ilk günlerde, Meclise, içinde bulunduğumuz durum ve şartları açıklayarak, takip ve tatbikini uygun gördüğüm görüşlerimi arz ettim. Bu görüşlerin başlıcası, Türkiye'nin, Türk milletinin takip etmesi lazım gelen siyasi prensibe dairdi.
Bilirsiniz ki, Osmanlılar devrinde, çeşitli siyasi prensipler takip olunmuş ve olunuyordu. Ben, bu siyasi prensiplerin hiçbirinin, yeni Türkiye siyasi yapısının prensibi olamayacağına inanmıştım. Bunu Meclise anlatmaya çalıştım. Bu nokta üzerinde, daha sonra da çalışmaya devam olunmuştur. Bu hususa dair, öteden beri söylediklerimin esas noktalarını, burada hep beraber hatırlamayı faydalı bulurum.
Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele, savaş demektir. Hayatta başarı mutlaka mücadelede başarıyla mümkündür. Bu da manevi ve maddi kuvvete, kudrete dayanır bir husustur. Bir de, insanların uğraştığı bütün meseleler, karşılaştığı bütün tehlikeler, kazandığı başarılar, kolektif umumi bir mücadelenin dalgaları içinden doğagelmiştir. Doğu milletlerinin Batı milletlerine taarruz ve hücumu tarihin belli başlı bir safhasıdır. Doğu milletleri arasında, Türk unsurunun başta geldiği ve en kuvvetli olduğu bilinmektedir. Gerçekten Türkler, islamiyetten önce ve sonra Avrupa içerisine girmişler, saldırılar, istilalar yapmışlardır.
Batı'ya taarruz eden ve istilalarını ispanya'da Fransa sınırlarına kadar genişleten Araplar da vardır. Fakat Efendiler, her taarruza karşı, daima, karşı bir taarruz düşünmek lazımdır. Karşı saldırı ihtimalini düşünmeden ve ona karşı güvenilir bir tedbir bulmadan saldırıya geçenlerin sonu, yenilmek, bozguna uğramak ve yok olmaktır.
Batı'nın Araplara yaptığı karşı saldırı, Endülüs'te acı ve ibret alınmaya değer bir tarihi felaketle başladı. Fakat orada bitmedi. Kovalama Kuzey Afrika'ya kadar sürüp gitti.
Atilla 'nın Fransa ve Batı-Roma topraklarına kadar yayılmış olan imparatorluğunu hatırladıktan sonra, gözlerimizi, Selçuklu Devleti'nin yıkıntıları üzerinde kurulmuş olan Osmanlı Devleti'nin, istanbul'da Doğu Roma imparatorluğu'nun taç ve tahtına sahip olduğu devirlere çevirelim. Osmanlı hükümdarları arasında Almanya'yı, Batı Roma'yı zapt ve istila ederek muazzam bir imparatorluk kurmak teşebbüsünde bulunmuş olanlar vardı. Yine, bu hükümdarlardan biri, bütün islam dünyasını bir merkeze bağlayarak sevk ve idare etmeyi düşündü. Bu amaçla Suriye'yi ve Mısır'ı zaptetti. "Halife" ünvanını takındı. Diğer bir sultan da hem Avrupa'yı zaptetmek, hem islam dünyasını hükmü ve idaresi altına almak gayesini güttü. Batı'nın devamlı karşı taarruzu, islam âleminin hoşnutsuzluğu ve isyanı ve böyle cihangirce tasavvurların ve gayelerin aynı sınırlar içine aldığı çeşitli unsurların uyuşmazlıkları, neticede, benzerleri gibi, Osmanlı imparatorluğu'nu da tarihin sinesine gömdü.
Efendiler, dış siyasetin en çok ilgili olduğu ve dayandığı husus, devletin iç teşkilatıdır. Dış siyasetin iç teşkilatla uygun olması lazımdır. Batı'da ve Doğu'da, başka başka karaktere, kültüre ve gayeye sahip birbirinden farklı unsurları içinde toplayan bir devletin iç teşkilatı, elbette temelsiz ve çürük olur. O halde, dış siyaseti de esaslı ve sağlam olamaz. Böyle bir devletin iç teşkilatı bilhassa millî olmaktan uzak olduğu gibi, siyasi prensibi de millî olamaz. Buna göre, Osmanlı Devleti'nin siyaseti millî değil, belirsiz ve istikrarsızdı.
Çeşitli milletleri, ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu çeşitli unsurlardan oluşan kitlelerini aynı haklar ve şartlar altında bulundurarak kuvvetli bir devlet kurmak, parlak ve cazip bir siyasi görüştür. Fakat aldatıcıdır. Hatta, hiçbir sınır tanımayarak, dünyada yaşayan bütün Türkleri de bir devlet halinde birleştirmek, varılması imkânsız bir hedeftir. Bu,yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı hadiselerle meydana koyduğu bir hakikattir.
Panislamizm (islamcılık) ve Panturanizm (turancılık) siyasetinin başarıya ulaştığına ve dünyayı uygulama sahası yapabildiğine tarihte tesadüf edilememektedir. ırk farkı gözetmeksizin, bütün insanlığı içine alan cihangir bir devlet kurma hırslarının neticeleri de tarihte görülmüştür. istilacı olmak hevesleri, konumuzun dışındadır. insanlara her türlü şahsi duygu ve bağlılıklarını unutturup, onları tam bir kardeşlik ve eşitlik içinde birleştirerek, insani bir devlet kurma nazariyesinin de kendine mahsus şartları vardır.
Bizim, kendisinde açıklık ve tatbik kabiliyeti gördüğümüz siyasi prensip, millî siyasettir. Dünyanın bugünkü umumi şartları ve yüzyılların dimağlarda ve karakterlerde biriktirdiği hakikatler karşısında hayalci olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.
Milletimizin kuvvetli, mesut ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin tamamen millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç teşkilatımıza tamamen uyması ve dayanması lazımdır. Millî siyaset dediğim zaman kastettiğim mana ve muhteva şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanarak varlığımızı korumakla, millet ve memleketin hakiki saadet ve refahına çalışmak... Genel olarak, aşırı ihtiraslar peşinde milleti oyalamamak ve ona zarar vermemek... Medeni dünyadan, medeni ve insanca muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir. "