atışı cidden harika olan silahtır. avusturya malıdır. elinize inanılmaz derecede cuk oturuyor. geri tepmesi cidden az ve tetik ağırlığı çok değil. şu an alınacak en iyi silahlardan birisi kesinlikle. ankarada olanlar mke poligonunda deneyebilirler. aşık olacaklar şimdiden söylemesi.
genel olarak av tüfekleri diye toparlayabiliriz. türkiyedeki herkes bu gibi tüfeğe çok rahat sahip olabilir. yivsiz av tüfekleri olarak şunlar sıralanabilir ;
çifte kırma
kurma kollu av tüfeği
süperpoze
pompalı tüfek
yarı otomatik tüfek
bunlar türkiyede en çok kullanılan yivsiz av tüfekleridir.
çifte kırmada yanyana iki adet namlu vardır. bunlara birer adet olmak üzere toplamda iki adet fişek koyabilirsiniz. Bu silahı bulan Browning amcadır. ilk çıktığı zaman büyük bir devrim olarak gelmiş. Şu anda bu tüfeği dünyada görmemiş neredeyse yoktur. Kullanımı oldukça basittir. Tüfeği kır, içine iki tane fişek koy ve kapat. Sonra da atışa hazır. Bu silahın en önemli iki dezavantajından biri fişek sayısının iki ile sınırlı olmasıdır. ikincisi ise sağ namluya konan mermi hafif sağa , solan konan ise hafif sola çekmektedir. Şu an ülkemizde hala birçok adet bu tüfekten vardır.
kurma kollu av tüfeğine geldiğimizde , bu silahın ortaya çıkış nedeni şudur: çifte kırma iki tane mermi aldığından bu sayı cidden az gelmeye başlamıştır. Browning amca 1887 yılında Winchester için M 1887 modelini geliştirmiştir. Bunun olayı ise namlunun altında mermileri depolayan bir kısım vardır. Her atıştan sonra bir kurma kolu kaldırılarak bu kısımdan namluya yeni mermi sürülmüş olunacaktır. Bunun bir avantajı bir de dezavantajı vardır. avantajı çifteye göre daha fazla mermi kapasitesi vardır ( 5 tane ) ama bu güzelliğe rağmen malesef bu tüfekte her atıştan sonra kurma kolu önce aşağı çekilip sonra yukarıya doğru kapatarak fişek beslemesi yaptığından bu her defasında tüfeğin hedeften farklı bir noktaya kaymasına sebep oluyordu.
Bunun üzerine John Browning yine winchester için 1897 yılında ilk pompalı tüfeği M1897 yi tasarladı bu yeni modelde fişek beslemesi yapılırken hedeften sapma olmamasıyla birlikte bu tüfekte 5 fişek alabiliyor ve bu 5 fişeği 7.5 sn gibi bir zamanda atabiliyordu.
Tabi bu da piyasaya yetmeyince John Browning 1900 yılında ilk yarı otomatik tüfeğini yapmıştır. Bu silahta herhangi bir kurma işlemi olmadan seri atış yapılabiliyordur. Ancak yarı otomatik tüfekler çok geri tepmektedir. Ama buna rağmen en pratik olarak kullanılabilecek tüfek olmuştur.
Birde süperfoze var. Onun çok bi olayı yok. Çiftede yanyana duran namlular süperfozede üst üste durmaktaydı. Çiftede sağa sola meyil olayı böylece kalkmıştır.Bu silah özellikle ördek ve kuş avcıları tarafından tutulmuştur. Trap sporu da bu silahla yapılmaktadır.
Yivsiz av tüfekleri aklınızda ilk beliren mermi imajındaki mermi atmamaktadır. Ki zaten bu da onların olayıdır. Bu silahlar saçma olarak nitelendirilen küçük küçük metal topları atar. iri saçmalarda mevcuttur. en büyükleri ise bizim bildiğimiz terimle domdom kurşunudur. Bu kurşun özellikle geyik avında filan kullanılmaktadır. Yakın mesafeden bir canlıya sıkıldığı zaman bir tane yerden değil bir sürü yerden delik açacaktır.
Bu tüfekleri almak ciddi anlamda çok basittir. Adli sicil kaydı, ikematgah , fotoğraf , tek hekim raporu ve bir adet dilekçenizi ilçe emniyet ya da jandarmaya götürüyorsunuz. Onlar size Yivsiz Av Tüfeği Satın Alma Belgesi verecektir. O belge ile gidip silahınızı alıyorsunuz. Sonra silah , faturası ve o belge ile tekrardan emniyete gidiyorsunuz ve kayıt ettiriyorsunuz. Böylecek ruhsatınızı almış olacaksınız. Yivsiz tüfek ruhsatnameleri sahibine belgede kayıtlı yivsiz av tüfeklerini taşıma ve bulundurma yetkisi verir. Söz konusu silahların, köy kasaba veya şehir içinde boş olarak torba veya kılıf içinde ya da araçların bagajında taşınıp nakledilmesi zorunludur.
aklınızdaki sorulara çözüm olmuşsa ne mutlu bana.
uyumamgerekpatron
türkiyede yaşayan en yumuşak sese sahip sanatçıdır. özellikle incesaz grubu ile çalışmaları cidden çok fazla kalitelidir. gençlere sanat müziğini sevdiren nadir insanlardandır kendisi.
ibni sinanın latince karşılığıdır. bunun yanında türkiyede en yaygın olarak kullanılan hastane bilgi işlem sistemidir. datasel firmasının ürünüdür. ankaradaki hastanelerden ibni sina , gazi tıp ve yüksek ihtisas bu sistemi kullanmaktadır. çor çirkin gri bir arayüze sahiptir.
üniversite son sınıftaki tez konumdur. çok sağlam bir adsorbandır. gramı yaklaşık 1200 m2 ya kadar alana sahiptir. yüzey modifikasyonu ile farklı maddelerin adsorbesi için özelleştirilebilir. farklı kimyasallar ile yapısındaki radikallar filan değiştirilip bir kimyasal için daha etkin olarak kullanılabilir. eskiden kömürden üretilmesine rağmen son zamanlarda yeşil kimya çalışmaları kapsamında özellikle biyokütleden elde edilmeye başlanmıştır. örneğin çay atığı, fındık kabuğu , kızılcık gibi bitkilerin atıklarından yapılabilmektedir. aktif karbonu elde etmek için yapılan işlem genel olarak inert ortamda karbonizasyon yapmaktır. uygun bir sıcaklık programı ile ,öğütülmüş atıklar , genelde azot ortamında ısıtılarak aktif karbonu elde edebilirsiniz. artan çevre problemlerinden dolayı çevre temizliği için önemini her geçen gün artırmaktadır. bilimsel bir çalışmada aktif karbon çalışıyorsanız işiniz kısmen zor çünkü deneyler yüksek hassaslık istiyor. sistemi bir kere kurduktan sonra yüzlerce üretim yapabilirsiniz. okuldaki bap projeleri ile ekipmanları almak pahalı olabilir o bakımdan tübitak projesi gerekmektedir kannımca. ankara üniversitesinde zeki aktaş ve emine yağmur bu konunun türkiyedeki en önemli araştırıcılarındandır.
eurusport'un yıllardır klasikleşen programıdır. genelde haftaiçi akşam saatlerinde yayınlanıyor. tüm internet aleminde gördüğünüz sporla ilgili komik , şaşırtıcı ve ilginç videoların kaynağıdır kesinlikle. buldukça izleyin. işten eve gelince yorgun yorgun kafa yormadan izlenilebilecek harika spor programı.
etinin yağlı olanı makbüldur. ne kadar çok yağ, o kadar çok para. 350-400 kilo olanları yaklaşık 10.000 dolara satılmaktadır. en büyük ithalatçısı japonyadır. bunun da en büyük nedeni şusi olayıdır.
ışığı açık bırakmak lazım kesinlikle. evde halden hale girmektense birkaç saat yansın o ampül. bir de mümkün mertebe çikolata yiyiniz. etkisi cidden fazlasıyla var. bu da kesmediyse
(bkz: eve eskort kız çağırmak)
sözlüğe her girişimde aklıma gelen kazık ki ne kazık bir restoran. özellikle ankara denizcilerde olanı kazıklığı ile nam yapmış ve o abarta abarta bitiremedikleri iskenderinde zerre iş olmayan mekandır.
arkadaş ne filmmiş ya. filmden yaklaşık 3 saat önce filan çıktım. eve gelince sözlüklerdeki yorumlara bakayım dedim. nasıl bir metaformuş. meğer film neler neler anlatıyormuşda bizim haberimiz yok. uzun bir giri yazayım. inşallah spoiler vermeden bitirebilirim.
öncelikle sizden ilk ricam filmi gidin sağlam bir sinemada adam akıllı 3d izleyin. hiç öyle kıç kadar bilgisayar ekranında izlenilecek film değil bu. görsellik zirvelerde emin olun. ki bence bu film bir kilometre taşı olacak. yeni bir akım başlatacak film endüstrisinde. hatta gidin sadece ilk jeneriğe şöyle bir bakın. eğer beğenmezseniz paranız benden.
açıkcası ben arkadaşın zoruyla gittim. iyiki de gitmişim. filmde fazlaca gönderme var. öyle böyle değil yani çok fazla. şu hangi hikayeye inanma olayı vardır gidiyor. ben hangisini seçerdim bilmem. ama zaten filmde de onu diyor ya zaten. inanmakla alakalı herşey. bazı metafor gönderme olaylarını da size kısaca özetleyeyim:(yazının devamı spoiler değil genel olarak sözlükte ve diğer ortamlarda yapılan yorumların genel bir özetidir. ama yine de filmi izledikten sonra okumak daha yararınıza olacaktır. )
-kaplan için pi nin alter egosu diyorlar. ikinci bir kişilik gibi yani. yolculuğu sırasında böyle bir karakter oluşturuyor. kaplan hint mitolojisinde güç azmi ve zaferi simgeliyor. yani aslında düşünürseniz insanın vahşi yanını belirtiyor. pi kurtulunca kaplan gidiyor yani o içindeki vahşi yaşama hırsı sona eriyor. ilginç bir bilgidir mesela , o dua ettiği hint tanrılarından biri gerçekte kaplan ile simgeleniyormuş.
-lotus çiçeği meselesi var. lotus çiçeği olayı ta filmin başında başlıyor. kıza soruyor pi, lotus çiçeğinin anlamı ne diye. hatta diyor ya " ormanın içinde gizlenen lotus çiçeği ne demek" diye. lotus çiçeği aydınlanmayı anlatıyor aslında. hatta bu bakımdan masonlar filan kullanmıştır lotus çiçeğini. lotus geceleri kapanır gündüzleri açar. yani gündüze aydınlığa açılır. çocuk o adada bir çiçek buluyor ve durumu ayıkıyor. oranın bir etobur ada olduğunu anlıyor.
-arkadaşlar muz suda yüzüyormuş. onu da az önce kendim denedim.1 hikayenin gerçek olması noktasında önemli bir işaret.
-bazı yerlerde diş olayı şöyle yorumlanmış. bunu böyle anlatanlar 2. hikayeye inanıyor genelde. o ada direk annesine işaret ediyor. her ne kadar aşçıya insan yediği ve balıklara yedirttiği için kızsa da kendisi de yiyor annesinin etini. ta ki dişine gelinceye kadar. o zaman korkuyor işte.
-o mirketler cidden etobur, uçan balıklar gerçekte var, ışıldayan deniz anaları da var ama o balina işi cidden insanı düşündürüyor. hatta ve hatta okyanusta hayal görüyor ya. o sahnenin sonuna doğru kocaman bir kırmızı ışık saçan bi balık gözüküyor. ona da var diyorlar. güya 5km derinlikte filan yaşıyormuş. zaten o geminin battığı yerde en derin kısım değil miydi?
-filmin en sonuna doğru kaplanla beraber oturuyorlar ya. o kısım ise şöyle düşündüm. aynı fight clup gibi düşünün filmin sonunda beraber oluyorlar ya. onun gibi sanki. yani herşeyin bittiği anda gerçek pi ortaya çıkıyor. bu maddede şu alter ego olayına gönderme yapıyorum.
filmde en çok dikkat şeylerden biri de dini inançları ele alış kısmıydı. filmden çıktıktan sonra uzun uzun din nedir? neden var? gibi sorular sizi alabilir. siz olsaydınız hangi hikayeyi seçerdiniz? hangisi doğru? ya da daha doğrusu şöyle sormak lazım: hangisine inanmak isterdiniz? ilkine mi ikincisine mi? ben galiba 1 i seçerdim. çünkü neden : öyle inanmak istiyorum. aynı tanrının varlığına , dinlerin varlığına inandığım gibi. öylesi daha güzel daha mutlu edici. babası diyor o nehirde: ışıklara aldınma, din karanlıktır diye. sizce hangisi ? gerçekleri bilerek ama acı çekerek yaşamak mı? ya da güzel olduğunu düşündüğün bir şeye inanarak mutlu yaşamak mı? ben 1 diyorum ama karar sizin.
yıllardan beridir uyguladığım bir yöntem sabahki o ilk soğuk dalgasını engellemiştir. şöyleki yatmadan önce sabah giyeceğiniz çorabı peteğin üzerine koyuyoruz. aynı zamanda terliği de hemen peteğin önüne koyuyoruz. böylecek sabah kalktığınızda sımsıcak bir ayak ile güne mutlu devam ediyoruz.
kış aylarının gelmesi ile önüne geçilemeyen , insanın içinden gelen garip bir dürtüdür. bu fotoğrafları çekmek için genelde lazım olan şeyler ise şöyle sıralanabilir: büyükçe bir ağaç , henüz araba geçmemiş yani karların bozulmadığı bir yol, renkli beresi ile şirinlik katan küçük bir kız çocuğu. bu üç ana faktörü tamamlayan herkes profosyenel bir kar fotoğrafçısı olabilir.
yıllardan beridir imrendiğim insandır. genelde akşam yemeğinden sonra o sigarayı içer. ilk nefesle beraber bütün günün ağırlığını üzerinden atabilir. buna benzer olarak:
(bkz: günde bir adet puro içen insan)