edebiyattan nefret ediyorum ama bu sana ne tür bir tabanca sağlar ki?
-maddeler halinde sayınız.-
1- Halamın artık ne zaman evleneceğimi sorduğunda, annemin yalan söylememek için kıvrılan dudağının köşesinde patlayan ilkokul
2- Otobüse beraber binen iki kişinin, eğer boş yer varsa yan yana oturmaya çalışması
3- Kedin için bir isim buluyorum zil
4- Sevgili şeyhim;
Ben Allah’ı çok seviyorum.
Onu düşününce içim titriyor; elim- ayağım- soluğum, her şeyim kesiliyor.
Ama ona bir türlü açılamıyorum, ne yapmalıyım?
5- Annemle kız bakmaya gittik, ben beğenmedim.
6- Yaz olunca karıncalara basmamalıyız.
7-
SAHTE DÜNYALAR
-oyun, I perde-
Akıllı Oğlan: Duydun mu lan, Talat Paşa masonmuş.
Zeki Oğlan: Yapma yaa! (Bir an durur) Talat Paşa kim?
ya rabbim!
bu insanları sana şikayet ediyorum, duy nolur.
beni "dinsiz"likle yaftalayıp suçluyorlar. doğrudur, dinsizim.. ama allahsız değilim. deist bir aşkla tutkunum sana.. dinsizliğim de bundan ötürü zaten, sana konduramamamdan. büyüklüğünün bizi sınamaya ihtiyaç duymayacağını bildiğimden.. ve "kim sana secde edecek, kim etmeyecek?" bunu bizlere bir yarış gibi sunmaya gerek görmeden bu ilme ulaşabileceğini de...
bir takım kurallar silsilesinin senin adaletine sığdıramıyorum bazen, böyle saçmalıklar ancak insan icadıdır diyorum. bazen de sana kızıyorum, "adil değilsin" de diyorum; doğru. ama sen rabbimsen zaten yarattığının bu hislerini de anlamaz mısın? derler ya, şah damarımdan yakınsın.
kuşkuyu da, sevmeyi de, reddetmeyi sen vermedin mi bana?belki de yoksun, ama bak bunu söyleyabilmem de senin bana verdiğin bir marifet. belki benimki sadece bir duygu, belki olmanı istiyorum. belki varlığının verdiği emanla daha az canı acısın istiyorum; herkeslerin.
ve ben aslında -bir itiraf-, körleşip sana yalvarmayı özlüyorum. ah bi duyduğundan emin olabilsem..
gel hayaline düşelim seninle; nasıl kayıp düşeceğini konuşalım, adım adım nasıl kırpılacağını. gözlerimizi hafif kısıp, önümüze getirelim mayından bakışları. -aman isabet etme!- korkun, herkesi hayalkırıklığına uğratmak.
"ama onlar buna hazır değiller, kaldıramazlar bu durumu!"
hayır, herkes hazır, herkes farkında olanların ve olacakların. bir tek sensin bunu kaldıramayacak. kendini küçük düşmüş, aptal ve ezik hissedeceksin. gözlerini kaçıracaksın her daim. yataktan çıkmak istemeyecek, kopup gideceksin gerçekliklerden.
tepetaklak olacak, tersine dönecek herşey değil mi? peki tersinin düzünden daha iyi olmadığını kim garanti edebilir?
ya şair ya da şapşal olacaksın. bu güzel.
okuyucu aldattığı için yine mutlu sona ulaşılamayacaktır. okuyucu vefasızdır, bir kitabı yıllarca kitaplıkta okumadan bekletebilir. hem okuyucu için biri gideer, biri gelir.
j. p. sartre romanı. senaryo tekniğiyle yazılmıştır. sahne sahne.. türkçeye iş işten geçti ismiyle çevrildi.
farklı sınıftan iki insan ölüyor ve "öbür taraf"ta bi yanlışlık olduğu anlaşılıyor. meğersem bu iki kişi birbiri için yaratılmış ama dünyada tanışamadıklarından -bir idari hata olarak- dünyaya 24 saatliğine tekrar gönderiliyorlar. eğer aşklarını herşeyden üstün tutabilirlerse dünyada kalmaya devam edecekler, yok eğer bir takım "dünyevi" kaygıları taşımaya devam ederlerse, ya da en ufak bir güvensizlikte, tekrar ölecekler..
yani o kadar pembe bakmamalı belki. iş işten geçeli çok olur..
kadınların sanat ve bilimden de anlamadıklarını iddia eder. anlıyormuş gibi görünürlermiş sadece, ve bunu da sadece erkekleri tavlamak için yaparlarmış. zevksiz ve kevaşeyiz, evet. bence arthur bebeyim haklı.
başlamadan önce düşünceksin, başladın mı bırakmayacaksın. aniden bırakırsan folloş olmaya hazırlıklı olacaksın.. zaten hazırsan depresyona neden girdin kardeşim? o zaman neymiş? portakal turuncu.