hadi yavrum, chelsea'nin uçağı ingiltere saatiyle 00:30'da iniyormuş.
"yenilsen de yensen de" diye karşılayın chelsea'nizi.
"ağlayabilseydin, anlayabilirdin" demiş şair. uefa yı aldığında hem ağlamış, hem anlamıştım. fenerbahçe formasıyla karışmıştım aranıza. "cim bom bom" boğazımız yırtıldı.
yıllar geçti. chelsea diye "götü yırtıldı" kimilerinin.
önemli değil. yırtılsın götü, başı. biz dikeriz.
bu da bizim(sizin) bayramım(n)ız olsun. (bkz: fenerbahçe)
konu takım olunca on kaplan gücünde olursun öyle mi? her gün selamlaştığın ahmet'e ana avrat düz gidersin, gerekirse yaralarsın sırf başka bir takımı tutuyor diye.
bilim kurgu filmlerinde, ölüp tekrar dirilen oyuncuların sarfettikleri cümle.
- neler yaşadın albert?
+ tünelin ucunda beyaz bir ışık vardı profesör. daha sonra bir ses beni çağırdı. çok tırstım.
- al yavrum, iç şu suyu, betin benzin atmış.
ceza'nın ritim ve söz olarak ülke gerçeklerini 1 dakika içinde mükemmel bir şekilde anlattığı reklam.
tabi milliyet gazetesinin ne derece güvenilir olduğu tartışılır. siz en iyisi milliyetin reklam filmi olarak değil, ne halde olduğumuzu anlatan bir klip olarak izleyin.
"tanıma gel" diyelesi bir giriş oldu fakat içeriğine bakmak lazım. örneklerle anlatalım ;
yetenekli futbolcunun yaptığı akrobasiden sonra " vay anasını piçe bak, adamın belini kırdı " denir. çok fırlama olan ve ortalığı kahkaya boğan elemana " çok piç lan bu " denir.
yukarıda anlatılan iki piç türü çok sevilir. duygusallıktan mı, övme isteği uyandırıp kelime hazinesinin yetersiz kalmasından dolayı mı sarfettiğimizi bilemediğim, aksettiğimiz hitaplar kısacası.
zengin piçleri ise bu grubun dışında, olumsuz tüm özelliklere sahip ve garibanların dünyasına yukardan bakan elemanlardır. parası çok ya ipnelerin, nerde kalsa orada yatacak tarzı, dünya umrunda olmadan devam ederler.
sevgili diyemeyeceğimiz, paraya tapan kızların etrafında fır döndüklerini görünce, bu tanım yerini bulur. baba parasıyla egolarını tavana vurdurarak gezerler. alpler'de kayak yapar aynı gün cannes'da denize girer.
"ulan it babanın parası olmasa ne olacaktın?" diye sorsan, yanındaki yalakalarıyla beraber üzerine yürürler. tek başına bir hiç olduğunu unuturlar.
zengin piçleri bir yuva kuramaz. sosyete orospularına yazılırlar. yerine göre her kalkana da otururlar.
torpil onlar için askerlikte dahi işler.
neticede belki hayalini kuramayacağımız yerlere gider, cafcaflı hayatlarını yaşarlar. biz bakarız ve "zengin piçi" deriz ki bu sıfat hiç yakışmadığı kadar onlara yakışır.
zira adam olmak denilen kavram lugatlarında sadece bir deyimdir. ve içini boş bırakırlar.
edit : her zengin piç mi dedik? hayır. o zaman gözünüzle okuyunuz.
paradan para kazanmak devrinin artık geçerli olduğunun bir söylemi.
fonlar, faizler, forex sistemi, borsa bu durumun kanıtlayıcılarıdır. sanayi sektörü artan maliyetler, pazarlamanın zorluğu, tekel oluşturan büyük şirketler gibi nedenlerle, nispeten daha kolay olan finans sektörüne kaymaktadır.
finans sektörünü bu bağlamda geleceğin ve bu zamanın en kolay para kazanma yolu olarak görebiliriz.
kimisinin kuş sesi, deniz sesiyle nefesleri kesilirken, kimisinin ise insan sesleriyle boğazları düğümlenir.
fakir edebiyatı yapıp, küçük emrah tavırlarıyla reyting alan şarkı yarışmalarının sözde şarkıcı adaylarıyla bağdaştırılması, bu seslere haksızlık olur. halkın duygusallığından faydalanmak yerine yaptıkları iş ile hayatı durduran insanlar vardır. ki hak ettikleri yeri de sadece o insanlar bulur.
sandalye dediğimizde aklınıza kollukları olmayan, balta yutmuş gibi oturduğunuz sandalyeler gelmesin. günümüz teknolojisinin ulaştığı son mevkilerde sandalyeler artık kollu üretiliyor. biliyorum inanmayacaksınız ama gerçek.
kollu sandalyeden düşmek, bilgisayar masası ile klavyenin konduğu ( biz buna klavyelik diyelim ) kısımdan arta kalan boşluğu düşündüğümüzde imkansız gibi geliyor. ya su şekline bürünebilmek gibi bir özelliğiniz olacak ya da 12 beden gibi absürd bir vücudunuz olacak. bu duruma gülme esnasında arkaya doğru alacağınız kavis de eklendiğinde o aradan geçmek için tüm hünerinizi konuşturmanız gerekiyor.
kolsuz sandelyelerde ise düşme eylemi daha kolaydır. lakin yine klavyelik sorun çıkartmaktadır. knock out yumruğunu yemiş boksör edasında sağınıza veya solunuza çuval gibi düşmeniz gerekmektedir. zordur ama imkansız değildir. başarılar.
türkiye'de yaşanması normal olan ve gayet olağan karşılanması gereken gerçek bir olay.
efendim senelik izin dönemimde aylaklıktan kırıldığım için öğle vaktinde uyanıp bugün saat 16 sularında faturalarla cebelleşmek için kendimi sokaklara attım. yolumun üzerinde bulunan bir pasajın içinden, devlet tarafından soyulmaya ayağım ile giderken "rooorrrrr" diye arkamdan gelen bir ses ile irkildim.
arkamı dönmem ile beraber yanımdan geçen ve "ıyyykkkk" fren efekti ile 10 metre ilerde duran bir motorsikleti ve üzerinde oturan 90-60-300 beden ölçülerine sahip vatandaşımızı görerek " ulan caddede miyim yoksa cadde benim içimde mi?" ikilemine düştüm.
işte tam bu ikilem ile boğuşurken pasajda motor kullanan vatandaşımızın ayaklarına dikkatim gark oldu. ben diyim 10 siz deyin 15 cm kadar, topuklu bir ayakkabı mı yoksa roket rampası mı bilemediğim bir modeldeki ve muhtemelen bu dünyadan olmayan bir ayak giysisi ile vatandaşımız 90-60-300 lük bedenini motordan dışarı attı.
gözlerimde lömbür lömbür bir görüntü ile süzülen hanım kızımıza mı, pasajın merdivenlerini motorla nasıl çıktığına mı, ayakkabısının benden uzun olan topuğuna mı, yoksa şenam adlı bir erkeğin sorusuna "efeniiimmm" deyişine mi şaşırayım bilemedim.
pasajdan çıkana kadar "roooorrrr" sesi işitmemek için hızlı adımlarla olay mahallini terk ederken, gözlerimin önünde canlanan 300-topuk-motor-pasaj dörtlüsü soyulmak için biraz daha hızlandırdı beni.
emir komuta zincirinin işleyişinin sağlanması için şart olan disiplin. askeri bir terim olmakla beraber futbol maçlarına taşınacak kadar ciddiyetsizleştirilmiştir. örnek verecek olursak ;
- uykucusirin gel buraya
+ 56789 uykucusirin bursa emret komutanım
- emir komuta sende, mangaya istikamet var bakayım.
+ komutanım arkadaşlar yorgun, yapmasak
- çaaattt.
yukarda yanlış bir örneği vermiş bulunduk. aynı zamanda emre itaatsizlik olayını da incelemiş ve sonuçlarına katlanmış olduk. doğrusu için (bkz: aşağı)
- uykucusirin gel buraya
+ 56789 uykucusirin bursa emret komutanım
- emir komuta sende, mangaya istikamet var bakayım.
+ manga emir komuta bende, istikamet sağınız dağılın marş marş...
aslı bu sözlük, yazarı yasal yönden zor durumda bırakabilir...
yasal yönden zor duruma düşenin sadece sözlük olduğunu düşünen zihniyete ve "böyle böyle entry girdiniz bak zor durumda kaldık" diyerek topu yazarlara atan yönetime bir başkaldırı niteliği taşıyan olası durum.
şöyle açıklayalım ;
sözlükte 5000 civarı yazar var. hepsiyle ortak noktada buluşmanız söz konusu değildir. ama bazen öyle entrylere denk gelirsiniz ki cama kafa atmamak için kendinizi zor tutarsınız.
öyle bir entry okudunuz ki sözlüğü, interneti, monitörü, bilgisayarı, alayını kapadınız. içinizden sayma sayılarını saymakla da öfkeniz dinmedi. "ulan bari biraz hava alayım sinirim geçsin" edasıyla yollara vurdunuz bünyenizi.
dışarda fink atarken iki kişinin okuduğunuz entrynin konusu hakkında yorumlar yaptığını duyup kulak misafiri oldunuz. baktınız insanlar ayrı düşünüyor sizden, konuşmaya laf atarak karıştınız. fakat ortak noktada bir türlü buluşamayıp ipler gerildikçe gerildi.
" önce o elini indir bir kere " kelamıyla ve sözlükte okuduğunuz entrynin kokusu üzerinizden çıkmamışken harala gürele bir ortam oluştu. kavgayı ayırmaya gelen 3 kişinin kafasına sanayi tüpüyle vurmanıza müteakip gözünüzü şişli etfal hastanesi'nde bir polis memuru nezaretinde sargılar içinde buldunuz. hastane, karakol, nezaret, mahkeme derken bayramlarda görüş günlerini beklemeye başladınız.
biraz abartılı bir anlatım olmakla beraber, yasal yönden zor durumda kalmak sırf şiddet içeren bir eylemle olmayabilir. sözlükte edindiğiniz bilgilerle film indirmek tarzı internet suçlarına da karışabilirsiniz.
"okuma sende sözlüğü" demek sözlüğün kuruluş amacına ters düşmekle beraber iş bu entry yazarın da yasal yönden göte gelebileceğini anlatmak için yazılmıştır.
hukuk devletinde yaşadığımıza göre olması mutlak şart olan kurul. zira haksız yere entrysi silinen ya da çaylak yapılan yazarların konuyu bir üst makam olan tahkim kuruluna taşıması gerekmektedir. ayrıca hukuk kurulunun yanlışlarını takip etmesi gereken bir oluşum gereklidir.
adayların başvuru için 1 portre, 1 mayolu fotoğraflarını göndermeleri rica olunur. mayo yerine bikini tercih etmeleri tercih sebebidir.
yalan haberdir. sevinen arkadaşlar olabilir ama hayat bu. üzülmeyin. orası nasıl kutsal bilgi kaynağı ise, nasıl google yerine kullanılıyorsa, moderatörleri de aynı kalitededir.
iş bu entryde ekşiye yaranmak söz konusu olmayıp mesnetsiz yere entry silen moderasyona bir atıfta bulunulmaktadır.
gta san andreas'ın oyun müziklerinden biri. aynı zamanda 1992 yılında snoop dogg ile dr dre'nin muheteşem bir düeti. snopp dogg lise palesi gibi pasparlak ve masum!!! evet snoop dogg masum yani kendini bozmadan önce...
13 milyon insan. hikayesi olan, seveni olan ,olmayan...
yakıyor boğazımı bu istanbul, bitiriyor beni, kim neye ağlıyor, sen kimsin, sen, sana dedim,cevap yok, beyoğlu burası, her çeşit insan var değil mi? her çeşit, her hikayesi olan.
efkar, gam, keder, sen bilemezsin. sen anlık yaşamlara tutulan, anlık dosta sahip olan yazar. sen, sen bir hiçsin. sen rezil, sen rüsva...
sen adam olsan, mecazen değil hakikaten adam olsan, seni selvilerim...
ama sen 3-5 köpeğin peşinden git, sen adam değilsin, sen bir hiçsin, sen yokolmaya mahkumsun, sen peşinden gittiğin köpekler gibi bir köpeksin. sen. sen...
sen yaralarında sevgi olmamış biri, sen ağlayamayan, sen...
sen göz kırptığım hala. bir köpeğe göz kırpıyorum. evet sen, yıkılma karşımdan, kal benle, özür dilerim istanbul, özür dilerim seni meşgul ettim hırslarımla...
nefesinin nemi burda hala. hoh desem sen çıkıyorsun camın buğusunda, sen, bir köpek olan sen ve bir köpeğe aşık olan ben...
birleşmiş milletlerde niye hiç zirve yapılmıyor diyen arkadaşlar için başlattığım dillere destan olacak zirvedir. böyle büyük bir organizasyonun altından kalkmak elbette kolay değil ama şahsi çabalarım sonucu mekan olayını da şu an itibariyle çözmüş bulunuyoruz.
efendim zirve programına gelirsek ;
- sabaha karşı 04 sularında sözlükte online olan insanlarla beraber habur sınır kapısından çıkış yapılacak ve ortadoğu ülkeleri üzerinden belçika ülkesine topluca girilecektir.
- saat 07 gibi brüksel'de sabah çorbası içilip brüksel lahanası ile menümüzü taçlandırıp amsterdam'a ( sadece erkek yazarlar ) yola çıkılacaktır.
- saatlerimiz 10'u gösterdiğinde amsterdam sokaklarına yazarlar ipini koparan gelmiş edasıyla yayılacak, hoş sohbetten sonra PSV eindhoven'da toplanılacaktır.
- saat 14'de brüksel'e geri dönülecek ve bayan yazarlar hala bekliyorsa topluca öğle yemeği için borusia dortmund şehrine geçilecektir.
- bira takviyesi ile yamulan yazarlar çöp tenekesi ve yetimhane önlerine bırakılarak saat 18'de yunanistan'da türkiye manzaralı bir akşam yemeği yenilerek vatan kurtarılacak ve doyasıya futbol konuşulacaktır.
- gece 22 civarı ipsala sınır kapısından yurda dönen milliler "türkiye sizinle gurur duyuyor" nidalarıyla karşılama komitesi tarafından karşılanacaktır.
- menü gayet geniş olup, fiyatı 100000 ytl civarındadır. biliyorum "burjuva mısınız kardeşim bu fiyata zirve mi olur?" diyen yazarlar olacaktır. fakat sunulan imkanlar ve verilen vaatlerin karşılanması için fiyat oldukça makuldür.
- katılmak isteyen yazarlar özelden bana bildirdiği takdirde, "yok kardeşim böyle bir zirve şaka yaptım" denilecektir.
hazımsızlık için soda tavsiye edenlerin kabullenemediği ve belkide hayatlarında bir kez dahi sahip olamadıkları onur kavramının, devlet düzeyinde sergilenmesi ve korunması gerektiği milli hissiyattır.
bu soda satıcıları dünyayı yemyeşil gören gözleri ile fotoğrafları bile irdeleyemezken, ölümüne fanatik holiganlar gibi bir anaokulu öğrencisinden çok olmayan akılları ile cevap vermeye kalkışırlar. kelime dağarcıklarında bulunan kısıtlı sayıdaki kelamları demokrasi ile eşleştirirler. oysa ortada hakemlere eğitimlerde gösterilmesi gereken ofsaytlık bir pozisyon olduğu halde kendisine bayrak kaldıranları da çekememezlik gibi boş yakıştırmalarla suçlarlar.
bu insanlar memleketin küçük düşmesinden ziyade her türlü çıkar sahibi oldukları kişilerin savunmasına önem verirler. vatan kavramanı kabul edemedikleri onurumuzun kırılmasını bile dalgaya vurmalarından bellidir.
körü körüne bir kişiye bağlı olmanın kaçınılmaz yanlışlığı içinde boğulacakları kesin olduğu halde, kafalarını anca çıkarabildikleri bir bok çukurundan kısık sesleri ile zehir saçarlar.
kavrayabildiğiniz mantık kavramından çok uzak denizlerde yüzen bu hatalı doğumlar, atatürk'ün kurduğu tertemiz ve başı dik bir ülkenin ne hale geldiğini umursamadan yazarın belirttiği üzere sadece soda satarlar.
kendilerine nacizane önerim, akıllarını olabildiğince kullanmaları ve mümkünse gururu zedelenen ülkenin türkiye olduğunu hatırlamalarıdır. eğer önerimi değerlendirmez iseler türk hava yolları'nın suudi arabistan seferleri olduğunu söylemeyi kendilerine bir borç bilirim.
uçaktan indikleri ülkede burada yazdıklarının binde birini söyleyebilirlerse bende namerdim.
hayat hayal ettiğin gibi başlamadı. başlamaz. nasıldın baba ocağında? nasıldın? payına düşen sadece sevilen olmaktı...
payına düşen sadece olduğunca sevilmekti. şimdi baba ocağı oluyorsun. şimdi yaşlanıyorsun. şimdi "ah keşke" diyorsun...
"ah keşke". ah keşke baba ocağında olsaydım. keşke halımızın şeritleri üzerinde araba kullansaydım. keşke babam olsaydın. keşke sen olsaydın, annem olsaydı, bir de ben olsaydım...
adam olmak hiç güzel değil baba. baba olmak çok zor baba. sahi sen nasıl yüklendin bunları. sahi baba sen nasıl aç kaldın benim için...
annem benim... canım annem. sen nasıl kalktın uykundan. nasıl hayatını verdin bana. bana... seni tanıyamayan bana...
ben size yazıyorum bunları. okumayacak olan size. beni adam yapan size...
hadi kalkın gelin artık yıkanan bu şehire. dayanamıyorum...
öylece bırakılmışsındır, bir limanda, sigaranın son nefesinde, yıkılmanın eşiğinde. öyle bırakılmışsındır, yağmur olsan yağamazsın.
ne yaptım? neden gittin? haklısın... gitmen gerekiyordu. beni yıkıp gitmen gerekiyordu. bir köpeğin peşine takılman gerekiyordu. şimdi burda olsan... sana hala kıyamam... sana kıyamam... kıyamadım hiç bir zaman...
ulan gözyaşı olsan akıtmam bile seni. öyle çok seviyorum seni. öyle kal bende. ama sen gittin. bir köpeğin peşinden gittin. belediye otobüslerinde seni arıyorum ama sen gittin. şehrimizi bile terkettin...
en son ne dedin bana? - unut beni dedin. sen bana "unut beni" dedin. sen canına "unut beni" dedin. her şey kolay bu kadar, her şey basit. sen olamıyorum hala...
delikanlı demek, kurtlar vadisi izlemeye bağlanmış bir ülkede ne kadar yerini bulur?
erkeklik dediğinizin eskiden bir manası vardı. ben de yetişemedim o devirlere ama insan oluşumuzdan gelen beşeriyeti kavradık kendi özümüzle. belkide kavrayamadık. kendimizi erkek bildik.
erkeklik "maço" manasına gelmesin size. mahsun kırmızıgül, ibrahim tatlıses, nihat doğan değiliz sonuçta. onlar kadar erkek olamadık. ama bizim öğrendiğimiz erkeklik de böyle değildi.
vakit mi geçiyor ve hızla değişiyor onu bilmiyorum. ama değişen şu artık ne istediğini bilmeyen erkekler artıyor. ulan sen bu hayata ona buna sarayım diye mi geldin?
herkes o kadar müslüman ( akp'den önce bunu tartışmazdık ) o kadar atatürkçü ki.
benim oyum şu yönde ; erkek ne istediğini bilir, isteğide adam olmaktır. adam olan el kaldırsın. hımmm herkes burda...
