takipçilerini kültür, sanat ve düşünce dünyasının sadece izleyicisi değil, üreten ve paylaşan birer birey olarak içinde yer almasını sağlamaya çalışan yeni nesil bir dergidir.
"bize sunulan dar bir çerçeveden birbirinin aynı veya benzeri bakışların ötesinde hayata farklı bir açıdan bakmayı, görünmeyeni görmeyi ve göstermeyi kendine amaç edinen Tahmis Dergi isminin de özü gereği geçmişi özümseyip bilip bugünü ve geleceği takipçisine kendine has biçimde sunmayı amaçlayan yeni nesil yayıncılık anlayışına sahip bir platformdur."
odamın duvarlarına tokat gibi çarpan loş ışığı düşünüyorum. ve sabah olmasın istiyorum. bu karanlık gecenin içinde bir yerlerde asılı kalmak, süzülmek belki gökyüzüne doğru. son sayfası yırtılmış anlamsız bir kitap gibi hep eksik bu dünyam. sanki hep varmışım ve sonu gelmeyecek bu çırpınışlarımın hissi dolar ya insanın içine. ama bir yandan üç mevsim öncesini bile hatırlayamamak. oğlum insan niye böyle diyorum kendime, neden sadece küçük kafasını daldırıp yem almaya çalışan bir muhabbet kuşu gibi masum olamayacak hiçbir zaman. neden?
iki kelime düzgünce konuşulacak insan var mıdır diye düşündüğüm şehir. herkes taraf, herkes sabit. yok mudur her telden sessizce sohbet edilecek güzel insanlar.
tercihse, uzunca bir süre insanı dertsiz tasasız yaşatır. eğer tercih değilse, boğazınıza çökerek geçmeyen izler bırakır. işin kötü tarafı bu izleri sadece siz görürsünüz. anlatsanız, kelimeler dönmez. ağlasanız, yaş bile akmaz bir süre sonra. mahalle bakkalı nasılsın dediğinde bile gözlerinizin içi güler aniden, sevinirsiniz. bazen insan farkına bile varmaz, alışmışlık eklenir üstüne. bazen farkında olmayayım diye ilaçlara vurursunuz kendinizi. çünkü uykuda yalnızlığının bile farkına varamaz insan. yatmadan dilediğiniz şey bir daha uyanmamak olmuşsa, ya oturup bir şeyler yazacaksınız ya da alışacaksınız sessiz sessiz.
yıllardır ruhumu sarmış olan soğuk duygu. her sabah uyanıyorum, aslında uyandığımı sanıyorum. yastığımda yorganımda kokusu var umutsuzluğun. gün gelecek uyutmayacak bile. böyle zehirimsi bir duygudur işte.
insana huzur verendir. ne zaman bir ormana gitsem veya sık ağaçların olduğu bir bölgede yürüsem içimi tarifsiz bir huzur kaplıyor. kurumuş ağaç yaprakları, nemli bir taban içimdeki bir mekanizmayı canlandırıyor sanki. toprağı sevmek lazım, saygı duymak lazım. bizi betonlara muhtaç eden modern dünya utansın.
doğum anımda save almak isterim. ve tekrar yüklerken elektrikler kesilse mesela, bozulsa o yüksek boyutlu dosya. yıllar yok sayılsa, bir şansımın olduğu bu dünyada new game diyemesem. silinsem, daha güzel olurdu.
farklı bir pencereden kendime bakmaya çalıştığımda, uzak bir yerde tek başına kalmam gerektiğini düşünüyorum. hak ettiğim şeyin bu olduğunu. insanlar, çevre ve sosyallik o kadar da matah bir şey değil gibi geliyor. sanırım şimdilerde kimse itiraf edemiyor bunu kendine. ölü saç telleriyle tıkanmış lavabo gideri gibi, hep bir eğreti duruyor sanki varlığım dünya üzerinde. tarihte hiç keşfedilmemiş bir duvar kabartmasında gelişigüzel çizilmiş bir figür olsaydım eminim daha huzur bulurdum aldığım nefeslerde. galiba göçüp gitmeden bahsettiğim o uzaklardaki tabloda kendi kendime ağlayacağım. bir sonbahar olacak, bir yaz gelecek, bir karlar yağacak ama hiçbir şey değişmeyecek.
son zamanlarda en çok ihtiyacım olan şey. hiç tanımadığım, dokunmadığım bir hayata bir şeyleri anlatmak. her cümlede onu teğet geçeceğini bile bile içimi dökmek. sanki içimde bir yerler ağır ağır sökülüyor günler, aylar, yıllar ilerledikçe. eminim vardır güneşi sevemeyen insanlar. koca dünyada hem yalnızlığı tadıp hem yalnız olmadığı bilmek tuhaf şey.
yıllar önce acidal (tonada para el huerto en re menor) ile tanışmıştım kendileriyle. gözümde canlanan, karanlık bir odada duvara sırtını yaslamış olan iki adamdı. dinledikçe, hissettikçe gözümde canlanan tablonun çok da uzak olmadığı anladım. yine o zamanlar onların bir arkadaşına ulaşmıştım mail üzerinden, neden albüm çıkmıyor artık diye sorduğumda parasızlıktan, sizin ülkeniz türkiye'de bizi sevenler var lütfen albümleri alarak destek olun demişti. şili'de doğacaksın, kederi bu kadar derinden hissedeceksin ve inanılmaz şarkılarla bu hisleri aktaracaksın. emeklerine sağlık, umarım bir yerlerde mutluluğu tatmışlardır.
uzaklardan harika hisler getiren insanlardır. sadece bir müzik grubu olarak görmüyorum onları, hep var olsunlar. var olsunlar ki bu kış gecelerine anlam katabilelim.
koku versin diye çayının içine karanfil atıp, yudumlarken boğazına kaçırıp, çıkarmaya çalışırken kedisinin üzerine kusan insanlarla aynı ortamı soluyorsunuz. var böyle insanlar.
karlı bir ocak sabahında bilmem kaçıncı kez izlediğim kendine has bir atmosferi olan filmdir. herkesin hayatında altan gibi bir adam, nuri gibi değişken bir karakter vardır.
sonsuzluk yolculuğunda kenara çekip araç değiştirmektir. yeni aracın ne olduğu ve yolculuğun nasıl devam ettiği bilinmemektedir. terk edilmiş araçlar için mezarlıklara bakmamız yeterlidir.