Aslında uyuma eyleminin yumusatilarak söylenmesidir. Ama bana kalirsa insan gerçekten gozlerini dinlendirmelidir, uyumadan. insan uyuduğu zaman rüya görür, (aa harbi mi?) gözleri yine calisir, biz rüyada sağa sola baktikca yuvalarinin içinde fildir fildir döner gozlerimiz. Yani bu garipcik organlar hic dinlenmez. Belki biz öylece yatip 5 dakika boyunca karanliga baktigimizda yine dinlenmeyecekler. Ama insan bir süreliğine durup uzanmali, karanliga bakmali, kendi iç karanligina. Kisa süreliğine de olsa hicbir şey yapmamali. Altındaki zemini, onun üstünde bedenini, nefes aldigini hissetmeli. Dinlenmek budur. Koşuşturmacalarin arasında bayilip ayilir gibi uyuyup uyaniyoruz sürekli. Kendimize yazik ediyoruz.
Amon amarth - death in fire.
Behemoth- demigod.
Sodom- city of God.
dream theater- panic attack.
Dio- holy diver.
iron Maiden - Powerslave.
Judaspriest- painkiller (albümün tamami).
Pantera- a new level (ve walk.)
Rammstein- rammlied.
Cradle of filth- bathory aria.
Blind guardian- nightfall.
Children of bodom- sixpounder.
"Kesinlikle okunmalı" diye tavsiye edemeyeceğim, ama yine de okunursa insanin zihninin arkasinda hoş, değişik imgeler birakacagini garanti edebilecegim kitap.
Kurgu karisik, bir karakterin hikayesinden ötekine geçiş çok ani, zaman ve mekan değişiklikleri çok hizli ve kaba şekilde gerceklesiyor, bu değişiklikler ayni karakterin yasliligindan gençliğine dogru bile olabiliyor.
Necip sevilesi bir karakter. Karakterin özellikleri değil de, sigligi ve örgüte duydugu bagliligi ile kendine oluşturduğu kimliği ile.
Fazila ise bende agzinin ortasına bir tane vurma isteği uyandirdi. Ne istediğini bilmeyen, ne istediğini bilmemesi en büyük özelliği olan bu karakterden iki tane var sanki. Biri Ömer'in, öteki Bülent,un Fazilasi. Zaten uçlar arasında sürekli gidip gelen, güçlü görünmeye calistigi halde zayif karakteri don lastiği gibi zift pirt ortaya çikan bu hanim kizimiz iyi yazilmis olsa da çok bayiyor. Ya da belki de gerçek hayatta etrafimda çok fazla Fazla oldugundandir, bir de kitapta Fazila okumak beni çok bunaltti.
Kitapta duygularini çok yoğun yasayan basit karakterli insanlar anlatiliyor aslinda. Entelektüel olmaya özenen ergenler grubu gibi. Bu yüzden diyaloglar çok karmasik, ustun cümlelerden oluşmamis ama çok basit olmamasına da ozen gösterilmiş. Yine de bazen gerçeklikten öyle kopuyor ki,
+"Cay ister misin?"
-"Cay isteyip istemediğimi bilmiyorum artik, ben cayin içindeki şekerim, ediyorum, anliyor musun?"
+ ?!?!?!
Seklinde diyaloglarla çok sık karsilasiyorsunuz.
Müstehcen kisimlara gelirsek, bana öyle çok rahatsız edici gelmedi. Çok özgün, mükemmel de görünmedi gözüme. Aksine hikayeden kopuk ve çok havadaydi çoğu sahne. Sadece kitaba yoğun bir cinsellik kokusu ve her an sevisilecekmis havasi yaymada basariliydi.
Son olarak, kitabin en güzel kismina geliyorum. Ömer'in hikayesi. Ömer'in olum kavramini ve onun basitligini sorgulaması. Kitaptaki bütün karakterler hayatlarini hayal kurarak geciriyorken, Omer insanlarin hayal edemeyeceği şeyler yasiyor ve bu yüzden onun boyle bir ihtiyacı yok.
aşık olunca salak olursun, ya da depresif, sevdiğin zaman ise kendindesindir, kendini ve sevdiceğini bilerek, görerek, hissederek iliğine kadar seversin. aşık olursun, geçer, seversin, geçmez.
sevgiyi boynunda, ılık bir şekilde göğüs kafesinde hissedersin. hafiftir, bu yüzden güzeldir.
nefreti ise damarlarinda, bileklerinde hissedersin, sevgiden çok daha gerçek ve ağırdır. kafein gibidir. güç bile verir. ama etkisi aniden bittiğinde kalakalırsın. etkisi daha kısa ama zararı daha kalıcıdır.
belirli kalıpların iÇinde yaşanması. sosyal medyada fotoğraflar paylaşmak, tapu alır gibi benim bu diye ilan etmek, son görülme tarihiyle ilgili hesap vermek .. böyle gider bu. bunlar insanı da, ilişkiyi de yıpratır.
andrew lloyd webber'in love never dies müzikalinden christine ve phantom'un birbirlerine aşk ve nefretle bakarak söyledikleri düet, tüyleri diken diken eden bir şarkıdır.
her ne kadar love never dies'ı sadece daha fazla para kazanma amacıyla phantom of the opera ruhunun içine eden, karakterlerin özüyle çelişen bir hikayeye sahip bir müzikal olarak görsem de (adı bile ne kadar klişe!) şarkının etkileyici olduğunu kabul etmem gerek.
bu arada şarkı karanlık bir gecede karakterlerin sevişmesini anlatır, ve aslında sadece sevişmek üzerinedir.
sözleri;
I should have known that you'd be here,
I should have known it all along.
This whole arrangement bears your stamp,
you're in each measure of that song.
How dare you try and claim me now, how dare you come invade my life.
(Phantom)
Oh Christine, my Christine in that time that the world thought me dead.
My Christine, on that night just before you were wed.
Oh Christine, you came and found where I hid,
don't you deny that you did theat long ago night.
(Christine)
That night.
(Phantom)
Once there was a night
beneath a moonless sky,
too dark to see a thing
too dark to even try.
(Christine)
I stole to your side,
to tell you I must go.
I couldn't see your face,
but sensed you even so.
(Christine)
And I touched you.
(Phantom)
And I felt you.
(Christine and Phantom)
And I heard those ravishing refrains.
(Christine)
The music of your pulse.
(Phantom)
The singing in your veins.
(Christine)
And I held you.
(Phantom)
And I touched you.
(Christine)
And embraced you.
(Phantom)
And I felt you.
(Christine and Phantom)
And with every breath and every sigh.
(Christine)
I felt no longer scared.
(Phantom)
I felt no longer shy.
(Christine and Phantom)
At last our feelings bared
beneath a moonless sky.
(Christine)
And blind in the dark,
as soul gazed into soul;
I looked into your heart
and saw you pure and whole.
(Phantom)
Cloaked under the night
with nothing to suppress,
a woman and a man
no more and yet no less.
(Phantom)
And I kissed you.
(Christine)
And caressed you.
(Christine and Phantom)
And the world around us fell away,
we said things in the dark,
we never dared to say.
(Phantom)
And I caught you.
(Christine)
And I kissed you.
(Phantom)
And I took you.
(Christine)
And caressed you.
(Christine and Phantom)
With a need to urgent to deny.
And nothing mattered then
except for you and I.
Again and then again,
beneath a moonless sky.
(Phantom)
And when it was done,
before the sun could rise
ashamed of what I was
afraid to see your eyes.
I stood while you slept
and whispered a goodbye.
And slipped into the dark
beneath a moonless sky.
(Christine)
And I loved you,
yes I loved you.
I'd have followed any where you led.
I woke to swear my love,
and found you gone instead.
(Phantom)
And I loved you.
(Christine)
And I loved you.
(Phantom)
And I left you.
(Christine)
Yes I loved you.
(Phantom)
And I had to
both of us knew why.
(Christine)
We both knew why.
(Christine and Phantom)
And yet I won't regret
from now until I die.
The night I can't forget,
beneath a moonless sky.
(Phantom)
And now?
(Christine)
How could you talk of now for us?
There is no now.
doğru cümle, ama çok fazla kullanıldığı için artık kabak tadı vermeye başladı ve anlamını yitirdi. bu cümleyle teselli edildiğimde yaram daha çok açılıyor, geçen her saniye daha çok acı veriyor.
albüm yapsa da dinlesek diye diye insanı kurutan gruptur.
yaptıkları müzik çok yoğun, şarkı sözleri ise ayrı anlamlıdır. insan olmanın, yaşamanın özüne öfkeyle iner tool, insanı kendi bedeninin ötesine götürür,üçüncü gözüyle tanıştırır.
çok az grubun yaratabildiği, neredeyse "somut" bir atmosferi vardır, gitarın ağır distortion'u üzerine maynard'ın soğuk, nefret dolu ama aynı zamanda bilge (ben bu dünyada çok şey gördüm, ve hepsinden nefret ettim) sesi içini titretir.
çok başarılı müzik, çok başarılı felsefe.
Parabola'dan,
"this body holding me reminds me of my own mortality.
embrace this moment. remember. we are eternal.
all this pain is an illusion."