varoşluğun bile halden utanıp terk ettiği bir mahallede saçma sapan bir adı olan saçma sapan bir durakta saat akşam 9 sularında iş dönüşü inersin. halinden belli yorgunsun. ama günün en yorucu anı tüm gününü dürüm yapıp yemiş ve hayatının %50'sini sarmaşık gibi ele geçirmiş işin değil. o boktan otobüsün o boktan durağında itiş kakış inişin. sonra kaldırıma attığın ilk adımda karşındaki fırına yönelirsin. mis gibi bir sıcak ekmek koyarsın torbaya. belli ki acıkmışsın. ve eve kadar, lanet belediyenin hiç umursamadığı, kuş bakışı kısacık, ama iniş çıkış ve engebeleriyle 1 kilometreyi bulan kaldırımsız asfaltta yürürken o kıtır kıtır sıcak ekmeğin köşesinden yemeye koyulursun. o ekmekte hayatın tadını bulursun. **
zan altında kalmaktır bu arkadaş! en arka sıradaki, notumun kaç olduğundan sınav sonucundan sınav konularından bihaber ve ilgisiz beni; ön sıraya geçirerek kopya çekmek zahmetinde bulunacağım kadar dersini önemsediğimi sanması saygısızlığı! peh!
tamamen işletmelerin işgüzarlığıdır.
arkadaş fırsat mı değil mi bırak biz karar verelim. adını neden sen koyuyorsun. sonra insanımız düşünmüyor. düşünmez tabi her şeye sen karar verip isim koyarken, niye düşünelim.*
kadınlara sevgisi bir başkadır onun. azizesi fahişesi, sevgilisi metresi, delesi, oynak, aşüftesi, yaşlısı genciyle kadınları sever. hatta ekmeğini fahişelikten kazanan kadınlarında bile erdemli bir taraf bulur. katil, cani, geveze kadınları bile sever. dostoyevski, insanı bölünmüş olarak tarif eder. ona göre insan kişiliği bütün değildir. insanlar birçok parçaya bölünmüştür. dolaysıyla insan ruhu da bütün değildir; yani sorunludur. insanın bu özelliği, onun aşk anlayışında kendini daha belirgin bir şekilde gösterir. dolaysıyla dostoyevskide aşk da bölünmüştür. çünkü âşık olan tarafların her biri, insan olmaları hasebiyle, kendi içlerinde zaten bölünmüştür.
ruhuyla kadına bağlı olan dostoyevski, aşkı yalnız kendisi için ister. coşkun ruhunu dindirecek bir varlık olarak aşkı ve kadınları. bu yüzden tek bir kadına takılı kalmaz dostoyevskinin yalnız erkek kahramanları değil, kadın kahramanları da bir anda birçok aşklar yaşarlar. dostoyevski, kadınları anlatırken, onları her türlü halleriyle sizlere sevdirir. onun kadın kahramanlarına nefret duyamazsınız. hatta erkek kahramanlar gibi sizde âşık olup çıkıverirsiniz mesela karamazov kardeşlerde âşıkları için çekişen kadınların hiç birine kızamazsınız. dostoyevskinin kadınlara bu bakışını belki en iyi özetleyen sözcük yine onun söylediği bir tanımda kendini bulur: kadın benim kutsalımdır yine bir başka yerde bir anda iki kadını sevemez miyim? diye sorar dostoyevski.
şevket süreyya aydemirin kitabı. elimin altında şu an. okumadım henüz. okuyan var mı diye uludağa danışayım dedim. cık. yokmuş. bir kaç sayfasına göz gezdirdim. önsözüne baktım. menderesin tüm hayatı çocukluğundan itibaren anlatılıyor. iyisiyle kötüsüyle, övmeden sövmeden, her haliyle, olduğu gibi menderes: öyle demiş yazar. bakalım merak ettim. okuyup bu başlığı tekrar bulacağım.
aylar sonra edit: okudum. okuduğum halde bir yorum iliştirmediğimi hatırlatana teşekkür etmeliyim önce. anlatılmaz okunur diyeyim evvela. insanın içi burkuluyor okurken. bir menderes belgeselinden daha çok anlatıyor kitap olanı biteni. iki yönlü bir bakış, objektif bir sunuş. adıysa tam oturmuş kitaba.
yazarların aklına esip "yahu şöyle bir cihaz olsa da kullansak" dedikleri henüz üretilmemiş cihaz alet edevat zerzevatlardır.
an itibarıyla düğmeli bardak tasarımımı beynimde yaptım. ben yazarken kahvem kendi kendine karışsa ne güzel olurdu. çay kaşığı çıksın hayatımdan artık ıyk çok ilkel.*
yadırganmayacak durumdur. zira melek ismi ülkemizde kız ismi olarak kullanılır. haliyle elin italyanı erkek çocuklarına angel ismini takıyor diye algılayışı değiştiremez.
2011 yaşar nabi nayır gençlik ödüllerinde şiir dalında çocuğa inanmanın sonu yok adlı şiiri ödüle değer görüldü.
varlık dergisinin temmuz sayısı taner cindoruk'la söyleşi ve şiirlerine yer verdi.
kısa süre önce keşfedip okumaya başladığım genç şair başarılarına devam eder ise ileride büyük bir şair olarak anılabilir diye düşünüyorum.