yine gitti lan. vay bir yerlerine koyayım yine gitti. yine ben bir buçuk yıl geriye gittim. hayır zamanı durduramıyoruz o biraz sıkıntı.
zor lan böyle şeyler. yeni birini tanımak, yeniden heyecanlanmak, yeniden aşık olmak...düşüncesi bile yoruyor adamı. hele ki yaşın da ufaktan kemale ermeye başladıysa daha da isteksiz oluyor insan. tüm yakın arkadaşlarım birer birer evleniyor. ben nerdeyim? nişan arifesinde yine aynı sebepten, yine boktan bir sebepten, yine sırf olmadığım biri gibi görünmeyi reddettiğimden...
herkesin kafasında vardır lan öyle bir şeyler. en öküz adamın (ki ben de az öküz sayılmam) bile kafasında vardır evleneceği kişinin hayali. ne bileyim bir tasviri ya da belirli bir özelliği. ben hep üniversitede tanışıp evlenirim falan diye hayal etmiştim. hani derler ya "bunlar üniversiteden beri çıkıyor ya 6. yıllarında evlendiler" gibi insanın içini bi " vay amına koyayım arkadaş" hissiyle dolduran o klasik cümle. hah işte hep o cümle bana kurulur diye falan düşünüyordum. olmadı. söylenen olamadım ama söyleyen çok oldum.
üniversite bitti iş güç falan derken birden geldi birisi. eridim bittim be sözlük. baş başa bir yerlerde oturmak için yaptığım türlü planlarda 3. aydı başarılı olduğumda. birlikte olmamız bundan 1 ay sonrasına tekabul eder desen toplam 4 ay işte. ilk bir yıl iyiydi. ta ki evlilik konuları ufaktan mevzu bahis olmaya başlayıncaya kadar. benim kendi ailesinin siyasi, dini, geleneksel görüşlerine uygun olmadığımı söyledi. " ben ailenle değil senle evleniyorum" görüşüm de çok saçma bulundu. e malumunuz sonrası kaçınılmaz ayrılık.
1 ay sonra gecenin bir yarısı bir mesaj:..özledim!
koştum döndüm geri lan. dakka düşündüysem adam değilim. malum ayrılık konuları konuşuldu anlaşıldı. aile büyükleri yanında nasıl davranmam gerektiğini bilecek kadar akıllı ve mantıklı bir adam olduğum gerçeğinin stresli ve depresif bir geçiş süreci içerisinde göz ardı edildiği ve bunun sonucunda yanlış alınmış bir karardan dolayı özürler dilendi, öpüşüldü, barışıldı.
artık önümüzde evlilik engeli kalmasın diye işi gücü bıraktım askere gittim. bu arada ailemdeki herkes ona hayran. annemden tut anneanneme, teyzeme kadar...ulan diyorlar ne şanslı adamsın sen. neyse askerden gelince bazı sebeplerden dolayı eski işime geri dönmek istemedim. başladım iş aramaya. 2 ay olmuş geleli. o mülakat senin bu mülakat benim sürünüyorum. bu arada kızın babası diyor gelsin de bi tanışalım( not: aslında gelip istesinler demek oluyor). hay hay diyorum. " iş bulayım da öyle çıkayım ama babanın karşısına. işsiz güçsüz bir adam olarak tanışmak istemem"
işte film burda koptu. yok efendim zaten biliyormuş babası işsiz olduğumu ne alakası varmış ben evlilikten kaçtığım için uzatmak için öyle diyormuşum zaten adam gibi iş de aramıyormuşum....hele bi otur soluklan. "nedir bu hal birden bire" dedim. e artık babama söyledim gelip tanışman lazım adam bekliyor sen uzatıyorsun ben ne diyeceğim adama diyor.
sonuç olarak bu sebepten başlayan bir anlaşmazlıklar silsilesi ve o kadar zamandır birlikte olduğun adama sadece watsapp dan yazılan mesajlar var elimde. nasıl ya da nereden bu noktaya geldik bilmiyorum ama sonunda ben yine evliliğe hazır olmayan ve evlilik konusundaki (evlilikte aile ilişkileri) fikirlerinin örtüşmediği adam oldum. sevgiliyken çok iyiydik ama birlikte ömür geçirilecek adam değildim.
bazı arkadaşlarım çok iyi kız abi otur bi anlat derdini barışırsın diyor. bazıları boşver abi uğraşma...aslında ne var biliyor musunuz? şu anda arasam, konuşsam, kendimi anlatsam, ona kendini anlatsam, barışmamız yarım saat sürmez. ama işin acı kısmı ben barışmak istiyor muyum emin değilim.
hata mı? bilmiyorum. ama sanırım hataysa da bu hatayı yapmam lazım. benim gelecekteki eşim bu zihniyette olmamalı diyorum. sonra ulan bu yaştan sonra diyorum. sonra tekrar, tekrar, tekrar....
ama bazı hataları yapıp, onlarla yaşamak lazım...bak ben de bir tane yapıyorum....
yıllarca feminist kitle tarafından erkekleri bilinç altında bastırmaya yönelik, maalesef belli kesim üstünde etkili olmuş eylemsizlik eylemi.
oğlum azcık mantıklı olun lan! yok kadın susarsa şöyleymiş, yok efendim içinde biriktirir de sonra patlarmış. allah aşkına bir kadının sustuğu, hele ki haklı olduğunu düşündüğü ama aslında en ufak bir şekilde haklılığın kıyısına bile yaklaşamadığı bir durumda sustuğu nerde görülmüş? cik cik, viyak viyak bağırır abi o. susarsa da ya söyleyecek bir şeyi kalmamıştır. ya da adam ağzına bir güzel sıçmıştır o da bön gibi kalmıştır.
yok öyle fırtına öncesi sessizliği falan. susamaz oğlum kadın. valla bak!
1- zengin olanlar için ıssıza park edilmiş araba.
2- parası olanlar için otel
3- değişik şeyler aramak isteyenler için bar tuvaleti.
4- çok heyecan arıyorsanız ananız babanız yattıktan sonra ailenizin evinde.
5- yine heyecan arayan için acil durumlar için komşunun size verdiği evinin anahtarı. (ama komşu ne zaman evde değil iyi bilmek lazım)
vaadedilen topraklar misali, insanı bu hayatta oyalamaya, toplumla birlikte belli bir kalıba sokmaya ve kontrol etmeye yarayan tek şey olan dinin bir yan etkisinin olmaması ihtimalidir.
ve vaadedilmemiş olsaydı bile insanlar yine aynı olacaktı. sanki şu anda herkesin içini allah korkusu kaplıyor, diğer tarafı düşünüyor.
o sağda solda din diye atarlanan ergenlerin karşısına sana vericem diye ilik gibi bir hatun gelse bak bakalım kalıyor mu dini imanı.
teeeey. sanki herkes çok takıyordu da bir de vaadedilmese ne olcak diyoruz.
öncelikle anlamayan naif insanalar için* bu dört kişiden 3 ü erkektir efendim. zamanını sadece bilgisayar karşısında geçiren şişman sivilceli hatta gözlüklü erkekler.
öyle ağızlarını burunları yama yama çakkıdı çukkudu çiğnesinler efendim. hatta edepsiz edepsiz çiğnesinler. ağızları sulandıra sulandıra bacak bacak üstüne ata ata çiğnesinler.
bir kere bizim yeşil çam filmlerine bakın arkadaş. mutlaka ana karakter bir acı çekecek. ya kör olacak, ya fakir, ya kötü yola düşecek, illa bir drama işe dahil olacak. sonrası mutlu son ama.
işte yeminle böyle böyle işlediler bilinç altına. şimdi çık dışardaki gençlere bir bak. adamlar resmen acı çekmek için yaşıyor. olmadık şeyleri kendilerine dert edip sağda solda ofluyor pufluyor.
bunlar hep yeşil çamın bilinç altı etkileri.
adam kızla çıkarken geçerdiği zamandan daha çok ayrıldığı zaman acı çekiyor arkadaş. hatta sırf bitme üzerine kurulmuş ilişkiler yaşıyor.
vallahi bağımlı olmuşuz acı çekmeye. her şeyin yolunda gideceği fikrine kapılan bir tane bile insan yok. cem yılmaz diyor ya çok güldük başımıza bir şey gelmesin sözünü açıklarken. vallahi de öyle.
kısacası türk milleti acı çekip kendisini dip noktasına vurdurmaya ve bu dip noktasından geri getirme eylemine bayılıyor. akıllarının bir an önce başlarına gelmesini temenni ediyoruz.
gel benim ol diyorum olmuyor. sen utanmaz arlanmazsın diyor. neden böyle yapıyor anlamadım. oysaki californiya'daki dağ evime gelmesi için uçak biletini bile almıştım!