tam bir bıçakçı.
cs'de bıçakla head atar.
lisede sallaması vardı.
canını sıkarsanız neticenize bıçağı saplar.
2 yıl nagazakide katana yapım eğitimi almıştır.
bu bayram bizim bursa kasap bıçağını o bileyecek. sağolsun.
her kürdü vatan düşmanı diye gösterdiğiniz için, tüm türkiye vatandaşlarını kürtlere soğuttuğunuz için,
her türbanlıyı, namaz kılanı, allah diyeni düzen düşmanı, kafa kesici diye yaftaladığınız için,
karşı cinsle el ele gezeni, namaz kılmayanı gavur diye yaftaladığınız için,
kişisel tercihleri yerden yere vurduğunuz için,
insanların duygularını, gururlarını rant uğruna hiçe saydığınız için,
yapıcı yerine yıkıcı olduğunuz için sizden tiksiniyorum.
--spoiler--
off ne kadar kaslı, yakışıklı ve güzel gözlere sahipsiniz.
--spoiler--
burada anlatım bozukluğu var mı yoksa ben mi... lan neyse. sanki gözler kaslı ve yakışıklı hem de güzel. bilemedim böyle anlatım bozukluğu yapabilecek bir bayan user tanımam nan ben. bence hiçbişiyiboşunaiçmeyenadam'ın uy.. neyse.
(bkz: ne içtiysen aynısından istiyorum)
(bkz: her şey çok güzel olacak)
işlek bir caddedeki köşede bir karton kutunun içinde yaşayabileceğimi sanmak.
o anki hayalimde resmettiğim yaşam tarzı hala gözümün önünde. çok ciddi düşünmüşüm bunu.
açıklama: "baba" demeye başladğımdan beri film izlerim. izlediğim bazı filmlerde new york'un fakir bölgelerinde bu şekilde yaşamaya çalışan insanlar vardı. niyeyse özenirdim onlara. sonrasında böyle inançlar falan.
buzdolabından 2 yumurta (ç)aldım.
raftan tuz ve pulbiber aldım. bunları cebime koyup dışarı çıktım.
bahçenin dışındaki telefon direğinin dibini kazdım ufakça. bir avuç bile değildir.
sonra yumurtaları oraya kırdım. tuzu ve karabiberi üzerine serpip bir çomakla karıştırdım.
tekrar toprakla kapatıp bir şey olmamaış gibi oradan ayrıldım.
niye yaptım ne amaçla yaptım ne bekledim hala bir fikrim yok.
ayrıca en çok merak ettiğim de neden telefon direiğinin dibi? oradan elektrik alacağını falan mı sandım? alsa nolur yani?
nickini inatla turnusolkağıdı diye okumaya çalıştığım yazar. şöyle oldu:
turnu
turon
yok yok tornusol***
"la olm turnusol kağıdı işte bakim ne yazıyor? kolon okuma da niklerde işe yaramıyomuş lan!" diye düşnülür.
sonra şu şekil okunarak olaya nokta koyulur.
to-ru-nu-sa-mil
heceleme bitti. şimdi çarpım tablosundan üç'leri ezberleyeyim.
az önce attığım bir mesajı kontrol etmek için bir daha okudum.
"wuuu süper cümleler kurmuşum lan" diye sevinip şukela butonu aradım. sonra güldüm kendime.
platonk aşklar bir dağın zirvesine benzer. tırmanırken zirveyi hayal edersin, ona ulaşmayı... zirveye geldiğinde ise o müthiş manzarayı tek solukta bitirirsin ve tekrar tırmanma isteği doğar içinde. daha da ilerisi olmadığından aşağı inmek zorunda kalırsın. geride bırakmak zorunda kalırsın zirveyi. çünkü size eskisi kadar çekici gelmez...
biraz pesimistçe...
üzerine az da depresyon serpilmiş...
adındaki bir damla umudu bir süngere damlatıp sıkoç bırayt reklamındaki gibi o bir damlayla bütün bu olumsuzlukları silebilecek kadar da güçlü durabilen biri.
aslında onda umut bir kova ama dedim ya pesimistçe... hep kötüye yoruyor kendini.
bardağın dolu tarafını gösteriyorum "bardak nerde la?" diyo.
kızamıyorsunuz. sevdiriyor kendisini.
gidemiyorsunuz da. alıştırıyor.
küsseniz bile barışmak için gidince "haydi yoluna" demiyor gurur yapmıyor. beklemediğiniz bir yumuşak tavır ile baş ile selam edip "derhudar ol yeğenim" der gibi kabul ediyor dergahına. ve ben... şu satırımdan sonra saçmalaya başladığımı farkedip bu bol üç noktalı yazımı bitiriyorum.
seviyoruz kendisini. eksik olmasın. hemen iyileşsin keyfi yerine gelsin ve bana pizza ısmarlasın.*
edit: para bende bok gibi değil. çocukluğumda nesquik içemedim. hatta bu meretin adını bilmem de doğru yazayım diye google'dan baktım önce. bu içtiğim geçmiş yılların acısıdır. 24 yaşıma girecem. 3. sınıfa geçen kardeşimin zulasının araklanmasıdır. pişman değilim. yarın da kaldıysa bir termos içerim. bu arada boğazıma durup duruyordu. siz miydiniz ulan! imkanım olsa da size neguik zirvesi yapsam. dostlarımsınız hepiniz.
köydeyiz. medyayı çok takip etmeyen, reklamı sadece kurtlar vadisinde ara verildiğinde izlyen kuzenimle diğer bir kuzenim...
kuzen: owww zaçlara bah. ne guzel lan!
diğer kuzen: sağol kank. eyw.
kuzen: hani vardı ya ricoys reklamında. "arabam nerde?", "çölde." "çölde miii?"... aynı o adamın zaclar gibin.
hemimiz: bilimum yarılma efektleriyle gülmeler falan. sandalyeden düşmedik ama. efendi gibi güldük.
elimde yeni ürün 2 kamyon boş bkz vardı. zall şimdi napıcam ben bunları! bkz'lerimi de alayım gideyim mi? nası yönetim lan bu. **
(bkz: devlet bize yardım etsin)
mutsuzum.
böyle de iyi.
alıştım.
çünkü an gelip mutlu olunca "acaba ne zaman geri mutsuz olcam, ne olacak da bu mutluluk bitecek?" diye düşünüyorum.
mutluyken de mutsuzum. nankörüm.
yeminlen yeni öğrendim lira olduğunu. 23.5 yaşımdayım. yıllardır sarı bira biliyorum ve "lan bu adama neden sarı bira veriyorlar, adam alkolik mi?" diye hep düşünürdüm ama kimseye de soramadım.
bomba olan nokta da şu: doğrusunu şu itirafı okurken öğrendim billahi --> (#9283097)
edit: lan beyaz söylerken öğrendim ya bu şarkıyı, o da yutuyo mutuyo ya harfleri r'leri falan. onun suçu. yoksa ben anlardım. valla.
ben de bu yazıyı sana yazdım:*
tanımadım etmedim ama ölüm haberin gelince içim burkuldu. hele bir de şimdi ben bu yazıyı sana yazdım başlığındaki yazını okuyunca daha bi kötü oldum. "adam öldü ama ne güzel bir yazı bırakmış arkasından be!" diye geçirdim içimden. ben de bu yazıyı sana yazdım dostum. mekanın cennet olsun.