usayavuz
24 (yolcu)
onuncu nesil yazar 81 takipçi 944.54 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    kefenli tosunlar arfi e

    1.
  1. iYi Parti Genel Başkanı Meral AKŞENER'in bugünkü Ankara ilçe teşkilatları açılışı sırasında Arfin operasyonu, Askerlik yapmayan AKAPELi siytasi çocukları ve danteeli örtüden kefen giymiş AK-Genzelerle ilgili yaptığı beyan.

    ""“EVET AFRiN’E OPERASYON YAPILMASIN”

    Evlatlarımızı, kuzularımızı bile bile tuzağın içine göndermektir, bu. Düşmanın tedbir almasına müsaade ediyorsun. Evet, Afrin'e operasyon yapmalısın. Ama bu harekat için Rusya sana ne diyecek, ABD sana ne diyecek; millet bunu bilmek istiyor.

    “iNCiRLiK VE MALATYA ÜSSÜNÜ KAPATACAKSIN”

    Afrin'e operasyon yapmak için öncelikle incirlik üssünü kapatacaksın, Malatya'daki üssü kapatacaksın. Yüreğin yetiyorsa bunları yapacaksın; ondan sonra elin güçlü olarak bunlarla masaya oturursun.

    “GARiBAN ÇOCUKLAR ÜZERiNDEN KABADAYILIK TASLIYORSUN”

    Ama çocuklarımız üzerinden iç politikada bir dümen döndürüyorsan, ki daha önce yaptın, sana bir önerim var: Şu paralı askerlik yapan çocuklarınızı ön saflarda görelim. Kendi çocuklarınız paralı askerlik yapıyor, garibanın çocukları üzerinden kabadayılık taslıyorsun.

    Bütün siyasi partilerde; Ak Parti'de, MHP'de, CHP'de ve iYi Parti'de hangi siyasi çocuğuna paralı askerlik yaptırmışsa, 40 yaşını geçmemiş çocuklarının tamamının askere alınmasını ve Afrin harekatında başrolde olmasını talep ediyorum.

    “KEFENLi TOSUNLARIN ASKERE ALINSIN”

    Özellikle “one minute” olayından sonra, annelerinin dantelli masa örtüleriyle ölmeye ölmeye geldik diye bağıran şu kefenli tosunların da isim isim tespit edilip, mutlaka askere alınmasını ve Afrin operasyonunda başrolde yer almalarını tavsiye ediyorum.

    http://www.sozcu.com.tr/2...cin-kritik-cagri-2178421/
    0 ...
  2. türkler nasıl ve neden müslüman oldu

    1.
  3. Alıntıdır.

    Orta okul ve lisede tamamen yüzeysel ve janjanlı bir tarih okuduğumuz konusunda herhalde herkes hem fikirdir. Öyle bir psikolojik dolduruş vardı ki sanki biz Türkler tarihin başlangıcından beri hep Müslüman olarak yaşamıştık! “Nasıl Müslüman olduk?” sorusu “nasıl Türk olduk?” kadar saçma sapan bir soruydu.

    Zaten toplumdaki genel kanı islamiyet öncesi Türklerin putperest, kafir oldukları ve ahlaksızca bir hayat sürdükleri yolundaydı. Ancak, bunun düzmece olduğu ortaya çıkınca bu kez Türklerin kendi dinlerine çok benzediği için Müslüman oldukları, Allah ve Muhammet sevgisiyle elde pala Viyana’ya kadar gidip her yeri şehit kanlarıyla suladıkları iddiası gündeme getirildi.

    imdi, Yeniçeri ordusunun fethedilen yerlerdeki Hristiyan ahaliden küçük yaşta “devşirilen” çocukların eğitimiyle oluşturulduğunu, bunların “paralı askerler” olduklarını, emekli olana kadar maaş aldıklarını, emekli olduktan sonra da devletin bunlara arazi, tarla, vs verdiğinin bir kere daha ayırdına varırsak Viyana’ya kadar olan toprakların fethinde en çok kimlerin kanının aktığını da anlamış oluruz!

    ikincisi, madem bu iki din o kadar birbirine benziyordu o halde Türkler niye Müslüman oldu ki? Vice versa Araplar Şaman olamaz mıydı? (Türklerin özgün dinine Şamanlık yerine Gök Tanrı veya Tengrizm/Tengricilik dini de denmekte olup bu konuda bilim adamları arasında görüş birliği yoktur.)

    Türklerin 70 yıl kadar süren kanlı bir tarihsel süreç ve savaşlar sonucunda Arap ordularına yenilerek kılıç zoruyla Müslümanlığı kabul etmek zorunda kaldıkları artık gizlenmesine gerek olmayan bir gerçekliktir. Müslüman Araplar kafir (!) Türkleri katlederek, mallarına mülklerine el koyarak, kadınları ve kızlarını köle ve cariye yaparak, Türk kentlerine Arap aileler yerleştirerek, Müslüman olmayanlara cizye vergisi ve çeşitli yaptırımlar uygulayarak Türkleri ite kaka Müslüman yapmayı başarmışlardır. Kuşkusuz, Müslüman olan Türkler ile Müslümanlığa direnen kafir (!) Türkler arasında da çatışmalar ve savaşlar olmuştur. Ancak, bu yazı kapsamında buna değinmeye olanak olmayıp Türklerin salt Araplar ile olan savaşları ve ek olarak eski Türk inançları çok kısa bir şekilde anlatılacaktır.

    70 YIL SÜREN ARAP-TÜRK SAVAŞLARI

    Muhammet’in damadı Halife Ali’nin öldürülmesinden sonra Emevi hanedanlığı (661- 744) hilafeti devralmış ve bu dönemden başlayarak Araplar ile Türkler arasından 670den 740 yılına kadar sürecek yoğun çatışmalar ve savaşlar süreci başlamıştır. Bu 70 yıllık süreci mercek altına aldığımızda, karşımıza yağmalanan Türk kentleri, katledilen, köle ve cariye olarak satılan Türklerden oluşan kanlı ve karanlık bir tablo karşımıza çıkar:

    658 yılında Batı Göktürk devleti iç karışıklık ve Çin saldırıları sonucu yıkılmıştı. Doğu Göktürkleri ise o sırada Çin baskısı altındaydılar (630- 681). Bu nedenle, merkezi bir yetke ve dayanışmadan yoksun, birbirinden bağımsız başına buyruk site ve beylikler halinde “ipek Yolu” üzerindeki korumasız zengin Türk kentleri islam ve cihat inancıyla güçlenen Araplar için kaçırılmaz bir fırsat ve av haline gelmişlerdi. O tarihlerde Türkmenistan (Aşkabat, Merv), Tacikistan-Özbekistan (Buhara, Semerkant, Taşkent, Baykent), Kırgızistan-Afganistan (Talukan) bölgeleri ile Maveraünnehir denilen Seyhun-Ceyhun (Siriderya-Amuderya) nehirleri havzasında yaşayan Türkler, alım, satım, takas ve ticari uğraşın yanı sıra madencilik (altın, demir, bakır) ile de uğraşıyorlardı. Özellikle adı “zengin kent” anlamına gelen Semerkant o devirde çok ünlüydü.

    632de Muhammet’in ölümünden sonra Araplarda “halifelik” düzenine geçilmiş, sırasıyla Ebubekir, Ömer, Osman, Ali halife olmuşlardı. ilk kez Halife Osman (644-656) zamanında 2.700 kişilik bir Arap ordusu Fergana’ya kadar geldiyse de Türkler tarafından yok edilmişlerdi.

    muharebe

    Halife Ömer (634-644) döneminde de Hazar Türkleri Bulan Han önderliğinde Arap istilasına tüm güçleriyle direnmişler, ancak, Halife Hişam Bin Abdülmelik (724 – 743) döneminde çok kalabalık cihat orduları karşısında Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalarak Araplarla barış yapmışlar (737), Araplar bölgeden çekildikten sonra tekrar eski Şaman dinlerine dönmüşlerdir!

    Arap akınları Türkleri Müslümanlık’tan o kadar soğutmuş olmalı ki bir tepki olarak Hazar Türklerinde Yahudilik resmi devlet dini olarak kabul edilir (799). Hazar Türkleri VIII-IX. yüzyıllarda “Hazar Barışı” diye anılan bir çağın öncülüğünü üstlenirler. Bu dönem süresince dinsel hoşgörü gelişmiş, halkın çoğunluğu Şamanlığa bağlı kalırken kağan ve yönetici sınıf Yahudilik, tüccar sınıf ise Müslümanlığa geçmiştir. Bugün Kafkasya, Ukrayna ve Polonya’da yaşayan Yahudi Karaylar (Karayim Türkleri) bu soydandır.

    TÜRK KENTLERiNiN YAĞMALANMASI

    Emevi halifesi I. Muaviye (661-680) zamanında Horasan’ı (Doğu iran) ele geçiren ve burasını Türklere saldırı üssü olarak kullanan Araplar Ubeydullah Bin Ziyat komutasında 24.000 kişilik bir orduyla Buhara’yı kuşatır (673). Buhara Meliki Kibaç Hatun diğer Türk beylerinden yardım istese de yardım kendisine gelmez. Arap orduları terör estirip kenti yağmalayıp geri dönerler. Aynı yıl bu kere Osman’ın oğlu Sait komutasında bir ordu yeniden Horasan’dan Buhara’ya doğru yaklaşır. Kibaç Hatun bu kere barış antlaşması yapmak zorunda kalır. Araplar bunun üzerine Semerkant’a saldırır, kent baştan başa yağmalanır, binlerce Semerkantlı köle olarak satılmak üzere Horasan’a götürülür.

    Halife Abdülmelik (685-705) döneminde Afganistan (Sicistan) seferi başlar. Bölgenin Türk hükümdarı Rutbil cihat ordularına direnir ve kanlı çatışmalar olur. 699 da Afganistan bölgesinden irili ufaklı bir çok kent Araplarca yağmalanır. Abdülmelik ölünce yerine geçen oğlu Halife Velit’in (705-715) komutanlarından Kuteybe ibni Müslim Baykent ve Buhara’yı ele geçirir. Her iki kent baştan başa yağmalanır, Budist ve Zerdüşt heykellerinden taş olanlar kırılır, altın olanlar ganimet olarak alınır, direnenler kılıçtan geçirilir, kadın ve erkek binlerce kişi köle yapılır . Arap aileler Baykent’e yerleştirilir. Türk aileler evlerini Arap aileler ile paylaşmak zorunda bırakılır. islami kurallara uymayanlara, sünnet olmayanlara ağır cezalar verilir, her yere camiler inşa edilir, Cuma namazı zorunlu hale getirilir..

    kerbela

    Şeriat ordularının amansız ilerleyişi karşısında Talukan (Kuzey Afganistan) kenti teslim olur. Buna rağmen Kuteybe’nin askerleri 40.000 kadar Türk’ü öldürüp sağ kalanları kent girişindeki ağaçlara asarlar. Aral Gölü’nün güneyinde bulunan Harzem bölgesini yakıp yıkıp halkı kılıçtan geçirirler. Bundan sonra Arap ordusu Semerkant üzerine yürür. Taşkent ve Fergana’dan yardım gönderilir, fakat birlikler Araplar tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler. Semerkant teslim olur.

    Horasan’da ordusunu yeniden hazırlayan Kuteybe en son Kaşgar’a doğru yola çıkar (715). Kaşgar günümüzde Çin’e bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde bir kenttir. O sırada Halife Velit ölmüş yerine Süleyman ibni Abdülmelik (715-717) geçmiştir. Bu yeni Halife ile arası iyi olmayan Kuteybe Kaşgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak yakalanıp öldürülür..

    Yeni halife, Kuteybe’nin yerine Yezit ibni Muhellep’i sefere gönderir. Yezit’in ilk işi Hazar denizinin batısına, Dağıstan bölgesine saldırmak olur (716). Dağıstan Meliki Saltekin, Yezit’e karşı uzun süre dayanır. Sonunda Dağıstan düşer. Kent yağmalanır ve 14.000 kişi öldürülür. Yezit’in ordusu Hazar denizinin güney doğusunda bulunan Gürgan kentine yönelir. Günümüzde iran’a ait bir kent olan Gürgan (Gorgan) savaşmadan teslim olsa da 50.000 Türk acımasızca öldürülür.

    717 yılından itibaren Arapların kendi aralarındaki çatışmalar nedeniyle islam ordularının saldırıları hız keser. Bunu fırsat bilen Sogdia (Özbekistan-Tacikistan) bölgesindeki Türgişler (Türkeşler) Araplara başkaldırır (720). Türgiş başbuğu Sulu Çor Müslümanlara karşı başlatılan isyanın liderliğini üstlenir . Türk ordusu karşı saldırıya geçerek 728 yılında Buhara’yı geri alır. Semerkant’ı Araplardan geri almak için kuşatır. Ancak, Araplara destek birliklerin gelmesiyle Türkler kuşatmayı kaldırmak zorunda kalır. 732’de Buhara’yı da terk ederek geri çekilirler. Sulu Çor yardımcısı tarafından bir komplo sonucu 737 yılında öldürülür. Sulu Çor’nun öldürülmesinden sonra Türkler bir daha toparlanamazlar..

    turklerin-musluman-olusu

    Bu arada Arap saldırıları hız kesmeye başlarken Müslümanlığı kabul eden Türklere ekonomik çıkarlar sağlanmakta, cizye olarak alınan vergiler düşürülmekte, çok daha yumuşak politikalar uygulanmaktadır. Halife Hişam Bin Abdülmelik (724 – 743) döneminde Taşkent ve Fergana da Arap ordularına teslim olduktan sonra (740) savaşlar sona erer. Araplar Semerkant’a tamamen yerleşirler. Yurtlarını terk ederek giden Türklerin geri dönmeleri halinde vergi borçları affedilir, halkın kendiliğinden Müslüman olması teşvik edilmeye başlanır.

    TÜRKLER MÜSLÜMAN OLDUKTAN SONRA…

    Görüldüğü gibi islam’ın Türklere kabul ettirilmesi hiç de öyle güle oynaya olmamış 70 yıl kadar süren bu kanlı süreç sonunda Arap egemenliğine boyun eğen Türkler Müslüman olanlara sağlanan ayrıcalıkların da etkisiyle eski dinleri olan Şaman- Göktürk dinini terk etmeye başlamışlardır. Zaten bir süre sonra Abbasi devleti (750-1258) dönemi başlayacak, Türk savaşçılar Arap ordularına katılacaklardır.

    Nitekim 751 yılında Talas Irmağı (Güney Kazakistan) kıyısında gerçekleşen bir savaşta ilk kez birleşik Arap – Türk orduları Çin ordusunu yenince bu başarı da Türklerin Müslüman olmasını hızlandırmış, Karlukların ardından Oğuzlar da islam’a geçmişlerdir. ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar’dan (840) sonra Oğuzlar Büyük Selçuklu Devleti’ni (1040) kurmuşlardır.

    ARAPLARIN TÜRK EGEMENLiĞiNE GiRMESi !

    Abbasi devletinin son dönemlerinde Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletinin dağılmasıyla Anadolu’da bir sürü Türk beyliği/devletçiği oluşmaya başlar. Bunlardan Osmanoğulları 1224 yılından itibaren güçlenmeye başlayarak hızla devlet olmaya yönelir ve Anadolu birliğini sağlar. Bu arada Abbasi hanedanlığının sona ermesiyle hilafet ve yönetim Memluk hanedanlığına geçmiş ve Memluklar (Mısır) Devleti (1259-1517) dönemi başlamıştır.

    1453 yılında istanbul’un fethinden sonra Doğu Roma-Bizans’ın mirasına konan Osmanlı Devletinin güneye doğru genişlemesiyle Türk-Arap çatışmaları yeniden başlar. Ancak, bu kere Araplar Kahire yakınında Ridaniye’de çok ağır bir yenilgiye uğrar. Üç gün süren sokak savaşlarından sonra Kahire’nin düşmesiyle, Mısır Osmanlı topraklarına katılır. Yavuz Sultan Selim halifeliği Araplardan devralır (1517). Halifelik Osmanlı’nın yıkılışı (1922) ve hilafetin 1924 yılında kaldırılmasıyla sona erecektir.



    EskiTurkler2

    TÜRKLER NEDEN iSLAM’A DiRENDiLER?

    Kuşkusuz, “Türkler madem Müslüman olacaklardı neden islam’a bu kadar çok direndiler? Neden bir türlü Müslüman olmak istemediler?” diye bir takım sorular akla gelebilir tabi ki. Bu bağlamda Türk töresine ve mitolojisine kısaca bir göz atarsak en azından teolojik açıdan bu soruları yanıtlamak mümkün olabilir. (islamiyet öncesi Türklerin inançları, devirden devire, zaman ve mekana göre müthiş bir çeşitlik ve değişkenlik gösterir.)

    Her şeyden önce Türklerin bir peygamberi ve kutsal kitabı olmamasına rağmen Türk destanlarında, masallarında ve Anadolu’da yaşamakta olan bazı grupların (Yörükler, Türkmenler, Aleviler, Mevleviler vs) gelenek ve göreneklerinde Türk töresine özgü inançların izlerine hala rastlamak mümkündür. Türk töresi yüksek erdem, dürüstlük, mertlik, onur, kadına saygı ve sevgi, yaşlılara itibar ve hürmet ile hayvan ve doğa sevgisine dayanan bir yaşam birlikteliği olarak özetlenebilir. Kadın erkeğin yoldaşı, acundaşı, kutlu ailenin temel direğidir. Kadın ve erkek hep birlikte çoluk çocuk eğlenir, yemek yer, dans eder, saz çalar, şarkı söylerler.

    Doğa, kırlar, dağlar, göller, ırmaklar, hayvanlar, insanlar ve onların tinleri (ruhları) hepsi birliktedir, birlikte yaşarlar. Acun ve insan uyum içindedir. Şaman, kam, ya da, ozan-büyücü (druide) toplumun tinsel (ruhsal) önderidir. Her şey, her zerre canlıdır, hayat doludur. insanlara can vermeden önce gökte kuşlar gibi yaşayan tin “soluk, nefes” anlamına da gelir. Ölüm soluğun kesilmesi, tinin tenden (bedenden) ayrılması olarak algılanır. insan tini genelde kuş simgesindedir.

    Tin ortak, tenler farklıdır. Hayvan ruhları da insan ruhları gibi ölümsüzdür. Hayvanın ayrı, insanın ayrı evreni yoktur. Evren ve yaşam birliği vardır. Bu tümlük ve ortak acun düşüncesi, kaynağını “Kök Tengri” Gök Tanrı’dan alır. insan Gök’ün verdiği yaşam gücünü korumaya ve çoğaltmaya çalışır. Bu yaşam gücü veya yaşam ruhuna “Kut” denir. Kut, “uğurlu, kutsal, şanlı” anlamlarına da gelir. (Kutlu olsun deriz).

    Gök, gökyüzü, gökler sadece tinlerin yerleşkesi değil, yaşam gücü olan Kut’un da çıkış yeridir. Edilen dualarda para, pul, servet yerine Tanrı’dan daha çok Kutsal Tin olan Kut’u vermesi istenir. Uzun yaşamın kaynağı Kut’tur. Örneğin, toprağın çoraklaşması Kut’un kaybolması olarak yorumlanır. Geyiklerin, kurtların, hayvanların yavrulaması, doğum olayı, bereket, bolluk Kut’un gücüdür. Hristiyanlıktaki Kutsal Ruh (Ruhulkudüs) gibi Kut doğrudan Tanrı’dan gelir.

    Gök Tanrı acunu, göklerdeki yıldızları, güneşi, ayı kapsayan bir varlıktır. Tengri sözcüğü hem somut gökleri, hem de soyut göklerin ruhunu betimler. “Kök Tengri” Gök Tanrı anlamına geldiği gibi “Mavi Gök” anlamına da gelir. Bu aynı zamanda insan soyunun, tüm canlı ve cansız varlıkların kök ve kökeninin “Gök Tanrı” olduğunun gizli bir imgesidir. Bu tanrı-acun-insan-canlılar tümlüğü ileriki yüzyıllarda -Platonizm’in de etkisiyle- Tasavvuf (Mistisizm, Gizemcilik) ve Sufi felsefesindeki “Varlık Birliği” (Vahdeti Vücut) inancının temellerini oluşturacaktır.

    Gök Tanrı’nın yeryüzüne yansıması olan Umay bir bereket tanrıçasına özgü tüm özellikleri taşır. Ürünler, ekinler, hayvanlar ve yavruları, analar, gebeler, bebekler, çocuklar yeryüzü Tanrıçası Umay’ın koruması altındadır. insan ölünce göğe uçar. “Öldü” yerine “sunkar boldı” (sungur kuşu oldu), ya da, “uçuverdi” denir. Cennet’in adı “uçmag” dır. Kötülerin gittiği “tamag” denilen cehennemde suçlular cezaları bitene dek katran kazanlarına atılır.

    TÜRKLER MÜSLÜMAN OLMASAYDI NE OLURDU?

    Türkler Müslüman olmakla kendilerine yabancılaşmış, özgün Türk aile düzeni yıkılmış, kadını ikinci plana atan, feodal aşiret kurallarını (çok eşlilik, kölelik, ağır cezalar, cihat, vs ) dayatan gelenek, görenek ve törelerine tamamen aykırı bir dinin boyunduruğu altına girmişlerdir. Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Ömer Hayyam, Yunus Emre, Mevlana gibi düşünür, bilge ve önderler bu dinsel boyunduruğa kısmen de olsa direnmeye çalışmışlar, daha insancıl, daha sevecen ve evrensel bir inanç arayışına girişmişlerdir.

    Eğer Türkler Orta Asya’dan eski komşuları Çinliler ve Japonlar gibi eski inançlarına bağlı kalmış olsalar, kendi Göktürk alfabelerini kullanmaya devam etselerdi acaba ne olurdu? Türkler de Çinliler ve Japonlar gibi bir dünya devi olmayı başarabilirler miydi? Bu iyi mi olurdu, kötü mü olurdu? iyi ve kötüden öte nasıl bir Türkiye olurdu? ileri demokrasi, açılım saçılım, zorunlu din dersi, imam-hatip vs vs olur muydu, olmaz mıydı? imdi sözü uzatmadan sanırım: ne laik anti-laik, ne imam Hatip okulları, ne zorunlu din dersi, ne türban, ne çok karıyla evlenmek, ne çocuk evliliği, ne çocuk gelinler, ne huri ne gılman, ne harem ne selam, ne helal ne haram, ne kafir ne gavur, ne misvaklı diş macunu, ne haşema, ne kara çarşaf, ne saç, kıl, tüy, ne hoparlörlü cami, ne de ılımlı islam gibi dine bağlı ya da dinsel kökenli sorunlar yaşamazdık herhalde değil mi?

    BENGi TAŞLARDAKi YAZILAR…

    Yüzyıllar öncesinin Türk yöneticilerinin halklarına yaptıkları uyarıların, çağrıların bugün bile geçerliğini korumakta olduğunu görmek ürpertici ve şaşırtıcıdır. Uçsuz bucaksız Orhun vadisinde, Yenisey-Yedisu bölgesinde, yükselen dev taş yazıtlarda sonsuzluğa yazılanların geleceğin, hatta bu günlerin bir öngörüsü gibi olduğunu söylemek pek bir abartı gibi görünmedi bana:

    Anca kazganmış itmiş ilimiz törümüz erti. Türk Oguz begleri, budun eşiding. Üze tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilirigin törürgin kim artatı ? Türk budun ertin, ökün! Küregürig ün üçün igidmiş bilge kağanırigın ertmiş barmış edgü ilirige kentü yarigıldığ, yablak kigürtüg.

    (Orhun Yazıtları, Doğu Yüzü: 22, 23)
    “Bizim onca çabayla kazanılmış, düzene konmuş ülkemiz, töremiz vardı. Ey Türk Oğuz beyleri, ey ulus işitin! Yukarıda gök yıkılmadıkça, aşağıda yer yarılmadıkça, ey Türk ulusu, senin yurdunu, senin töreni kim bozabilir? Ey Türk ulusu girdiğin o yoldan vazgeç, geri dön, pişman ol! Başıbozukluğundan dolayı, özgür ve bağımsız yaşadığın yurduna, Bilge kağanına ihanet ettin, kendini alçalttın.” (Çeviri: ED)

    Erdağ Duru, 6 Kasım 2014



    (Kaynakça: Encyclopedia Americana, Wikipedia, Türkler Nasıl Müslüman Oldu? Erdoğan Aydın, Tarihimizle Yüzleşmek: Nasıl Müslüman olduk? Ahmet Elden, Milliyet Blog)

    http://turkiye.net/kultur...l-ve-neden-musluman-oldu/
    9 ...
  4. akp nin kaybettiği vatan toprakları

    1.
  5. http://www.sozcu.com.tr/2...bettigi-topraklar-757975/

    AKP HÜKÜMETi'NiN SADECE SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESi-KARAKOLUNU MU KAYBETTiĞiNi SANIYORSUNUZ? YANILIRSINIZ. GERÇEKLERiN ÜZERiNi KAPATMAK iSTEYEN YANDAŞ ÇEVRELER KONUYU YiNE LOZAN'A-iSMET iNÖNÜ'YE GETiRDi. GERÇEK TAM AKSi VE ÜSTELiK AKP'NiN iKTiDAR BOYUNCA EGE VE AKDENiZ'DE KAYBETTiĞi TOPRAKLARI BiLiYOR MUSUNUZ? ŞAŞIRDINIZ MI? ŞAŞIRMAYIN VE ŞU SORUNUN YANITINI ARAYIN: iHMAL Mi? YOKSA…

    Os­man­lı Ege ada­la­rı­nı üç saf­ha­da ele ge­çir­di:
    1) 1456'da Ta­şoz, Se­ma­di­rek, Lim­ni, Gök­çe­ada ve Boz­ca­ada, 1462'de Mi­dil­li, 1470'de Eğ­ri­boz Ada­sı ve Şey­tan Ada­la­rı ile 1479'da Si­sa­m'­ı ha­ki­mi­ye­ti­ne al­dı.
    2) 1522'de Ro­dos ve di­ğer Men­te­şe Ada­la­rı (ka­mu­oyun­da bi­li­nen adıy­la Oni­ki Ada), 1534-1545 yıl­la­rı ara­sın­da Ker­pe, Ço­ban ve Kik­lat Ada­la­rı'nın ta­ma­mı ile 1566'da Sa­kız ve ci­va­rın­da­ki ada­lar Os­man­lı'nın ol­du.
    3) 1669'da Gi­rit ve 1718 yı­lın­da is­ten­dil Ada­sı ele ge­çi­ril­di.
    Pe­ki… Ege ada­la­rı­nı ne za­man kay­bet­tik?
    1) Ege ada­la­rı, Yu­na­nis­ta­n'­ın 1826'da ba­ğım­sız­lı­ğı­nı el­de et­me­siy­le Os­man­lı ege­men­li­ğin­den çık­ma­ya baş­la­dı. (Mo­ra ve At­ti­ka Ya­rı­ma­da­sı'y­la bir­lik­te; Eğ­ri­boz, is­ki­ri da­hil Şey­tan Ada­la­rı, Ya­mur­gi Ada­sı da da­hil ol­mak üze­re ge­nel ola­rak Kik­lat Ada­la­rı.)
    2) Trab­lus­garp Sa­va­şı'y­la ital­ya Men­te­şe Ada­la­rı­nı; ve Bal­kan Sa­vaş­la­rı'y­la Yu­na­nis­tan, Lim­ni, Gök­çe­ada, Ta­şoz, Boz­ba­ba, Se­ma­di­rek, Boz­ca­ada, Sa­ru­han, ip­sa­ra, Ahi­ker­ya, Sa­kız, Mi­dil­li, Si­sam, Me­is ada­la­rı­nı iş­gal et­ti.
    3) Bi­rin­ci Dün­ya Sa­va­şı'n­dan son­ra Mon­dros ve Sevr Ant­laş­ma­la­rı'y­la Ege ada­la­rı üze­rin­de­ki Os­man­lı ha­ki­mi­ye­ti fii­len so­na er­di. (Sevr Ant­laş­ma­sı'nın 84. mad­de­si ile; Gök­çe­ada ve Boz­ca­ada ile Se­ma­di­rek, Lim­ni, Mi­dil­li, Sa­kız, Si­sam, Ahi­ker­ya, Ta­şoz, Boz­ba­ba ve ip­sa­ra ada­la­rı Yu­na­nis­ta­n'­a ve­ril­di. 122. mad­de­si ile de; Me­is Ada­sı, Men­te­şe Ada­la­rı, is­tan­bul­ya, Ro­dos, Her­ke, Ker­pe, Ka­şot, il­ya­ki, in­cir­li, Ki­lim­li, ile­ri­ye, Bat­noz, Lip­so, Söm­be­ki, is­tan­köy ve tâ­bi ada­cık­lar ital­ya'ya bı­ra­kıl­dı.)
    Ama…
    Son sö­zü­nü söy­le­me­yen bi­ri var­dı; Mus­ta­fa Ke­mal…
    YE­Di DÜ­VEL

    Ta­rih: 11 Ekim 1922
    Mu­dan­ya Mü­ta­re­ke­si ile Türk-Yu­nan Sa­va­şı bit­ti. Do­ğu Trak­ya kur­ta­rıl­dı.
    Fran­sa'nın ar­dın­dan in­gil­te­re ve ital­ya TBMM Hü­kü­me­ti'nin var­lı­ğı­nı ka­bul et­ti.
    Ta­rih: 20 Ka­sım 1922
    Lo­za­n‘­da­ki ba­rış kon­fe­ran­sı­nın be­şin­ci gü­nü in­gi­liz de­le­ge­si Lord Cur­zo­n‘­un baş­kan­lı­ğın­da Ege De­ni­zi'n­de­ki ada­lar so­ru­nu gö­rü­şül­me­ye baş­lan­dı. Sa­at 15.00'te baş­la­yan otu­rum­da Ame­ri­ka Bir­le­şik Dev­let­le­ri, in­gil­te­re, Fran­sa, Yu­na­nis­tan, ital­ya, Ja­pon­ya, Ro­man­ya, Sırp-Hır­vat-Slo­ven Kral­lı­ğı ve Tür­ki­ye tem­sil­ci­le­ri ha­zır bu­lun­du.
    ilk sö­zü alan is­met (inö­nü) Pa­şa, Ana­do­lu­'nun ta­mam­la­yı­cı par­ça­sı olan ada­la­rın Tür­ki­ye'nin ege­men­li­ği al­tı­na ko­nul­ma­la­rı­nın zo­run­lu­luk ol­du­ğu­nu ifa­de ede­rek, Gök­çe­ada, Boz­ca­ada, Se­ma­di­rek, Lim­ni, Mi­dil­li, Sa­kız, Si­sam ve Ni­ker­ya (Ahi­ker­ya) ada­la­rı­nı is­te­di.
    Yu­nan He­ye­ti Baş­ka­nı Ve­ni­ze­los bu ada­lar­da ka­la­ba­lık bir Rum nü­fu­su­nun ya­şa­dı­ğı­nı be­lir­te­rek is­met Pa­şa'ya kar­şı çık­tı.
    Di­ğer dev­let­le­rin söz­cü­sü ola­rak ko­nuş­tu­ğu­nu ifa­de eden Lord Cur­zon, Gök­çe­ada, Boz­ca­ada ve Me­is dı­şın­da­ki tüm ada­la­rın Yu­na­nis­ta­n'­a bı­ra­kıl­dı­ğı­nı söy­le­di.
    is­met Pa­şa di­ren­di; Gök­çe­ada ve Boz­ca­ada'­nın ya­nı sı­ra Se­ma­di­re­k'­in Tür­ki­ye'ye bı­ra­kıl­ma­sı­nı, Yu­na­nis­ta­n'­a ve­ril­me­si tek­lif edi­len tüm ada­la­rın özel­lik­le de Lim­ni, Mi­dil­li, Sa­kız ve Ni­ke­ya'nın Tür­ki­ye'ye bağ­lı özerk ol­ma­sı­nı is­te­di.
    Lord Cur­zon, özerk­lik uy­gu­la­ma­sı­nın da­ha ön­ce Si­sam ve Gi­ri­t'­te de­nen­di­ği­ni ama bu­nun ge­nel anar­şi­ye se­bep ol­du­ğu­nu söy­le­ye­rek kar­şı çık­tı.
    An­laş­ma sağ­la­na­ma­dı ve ada­lar ko­nu­suy­la il­gi­li alt ko­mis­yo­nun ku­rul­ma­sı­na ka­rar ve­ril­di.
    Alt ko­mis­yon ça­lış­ma­la­rı­nı üç gün­de ta­mam­la­dı.
    Alt Ko­mis­yon Ra­po­ru 29 Ka­sım Çar­şam­ba gü­nü sa­at 16.30'da Lord Cur­zo­n'­un baş­kan­lı­ğın­da top­la­nan ko­mis­yon­da tar­tı­şıl­dı.
    Baş­ta ada­lar so­ru­nu ol­mak üze­re pek çok ko­nu­da an­laş­ma sağ­la­na­ma­mış ol­ma­sı­na rağ­men in­gil­te­re, Fran­sa ve ital­ya ken­di is­tek­le­ri doğ­rul­tu­sun­da 150 say­fa, 160 mad­de ve 9 ek söz­leş­me­den olu­şan bir ant­laş­ma met­ni ha­zır­la­ya­rak 30 Ocak 1923'te Türk he­ye­ti­ne ver­di.
    Bu ant­laş­ma met­ni -ada­lar­la il­gi­li ola­rak- Sevr Ant­laş­ma­sı'n­dan fark­lı de­ğil­di.
    is­met Pa­şa, 26 mad­de­ye iti­raz et­ti. Ve tek­lif­le­ri ka­bul edil­me­yin­ce 6 Şu­bat 1923'te Lo­za­n'­dan ay­rı­lıp An­ka­ra'ya dön­dü. Du­ru­mu TBMM'­de an­lat­tı. Mü­za­ke­re­ler hu­su­sun­da ge­rek­li yet­ki­le­ri al­dı ve Gök­ce­ada, Boz­ca­ada, Men­te­şe ile Eşek Ada­la­rı'y­la Ana­do­lu sa­hil­le­ri­ne çok ya­kın olan Me­is Ada­sı'nın Tür­ki­ye'ye bı­ra­kıl­ma­sı­nı bil­dir­di.

    EŞEK ADA­SI

    Ta­rih: 23 Ni­san 1923
    Lo­zan Kon­fe­ran­sı tek­rar top­lan­dı. Otu­rum baş­ka­nı in­gi­liz Baş­de­le­ge­si Sir Ho­ra­ce Rum­bold idi. Ya­pı­lan gö­rüş­me­ler­de Eşek Ada­la­rı'nın Tür­ki­ye'ye bı­ra­kıl­ma­sı ka­bul edil­miş­ken Me­is Ada­sı'nın Tür­ki­ye'ye bı­ra­kı­la­ma­ya­ca­ğı ifa­de edil­di.
    ital­yan tem­sil­ci Mon­tan­ya, Me­is'­in ken­di­le­ri­ne ait ol­du­ğu­nu be­lirt­ti. is­met Pa­şa, Me­is'­in Türk ka­ra­su­la­rı için­de ol­du­ğu­nu, Ana­do­lu'nun ta­mam­la­yı­cı bir par­ça­sı sa­yıl­dı­ğı­nı söy­le­di. Tar­tış­ma­lar üze­ri­ne is­met Pa­şa yi­ne ka­pı­yı vu­rup çık­tı.
    Uzat­ma­ya­yım… So­nuç­ta…
    Ta­rih: 24 Tem­muz 1923
    Lo­zan Ba­rış Ant­laş­ma­sı'nın 12. mad­de­si ile Lim­ni, Se­ma­di­rek, Mi­dil­li, Sa­kız, Si­sam, Ahi­ker­ya, Ta­şoz, Boz­ba­ba ve ip­sa­ra ada­la­rı si­lah­lan­dır­ma­ma/as­ker bu­lun­dur­ma­ma şar­tıy­la Yu­na­nis­ta­n'­ta kal­dı.
    Ay­nı ant­laş­ma ile; Men­te­şe Ada­la­rı; is­tan­bul­ya, Ro­dos, Her­ke, Ker­pe, Ço­ban Ada­sı, il­ya­ki, in­cir­li, Ki­lim­li, ile­ri­ye, Bat­noz, Lip­so, Söm­be­ki ve is­tan­köy ada­la­rı bun­la­ra bağ­lı ada­cık­la­rı ile be­ra­ber ve Me­is Ada­sı ital­ya'da kal­dı. (ikin­ci Dün­ya Sa­va­şı'n­dan son­ra Yu­na­nis­tan 10 Şu­bat 1947 Pa­ris ital­yan Ba­rış Ant­laş­ma­sı ile Lo­zan Ba­rış Ant­laş­ma­sı'n­da ital­ya'ya bı­ra­kı­lan ada­la­rı ele ge­çir­di.)
    Tür­ki­ye ise Lo­za­n'­da; Gök­çe­ada, Boz­ca­ada, Tav­şan Ada­la­rı ve Ana­do­lu sa­hil­le­ri­ne üç mil­den az uzak­lık­ta bu­lu­nan ada­la­rın-ada­cık­la­rın-ka­ya­lık­la­rın hep­si­ni al­dı.
    Os­man­lı; Ege ada­la­rın­da 100 yıl­dır top­rak/ada kay­be­der­ken, Tür­ki­ye; Lo­zan Ant­laş­ma­sı'y­la ilk kez top­rak/ada ka­zan­mış ol­du.
    Şim­di…
    Di­ye­cek­si­niz ki, ‘'­ha­ni AK­P'­nin kay­bet­ti­ği top­rak­lar ne­re­de?''
    O hal­de, bir son­ra ki ya­zı­ya ge­çi­niz…

    OKUDUKLARINIZA iNANAMAYACAKSINIZ

    Hurşit Adası‘nı bilir misiniz; istanbul'daki Büyükada'nın beş milli büyüklüğündedir!
    Koyun Adası‘nı bilir misiniz; izmir'in hemen burnunun dibindedir!
    Lozan'da hararetli tartışmalara neden olan Eşek Adası‘nı bilir misiniz; Aydın il sınırları içindedir.
    Gir vikipedi'ye, yaz ‘'Bulamaç'' diye; karşına ‘'Farmakos'' çıkar; ‘'Oniki Ada'ya bağlı küçük ada'' imiş!
    Oysa… Bu dört ada ve Ege Denizi'ndeki Fornoz, Nergizçik, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık Türk adalarıdır.
    Keza… Akdeniz'deki Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi de Türk adalarıdır!
    Tamı tamına 16 ada…
    Lozan Antlaşması'na göre Türk adaları. Lozan Antlaşması'nın ekli 2 No'lu haritada her şey çok açık ve altı kırmızı ile çizili. Görülüyor ki bu adalar, Türkiye Cumhuriyeti egemenliği altında.
    Artık değil!…
    AKP iktidarıyla birlikte hepsi tek tek Yunanistan tarafından işgal edildi!
    Kardak Kayalığı için 1996'da Yunanistan'la savaşın eşiğine gelen Türkiye, 2004 itibariyle 16 adayı sessiz sedasız kaybetti!
    Lozan Antlaşması'na göre, Türkiye'nin savaş borcu 84 milyon, Yunanistan'ın borcu 11 milyon ve italya'nın borcu 243 bin lira idi. Türkiye mevcut bu 16 ada dahil olmak üzere tüm borçlarını ödedi!
    Parasını verdiği adalar Türkiye'nin elinden alındı.
    Ayrıca… Adalara salt büyüklük açısından bakmak yanlıştır; çünkü deniz ve hava hukukuna göre adaların etrafında 6 millik karasuları ile hava sahası var. Ayrıca karasularına ilave olarak bitişik bölge, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge de bulunmaktadır. Yani…
    Kaybedilen 16 ada ile birlikte Yunanistan'ın kıta sahanlığı 7 bin kilometrekareye çıktı!
    Böylesine vahim bir olay nasıl gerçekleşti?
    AKP ihmali mi? Yoksa ne?..
    işgali gün yüzüne çıkaranlardan biri olan emekli Kurmay Albay Ümit Yalım diyor ki: ‘'AKP Hükümeti Avrupa Birliği (AB) müzakerelerinde gün almak için adaların Yunanistan tarafından ele geçirilmesine göz yumdu!''
    Yunan işgalinin başladığı yıl, 2004 idi.
    Peki bu yıl neler yaşanmıştı?
    O yılın gündem konusu, Annan Planı idi; BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan Kıbrıs'ın tek parça bağımsız bir devlet olması teklifini getirmişti. Rauf Denktaş‘ın plana karşı çıkması üzerine Erdoğan'ın neler dediğini anımsayınız!..
    Nisan ayında her iki tarafta yapılan referandum sonucunda plan hayata geçirilemedi. Ne tesadüf, hemen Güney Kıbrıs, 1 Mayıs'ta AB'ye alındı.
    Ayrıca…
    O yıl, 17 Aralık 2004'te AB, Türkiye ile müzakerelere başlama tarihi aldı.
    Bak sen!.. AB üyesi olan Yunanistan ve Güney Kıbrıs, Türkiye'yi veto etmemişti!
    Emekli Albay Yalım, “Ekim-Kasım 2004'te Eşek ve Bulamaç Adaları'nda inşaat faaliyetlerinin başladığı, belediye, polis ve ilk yardım teşkilatı kurulduğu, Yunan Bayrağı çekildiği, silahlı asker, araç, gereç ve hücumbot yerleştirildiğini'' tespit etti!
    Ve… Ne tesadüf! Yunan işgali sürerken Kardak kahramanları kumpasla Silivri Cezaevi‘ne dolduruldu; Deniz Kuvvetleri'nin eli kolu bağlandı!..
    Bugün…
    Girin bakın Genelkurmay internet sitesine, Ege'de hava sahası ihlali sıfır görünüyor. Çünkü artık, hava sahası ihlalleri ve kara sınırı ihlalleri yayınlanmıyor!
    Niye? Çünkü:
    Yunan işgali, bir Yunan askeri helikopterinin 31 Aralık 2008 günü, Türk hava sahasını ihlal etmesiyle ortaya çıktı. Yunan askeri helikopterinin Bulamaç Adası bölgesinde, Türk hava sahasını ihlal ettiği haberi, Genelkurmay Başkanlığı'nın resmi internet sitesinde aynı gün yayınlanarak kamuoyuna duyuruldu. Gerginlik oldu ve bir gün sonra Yunanistan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı Bulamaç Adası'na gitti.
    Ardından Eşek Adası‘na gitti. Ege Ordusu'nun burnunun dibindeki Koyun Adası‘nda Yunan Bayrağı dalgalandırıldı. Vs…
    Açıkça bu bir meydan okumaydı. Türk tarafından ne oldu dersiniz?
    Bir general ve bir büyükelçi hava sahası ihlali haberinin Genelkurmay internet sitesinden çıkarılmasını sağladı. Ve o general AKP tarafından 2011'de milletvekili yapıldı. Büyükelçi ise Brüksel'e NATO Daimi Temsilciliği görevine atandı!
    Yunan işgali TBMM'ye getirildiğinde dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,
    ‘'Ege'de sahiplik konusu da dahil birkaç adayı ilgilendiren sorun olduğunu ve Türkiye'nin Yunanistan ile diyalog yoluyla çözüm bulmak için çaba sarf ettiğini'' söyledi!
    Yani…
    Demem o ki:
    AKP'nin kaybettiği tek vatan toprağı Süleyman Şah değil!..
    1 ...
  6. tayyip erdoğan ın atatürkçülüğe dönüşü

    1.
  7. Adama sormazlar mı" Madem öyleydi de neden 30 senedir hep bir Atatürk'e saldırıyorsunuz" diye! Üstelik bir de sürekli iSlam düşmanı diyerek saldırıyorsunuz!

    izleyin hele. Ben demiyorum, kendi ağzından söylüyor.
    https://www.facebook.com/.../videos/1062384340505429/
    0 ...
  8. bu namaz kaç vakit amk

    1.
  9. Akşam 8'den beri aralıksız ezan okunuyor AMK. Namaz 90 rekat , rekat 180'e çıktı da bizim mi haberimiz yok!
    Camiler AKPKK seçim arabası gibi sabahtan beri böğürüyor.

    Lan Vatana, Millete, içinde yaşadığınız topluma hiç saygınız yok bari inanmadığınız ama en azından üstünden para kazandığınız dine bari inançtan olmasa da sana getirdiği maddi, siyasi çıkar yüzünden bir gram saygın olsun.

    islam var olduğu günden beri böyle bir sömürülme, böyle aşağılanma görmedi! Hayatımın ilk % 70'lık kısmı Sünni Müslüman, sonraki kısmı da Ateist olarak geçiyor. Hal böyleyken dinlere karşı olabildiğince saygılı davranmaya çalışıyorum. Saygı duymasam da saygı gösteriyorum AMK.

    Ama bu adamlar geçtim bizler gibi Ateist vb. dinsiz insanları, Satanistler gibi Şeytana tapanların dahi yapmayacağı kadar şu islamın içine ettiler.
    0 ...
  10. suriyelilere vatandaşlık

    1.
  11. 1991 Yılında Özal tarafından Irak'dan ithal edilen yaklaşık 1 Milyon Kürt bugün 6 Milyonluk HDPKK seçmenini oluşturduğu gibi, PKK, YPG, PYD vb. terör örgütlerine de bol miktarda militan sağladı. Özerklik talebiyle öten borazan şimdi Türk topraklarının % 40'dan fazlasını talep ederek ayrı devlet diye ötmeye başladı. Hatta Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Ana Yasası, Kanunları, Devletin ve Milletin Adı, Resmi dili vb. devleti devlet yapan bütün özelliklerini bırakmasını kısaca işgali kabul etmesini ve kepengi indirmesini talep ediyor.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1110081/+

    Talep edilen bölge dünyada en çok bor, petrol, uranyum vb. maden vb. değerli maddeye sahi olduğu gibi ayrıca bütün Orta Doğu'nun tüm su kaynaklarını kontrol eden bölge. Verildiği taktirde ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dünya ile tüm kara bağlarını koparan bölge.

    Şimdi ise ülkede yaklaşık 4.5 Milyon civarı Suriye'den kaçan başı boş insan var. Her bir aile en az 3 çocuk sahibi. Çoğu Savaş başladıktan çok sonra doğmuş çocuklar.
    20 Yıl içerisinde Türk vatandaşı olarak ulaşacakları rakam 20 ile 40 Milyon civarı!
    Kendi topraklarında asimile edilerek zorla azınlığa dönüştürülmek. AKPKK ve mahşerin diğer 3 atlısı HDPKK, Y-CHP, Y-MHP ve bunlara destek verenler sağ olsun....
    2 ...
  12. mit in dünyadan haberi yok

    1.
  13. istihbarattan anlamaz bunlar.

    *

    Çünkü… Zaten kendileri, MiT’in “takip edilecek organizasyon listesi”ndeydiler. Neredeyse hemen hepsi tarikat mensubu ve irticacı teşkilat mensubu oldukları için “iç tehdit” kapsamındaydılar. MiT bunların faaliyetleri hakkında rapor tutuyor, bunların devlete sızmasını engellemek için önlem alıyordu. Dolayısıyla… Bunların arasından hiçbiri devletin istihbarat teşkilatında işe giremedi, hiçbiri MiT’te görev alamadı. Daima MiT’in dışında kaldılar. Sıradan vatandaşın MiT’e dair bilgisi neyse, bunların bilgisi de o kadardı. Bu nedenle… Hobaraaa diye iktidara geldiklerinde, MiT’in bünyesinde kendi elemanları yoktu. Devletin memuruyla çalışmak yerine, devletin memurunu yok saydılar, tecrübeyi-liyakatı küçümsediler, kendi elemanlarını paraşütle indirdiler. O güne kadar MiT’te çaycılık bile yapmamış birini, MiT’in en tepesine koydular. Devletin istihbarat teşkilatını, Üsküdar belediyesi zabıta müdürlüğü sandılar. Kendilerini çok akıllı ve pratik zekalı zannettikleri için, ne olcak canım hallederiz dediler. Netice? Oslo’dan silah yüklü tırlara, yakalanmadıkları operasyon yok. Reyhanlı, Suruç, Musul, Sultanahmet, Ankara patlamaları, yakaladıkları operasyon yok!

    *

    Diplomasiden anlamaz bunlar.

    *

    Çünkü… Milli Güvenlik Kurulu’nun “kırmızı kitap” tabir edilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne göre “iç tehdit unsuru”ydular. içerde tehdit sayılanın, dışarda devleti temsil etmesi mümkün mü? Elbette mümkün değil. Bu nedenle, dışişleri kadrolarına giremediler, kabul edilmediler. Konsolos olamadılar, büyükelçi olamadılar. Hariciyenin haricinde kaldılar. Tek tük istisnalar olsa da, katip seviyesini aşamadılar. Bu nedenle… Hobaraaa diye iktidara geldiklerinde, diplomasinin d’sinden bile haberleri yoktu. Dış politikanın hassas dengelerini, örtülü ilişkilerini, imkanlarını, mecburiyetlerini, sıradan vatandaş ne kadar biliyorsa, bunlar da anca o kadar biliyordu. Tecrübeli diplomatlarımızla çalışmak yerine, yok saydılar, küçümsediler, monşer filan diye alay ettiler, alay ettirdiler. O güne kadar dışişlerinde kapıcılık bile yapmamış birini, hariçten gazel okuyan Malezyalı Ahmet Kiziroğlu’nu, milletvekili bile olmadan hariciyenin en tepesine koydular. Devletin dışişleri teşkilatını, Eyüp belediyesinin park ve bahçeler müdürlüğü sandılar, ne olacak canım dikeriz sularız iki ayda büyür zannettiler. Netice? Komşularla sıfır sorun dediler, sıfır komşu kaldı. ABD’den Rusya’ya israil’den Mısır’a dünyada papaz olmadığımız ülke kalmadı. Suriye topraklarını Amerikan, ingiliz, Alman, Fransız, Hollanda uçakları vuruyor, Suriyelileri komple bize kakaladılar.

    *

    Askerlikten anlamaz bunlar.

    *

    Çünkü… Çoğunluğu asker nefretiyle büyütüldü. Merdivenaltı tarikat yuvalarında aldıkları hurafe eğitimle, harp okullarını kazanamadılar. Tesadüfen kazananlar da, irticai faaliyet nedeniyle ordudan atıldı. Asteğmen rütbesini aşamadılar, general olamadılar, amiral olamadılar. Neredeyse subay arkadaşları bile yoktu. Bu nedenle… Hobaraaa diye iktidara geldiklerinde, askerliğini onbaşı olarak yapan sıradan bir vatandaş Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ne kadar biliyorsa, bunlar da o kadar biliyordu. Ne akıl verenleri vardı, ne akıl verenleri dinlediler. Donanmaya şehir hatları vapuru, hava kuvvetlerine metrobüs, kara kuvvetlerine yıkılması gereken gecekondu muamelesi yaptılar. Dükkan mühürler gibi orduyu mühürlediler, TSK’yı asrın iftirasıyla hapse tıktılar, kendi kendilerini başkomutan, mareşal ilan ettiler. Netice? Dünyanın en güçlü 10 ordusundan biri sayılan TSK, felç oldu. Suriye’ye burnunu bile uzatamıyor, komşu coğrafyalardaki etkisi sıfıra indi. Açılım ayağıyla iç güvenlikten el çektirildi, kışlasına hapsedildi. Adeta iğdiş edildi. Trajik bir kıyas vereyim: Kıbrıs barış harekatı 25 gün sürdü, Sur mahallesini 103 günde geri alabildik!

    *

    Polislikten anlamaz bunlar.

    *

    Çünkü… Anlasalardı, Türkiye’nin en büyük şehri istanbul’a, polis olmayan birini emniyet müdürü yapmazlardı. Anlasalardı, Türkiye’nin başkenti Ankara’yı beş aydır emniyet müdürsüz bırakmazlardı. Anlasalardı, Akp hükümeti döneminde 75 bin cemaatçiyi polis teşkilatına almazlardı. Anlasalardı, 17/25 Aralık’tan sonra 120 bin polisin görev yerini değiştirmezlerdi. Anlasalardı, polis akademisinde PKK açılımı açmazlardı. Anlasalardı, Sur’u Cizre’yi Silopi’yi hiç bilmeyen, bölgeyi tanımayan polisleri “geçici görev”le oralara gönderip, şehit sayısının artmasına sebep olmazlardı.

    *

    Türkiye’nin çok ağır bedel ödeyerek yüzleştiği dört çıplak gerçektir bu.

    *

    Türkiye Cumhuriyeti maalesef…
    Devleti bilmeyen, tanımayan, anlamayan kadrolara emanet edildi.

    *

    Günlük güneşlikken idare ediyorlardı.
    Hava bozunca, foyaları meydana çıktı.

    *

    Çok bildiklerini, herkesten iyi bildiklerini sanıyorlardı.
    Halbuki, ne yapacaklarını bile bilmiyorlar.

    *

    33 senedir gazeteciyim, hayatın kıymetini bilecek kadar ölüm gördüm, hatırlamak istemediğim boyutlarda dehşete, vahşete tanıklık ettim ama… Ülkemi hiç bu kadar zavallı durumda görmedim!

    Yılmaz Özdil- Sözcü Gazetesi 15.03.2016
    1 ...
  14. çıplak pkklı

    1.
  15. alkol ve sütlimanlar

    1.
  16. Alkolün yasaklanışı;

    3 yaver, 1 şarapçı kabadayı ve 1 Çapkın Çoban kral (Yaşlı, Dul, zengin hatunu bulana kadar küçük çaplı çoban olan adam) . Bu muhteşem dörtlü kendilerince yazdıkları kanun, sosyoloji, yaşam biçimi ve ideoloji birleşimi kitabı yavaş yavaş herkese kabul ettirdikten sonra oldukça fazla taraftar toplamıştır.

    Tabi nerede hırsız, dilenci, katil, ipsiz sapsız, serseri ve bunların yanı sıra köle (Bu köleler de daha sonra başkalarını köle yapmış), fakir vb. bu gruba dahil olunca bunlar çeteye "Sütlimanlar" ismini koymuşlar! Böyle büyük bir çete halinde beslemek, zapt etmek zorlamaya başlamış!

    Bu muhteşem dörtlü zat
    en gayet zengin olduğu için tabi yönettikleri grup yakında kazan kaldıracak. Düşünmüşler "Ne yapalım"!
    Aralarından Şarapçı Kabadayı çıkmış;
    - "Ey Kralım, zaten uzun zamandır kimseye saramadım, kavga dövüş olmadı, şu ileride ""Putlu Mahalle"" var, gel zaten bizin çete de isyan etti edecek, bunlara da para lazım, en iyisi mi biz şu ""Putlu Mahalle'ye"" bir dalalım, malı, mülkü ne varsa alalım, sonra kendimiz yerleşelim" demiş.

    Çapkın Çoban Kral;
    - "Yapalım yapmasına ama, biz bunları bak bizim çetede hırsızlık, sahtekarlık, katliam, zalimlik, vahşet, acımasızlık yok, eşitlik, adalet, saygı, hoşgörü var, bolluk bereket var diye kandırdık! Şimdi nasıl olacak da bunlara gidelim ""Putlu Mahalle'yi"" işgal edelim, talan edip yağmala yalım, erkekleri doğrayıp kadınları ve çocukları pazarlarda satalım, oralara biz çöreklenelim diyeceğiz" demi!

    - Şarapçı Kabadayı;
    "Yav ne olacak, büyük patrondan emir geldi, sizin çeteye katılmayan herkes gebermeyi hak eder, siz gebertmeseniz de ben er geç alayını alıp, üstlerine işetip ziftli kazanda yakacağım dedi" diye söylersin, bunlar zaten yağmaya dünden razı" demiş!

    Çapkın Çoban Kral bakış ki bu iş aklına yatıyor, çıkmış çetenin karşısına demiş; " Eyyyy Sütlimanlar, büyük patrondan emir var, ""Putlu Mahalle'yi"" büyük patronun emrine uymayıp, "Sütlimanlar" çetesine katılmadıkları için yakıp, yıkıp işgal edeceğiz, erkekleri doğrayıp kadınlarını da kendimize sevgili yapacağız, çocuklarını alıp satıp paraya çevireceğiz, girdiğinizde aldığınız her şeyin % 80'i sizin olacak, kalan% 20 de Çetenin daha doğrusu Çoban Kral ben, 3 yaver ve sarapçı kabadayının" ortak malı olacak" demiş.

    "Sütlimanlar" zaten dünden razı, bu uzunca bir katliam sonrası ""Putlu Mahalle'yi"" ele geçirip amaçladıkları şekilde talan etmişler.

    Neyse sonra o Putlu Mahalle senin, Aşağı Mahalle benim derken bütün kasbayı ele geçirmişler. Çoban Kral zevki sefa içinde etrafında bol bol hatunlar, bir el yağda, bir el balda zaten demiş "yav savaşmayın sevişiiin, Ben ne havlayayıım kaardeşiim" "Sütlimanlara".

    Ama Şarapçı Kabadayı " Sütlimanlar" çetesi sürekli kafa bi milyon, şarap aleminde iyice cıvıyınca, para suyunu çekmeye başlamış!

    Bunun üzerine bundan sıkıntı duyan "Çapkın Çoban Kral" Şarapçı Kabadayı ve "Sütlimanlar" çetesini bir mahalleyi daha işgal etmeye yollamış!

    Tabi bunların alayında kafa bi milyon, Şarapçı Kabadayının ayakları yan basii, önünü göremii, yer gök bir birine garişii, emrindeki çete de iyice zil zurna, bunlar çatışmayı kaybetmişler, Şarapçı Kabadayıyı orada indirivermişler!!!
    Bunu gören Çapkın Çoban kral çıkıp" Eyyy Sütlimanlar, Büyük patrondan emir var, bundan sonra şarap yasak, içen emekli olunca üstüne işenecek, ziftli kazana koyulup ha bire yakılacak" demiş.

    Tabi bunu duyan Sütlimanların ödü patlamış, o gün bu gün şarabı bırakmışlar. Tabi sora şarap yerine afyon, kenevir vs. derken kafayı bulacak ayrı yöntemler bulmuşlar.

    Bir süre sonra 3 yaver, Şarapçı kabadayının peşinden Çapkın Çoban Kral da ölünce başı boş kalan Sütlimanların içerisinde bazı uyanıklar demişler yav biz şu kanun kitabına 3-5 madde daha ekleyelim, yoksa bu "Sütlimanlar" dağılacak!

    Bunların uyanık olanları toplanmış, almışlar ellerine kalemi ama afyon, kenevir, eroin derken kafa iyice bi milyon başlamışlar yazmaya. Biri demiş" Yav benim karı çok konuşuyor sununla ilgili bir şey ayz hele" diye. Öteki demiş" Tamam la seni mi kıracağız, bak yazıyom, Bundan sonra karılar fazla konuşmayacak, sokağa çıkmayacak, çok konuşursa agzına tokadı çakacan, ha buna uymazsan büyük patron üstüne işettirip, seni yağlı kazanda yakacak".

    Bir diğeri demiş; "Yav şunlara "Deve cüce" oyunu oynatak da bir gülek". Bir diğeri" Tamam la şamata yaparız al bak yazdım"! Yazmışlar "Büyük patron günde 40 kere deve cüce oynamayın A..na koyacak, üstüne işettirip ziftli kazanda yaktıracak"...
    Tabi bunların yazdığı kanun kitabı iyice liseli ergen espiri kitabı gibi bir hal alınca bu kanun kitabına uyanlar başlamış isyan etmeye.

    Bunun üstüne "Sütliman "ağaları kitaba "Her kim ki bu kanun kitabına uymaz, bilsin ki üstüne işenecek, ziftli kazanda yakılacak, bu itiraz edenleri katleden "Sütliman" ise direkt 500 m2 süper villada karı kız, beleş alkol vs. ile ödüllendirilecek!
    Eh beleş karı kız, süper lüks villa filan deyince "Sütlümanın" kanun kitabına bağlılığı, biat etme adeti daha da bir artmış tabi!

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/981480/+
    0 ...
  17. kabusunuz oluruz

    1.
  18. istanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal'ın HDPKK'nın özerklik bildirgesine dair yaptığı istanbul Barosu açıklaması.

    istanbul Barosu, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) 14 maddelik özerklik talebine 14 maddelik bir açıklamayla cevap verdi.
    Yapılan yazılı açıklamada, “Talep edilen sözde ‘demokratik özerklik’ veya ‘özyönetim’, açıkça ülkenin bölünmesini istemek ve bu yönde bir kalkışma çağrısıdır. Cumhuriyet’e karşı bu kalkışma ve meydan okuma kabul edilemez. Anayasanın değiştirilemez ilkelerine aykırı bu taleplerin hukuken ve fiilen gerçekleşme şansı bulunmamaktadır.” denildi.

    "istanbul Barosu, 14 maddelik özerklik açıklamasına 14 madde ile cevap verdi"

    istanbul Barosu’ndan yapılan 14 maddelik açıklama şöyle:
    “1) Ayrılık deklarasyonu anlamında dile getirilen bu talepler emperyalizm destekli bir etnik kalkışma ve ayaklanmanın ulaştığı aşamayı göstermektedir.
    2) Özü itibariyle bu deklarasyon terör örgütü PKK-Kongre Gel’in 17 Mayıs 2005 tarihinde kabul ettiği “KCK Sözleşmesi” ndeki isteklerin, “siyasi talepler” kılıfıyla sözde “demokrasi” ve “özgürlük” maskesiyle tekrarından ibarettir.
    3) Bu deklarasyonu kaleme alanlar emperyalizmin Türkiye üzerindeki 100 yıllık rüyasının güdümlü ve gönüllü taşeronlarıdırlar. Sevr’in güncellenmesinden başka bir şey olmayan bu bildirge gerçekte emperyalizmin talepleridir.

    4) Sık sık kullanılan “demokratik” kelimesi, metinde çokça dillendirilen “özyönetim” ve “özerklik” talebiyle, ülke toprağının belli bir bölümünün merkezi yönetimin dışına çıkarılarak parçalanmayla sonuçlanacak bir yola girilmesi, Anayasanın değiştirilemeyecek ilk üç maddesinin ortadan kaldırılmasına yönelik olduğunu gizlemeye yetmemektedir.
    5) Kaldı ki metinde talep edilen sözde “demokratik özyönetim” veya özerkliğin parçaları olarak öne çıkarılan yasama, karar alma, yargı, vergi toplama, asayiş ile ilgili hususlar da gerçek amacı ortaya koymaktadır.
    6) Hedeflenen “özyönetim” in “özü” nün ve amacının ne olduğu, “Biji serok Obama” sloganında saklıdır.

    7) Bu talepler, şimdiye kadar halkı aldatmak için takılan bazı maskeleri indirmiş, makyajları dökmüş, deyim yerindeyse takke düşmüş, kel görünmüştür.
    8) Ülkenin içine sürüklendiği bu etnik kalkışma ortamından, terör örgütünü masum siyasi bir hareket gibi göstermeye çalışanların, Kandil’ den “yerli” bir “Mandela” yaratmaya soyunanların, hendek ve barikat ardından halka, güvenlik güçlerine silah sıkanları “özgürlük savaşçısı” olarak yansıtanların sorumlulukları büyüktür.

    9) Terör örgütünce hendekler kazılır, barikatlar örülürken ülkenin yönetiminden ve kamu güvenliğinden sorumlu olanların akıl almaz aymazlığını da hatırlatmak isteriz. Kent merkezlerinin ve şehirlerarası yolların patlayıcılarla doldurulmasının, sözde “açılım” sürecinin, halktan gizlenen Oslo görüşmelerinin, Habur aymazlığının siyasi sorumlularının, ortaya çıkan vahim tablonun sorumluluğundan sıyrılmaya çalışması bize hiç de şaşırtıcı gelmemektedir.
    Yaşanmakta olan etnik kalkışma süreciyle ülkenin karşı karşıya geldiği bölünme tehlikesinden, 13 yıllık tek başına yönetimi ve uygulamalarıyla öncelikle siyasi iktidar sorumludur ve bu ağır bir sorumluluktur.

    10) Kendisini “Türkiye” partisi olarak göstermeye çalışan, bölgedeki feodal düzene karşı tek kelime etmeyen, emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki varlığından rahatsız olmak bir yana onları davet eden, olaylara emekçinin ve yoksul halkın safından bakmak yerine etnik gözle bakan, “demokrasi”, “barış”, “siyasi çözüm” sözcüklerini dilinden düşürmeyen, tekke ve zaviyelerin açılması yönünde kanun teklifi veren, gerici ayaklanmaları anan ve kutsayan bir partinin, bu taleplere olan desteği ile birlikte gerçek yüzü ve amacı, ne kadar “Türkiye” partisi ve “sol” olduğu da tam olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Gerek bu parti gerekse terör örgütü hiç bir şekilde Kürt kökenli yurttaşlarımızı temsil etmemektedir.

    11) ileri sürülen taleplerin, gerçekte “demokrasi” ve “barış” ile bir ilgisi olmayıp; Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelik, terör örgütü üzerinden, siyasi iktidarın da parçası olduğu küresel emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesinin ( BOP ) son aşamasıdır.

    12) Bu arada, anılan bildiride, dile getirilen taleplerin sürekli olarak, siyasi iktidar tarafından da taahhüt edilen ve girişimlerine başlanan sözde “Yeni Demokratik Anayasa” ile ilişkilendirilmesi, gerçekte yeni anayasa sürecinin neyi hedeflediğini, bu hususta siyasi iktidarla anlamlı birlikteliği de açıkça ortaya koymaktadır. “Yeni Anayasa”talebinin gerçek amacı, Anayasanın değiştirilemez maddelerinin bir oldu bitti ile değiştirilmesi suretiyle amaçlanan bölünmenin Anayasal alt yapısını, hukuki dayanağını oluşturmaktan ibarettir. Ancak bu hukuken de fiilen de mümkün değildir.

    13) Bilinmelidir ki, hangi oy veya çoğunlukla olursa olsun, hukuken değiştirilemez maddelerin değiştirilmesi imkanı bulunmamaktadır. Üstelik bu hukuki gerçek karşısında, bu yöndeki her girişim Türk Ceza Kanunu’nun 309.maddesindeki suçu oluşturacaktır. Buna izin verilemeyeceği açıktır.

    14) Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmesini, parçalanmasını içeren emperyalizm ve onun yerli işbirlikçilerinin 100 yıllık bu “rüyası” yine “rüya” olarak kalacak, bunu talep edenler içinse “kabus”a dönüşecektir!

    Zira Kürt kökenli yurttaşlarımızın da eşit bir parçası ve mensubu olduğu “Türk Milleti” buna asla izin vermeyecek, bu emperyalist saldırı ve oyunu bir kez daha birlik ve bütünlüğü içinde püskürtecek, Cumhuriyetin değerleri içerisinde gerçek barışı, birlikteliği, demokrasiyi gerçekleştirecektir.

    Hiç bir güç ve provokasyon, yurttaşlarımız arasında etnik bir kavga ve kargaşa yaratmaya yetmeyecek, Türk Milleti bu oyuna gelmeyecektir. Çözüm, bölünme ve parçalanmada değil, ortak aidiyet duygusunun temeli olan ulus devlete sımsıkı sarılarak birilikte emperyalizme karşı koymaktır. Ülkemizin üzerinde bu karanlık oyunları oynayanlar da mevki ve konumları ne olursa olsun, er geç hukuka hesap vereceklerdir.

    istanbul Barosu olarak, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk üç maddesini kararlılıkla savunacağımızı, Cumhuriyete ve onun değerlerine sonuna kadar bağlı kalarak bunları koruyacağımızı, üniter, demokratik, laik sosyal hukuk devletine yönelik her türlü saldırıya karşı koyacağımızı, Türkiye’yi etnik bir cehenneme çevirme planlarına karşı sonuna kadar kardeşliği ve gerçek barışı savunacağımızı, sorunların ülkenin birlik ve bütünlüğü içinde ve herkes için daha fazla demokrasi talebiyle çözümü yönünde davranacağımızı bir kez daha kamuoyuna saygı ile duyururuz.
    0 ...
  19. isanın gerçek görüntüsü

    1.
  20. Batılı Hristiyanlar isa'yı her ne kadar 1.85 boylarında, 90 kilo civarı, beyaz tenli, Kumral düz uzun saçlı, (Not: Sanki Oğuz Türklerinin tarif ediyorlar AMK) Hippi görüntülü bir adam olarak düşünseler de işin aslının öyle olmadığı ortaya çıkmış.

    ABD'li ayrıca Hristiyan bir Tibbi Sanatçının (Tıbbi sanatçı kısaca; Kriminal araştırmalar, Tarihi, Arkeolojik araştırma vb. bilimsel çalışmalara dayanarak cisimlerin, canlıların vs. resimlerinin çıkaran kişi) isa'nın yaşadığı bölgeden bir kaç kişinin kafa tasları, elde ettikleri NDA vb. örneklerle ve ayrıca eski incil varyasyonlarında dfa belirtilen isa tanımlamaları sonucu ortaya bir resmi çıkarmış!

    Buna göre isa resimde görüldüğü gibi yaklaşık 1.65 boylarında, 50 Kilo civarı bildiğin Orta Doğulu maraba tipli bir adam!

    isa'nın 2000 yıl önce Orta Doğu'da marangozluk yapan bir Arap Yahudisi olduğunu düşününce de ortaya çıkan resim gayen makul olmuş!

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/924044/+
    0 ...
  21. hdpkk adıyaman millet vekili adayı

    1.
  22. HDPKK vekil adayı! Kazanırsa meclise "karhane" açıp bir gelir kapısına dönüştürmeyi düşünüyor sanırım.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/863474/+
    1 ...
  23. levent kırca hayatını kaybetti

    1.
  24. Levent Kırca gerçek bir Atatürkçü, gerçek bir vatan sever Türk, sözünü asla esirgemeyen, doğruları söylemekten asla çekinmemiş gerçek bir aydın ve sanatçıdır!

    Usta bir tiyatrocu olduğu gibi aydın ve Atatürkçü kimliği ile de topluma bir şeyler anlatmaya, uyandırmaya çalışmış fakat her doğru söyleyen gibi onu da anlaya bilen insan az olduğu gibi 9 köyden kovulanlar kervanında önde giden bir insan olmuştur.

    Acı olan ise bir emsalinin daha olmamasıdır. Hiç bir Tiyatrocu, Oyuncu, Sanatçı Levent Kırca gibi korkmadan, çıkar göz etmeden, her ne pahasına olursa olsun cesurca doğruları söyleyecek, bunun da bedellerini hiç çekinmeden ödeyecek kadar cesurca bir muhalefet sergileyemez.

    Levenk kırcanın nasıl bir insan olduğu, bu ülkenin böyle insanlara ne kadar ihtiyacı olduğu, ölmeden hemen önce yazdığı aşağıdaki veda mektubunda görülebilir;

    1974’de TRT ile girdim hayatınıza. o günden bu yana baya bir zamanınızı aldım. 41 yıl… teşekkür ederim size, anılarınızda bana yer açtığınız için.

    hayatımda sayısız ödül aldım. renk renk, biçim biçim. altından olup da bir şey ifade etmeyeni de var, tenekeden olup da paha biçilmezi de. aldığım ilk bir kaç ödülü çalışma masamın üstüne koydum. çalışacak yer kalmayınca camlı bir dolaba koydum. dolap isyan edince odamı onlara tahsis ettim. evi istila ettiklerinde ise sokakta kaldım.

    arada bir onları ziyaret ettiğimde hiç dertleri olmadığını gördüm. Üzerlerindeki toza rağmen şikayet edeni yoktu. hepsi yerini biliyordu. birbirlerine saygılılardı. hiç kavga etmediler. birbirlerini yemediler. bir arada mutlu mesut geçindiler. altından da olsalar, tenekeden de olsalar, hepsi birer ödüldü. hepsi eşitti.

    iki kardeş bir çorap yüzünden kavga edebilirler. ama komşunun çocuğu sorun çıkardığında iki kardeş birlik olur. ev sahibi ile kiracı arasında problem olduğunda, bina yıkılacaksa birlik olurlar. o öbürünün tepesinden halı sarkıt tığında kavga eden komşular, mahalle maçlarında birlik olur. hacısı, ateisti takımı gol attığında sarılır, ağlarlar. düşman ülke sana savaş açtığında ülke birlik olur.

    toprağım dediğin adamın her işine koşarsın. memlekette yüzünü bile görmek istemediğin, başka şehirde canın, memleketlin olur. toprak aynı toprak, biraz tozlu, biraz killi. su aynı su, biraz berrak, biraz kireçli. insan olarak birbirimizi sahiplenmek, birleşebilmek için uzaylıların dünyayı istila etmesi mi gerekir?

    güzellikler paylaştıkça değerlenir, kötülükler çoğaldıkça kanıksanır.

    geçmişlerimiz ve benim jenerasyonumdaki insanlar için, eskiler her zaman daha güzel gelmiştir insana. daha sağlıklı, daha diri, daha dertsiz gelmiştir. daha adaletli, daha umutlu gelmiştir.

    eski zamanlar; ‘’ah o eski zamanlardır’’..

    bu mektubumu sizlere ülkemizin değerli bir film festivali olan, 5. bodrum film festivali vesilesiyle yazıyorum. o yüzden benim için yeri çok ayrı olan bir yönetmenden alıntı yapmakta sakınca görmüyorum. woody allen’ın midnight in paris filminde zaman atlamaları vardır. film günümüzde başlar, basit ama fantastik bir yöntemle sürekli geçmişe gider. filmde o geçmiş dönemler içerisinde ernest hemingway, dali, picasso, t.s. elliot, edgar dega, luis bunuel gibi önemi tartışılmaz insanlara rastlarız. hepsi, hangi dönemde yaşıyor olurlarsa olsun, kendi geçmişlerinin her zaman daha iyi olduğunu ve ona özlem duyduklarını belirtirler. hepsinin ağzından ‘’ahh, o eski zamanlar’’ cümlesini bir kez duyarız. filmin ana önermesi ise sonunda en güzel ânın, içinde bulunduğun, yaşadığın an olduğunu belirtir.

    yaşadığımız şuan..

    şuan.. elinizden yaşam boyu onur ödülünü alıyorum. ödül vermek onore etmektir. almaksa onore olmak. düşünüp, cesaret edip, bir şeyi hayata geçirdiğinizde, birileri için değer görüyorsa, sizi ödüllendirirler. bunun karşılığı maddi karşılığından büyüktür. o işiniz için ödül alırsınız. yaşam boyu onur ödülü ise, yaşamda yaptıklarınızın, varlığınızın ya da amacınızın top yekün mükafatlandırılması gibidir. bu ödülün anlamı benim için çok büyük.

    bu ödülü de eve götüreceğim. ama diğer ödüllerin arasında baş köşeye koymayacağım. ödülsen ödüllüğünü bil. diğerleri neredeyse oraya, yanlarına koyacağım. o da onlarla birlikte tozlanacak. onlardan biri olacak. yaşam boyu onur ödülü de olsan, cumhuriyet altını da olsan, kimseye ayrı gayrı yapamam. diğerleri tozlu raflarda dururken, sana saray şeklinde dolap yapmayacağım. çünkü ödül de olsan, sana hak ettiğin anlamı veren içinde bulunduğu dolabın büyüklüğü ya da şekli değil, bizim sana verdiğimiz değerdir.

    ister misin şimdi böyle dedim diye, bu ödül beni mahkemeye versin?

    güzel şeyler paylaşa bildiysek sizinle, ne mutlu bana. benim jenerasyonumda bir insan çabalarının meyvesini görememe durumuna mı üzülmeli, yoksa daha kötülerini yaşamayacak olduğu için teselli mi bulmalı şuan bilemiyorum.

    yine woody allen, ‘’bir yönetmenin en büyük hatası, bu kötü senaryoyu çekerek adam ederim demesidir’’ der. siz de yönetmensiniz. ailenizi yöneten, işinizi yöneten.. etrafınızı yöneten. ‘’şu an’’, yöneten. birlik verip bu senaryoyu değiştirin ki, filminiz de iyi olsun.

    dik durun.. adil olun, sabırlı olun, enerjinizin sirayet etmesine müsaade edin. daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk ile kalın, cumhuriyetle kalın, hoşça kalın!!
    2 ...
  25. 21 yyda kitap okumak

    1.
  26. Dünyada 24 saat elektrik ve/veya internet kesilse, dünya nüfusunun % 99' kadarı bildiğin şempanze, goril vb. kadar dahi bilgi, birikime sahip olmaz. Bir çoğu için internet sorulara anlık cevaplar verdiği, sonra bu cevapları gene anında unuttuğu kaynaktır. Yani kısa süreli ezber malzemesidir.

    Ayrıca insanların çok çok az oranda bir kısmı interneti gerçekten ciddi bilgi edinmek, bu bilgiye uzun süre sahip olmak, bilincini artırmak vb. yararlı nedenlerle kullanır.

    Basılı kitap tarihtir, üstüne benzin döküp yakmadığın sürece yüzlerce yıl var olur gider, çocukların, torunların okurlar. Ayrıca kütüphaneye girmiş kitabı sansürlemenin yolu yoktur. E-kitap, PDF vb. gibi 30 saniyelik bir tarama vs. ile bütün kopyalarını imha edemezsin.

    Ayrıca dijital okuma ile elde tutan kitabı okuma arasında da okunan bilginin kalıcılığı açısından çok fark vardır. insanlar Facebook, Twitter, instagram, forumlar vb. şeylerde her şeyi anormal hızlı bir akış içinde mili saniye gördüğü için hemen hemen hiç bir şey hatırlamadıkları gibi inanılmaz bir dikkat dağınıklığı ve bozukluğu ortaya çıkar! Bu durum hafızayı da tembelleştirir!

    Örneğin insan hafızası ekrana yazılan bir şey ile kağıda elle yazılan bir şeye oranla çok daha az hatırlar, çok daha zor hafızada tutar. Baskı kitap okumakla birlikte ayrıca elle not almak bilgiyi hafızaya kazımanın en kolay ve kalıcı yoludur!

    Ayrıca madem ormana, ağaca önem veriyorsunuz, iş kitaba gelene kadar kitaplara oranla ormanı, doğayı, tabiatı vs. yok eden milyonlarca fuzuli iş yapıyorsunuz, bunlara çare bulun, bunların tüketiminin azaltın! Bok boğazına yediğin 1 kilo et için kaç dönüm arazi o hayvana yem için tarım arazisine dönüşüyor o tarım arazisi için kaç yüz ağaç kesiliyor, bunlar bir düşün hele! (Kitap baskısı için kağıda alternatif bir çok şey kullanıla bilir).

    Böyle bir başlık açanın sanmıyorum ki internette PDF olarak veya basılı/kağıt kitap vs. her hangi bir şekilde, her hangi bir kitap okusun! Ha okumaktan kasıt eğer forumda vs. 5000 karakter yazı okumaksa söyleyecek bir şey yok! tabi!!!
    0 ...
  27. aydın doğan ı yakmak için ateşi harlamak

    1.
  28. Esas akla gelmesi gereken. Koyunları oraya götüren, başlarında duran AKPKK vekilinin attığı twittlerdir!

    Birde çıkıp terörü lanetler gibi insanları galeyana getirmiş ve bol keseden sallamıştır!

    Ancak kendisi koyu bir Apo hayranı, geçmişte işine geldiği dönemlerde pkklıdan daha pkklı, tam bir vatan haini, Türk düşmanı!

    https://twitter.com/ozgur...status/640934309449363458

    https://twitter.com/FBeins/status/640886540789526529

    https://twitter.com/morti...status/640879651552894976
    0 ...
  29. bir kürt olarak erken seçimde oyum mhpye

    1.
  30. HDPKK, AKPKK, Cemaat, PKK ortaklığına destek vermeyin de kime oy, destek verirseniz verin!
    0 ...
  31. çanakkale savaşı jesus sayesinde kazanıldı

    1.
  32. ingilizler (Winston Churchillözellikle benzeri bir çok beyan vermiştir) Türklerin kıçına bastığı tekmenin acısı ile böyle bir yalan uydurmuştur, itilaf devletlerine ülkeyi satan vatan haini yobazların torunları da bu yalanı bu güne kadar getirmiştir!
    0 ...
  33. ibrahim tatlıses modern çağın aristo sudur

    1.
  34. Modern çağda Maymun, Goril vb. primatlar dahi evrimleşmişken hiç evrimleşmemiş en hanzo primat türü olduğunu söylemek daha doğru olur!
    0 ...
  35. kürdün de buna bir cevabı var

    1.
  36. Kürdün her hangi bir şeye cevabı olsa kürt olmaz!
    1 ...
  37. 2015 e girmek istememe sebepleri

    1.
  38. Malum çakma asrın lideri bir yaş daha yaşlanacak, belki ölür lan umudu.
    0 ...
  39. © 2025 uludağ sözlük