yurtdışı bir şubesinde, personelinin peynirleri ve mantar parçalarını burunlarına soktuğu ve bu görüntüleri kaydettikleri pizzacıdır. bu kayıtlar internete yayıldığında, kar oranının %13 azaldığı tespit edilen markadır.
metal müzik de, sol görüş içindeki fraksiyonlar gibidir. bunun black, trash, death, love, gotik, progressive, doom... türlerini elbette çoğumuz biliyordur. bahsi geçen eleştiri önce metal içinde başlayan bir eleştiridir fakat tüm bu tartışmalar lise bittiğinde, üniversite başladığında son bulur. geç te olsa anlaşılmış, içi boş tartışmalar bütünüdür.
02.11.2013 (bay n'nin günlükleri)// balkondaki pantolon // saat 10 civarı işten çıktım. yürüyerek şili meydanına doğru yürüdüm. önce güvenlik caddesi'nden geçtim, oradan esenler sokağı, derken kuveyt caddesi'ne çıktım ve sonunda şili meydanı'da dostlarlayız. galatasaray ve fatih terim'in takımdan ayrılmasıyla ilgili hararetli bir tartışmanın ortasındayım. bu noktaya kadar bir sarhoşun günlüğünden bahsedemeyiz, prensiplerim var iş öncesi ve iş anında asla alkol kullanmam. neyse şili meydanında bir saat takıldıktan sonra ve dostlarla vedalaştıktan sonra son otobüse doğru geçmek istedim, bir de ne göreyim son otobüs kaçıverdi. taksiye binemezdim, maaşımın yatmasına bir hafta vardı ve ben şu sıralar cepte pek para bırakmamışım. derken bayır aşağı yürümeye başladım. eve varmam yarım saatimi alacaktı ve hava felaket soğuktu. kuğulu park, tunalı caddesi derken kendimi j.f. kennedy caddesinde buldum. sakal barın oralarda tekelci bir abla vardır, sakal'da takılanlar bilirler. tam o tkelin önünde bilkent'ten ö.d. isimli arkadaşımla karşılaştık. kafası oldukça kıyaktı. biraz seyrettim onu beni fark etmedi. çaktırmadan elindeki sigarayı aldım, "n'oluya la!" gibisinden bir tepkiyle karşılaşınca yüzyüze geldik ve bana bakınca önce şaşırdı, sonra sarıldık, hal hatır sormalar başladı. sakal'da biraladık, ardından beni evine davet etti. yürüyerek ö.d. nin kennedy'deki evine vardır. odaya çekildik, bir süre kelt müzikleri dinledik ve biralamaya devam ettik. arkadaşım horul horul horlamaya başlayınca ben kanepeye çekildim ve uyudum. sabah kalktığımız gibi süpermarketlerden birine girdik ve fazlasıyla tost malzemesi aldık. altı adet kallavi tostları hazırladık yedik, üstüne çay yaptık ve balkonda bir çay keyfi yapalım derken olaylar silsilesi biraz sonra başladı. ince belli bardaklarımızla tam balkona çıkmıştık ki, balkonda üstünde bir kemer olan kot pantolon duruyordu. "bu ne la?" dedim. ö.d. de şaşkındı. "bilmiyorum hacı." dedi. aklımıza birkaç mantıksız şey geldi; ben üst kattan düşen bir çamaşır olduğunu düşündüm, sonra dedim ki kendime kaç insan evladı kemeri üstünde pantolon yıkar? ö.d. belki de bizim arkadaşlardan biri kotunu havalandırmak için buraya koymuştur dedi. "olabilir, öğrencilerden her şey beklenir" dedim. birkaç dakika sonra aşağıdan bir küfür sesi geldi, adamın biri otoparktan küfrediyordu. ".rospu çocuğu, kim yaptı .mına koyim bunu!" derken bu küfrü eden adam birkaç dakika sonra kapıyı çaldı. "arkadaşlar gece arabamı çizmişler, bunu yapabilecek biri var mı bu apartmanda dedi. ö.d. böyle bir şey yapacak kimse olmadığını söyledi, ben de yan odadan yüzünü hiç görmediğim adama ukalaca seslendim, "burası kennedy aga, gece boyu yüz küsür ayyaş geçiyor, sarhoşun biri yapmıştır." bunu söyledim ve adam gitti. balkona tekrar çıktık yerdeki kot pantolonu bir köşeye attık ve çaylarımıza devam ettik. balkondan kedileri izliyorduk. ardından yine kapı çaldı (bir çay içirmediler ağız tadıyla). bu kez gelen apartman görevlisiydi. "abi otoparkta bir cüzdan bulduk herkese soruyoruz, sizden birinin mi?" dedi ö.d. ile ikimiz g.t ceplerimizi kontrol ettik, bizimkiler yerindeydi. evdeki arkadaşları uyandırdık, çocuklardan biri "bu benim lan ne arıyormuş otoparkta?" deyince işin rengi değişti. çocuk eve geldiğinde cüzdanının da pantolonunun cebinde olduğuna emindi. balkonda gördüğümüz pantolon da, cüzdanı otoprakta bulununan çocuğun pantolonu olduğu anlaşılınca olaylar silsilesi bize eve bir hırsız girdiğini ve evdeki 5 kişinin horul horul uyuduğunu kanıtladı. hırsız kapıdan mı girdi balkondan mı girdi bilmiyoruz ama balkondan kaçtığı kesin. içinde beş adam olan eve girme cesareti gösterdiği için hırsız arkadaşı kutluyorum. kendimizi de kutluyorum top atsalar uyanmayacağız. böylece balkondaki pantolonun sırrı çözüldü. hırsız bizleri uyandırmamak için odadan çaldığı pantolonun ceplerini balkonda boşaltmış ve sessizce kaçıp gitmiş. kasım ayının 1. gününü, 2. gününe bağlayan gece yaşadığımız bu olayın ardından traşımı oldum ve işe gittim, bu arada unutmadan söyleyeyim. hırsız içini boşalttığı cüzdandan yalnızca 15 tl almış, cüzdandaki bütün para bu kadarmış. başucumda duran cep telefonuna dokunmamış, belki de gördü ve dokunmak istemedi. benim telefonun 2. eli şu sıralar 20 tl'ye bulunabiliyor. hırsızlar da seçici, bazı şeylere tenezzül bile etmiyor. 15 tl boğazında kalsın hırsız bey... ben bay n., iyi geceler...
türkiye halklarından yavaş yavaş ümidi kesmeye başlayan zihniyetin, göz boyamak ve çıkar uğruna insanların gözüne soktuğu değer paydasıdır. nitekim bu ülkenin öz evlatları, öğrenciliklerinde olumsuz burs ve yurt imkanları yüzünden, çalışmak zorunda kalıyorlar fakat ne yazık ki edindiğim bilgilere göre, suriyeli öğrenciler yurtlardan ücretsiz faydalanamakta ve burs konusunda en yüksek rakamlara sahip olmaktadırlar. adı geçen değer meselesi, özetle halkımızı rencide etmekte olan bir değerdir.
hoşgeldin derdim. yatağımın bir ucuna oturturdum. bir şeyler ikram ederdim, bilirim kakaolu sütü çok sevecektir. büyük bir bardakta, sımsıcak kakaolu süt hazırlardım. korkularını, endişelerini yatıştırırdım. karşısına çıkacak 2 kişinin hayatını çok değiştireceğini söylerdim, sakınırdım onu. bu konuda dikkatli olmasını, çok üzüleceğini anlatırdım. belki beni dinlerdi. belki de susardı. kararı ona bırakırdım. onun için susmak, gerçeği anlatmanın tek gerçek yoluydu.