papyonlu fotoğrafı cumhuriyet bayramı resepsiyonundan, nikahtan değil. herhangi bi ortamda eğlenip göbek attığı, golf falan oynadığı da görülmemiş, oldukça ağır başlı ve neredeyse her ay doğuya ziyarete giden bir paşa. az haber seyredin de konuşun.
şuan oldukça başarılı giden sınır ötesi ve sınırlar içindeki terörist avlama operasyonlarının da en başındaki isim.
darbe yapmadı, sonrasında da hükümete ters düşmedi diye bu kadar bok atmaya gerek yok, az sakin olun.
çiçekli eteğimi giyip efil efil esen yaz rüzgarında yürümek istiyorum, buz gibi sularda korkmadan en ıssız koylara yüzmek, yağmurda hastalanmayı düşünmeden iliklerime kadar ıslanmak, yıldızları en net görebileceğim karanlık tepelere sürmek, kimse kızar mı demeden gecenin bi yarısı kahkahalarla çevreyi inletmek, sonunu düşünmeden duygularımı söyleyebilmek..
sadece güç ver allahım, hayatın bir dakikasını bile boşa harcamak istemiyorum artık...
dün gece "olmaz ya, yine de bi bakayım var mı" diye dizi sitelerinden birinde adını aratıp tüm sezonlarını bulunca gömü bulmuş gibi sevindiren dizidir.
tüyler ürperten müziği, cool ajanları ve en doğaüstü olaylara gayet olağan bir şeymiş gibi yaklaşmalarıyla çocukluğumuzun efsanesi, bugünün nostaljisi...
mutsuzken hadi neyse de, mutluyken bile sarılıp ağlamayı isteyeceğiniz, hatta mütemadiyen sarılmak isteyeceğiniz, babacanlıkla çocuksuluğu en güzel dengede tutan erkekleri bünyesinde bulunduran burç olabiliyormuş. *
zor insanlardan,
işleri zorlaştıran insanlardan,
ıssız adam tripli insanlardan,
net olamayan insanlardan,
buralarda büyük büyük laflarla atıp tutarken gerçek hayatta bi bok yapamayan insanlardan sıkıldım.
eski entry'lerime baktığımda şuandakinden nasıl %100 zıt fikirlere sahip olduğumu görüp, (hatta biraz da o zamanki fikirlerimin komikliğine gülüp) şaşırdım.
büyümek bir çok açıdan kötü belki ama, bu açıdan mükemmelmiş.
mutsuzken "bari filmlerdeki gibi sıcak sütümü alıp 'fincan battaniye film' üçlüsü yapayım da mutlu olayım" demek, sütten ilk yudumu aldığında bozuk sütün acı&tuzlu tadıyla tükürmek, sütün bile mutluluğuna engel olduğunu fark etmek.
yoktur, olamaz da. çünkü iyi bir kız size; üzerinde hayatınıza giren herkesin bir parça emeği olan "her şeyinizi" herhangi bir insan için feda etmenin ,kendisi için bile olsa, nasıl yanlış olduğunu anlatır zaten.
üstteki ipuçlarının istediğin birini yapıp, "hazırlanan bardağın fotoğrafını çekerek internete koyma" aşamasını atlamak harika bir yöntemdir mesela, tavsiye ederim. en azından içtiğinizden zevk alırsınız, kim ne yorum yapmış diye sonrasında internette dolaşmak yerine.
başına gelmiş gelebilecek en kötü şey "insanlar" olan şehirdir.
gece vakti, bak gece diyorum iş çıkış saati falan değil, sahil yolunda yeşilköy - zeytinburnu istikameti tarafında gidersiniz. pardon gidemezsiniz. neden mi? çünkü o 2 şeritli sahil yolunun 1 şeridi gecenin bir vakti "piknik yapmaya gelen aileler"in arabalarıyla kapatılmıştır. şaka herhalde dersiniz ama değildir. tek şeride düşmüş yolda trafik akmaz, yarım saat beklersiniz kontak kapatıp. he bu sırada hemen yanınızdaki şeritte, sahilde piknik yapanların arabalarından piknik araç gereçlerini getir götür yapışlarını görür, keyifle mangal yapışlarını seyreder, istanbul'u terk etme isteğini hissedersiniz.. çünkü dünyanın en güzel şehri bile böyle medeniyetsiz insanlarla çekilmez hale gelir.
en düşük kiralı evlerin 4bin 5bin dolardan başladığı new yorkta bütün günleri ev ve barda oturarak geçen ve gayet de geçim derdinden uzak bu arkadaşların hayatları da çılgınca eğlenerek geçer. ne mimarın doğru düzgün işe gittiğini görürsünüz ne avukatın. sabah sevgili peşinde gece barda dostlarla.. her gece farklı bir kızla yatmak da inanılmaz kolaydır. ben mimarım deyince seninle yatacak binlerce kızın olduğunu gösterir mesela * .
başta adamlar yaşıyor arkadaş diye mırıldanarak seyredilse de sonra güzel bir "amerikan rüyası" denemesi olduğunu anlarsınız.
peki güzel dizi midir? gayet de güzeldir, eğlendirir fazlasıyla. sadece yaşadıkları her şeye inanıp "ne hayatlar var" diye özenmediğiniz sürece..
duygu ama elle tutulabilir, gözle görülebilirmiş, yeni öğrendim.
canından çok sevdiğin, ama nasıl sevmek, bir insan; yıllardır nasıl mutsuz olduğunu, nasıl acı çektiğini, nasıl yaşadıklarını içine attığını, sen dışarıda gülüp eğlenirken o canından çok sevdiğin insanın sıkışmış göğüs boşluğuyla nasıl hiç istemediği bir hayata sıkışıp kaldığını hüngür hüngür ağlayarak anlattığı bir gece, mutsuzluk neymiş diye sormadan eline veriyorlar o'nu senin, mutsuzluk buymuş diyorsun. ama nasıl bir ağrı göğsünde...
kadını ayrı güzel, erkeği ayrı güzel, yemekleri apayrı güzel, toplu taşıması ücretsiz, şehirleri kızıl, kanalları bol, iklimi akdeniz, insanı ateşli, bir de avrupa üyesi, e daha ne olsun.
2008 yılının temmuz ayında, akşam herkesin yürüyüşe çıktığı saatte güngören'deki trafiğe kapalı caddede bomba patlatıp, aileleri, çocukları havaya uçurmuşlardı.
o akşam o son dakika haberini gördüğümde hissettiğim tek şey kalp çarpıntısıyla orada oturan ve bütün suçu o akşam yemekten sonra yürüyüşe çıkmak olan yakınlarımı düşünmek oldu.
şimdi siz, gece vakti, pkk dan başka kedi köpeğin bile bulunmadığı bir alanda ölenler için masumdur deyip ağlamamı bekliyorsunuz.
yoo dostum yoo.. hümanist olmak bu değil, insan olmak bu değil. benim vicdanım o kadar esnek değil.
içeriği genelde tecavüz, manken fotoğrafı, çiftleşen hayvan görüntüleri olan ve 10 yıl önceki transfer haberlerini "bomba" şeklinde veren bir siteye giren insandır. daha ne diyeyim.
defalarca kez size aynı derdini anlatmış ve başka işiniz gücünüz de varken bunları bırakıp defalarca onun için kafanızı yorup onu rahatlatmaya çalıştığınız arkadaşınızın aynı ama tamamen aynı hatayı tekrar yapması ve size gelip dert yanması, bu sefer sebebim buydu ama diye açıklamalarda bulunması, daha önceki tüm söylediklerinizi aslında hiç mi hiç takmadığını size fena halde hissettirmesi.
sadece kaçma arzusu değil, yumruğu ağzının ortasına çakıp kaçma arzusudur bu, o kadar çok yaşadım ki..
içinden o kadar çok cümleler kurmuş, muhasebesini yapmıştır ki durumun, birden ağzını açmaya biel halinin kalmadığını farkeder.. veya bunun bir şeyi değiştirmeyeceğini..
önümde dilim kavrulana kadar yediğim kabak çekirdeğimin kabukları dağ olmuş durumda, koltuğumun üstünde birazdan en sevdiğim yabancı diziyi seyrederken içmek için hazırlayacağım sahlebin paketi duruyor, dışarısı buz gibi, battaniyem hazır, içeri odada bir poşet dolusu abur cubur.. keyfim yerinde, kafam bulanık değil, yarın boş günüm, pazar sendromum yok.. yani şuan çok güzel bir anımdayım ama senin sıfatın sevgili değil, "gelecekteki" sevgili. henüz yoksun hayatımda ve eminim nerde sıkıntılııı, kıçımdan sinir akaaan, stres manyağııı olduğum bir dönem olacak, sen o günlerde benim sevgilim olacaksın.. bu güzel anın tadını çıkarabilmek varken sen kötü dönemimde beni kendine aşık edip sonra "vay efendim neden sinirlisin, yok efendim sen bi doktora görün" falan diyeceksin. şimdiden bil diye diyorum, suç bende mi arkadaş? çıksaydın karşıma şu en doğru zamanlarda yaşardık huzuru, chucky damgası yemek yerine. sen gel en kötü dönemde sonra vay efendim şöylesin yok efendim seninle anlaşamıyoruz.
tüm bunlar bir yana, gelişini bilmem ama, güzel "iyi ki" cümleleri kurdurtacak bir varoluşun olsun insana.
twitter kullanıyorsa bir nebze içinizi rahatlatır. gel gör ki twitter hesabında yazdıklarıyla sizi kalpten de götürebilir. yukarı da aşağı da tükürememe sorunsalı kısaca..