nasıl eğreti bir davranıştır bu? en yakın örnek olarak, bir başlıkta yazarın biri çarşı grubunun her olay hakkında "çarşı x'e karşı" mottosunu eleştirmiş. hemen altına da çarşı grubunun açtığı türk bayraklı bir fotoğraf verilmiş. lan arkadaş, adamın değindiği nokta türklük veya bayrakla ilgili bir şey değil ki. sen ne sikime koyarsın o fotoğrafı?
küçük bir örnek vermek gerekirse, bir kadın için gelinliği oldukça değerlidir, onu bir kere giyer ve çok kıymetli bir eşya olduğundan gözü gibi bakar. şimdi o kadın dışarı çıktığı vakitlerde normal kıyafet giyermiş gibi giyse gelinliği, bir anlamı kalır mı? tabii ki kalmaz. e amına koyayım, siz de her şeye türk bayrağı yaftasını yapıştırmayın arkadaş. onuru var bu bayrağın.
görünüşe göre ateşli silah, bıçak, kazma sapı, vazo gibi fiziksel yaralanmalara neden olabilecek materyallerin içinde bulunduğu "suç silahları" kategorisine klavye de dahil olmuş. tepsi köşesiyle veremediğiniz mental zararı klavye ile vermeniz mümkün. lakin böyle zihniyet sahibi insanlara bizzat klavyenin fiziksel nimetleri ile saldırmanın elzem olduğunu düşünüyorum.
diğer milletlere mensup insanları bilemiyorum, lakin ülkemin insanında çokça görülen bir vaka. ülkenin yüzde doksan dokuzu müslüman olan bir halkın, inandığı allahın yarattığı çirkin bir insanı küçümsemesi de ayrıca ironik. evet, belki bazı durumlarda dezavantaj olabilir, kendini kaptırdığın üç kadın da seni reddetmiş olabilir, sıradanlığa yol açabilir, asosyal olmana neden olabilir, lakin yine de kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum.
uzun haliyle; türkiye'de her iki kişiden birinin akp yanlısı olmasıdır. düşündüğünüz zaman insanın içini ürpertiyor.
bu nasıl bir körlük, bu nasıl bir cehalet anlamıyorum. insanların gözleri önünde yapılan şeylere rağmen, hala ve hala bu adamlara bu kadar yoğun bir şekilde tapılması içler acısı. o kadar sindirilmiş bir toplumuz ki; ülkenin başındaki adamın iğrenç üslubundan rahatsız olmamaya başladık, itirafı edilmiş skandalları bile artık umursamıyoruz. reflekslerimiz ölmüş. sindirildik ey halkım.
chp veya mhp veya diğer bir partinin destekçisi değilim. lakin akp'nin göz göre göre yaptığı bu vukuatlar midemi bulandırıyor. lütfen, sorgulayın. sadece tapındığınız din üzerinden siyaset yaptığı için bu insanlara inanmayın. sadece hastanelerdeki düzenlemeler, sadece düzeltilen yollar, sadece açılan tüneller için oylarınızı kullanmayın. yapılan bu düzenlemeler zaten mevcut partinin "yapmak zorunda olduğu" şeyler. bunları sanki ekstradan yapılmış gibi anlatmayın.
edit: kısacası, örneklemek gerekirse, ya anneniz veya babanızdan birisi akp'li. "what a shame"...
bir dakikadan daha kısa, harika bir camel şarkısı. ardından bir de instrumental repriseı dinlendiği vakit, kendinizi irlanda'da genişçe bir ovada hissettirecektir. eğer britanya adası'nın ingiltere'den ötesine merakınız varsa, daha da zevkli gelecektir. iki kısmın birleşik olduğu bir kaydı şuradan edinebilirsiniz;
oldukça yüksek olan potansiyeldir. (#11933825) nolu entryde açıkladığım gibi dram dram üstüne.
ayrıca şu an takip ediyorum, konunun ne kadar aciz olduğunu kanıtlarcasına bir tahminim var. cemile'ye kan gerekecek ve kanı uyan tek kişi caroline olacaktır.
kesinlikle ve kesinlikle insanlara hastalık gibi yayılan bir vakadır.
efendim ülkemiz sınırlarında adriana lima için güzel kadın, çok güzel kadın diyen; hatta sapıtıp dünyanın en güzel kadını diyen insanlar mevcut. ulan arkadaş, bakıyorum şu kadına, düşünüyorum; bu kadına bu kadar güzel denilmesindeki sır, neden, yegane temel nedir?
şimdi abi, gel iki samimi olalım. göz var nizam var, sahilde görsem travesti derim. yapmacıklığa bakar mısınız? olmaz böyle. bir de bu ablanın parmağı vardır ki, robetro carlos'un bacak yapısıyla benzerlik taşır resmen.
burada da scarlett johansson var. gözlerin yapısına bak. ne kadar itici. elmacık kemikleri böyle acayip çıkmış bi. tövbe allahım ya. nasıl itici anlatamam.
ha eğer sorarsanız adriana yok megan yok scarlett yok ne var lan it diye, size onu da açıklarım. şöyle ki:
allahım... şu saçlara, gözlere, doğallığa bakın. işte güzellik budur beyler bayanlar. karpuz kadar memelerle, yastık gibi götle, tekne altı gibi boyanmış suratla olmuyor.
ama bir tanesi var ki, işte o kadını tarif edecek kelime bulamadım henüz ben...
gereksiz yere fotoğraflarla perçinleyip uzattığım başlığın son cümlesini velhasıl takısıyla kurayım. velhasıl, bence asıl mesele kalıplaştırılmış zevkler ve milletimizin vizyon darlığıdır. tutturmuşuz bir adriana lima...
ha bir de bazı kadınlar var ki, bir gün gözünüze taş gibi görünüp, öteki gün tuvalete koşturmanıza neden olabilir. şöyle ki:
21. yüzyılda kadınların yaşaması için hiçbir neden olmamasına rağmen hala çoğalmalarına izin vermektir.
bu ne banal, bu ne saçma bir düşünce tarzıdır? yıl olmuş 2011, biz hala kadınlara yaşama hakkı tanıyoruz. küresel ısınma ile boğuşan bu güzelim dünyamızda daha fazla yer kaplayan bu gereksiz organizmalara yer vermemeliyiz artık. ayaklarımızı uzatabilecek daha fazla alan açmabilmek, televizyonla aramıza kimsenin girmemesini sağlayabilmek için; senin annen, benim annem ve teyzem hariç bütün kadınları diri diri gömmeliyiz. bence çok haklıyım ben. çok doğru bence yani.
yediğimiz onca nimeti bir an bile düşünmeden zor anımızda kalleşçe satma durumudur. sen yediğin ekmeği ha elinle klozete atmışsın, ha tuvaletini yaparak... bunun farkındalığına erişen ben, 6 aydır tuvalete gitmeyerek canım allahımın verdiği nimetlere sonsuz saygı besliyorum.
ve hala tuvaletini utanmadan yapan kafirlere buradan sesleniyorum. nimetle şaka olmaz...
hiçbir işe yaramayan kitap okuma eyleminin gereksizliğidir.
günlerce ikibüklüm olmak yerine varsa filmini alıp 2 saatte kitaptan alacağı zevkin xx katını alacak, eğer yoksa gittiği kitabevinde kitabın arka kapağını okuyarak ya da son sayfanın son cümlesini okuyarak konuya hakim olacaktır. zamanını iyi değerlendirecek, boş kalan zamanlarında da başka meşgalelere yelken açacaktır.
kokuşmuş insanların, kültürü yozlaşmış cehennem odunlarının çarpık ürünlerine karşı duran sevilesi insan beyanatıdır.
metal müzik denen bu gevır icadının, ülkemizin körpecik evlatlarının zihinlerini zehirle zerk etmesi içimi acıtan bir detay. her geçen gün daha da günaha batmakta olan taşını toprağını sevdiğimin ülkesindeki gençlerimiz gittikçe kafirikleşmekte, insanlıktan çıkarak potansiyel dana görünümünü almakta. kılık kıyafetlerindeki iğrençlik, saç sakalındaki ucubelik bizleri her geçen gün daha da üzüyor.
ülkemizin gerek kahtalı mıçı, gerek ismail türüt gibi kaliteli müzisyenleri varken; gidip gıyır gıyır müzikler çalan, kafir kufir kıyafetler giyen heriflerine tapan gençlerimize buradan uyarı yapıyorum. dinlemeyin metalika denen şeytan kullarını.
edit: hem black albümünden sonra çok bozdular yea...
uzun haliyle, "15 nisan 2011 okula gelmeyen lise dördüncü sınıf öğrencilerinin fişlenmesi" olan durumdur.
öğrenimini gördüğüm okulda idari yöneticilerden birkaçı ders esnasında sınıfa girerek gelmeyen öğrencilerin ismini aldılar. dedik lan noluyor? ilk defa olan bir şey. idareciler sınıftan çıktıktan sonra öğretmen açıklamayı yaptı. liselerde sonuncu sınıflar içinde 15 nisan tarihinde okula gelmeyen öğrencilerin numarası alınıyor dedi. nedeni de, taksim'deki 15 nisan ygs protestosuna katılabilecekleri ihtimaline karşı soruşturma açılabilmesi için numaralar alınmış.
devletimiz nasıl çalışıyor beyler. gözlerim yaşardı. protesto yapanları 10.5 sene ile yargılayan devlet. protestoya katılma ihtimali olan öğrenciyi oturduğu sınıfına dek fişleyebilen bir devlet. kendimi anarşiklere karşı baba ocağındaymış gibi güvende hissediyorum. teşekkürler bambaşbakanım.
Rafet El Roman prodüktörlüğünde yapılacak yeni bir televizyon programı. Sanal ortamdan gönderilen yüzlerce amatör bestenin yarıştığı ve ilk 60 kişinin belirlendiği projedir. Programda cover diye adlandırdığımız dalga olmayacak. Her katılımcının* kendi bestesi olmak zorunda. Programın asıl amacı katılımcıların elenmesi değil, bestelerinin tanıtılması olacak. 11 Haziran tarihli Beyaz Show'a Rafet El Roman ve seçilen 60 kişi içinden katılımcılar konuk olacak. Oldukça iyi amatör besteler bulunmakta. Detaylı bilgiler cuma akşamı yayınlanacak beyaz show'dan edinilebilir.
hiç bilmediğiniz bir ülkeye gidersiniz ve etrafınızdaki insanların konuşmalarını mal mal dinlersiniz. bi sikim anlamadınız bu konuşmalardan biliyorum. insanlar oldukça rahat ve sakince konuşurlar akıcı akıcı, yine anlamazsınız. ama o anlaşamadığınız insanların hepsiyle birlikte yaşadığınız bir dünya var. ve bu dünyanın üstüne oturduğu şu matematik. az önce bahsettiğim yabancılık hissini okulun sayısallara ayrılan bölümünde yaşatır bu bela. eğer bir şekilde bu bölüme yolunuz düşerse, etrafınıza bakınırsınız, fii tarihinden kalma mağaralardaki şekiller gibi işaretler görürsünüz. bir arkadaşımın anlattığına göre o kadar eskiye götürmüş ki o şekiller onu, arkasında bir an bir dinazor belirivermiş. anlatmak istediğim lisanın fotoğraflanmış görüntüleri için:
Alınan bilgilere göre, kutup ayılarının anavatanı olan antarktika'da olan buz bölünmesidir. televizyon pek bir arkamda kaldığı için götümüze ne derece gireceğini tam olarak duyamadım, lakin hissettim sanki. ama bildiğim tek şey, bölücülüğün antarktika'ya kadar uzandığıdır.
John Myung'a özel yaptırılan 6 telli bas gitardır. kendisinin eski sevgilisidir. Son zamanlarda 6 telli bas gitara olan aşırı düşkünlüğüm ve ikinci el fiyatının ucuz olması (ortalama 1000tl) 6 telli bir gitar için oldukça uygundur. john myung için yaptırılmış olması da harika. direk* video ile tanıtırsak şu şekil şöyle olur:
The Dance of Eternity'nin solo kısmı:
Başka bir abimizin The Dance of Eternity'nin topluca çalışının rbxjm'li videosu *:
edit: başka bir özelliği de "point" inin 12. değil, 13. perdede olması.
aslında "üzerine alınan" da yazmam gerekirdi. ama format sağ olsun yazamadık. neyse, bazı şeyler söylemiş acun bey. "yazarız ulan biz, bize nasıl hakaret eder" olayı değil. "zavallı" kelimesi benim takıldığım. hakaret resmen bu. bazı muhalefet kişiler "lan acun gibi bi adam sizden niye özür dilesin, siz kimsiniz dallamalar?" diyebilir. ama bir adam ünlü olduğu için insanları aşağılayamaz. olmaz öyle. kendisi zamanında övdüğü kişi/kurum/kuruluşu şimdi bu şekilde yeriyorsa bu ikiyüzlülüktür.
dere kenarlarına oy kar$ılığında ev diktirerek oy toplamaktır tanımı!
dün ve bugün istanbul'un batısında büyük afetler gerçekle$ti. insanlar öldü, evler yıkıldı, milli servetler yandı. en önemlisi de 31 ki$i öldü. bazılarını canlı canlı sürüklenirken gördük. yapabileceğimiz bir $ey yoktu. doğal afetti. ama ya önceleri? zamanında oy toplamak için dere kenarlarına ev diktiren zihniyetler? ormanları keserek pe$ke$, rant alanı yaratanlar? evet, bu insanların ölümünün dolaylı olarak sorumlusu kadir topba$'tır. belediye ba$kanı topba$ değil de mesela ba$ka bir milletvekili olsaydı; ona da aynı tepki verilirdi. çünkü bunun siyasi bir çıkarı yoktur. haa, ama hangi zihniyet dere kenarına ev yaptırır bilinmez. japonya'da tren kazası olur, ula$tırma bakanı istifa eder. mamada zehir çıkar, sağlık bakanı istifa eder. o insanlar onurludur. ama hâlâ "sayın" ba$kanımız ve bayındırlık bakanlığında tık yok. çok onurlusunuz beyler!
bütün bu olaylar olurken ba$ka bir ba$lık konusu da gerçekle$ti. "yağmacılar". onlar da artık ba$ka ba$lıklara kalacak.
bugün silivri'de gerçekle$tirilen ergenekon zımbırtısında yalçın küçük'ün hakime verdiği ayardır. hakim kendisine "ne i$ yaparsın?" diye sormu$tur. yalçın küçük de:
-50 senedir yargılanıyorum. bazen de hapise girip çıkıyorum. demi$tir.