zamanında yeterince övdüğüm için tekrar etmeyeceğim. lakin eski havası yok.
son zamanlarda iyice iddia bayiine döndü. kupon yapanlar ve kendini ispat peşinde ergenler ve/veya ergen zihinlerin mesajları doldurur oldu akışı. bir süredir yazmıyorum, sadece kritiklere göz atıyorum. ayrıca kritiklerin de kaliteleri düşüşte. haliyle başka bir siteye kaydırdım yazılarımı. diyeceğim o ki gerek site tasarımı, gerekse format olarak silkinmesi ve az da olsa kendini yenilemesi gerekiyor. tek kişiyim, elimden bu geliyor deniyorsa da yapacak bir şey yok.
ilk başta can sıkıntısından açıp baktığım bir oyundu. aslında oyun denemez sadece; bilgi yarışması/oyun arası bir şey, neyse. ayda yılda bir oynuyordum duruma göre. sonra zamanla bırakamaz hale geldim. öyle bir puan kazanma, seviye atlama ve başarı sıralaması mekaniği kurulmuş ki, görsel olarak hiçbir çekiciliği olmadığı halde sizi kendine bağlıyor. oynadıkça çeşitli segmentlerdeki başarımlarınız açılıyor, zorluk derecelerinde yükseliyorsunuz ve o kısma ait sorularda daha yüksek puanlar kazanmaya başlıyorsunuz. ayrıca verdiği görevler ve meydan okuma modu da ekstra puanlar kazanmanızı sağlıyor.
gelelim eğitim kısmına. soruları cevaplamayı bitirdikten sonra karşınıza eğitim kısmı çıkıyor. isterseniz yanlış cevapladığınız soruları tekrar çözerek ek puan kazanıyorsunuz. hem böylece tekrar yapıp, bilgiyi pekiştirerek öğrenmeye de başlıyorsunuz. basit görünen sorular kilitleri açtıkça, seviye atladıkça zorlaşmaya başlıyor ama ne kadar çok soru cevaplarsanız o kadar da öğrenmiş oluyorsunuz bir yandan.
ülkeler coğrafyası üzerine bir oyun, hem fiziki hem de beşeri coğrafya bilgisi istiyor. yine aynı şekilde iyi bir hafızaya sahip olmak da önemli puan kazanımında.
74. seviyedeyim, kasmadan oynayarak günlük ortalama 1.500 civarı puan toplayabiliyorum şimdilik ama millet uçmuş vaziyette.
oyunun bedavadan reklamını yapmış oldum fakat benim de bunları yazma amacım daha fazla oyuncunun katılıp ülke puanımızı yükseltmesini istemem. ayrıca oynayarak puan kazanmanın yanında mobil oyunların olmazsa olmazı reklam izleyerek puan, joker vs. kazanma olayı burada da var.
maç anlatımı sırasında araya girip yaptığı yorumlara sürekli ''ya'' - ''yani'' diyerek başlaması sinir etmeye başladı. amerikan mutfak'ta da hep aynı kalıplar üzerinden konuşuyor gibi. mesela; ''lakers neyi iyi yaptı bu maçta?'' vs. karşısındakine soru sorar şekilde yorumlarıyla epey tekrara düşüyor. her programı aynı şekilde açmasını söylemiyorum bile. çok iyi işler başaran bir ekipte güzel şeyler yapıyor fakat geliştirmesi gereken yönleri yok değil. zamanla daha iyi olacaktır.
Başlarda sizi ekrana bağlamak için bir çaba göstermeyen ama zamanla bırakamayacağınız bir hale bürünen bir yapım. Suç ve doğası ile ilgili izlediğim en güzel birkaç şeyden biri diyebilirim. Olabildiğince gerçekçi, dizi/belgesel arası gidip geliyor. Çok fazla detay var ve bunların kalabalık yaratmadan, birbirine dolanmadan güzel bir kurgu içinde aktarılması takdir edilesi. Başrol yok. Hikayesine dalıp gittiğiniz, empati kurabildiğiniz orijinal ve derinlikli karakterler var. Yayınlandığı dönem güncel olarak takip edebilseydim daha büyük bir etki yaratabilirdi belki. Şimdi bu örneğe öykünen yapımların sayısı daha fazla.
ne kadar mal bu millet, nasıl kandırılıyorlar aklım almıyor diyorsunuz ya demeyin. dün bir yakınımın başına geldi. 29 yaşında üniversite mezunu işinde gücünde biri az kalsın tüm maaş birikimini kaybediyordu.
olay şu şekilde oluyor:
sabah saatlerinde 05523763694 numaraları hattan aranıyor ve kendisinin x şehrinde y polis merkezinden baş komiser z kişi olarak tanıtan dolandırıcı şerefsiz, ''adınıza ayrı telefon hatları açılmış, telefonuna bylock yazılımı kurmuşlar, terör şüphelisi şahıslar bunlar, takibe aldık, yakalamıza yardımcı olmak için karakola kadar gelip ifade vermeniz gerekiyor'' diyor ve olay başlıyor.
telefonunuzu dinlemeye aldık lütfen kapatmayın deyip karşısındakine sürekli sorular sorarak hakkında bilgiler alıyor; çalışıyor musun, şuan nerdesin, yalnız mısın vs. daha sonra öğrendiklerini de anında kullanıyor. evden çalışıyorum demiş bizimki, ailem evde demiş; ''ablan dışında ailendekilere bir şey söyleme hemen evden çık karakola gel'' diyor dolandırıcı komiser. bizimki ablasına böyle bir durum var ben karakola gidiyorum deyip evden çıkıyor. ablası olay nedir ne değildir derken bu çıkıyor bi hışımla karakol yoluna düşüyor bu arada telefon hep açık. yolda yine sorular soruluyor buna lafa tutuluyor bir yandan arkada telsiz sesleri vs. nerede çalışıyorsun, hesabında ne kadar para var tarzı sorular da soruluyor, bunları da anlatıyor bizimki. bu takip ettiğimiz kişiler senin çalıştığın şirketten senin adına kendi hesaplarına para çekmeye başlamışlar. ''25.000TL lafları dönüyor bir ekip gönderdik evine birazdan ablanla görüşüp 25.000 tl verecekler ona sen de buna karşılık dolandırıcının hesabına aynı parayı yatıracaksın diyorlar bu kısmı tam anlamadım ama öte yandan ablasını da arayıp başka bir şeyler anlatıyorlar; kardeşin yanımızda telefonu dolandırıcılara karşılık dinleniyor o yüzden şu an ulaşamazsınız birazdan görüştüreceğim sizi, evinize ekip gönderecektik ama ailenizi rahatsız etmemek adına sanki ekipler evinize gelmiş de kardeşinle konuşuyormuşsun gibi konuşmanı istiyorum'' diyor. ''polisler geldi, bana 25.000TL verdiler gibi bir şeyler söyletiyorlar. bu aşamada kardeşinin konuşurken kaydedilmiş sesi dinletiliyor aslında, ablası kardeşiyle konuştuğunu zannediyor, söylenilenleri söylüyor ama durumdan işkillenmiş tam istenilen şekilde söylemiyor para mevzusu geçince. bu işte bir iş var deyip bahsedilen karakola gitmek üzere yola çıkıyor ablası. bu arada ablayı da türlü laflarla telefonda tutuyorlar, dedikleri şekilde ses kaydı almaya çalışıyorlar ve bir yandan bilgi almaya çalışıyorlar. kardeşi de öte yanda sürekli telefonda. anne babalarının da telefon numaralarını öğrenince onları da arayıp farklı bir hikaye anlatıp hatta tutuyorlar, böylece aile fertlerinin birbirleriyle iletişimi kesilmiş oluyor.
sonra aldıkları bu ses kaydını kardeşe dinletiyorlar, kardeşi de polisler eve geldi vs. para muhabbetini duyunca ablasının sesinden, daha da inanıyor duruma. iban numarası veriyorlar buna en yakın bankamatiğe gidip parayı bu hesaba yatır elemanları elimizden kaçırmayalım diyor. bu aşamada ''ailemle görüşmek istiyorum ben'' diyor bizimki. dolandırıcı it parlıyor sinirleniyor; ''kardeşim fetodan içeri girmek mi istiyorsun?! şu an önemli bir soruşturmanın içindesin, ben senin kurtarmaya çalışıyorum sen ailem falan diyorsun! hapse girmek mi istiyorsun?!'' diye diye bunu iyice bir korkutuyor. sizle görüşmeyecek miyiz, buluşup beraber halledelim deyince bizimki, ''parayı yatırıp dekontunu bize getireceksin; o zaman görüşeceğiz'' diye cevap geliyor hemen. bizimki de o korkuyla ve ikna olmuşlukla bir bankamatiğe gidip hesabından verdikleri iban numarasına para yatırma işlemine başlıyor. bir iki kez yanlış giriyor ibanı karşı taraf daha bir bastırıyor acele ettiriyor. sonra hesabının 5000 tl transfer limiti olduğu için işlem gerçekleştirilemiyor. karşı taraf daha bir sinirleniyor, tehditler savurmaya başlıyor o zaman bizimki biraz daha uyanmaya başlıyor duruma. telefonu kapatıp ablasını arıyor, ablası meşgul, babasını arıyor babası sakın para yatırma bunlar dolandırıcı diyor. neyse tekrar geri aradığında ablasına ulaşabiliyor sonunda. ablası karakola gelmiş polislerle konuşmuş o da durumun farkında karakola gel hemen şikayetçi olalım sakın bir şey yatırma diyor. sonrasında karakolda buluşuyorlar...
anladığıma göre bunlar baya organize bir şeyler. polislerin dediğine göre ıban urfa'ya kayıtlıymış. suriyelilere dağıtılan telefonları kullanıyorlarmış. suriyeli de olabilirlermiş. sanılanın aksine daha ziyade gençleri dolandırıyorlarmış. ve dolandırıcılık gerçekleşmediği suç oluşmadığı için polis müdahale edemiyormuş. şikayetçi olabilirsiniz ama bir sonuç alamazsınız demişler. 2 saat karakolda şikayetçi olmak adına sıra beklemişler. bugün git yarın gel tavrıyla karşılaşıp şikayetçi de olamamışlar. anlayacağınız ölmediğin sürece ilgilenen yok.
velhasılıkelam o bankanın transfer limiti olayı olmasa tüm birikimi bir anda elinden gitmiş, çalınmış olacaktı. bahsettiğim kişi öyle dünyadan habersiz biri de değil. başına gelmeden anlaşılmıyor demek ki. bana olmaz ben dümene gelmem demeyin önleminizi alın, uyanık olun. Konuşan dolandırıcı belli ki bu işte profesyonel olmuş, bir şekilde inandırıyor, kandırıyor. polisten devletten korkan vatandaşımız anlatılanlara inanma durumunda, başımıza bir iş gelmesin diyerek kandırılıyor. en iyisi mümkünse rehberinize kayıtlı olmayan yabancı numaraları hiç açmamak. daha sonra numarayı kontrol edip icap ederse geri dönmek. olur da açtınız kendini bankacı, sigortacı, polis, savcı vs. olarak tanıtan birini duyduğunuzda telefonu direk kapatmak. laf yarışına hiç girmeyin.
ekleme: ayrıca olayda dolandırıcıların kullandıkları bir diğer tel. numarası da şu: 05061969770
şunu da demeden geçemeyeceğim; arada telefonlara atılan dolandırıcılara kanmayın mesajları dışında devletin bu konuda pek bir adım atmaya niyeti yok gibi. ''inanmasınlar kardeşim devlet ne yapabilir?'' tavrı doğru değil. ciddi hukuki düzenlemeler ve yaptırımlar gerekiyor. her türlü sansür ve engelleme için yapmadığı kalmayan devlet eminim istese bu olayların da bir şekilde önüne geçecek altyapıyı kurar. çözüm değil ama şu olayı anlatan ve tanınmış oyuncuların oynadığı bir kamu spotu çekilip yayınlatılabilir kanallarda.
milyon tane gitar albümü dinlemişimdir. böylesine bizden renkler taşıyan bir iş görmenin tadı bir başka.
yıllardır bir albüm çıkarmasını bekliyorduk. dünya ölçeğinde kaliteli bir iş, reklamı ve dinlenmeyi hak ediyor.
iki kardeşi; Giannis Antetokounmpo - Thanasis Antetokounmpo ve Brook Lopez - Robin Lopez kadrosunda toplayarak sinerji yaratmaya çalışan takım. Kyle Korver'ı da kadroya katmışlar. bakalım nasıl gidecek bu sene? doğunun değişen dengesinde finali görebilecekler mi?
yıllar sonra izlemiş olduğum ilk yerli dizi oldu. yanılmıyorsam en son ikinci bahar'ı izlemiştim.
çokça övülen bir yapımdı ve nedense olumsuz bir ön yargıyla başladım izlemeye. ilk bölümlerinde ve ortalarında gözüme çarpan, rahatsız eden şeyler vardı fakat sonlara doğru değişen havası ve final bölümüyle o çekincelerimin bir önemi kalmadı. ülke standartlarına göre gayet başarılı bir yapım. haberlerden duyduğumuz ve belkide daha fazlasını duy(a)madığımız, haberdar olsak bile kısa sürede unutup umursamadığımız acıların, şahsiyetsizliklerin hedefe konduğu bir hikaye. Hakan günday'dan kötü bir metin beklenemez zaten. kurgusu da güzel, merak ettiren yavaş yavaş karmaşıklaşıp tahmine zorlayan bir akış. polisiye/dedektiflik standardını yakalamış bir anlatım olmuş. umarım bu tarz yapımlar ve hatta daha iyilerini görmeye devam ederiz.
korku değil gerilim filmidir. ha zamane gençliğini ne kadar gerer ayrı mesele. Ben de şahsen pek gerilmedim ama oyuncuların performansı takdire değer. özellikle baş roldeki hanım kızımız fevkalade oynamış. gerilmekten ziyade gittikçe rahatsız eden bir huzursuzluk hissi veriyor hikaye.
anlatılan konu benzeri tonla film, dizi izlemiş olduğumuza artık pek etkilemiyor olabilir ama vizyona girdiği tarihte izleyenleri epey etkilemiş olsa gerek. kendinden sonra çekilmiş benzer filmlere de etki ettiği muhakkak.
yarıya düşme değil de 100tlye yakın zarardayım şuanda. 3 gün önce media markt'ın sitesinden aldığım tıraş makinesi indirime girmiş. Ürün hala kargoya verilmemiş gözüküyor. iptal ettirip tekrar alınabilir ama indirim süresi bitene kadar iade kredi kartına yansımayacak muhtemelen. taksitli almıştım ve kredi kartında limit sorunu var haliyle. canım sıkıldı.
20 yıla yaklaşan kariyerlerinde 10 albüm çıkaran epey üretken bir grup. 2 yılda bir albüm çıkarmış adamlar. groovelu, thrash riffleriyle bezeli death metale kayan böğürtü vokalleriyle baya gazlı şarkılara sahipler. severiz.
Bu ara orta asya civarının folk/rock gruplarına merak saldım. bir haftadır deli gibi dinliyorum bu grubu. bu denli kaliteli bir iş gördüğüme şaşırdım ne yalan söyleyeyim. şarkıların hepsi enstrümantal ve her biri ayrı güzel. yerel ezgileri dombra, keman ve elektro gitarın harika uyumuyla sunmuşlar. yer yer power metale kayan tınılara sahip şarkıları var. turkish march düzenlemesi ayrı güzel olmuş. umarım en kısa sürede yeni bir albüm çıkarırlar.
Mehmetçik isminin ve milli mücadele ruhunun tohumlarının atıldığı Çanakkale Cephesi'ni hurafe ve masallardan uzak, bulgu ve belgelere dayanarak anlatan merhum Turgut Özakman'ın yazdığı, her Türk gencinin okuması gereken kitaplardan biri. 15 sayfalık bir kaynakçası bulunan bu kitabı gençlerin de sıkılmadan okuyabilmesi adına küçük bir hikayeleştirme de yapılmış ve kronolojik sırayla ilerleyen olay akışı arasında bu hikaye de anlatılmış.
Onurlandıran, bolca da hüzünlendiren okuma oldu. Tek olmasaydı dediğim nokta; cephe mücadelelerini anlatırken birden bire kadın hakları ve bağnazlık vurgusu yapan bölümler biraz sakil kalmış ve kitabı gereksiz yere uzatmış sanki. anlatılanların önemini hafife almıyorum. Aksine ayrı bir kitapta daha derinlemesine işlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
---alıntı---
Çanakkale Savaşı, hiçbir devletin, hiçbir ordunun, hiçbir silahın, yurt sevgisinden ve milli onurdan daha güçlü olmadığını, olamayacağını öğretmekteydi. Bu büyük gerçek her gün bir kez daha kanıtlanıyordu. Bunu yaşamak herkese yıkılmaz bir özgüven veriyordu. Bundan sonra bir dış kudretten, ancak Çanakkale'yi yaşayanlar, milli tarihi okuyup kavrayamayanlar ve onursuzlar ile satılıklar korkacaktı.
1995 yılında yayınlanan ferhan şensoy'un yazıp yönettiği 8 bölümlük bir tv dizisi imiş. Zira benim de yeni haberim oldu. youtubea kendi kaset kayıtlarını eklemiş bir arkadaş. bir haftadır müziğini ezberledim dilimde dolanıyor. mizahi değerinin yanında artık nostaljik bir değer de kazanmış durumda haliyle.
oyuncu kadrosunda ferhan şensoy'un çekirdek kadrosu diyebileceğimiz derya baykal, rasim öztekin, tarık pabuççuoğlu gibi oyuncuların yanında rahmetli suna pekuysal ve tabutta rövaşata filminden hatırlayacağınız 1999 yılında* vefat etmiş ayşen aydemir de bulunuyor.
her biri oldukça orjinal olan karakterlerin arasında manyak dj rolünde orhan edip ertürk'ün psikopatça tavırları ayrı ilgi çekici.
varsayalım ismail'e benzer yönde tvde rastlamaya aşina olmadığımız tarzda bir yapım olmuş. konfüçyüs okulu adeta her bölümde bilgece bir söz, kapital düzene karşı bir söylem duymak mümkün. şensoy'un kendine has kelime oyunları içeren zekice işlenmiş mizahı her köşesine işlenmiş dizinin. öyle ki her karakterin söylemlerinde bu laf ebeliğinin izlerini görebiliyorsunuz. 90lı yılların siyasi havasını hicveden kesip kesip skeç yapılası çok hoş bölümler içeriyor. uzun lafın kısası şimdikiler gibi vatandaşı uyuşturacak iktidarın hoşuna gidecek yada reytingleri coşturacak fazla bir şey yok. varsa yoksa konfüçyüs. * 8 bölüm sürmesine şaşmamak lazım.
son olarak o mükemmel şarkısının sözlerini de yazalım :
a-a-a-a titi
a titi pa titi
mi fa sol, mi fa sol
zor iştir boş gezmek, fazla mesai ister
yatacak yer ister
yemek ister içmek ister
zor iştir boş gezmek
uzun uzun yürümek ister -mek ister
la si do, la si do
yürürüm hayatı,
var olmaktır işim.
var olmak ağır iş,
başka iş istemem
a-a-a-a titi
a titi pa titi
nassı yaa?!
öyle işte aaa..
mi fa sol, mi fa sol
seyyar vatandaşım tam adresim yok benim
boş gezmektir işim
nerde akşam orda sabah
mi fa sol, mi fa sol
zor iştir boş gezmek,
eni konu yüzsüzlük ister -lük ister
la si do, la si do
yürürüm hayatı,
var olmaktır işim.
var olmak ağır iş,
başka is istemem.
---Ürkek bir savaş gemisi ya da keşfe çıkmış bir tekne, ta uzaklardan kuş sürülerini görmeyip de, güneşin altında yüzen beyaz yığını ve çevresindeki köpüklü beyaz dalgaları görünce, heyecandan titreyen parmaklarla, zararsız ölüyü gemi defterine yazar: ''Burada sığ yerler, kayalar, yarılan dalgalar var. Dikkat!'' Artık ondan sonra belki yıllar yılı, gemiler o yerden sakınır; tıpkı önden giden koyun bir değneğin üstünden atladı diye, değnek olmadığı sırada bile aynı yere gelince hep atlayan budala koyunlar gibi. Eskilerin yaptıkları yasalar budur işte! Böylesine boşunadır geleneklerimiz! Toprakta temeli olmayan, artık havalarda bile uçuşmayan eski inançların inatçı kalıntıları budur işte! Budur softalık dediğimiz şey!---
Basit bir macera romanından kat kat fazlası olan bir klasik. Çok farklı açılardan yaklaşılıp değişik çözümlemelerle farklı anlamlar çıkarılabilecek bir trajedi. Soğuk yenmekle kalmayıp boğazda kalan bir intikamın öyküsü. Yazar ana olay örgüsünü anlatırken karakterlerin iç dünyalarına giriyor, denizcilik, balinacılık, balina türleri vb. bir çok konuda hikayenin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunabilecek konu ve olgu hakkında derinlemesine bilgiler veriyor. Bu anlatıları kendi denizcilik geçmişinden ve aynı zamanda yaptığı okumalardan izler taşıyor.
Edebiyat dünyasına ''Kaptan Ahab'' gibi güçlü bir karakter kazandıran bu roman ve yazarı kitabın yayınlandığı dönem ve sonrasında hak ettiği ilgili görmemiş. Büyük eserlerin çoğunda olduğu gibi zamanla değeri anlaşılmış mutlaka okunması gereken klasiklerden.
Cenk&erdem beylerin çeşitli abuk videoları kendilerine has mizahi bir dille yorumaladığı ve bol bol duralım, oynatalım içerenköy bir porogram. Açılımı haberden önce tok karnınadır ve söylenişi hıçkırma şeklindedir. Zamanında kanal24te yayınlanmıştı şimdi ise youtubeda devam ediyor. Jenerik müziği gremlins filminden alınmadır.
büyük patlama teorisi.
yalnızlıktan ve boşluktan darlanan yaratıcı sıkıntıdan patlar ve yok olur. bu patlama sonucu bildiğimiz evren oluşmaya başlar ve olaylar gelişir. uçsuz bucaksız evren bir sıkıntının ürünü anlayacağınız.
böylece tanrının mevcudiyeti ve hayatın anlamı ile ilgili sorunsalları çözmüş bulunuyorum. herkes rahatlasın artık. nerde kaldı benim çayım? *
uyumsuz, kendi ve çevresiyle sorunlu bir genç olan karakterimizin ünlü bir rock müzisyeni olması ve daha ziyade kısa zamanda kazandığı bu ün ve para ile mücadelesini anlatıyor roman. rock müzisyenlerinin tüm bilindik aşırılıkları, kariyerleri boyunca edindikleri tecrübeler, sahne hayatı vs. hepsine değinilmiş. karakterimizin olan biten ile hesaplaşmasını, bunalımını okuyoruz ve meselenin ne istediğini bilip bilmeme düğüme takıldığını gözlemleyebiliyoruz.
karakterimizin tasvir edilen görünüşü joey ramone'u anımsattı bana. müzik endüstrisinin sanat ve sanatçı üzerindeki etkisi, olayın sanattan çok ticari bir ürün çıkarma haline dönüşmesi gibi eleştirel anlatımlara da rastlıyoruz. para ve şöhretin mutluluk getirmediği söyleminden daha fazlası var bence.
bitmesiyle yalnızlaştığım romanlardan biri oldu.
piyasada baskısı olmadığı için sahafların fiyatlara abandığı nice kitaplardan bir tanesi. nadirkitap sitesinde en ucuzu 80tlden satışta.
yeniden basılsa da daha makul kazıklansak.
kısa dönem asker için değil de artık bedelliler için kullanılması gereken tabir şayet ille de kullanılacaksa. malum ücretli artık poşet dediğimiz şey. kısa döneme başka bir şey bulursunuz artık uzun dönemler.
görüntüde doğanın korunması, kirliliğin önlenmesi gibi sebepler öne sürülse de arka planda dönecek ticari dümeni fark etmek zor olmasa gerek. birden bire doğa sevdalısı olduklarına inandıramadık tabii. sevmedikleri bir kulak arkamız kalmıştı o da kalmayacak yakında.
benim bu duruma kendimce yapacağım protesto her markette rakip firmanın poşetini kullanmak. mesela bimde migros poşeti, migrosta bim poşeti kullanmak. hadi bakalım.
cioran'ın aforizmalarından oluşan kitabı. doğduk işte napalım yaptık bir hata diyerek not aldıklarımı yazıyorum :
- Hiçbir şey yapmıyorum, tamam ama saatlerin geçtiğini görüyorum- onları doldurmaya çalışmaktan iyidir bu.
- Her sevincin başında, hatta sonunda bir Tanrı vardır.
- Sadece olumsuz yanları olsaydı, ölmek olanaksız bir eylem olurdu.
- Ne zaman işler yolunda gitmese ve beynime acısam, dayanılmaz bir haykırma isteğiyle çılgına dönüyorum. işte o zaman reformcuların, peygamberlerin ve kurtarıcıların hangi vasat uçurumlardan çıktıklarını seziyorum.
- Uyuyamayanın her gün yaşadığı çarmıh acısının yanında isa'nın bir kerecik çarmıha gerilmesi nedir ki?
- Bilmeme her şeyin temelidir, her şeyi her an yinelediği bir eylemle yaratır, bu dünyayı ve herhangi bir dünyayı oluşturur, çünkü gerçek olmayanı gerçek sanır. Bilmeme bütün hakikatlerimize temel olan çok büyük bir yanılgıdır, bir araya gelmiş bütün tanrılardan daha eski ve daha güçlüdür.
- insanlar Tanrı'dan ne denli uzaklaşıyorsa din bilgisinde o denli ilerliyorlar.
- Bir kitabın asıl değeri konunun önemine değil (aksi takdirde ilahiyatçılar yarışı kazanırdı, hem de açık arayla), ilineksel ve önemsiz olanı ele almsına, en küçük ayrıntıya hakim olmasına bağlıdır. Özsel olan hiçbir zaman en küçük bir yetenek gerektirmemiştir.
- Gülünç olmaktan korkan iyilikte de kötülükte de hiçbir zaman başarılı olamaz, yeteneklerinin altında kalı; deha sahibi olabilecek biri olsa bile vasata mahkum olacaktır.
- Müzik tutkusu başlı başına bir itiraftır. Kendini müziğe adamış, tanımadığımız birini, müziğe karşı duyarsız ve her gün yan yana olduğumuz birinden daha iyi tanırız.
- Doğa insana izin vermekle, bir hesap hatasından fazlasını yaptı: kendine suikast.
- Birinin verimsizliğini yüzüne vurmak, onu bundan dolayı kınamak kabalıktır. Hele ki bu verimsizlik ilke olarak ortaya konmuşsa, kendini gerçekleştirme tarzıysa, o kişinin ... düşüyse.
- Müzik içimizde neye seslenir, bunu bilmek güç; kesin olan şu; müzik öyle derin bir bölgeye dokunur ki delilik bile oraya nüfuz edemez.
- Bir yapıtın esası olanaksızdır- ulaşamadığımız, bize verilmemiş olandır. Yoksun olduğumuz her şeyin toplamıdır.
- Yaşamak savaşta toprak yitirmektir.
- Sorumluluk probleminin bir anlamı olabilirdi, ama doğmadan önce bize sorulsaydı ve olduğumuz kişi olmaya tam olarak razı olsaydık...
- Hiçbir mutlak hükümdar, kendini öldürmeyi kafasına koymuş bir zavallının gücüyle karşılaştırılacak bir güce sahip olmamıştır.
- Tanrı'nın vaktiyle bir çözüm olduğu, bu kadar tatmin edici başka bir çözüm de bulunamayacağı aşikar.
- Bilinçsizlik vatandır; bilinç sürgün.
- Her koşulda, haksız olduklarında bile ezilenlerden yana olmalıyız, ama ezenlerle aynı çamurdan yoğrulmuş olduklarını da unutmadan.
- Toplumsal felaketlerin can sıkıcı yanı, önümüze çıkan herkesin kendisini bu konuda konuşacak kadar yetkin görmesidir.
- Ancak hiç değişmeyen kişinin kanıları olur.
- Yeterince uzaktan bakınca bir şey ne iyidir ne de kötü. Geçmişi yargılamayı düşünen tarihçi bir başka yüzyılda gazetecilik yapıyor demektir.
- Gönül rahatlığıyla düşünebildiğim biricik anlar, hiç kimsenin gözünde hiçbir şey olmamayı dilediğim, kim olursa birinin belleğinde en küçük bir iz bırakma fikrinin yüzümü kızarttığı anlardır.
- insanları uyandırmanın suç olduğunu ve kendi hallerinde bırakmanın bin kat daha iyi olacağını bilmemize rağmen (çünkü uyandıklarında onlara önerecek hiçbir şeyimiz yok), onları onları sarsmalı ve uykularından çekip çıkarmalıyız.
- içsel arayışa eğilimi olan kişiyi şundan tanırız: Başarısızlığı her türlü başarıdan üstün tutar, kuşkusuz bilinçsiz olarak onu arar da. Çünkü başarı bizde ayrıca var olan ve tamamen özel olan şeyden bizi uzaklaştırdığı halde, her zaman asli olan başarısızlık bizi kendimize ifşa eder; Tanrı'nın bizi gördüğü gibi görme olanağı sunar bize.
- iki tür kişilik: gündüzcü ve gececi. Yöntemi de, etiği de farklıdır onların. Gün ortasında sözlerini sakınır, karanlıkta her şeyi söylersin. Başka insanların uykuya daldıkları saatlerde kendini sorguya çeken kişi için, düşündüğü şeyin kurtarıcı mı olduğunun, yoksa üzücü sonuçlar mı doğuracağının pek önemi yoktur. Bundan dolayı, o kendine ya da başkasına yapabileceği kötülüğe aldırmaksızın, doğmuş olma talihsizliğini kurcalar durur. Tehlikeli hakikatlerin baş döndürücü sarhoşluğu gece yarısından sonra başlar.
- Çok uzun süre gelmiş geçmiş en normal varlık olduğum düşüncesiyle yaşadım. Bu düşünce bana verimsizlik zevkini, hatta tutkusunu verdi: Aptallığa ya da taşkınlığa batmış, meczuplarla dolu bir dünyada kendini göstermek neye yarar? Kendini kimin için harcayacaksın ve... ne uğruna? Her koşulda kurtarıcı, ama şu anda yakıcı olan bu kesinlikten tamamen kurtulup kurtulmadığım ise meçhul.
- Kötü şairleri daha kötü yapan, bir botanik ya da jeoloji kitabından daha çok yararlanacakları halde, sadece şairleri okumalarıdır (kötü filozofların filozoflardan başka kimseyi okumamaları gibi). insan ancak kendi alanından uzak disiplinlerle ilgilenirse zenginleşir. Bu, elbette ki, sadece ben'in ortalığı kırıp geçirdiği alanlar için doğrudur.
- Telaşla çırpınanların hepsi haksızlık üzerine haksızlık yapar, en küçük vicdan azabı duymazlar. Hissettikleri sadece huzursuzluk olur. -Vicdan azabı, bir şey yapmayanlara, yapamayanlara mahsustur. Bu azap, böyle insanlarda eylemin yerini alır, etkisizliklerine teselli kaynağı olur.
- Tarih okumaktan aldığım zevk, sonu iyi biten her şeye karşı önyargımdan doğdu. Fikirler can çekişecek durumda değildir; fikirler ölür elbette ama öleceklerini bilmede; oysa her olay, ancak sonuyla vardır. Tarihçilerin sohbetlerini filozoflarınkine tercih etmemiz için yeterli neden.
- insanların birtakım fikirleri olması kaçınılmazdır, olağandır; inançları olmasıysa kadar kaçınılmaz, olağan değildir. Ne zaman inançlı birine rastlasam, ruhunun hangi kusuru, hangi çatlağı ona bu soruyu sorma alışkanlığım konuşma zevkimi berbat eder, bana vicdan azabı verir, kendi gözümde beni iğrenç kılar.
''Merhaba, ürününüz temin sorunlu olması nedeniyle tedarik süreci beklenmiştir. Ürününüzün tedariği sağlanmış olup en kısa sürede kargoya verilecektir.'' yazıyor son yazıda. yani değişim için beklediğim göndermeleri gerekirken başka kitap yolladıkları ürün stoklarında yokmuş. elinde olmayan kitaplar yerine kasıtlı olarak yanlış kitap göndererek alenen nitelikli dolandırıcılık yapıyorlar anlayacağınız.
kitap güç te olsa elime ulaştı. pişmanlığımı tekrar belirtmeme gerek yok sanırım. bundan sonra idefix benim için bitmiştir. kara listeye aldım. darısı diğer mağdurların başına. sesinizi çıkarın, hakkınızı arayın yoksa daha çok beklersiniz.
herhangi bir şekilde firmayı karalamak amaçlı açılan temelsiz bir başlık değil bu. x ya da y firması olmuş önemli değil. müşteri memnuniyetini hiçe sayan, sorun çözümü ve kriz yönetiminden bir haber vaziyette bir işletmenin durumuna ve daha önemlisi insanların sıkıntılarına dikkat çekmek için açılmış bir başlık.
kendi özelimde yukarıda verdiğim linklerde dile getirdiğim gibi 3 haftadır bu firmadan kitabımı bekliyorum. görüşme ve yazışmalarımda olumlu bir yanıt alamıyorum. hep aynı şablon cevaplar, otomatik dönüşler... kitabın durumu hakkında bilgi veremiyorlar.
bu süre içerisinde epey bir araştırma yaptım. şikayetvar.com sitesinde, twitterda ve gerekse ekşi sözlük ve arkadaş çevremde dile getirilenler epey sıkıntılı bir tabloyu ortaya çıkarıyor:
idefix, müşterilerinin kitaplarını kasıtlı olarak yanlış gönderiyor!
kasıtlı diyorum çünkü çok sayıda kişi aynı sorundan muzdarip. muhtemelen kampanya döneminde elinde olmayan veya stoğu tükenen kitapları da satışlar etkilenmesin diye var göstererek temin edilemeyen kitaplar yerine çocuk kitapları gönderip süreci uzatmaya çalışıyorlar. sonra işin yoksa iade/değişim ile uğraş dur.
siparişin yanlış gönderilmesi ve değişimin yapılmamasından daha fazla şikayet de siparişlerin çok geç gönderilmesi yada gönderilmemesi, ayıplı mal gönderilmesi, iade ücretlerinin ödenmemesi gibi sorunlar üzerine. yalnızca şikayetvar.comdaki son bir ayda yazılan ve çözülmeyen şikayetlere bakarsanız sallamadığımı fark edeceksiniz.
daha önce de temin sorunu yaşayıp kullanmayı bırakmıştım. hata bende, ithaki indirimine kanıp sipariş vermiş oldum. kitabıma kavuşayım başka bir şey istemiyorum artık. bir daha bedava dağıtsalar kitap almam bu siteden. ilgilenenlere uyarım olsun mağdur olmamak adına aklınızda bulunsun.