Daha çok seven bulunur, sorunumuz daha çok sevilecek insanı bulamayacağımızı düşünmemiz. Ama hep unutuyoruz bir zamanlar en sevdiğimiz pasta havuçlu kekti, şimdilerde limonlu cheesecake. Kimseyi alışkanlık yapmayın, yalnızca kendi kalbinizi öpün.
bir tencere yemeği yesem bile doymadığımı düşünmesi.
-anne yeterli o
-şş
-anneeğ
son kaşık hep eklenir.
bir de hava 40 derece bile olsa üşüdüğümü düşünmesi.
(bkz: seviyorum kız seni)
kimlik karmaşası kesinlikle değildir. kimlik bunalımı iyi bir şeydir çünkü ergenler kimlik arayışı icindedir, kimlik karmaşası kişimim kendisini bulamadığını gösterir yani bu oldukça kötü bir şeydir.
Galiba sadece benim sevmediğim bi eylem. bi defa çoraplarınız ıslanıyor, aksamında apandist sanıp hastaneye koştuğunuz şey gaz sancısı çıkıyor.
(bkz: düşmanıma ver, amin)
bir arkadaşım vardı bir gün gözü mor bi halde okula geldi.
-Ne oldu sana?
-dün bir çocuğu dövdüm.
-Ee bu hale nasıl geldin?
-ben yorulunca da o beni dövdü.
Yoga. şimdi ıyy sen başlığa yazma git çakra aç diyeceksiniz çünkü ben de böyle düşünen bir insandım ama fiziksel bir rahatlama istiyorsanız mutlaka denemelisiniz, esneklik kazandırır.
(bkz: zihinseli bulan varsa bana da anlatsın)
Bazen konseptli bir evlilik görünce ben de yüzüklerin efendisi, harry potter gibi konseptler istiyorum. Ama iş takı takma bölümüne gelince babaannem "Ben gavura bir şey takmam" filan der, buhranlara kalıyorum hof.
iki gündür kendimden beklenilmeyecek bir haldeyim, çok mutsuzum. Daha berbat olansa bu durumu çevremdeki kimseyle paylaşamamak. insanlar ciddi ciddi üzülmediğimi, ölüm haberi gelse ona bile gülümseyeceğimi sanıyorlar. Bazen oluşturduğum duvardan nefret ediyorum, canım yanıyor.
şimdi yazacağım olayı ilk defa anlatıyor olacağım.
üniversitenin ilk yılında evimin olduğu mahallede bi adam vardı ve sakız satıyordu. bir gün eve geçerken birkaç tane alayım dedim neyse adamın arkasından koştum filan durdum "şey ben sakız.." adam arkasını döndü "hıı" diyerek bir iki adım geriye gittim. çok yaşlıydı ve yüzünde bir çeşit yara vardı. korktuğumu anlayınca "insan yemem ben" diyip arkasını döndü ve gitti. asla duygusal bir insan değilim ama o gün kendime gelemedim.
yaklaşık bir ay sonra ( 4 aydır boksa gidiyordum) antrenmandan çıktım eve geçerken adamı gördüm. yanında birkaç çocuk, dalga geçer gibi sakız kutusunu filan almaya çalışıyor. koşarak yanlarına gittim "rahat bıraksanıza ulan amcayı." dedim. tabi kendime de güveniyorum "döverim ya ben bunları" diye. çocuk beni hafifçe itti o an dayanamadım yumruk attım. en son bir elin yüzüme geldiğini hatırlıyorum.(çok ciddiyim)
neyse ben hastaneden çıktım, şikayet işlemleri falan filan bir gün yine eve giderken karşılaştık. sakız aldım, gülümsedi ve koluma girip beni eve kadar bıraktı. ne zaman görsem uzun uzun sohbet ederiz ve beni evime bırakır. şimdi düşünüyorum da o gün iyi ki o dayağı yemişim yoksa ben bu vicdan azabını ödeyemezdim.
(bkz: evet, tamam insan okuyacak)
Wilhelm Reich-Dinle Küçük Adam
aldous huxley-cesur yeni dünya
emile ajar-onca yoksulluk varken
zülfü livaneli-serenad
son okuduklarım arasından bu kitapları seçebilirim ama her kitabın kendisine göre bir etkileyici yanı oluyor. önerilenler bitince sizi boşluğa düşüren kitaplardır.
dersteyken babam aramaya başladı. birkaç defa arayınca merak edip açtım:
-efendim baba?
+hede hödö...
-baba duymuyorum, dersteyim.
+hocana söyle sessiz anlatsın bir şey konuşuyoruz.
-baba kapat!