bunlardan bir tanesi sanırım günler önce yaşanmıştı, bugün yine bir kavga olmuş, videoları twitter'da dolaşıyor orada denk geldim. gördüğüm kadarıyla sakin başlayan bir oturum var, bir kadın vekil bunları kayda alıyor, hdp'den diye hatırlıyorum. bir an gerginlik oluyor oturumda, hdpli vekilin yanında akpli bir vekil niye kayda aldığını soruyor, cevabını biraz sert alıyor. sonra "indir onu vururum bak" diye elini kaldırıyor. kadın vekil bunu başkan'a söylüyor derken akpli vekiller ile hdpli vekiller arasında kavga gerginleşiyor. video kaydı hareketlilik sebebiyle belli olmasa da kadına da sanırım o sırada vuruyorlar.
çok trajikomik vekillere sahibiz. bize sağduyulu olmamızı bunlar söylüyor, bizi temsil ediyorlar. aslında onlara bakıp neden bu kaosun içinde olduğumuzu az buçuk anlayabiliriz. milletin vekili nasıl kalkıp erillik gösterisi yapar anlam veremiyorum. kadına şiddet mecliste de var. kadının hangi partiden olduğuyla ilgilenirsiniz şimdi. ama mesele bu değil. bu akpli vekil sonradan inkar ediyor "vururum" dediğini. ama zaten çoktan video kaydına alınmıştı.
gövde gösterisinin yeri değil orası üzgünüm. bizleri temsil ediyorsunuz, milleti, halkı. bunlar oluyorsa da oturup kendi halimize ağlayalım.
bugün gerçekleştirmiştir. bir kez daha adaletin ne kadar yetersiz kaldığını ve eril adalet zihniyetinin kadına taciz tecavüz konusunda sert bir tutum gösteremediğini görüyoruz. bu adam çıktı şimdi, öbür gün başka bir öğrencisine yapmayacağının garantisini kim verecek? zira adalet veremiyor artık.
tecavüz eden serbest, istismarcılar savunuluyor ulan nasıl ülke olduk çıldırmamak işten değil.
cansel için susmayın. yarın aynısını siz ya da bir başkasının yaşamaması için sesinizi çıkartın.
sözlükte şu sıralar sık şekilde gözüme çarpan garip bir ifadedir. kastedilen aslında büyümüş, erginleşmiş bir kadın kişisi olduğu halde neden "kız veya kadın" şeklinde yazılır net bir açıklık getiremedim.
misal "otobüsteki erkek veya oğlan" gibi bir başlık açıldığında herkesin tepkisi aynı olacaktır bu ne biçim başlık gibi. ama kız veya kadın ibaresi söz konusu olması durumunda hiçbir sorun gözlenmemekte ve aslında her ikisi de aynı kapıya çıktığı halde kadın kişisi cinsel ilişkiye girip girmemesiyle göze alınıyor.
meselenin daha büyük kısmı ve arka boyutu kadınların kategorize edilmesi ve bu kategorize hakkını kişinin kendinde görmesi gibi garip bir konudur ki o kadının evli ya da bekâr oluşu, cinsel ilişkiye girmiş ya da girmemiş olması tamamen kendisini ilgilendirir.
bu bahsi edilen hormonlar yalnızca erkeklerde değil bir o kadar kadınlarda da mevcut. bunu kendi üzerinize hak olarak yıkamazsınız. ayrıyetten hormonlarına karşı duranları kutlamak kadar abes bir durum olamaz çünkü bu bir başarı değil, üstün bir durum da değil, ne yapalım tecavüz etmiyorsunuz diye alkış mı tutalım, zihniyetsiz misiniz abicim siz?
doğuştan esir olduk diyerek bir şeyleri örtbas etmeye ya da haklı çıkarmaya çalışmak ne kadar acizce. dediğin tanrı onun yanında sana irade ve nefs vermiş, akıl vermiş ki doğruyu yanlışı kendi seçimlerinle ayırt et diye. uçkuruna sahip çık diye. vay efendim küçümseniyorlarmış, vah vah. acındır bari biraz da git iki üç kadına göz dik. ne de olsa hormonların bunu gerektiriyor dimi haspam.
can yayınları öncülüğünde şubat 2016'da 1.basımı yayımlanmış biyografik içerikli kitaptır.
--spoiler--
1927, Virginia Woolf'un edebî hayatının verimli bir yılıdır, Deniz Feneri'ni yazmayı tamamlamış ve bastırmıştır. Aynı yıl, Woolf, edebiyat tarihinin devrim niteliğindeki eserlerinden biri olarak değerlendirilen Orlando romanına ilham kaynağı olacak büyük bir aşk yaşar. Kocası, yayıncı Leonard Woolf'la birlikte yaşadığı Monk's House'un hemen yakınındaki aile şatosunda hayatını sürdüren Vita Sackville-West'le tutkulu bir ilişkiye başlar. Kendi bohem hayatı ve Vita'nın gösterişli, eksantrik, aristokrat hayatı arasındaki uçurumun, tutkunun, kıskançlığın, aşkın edebî yaratıcılığa dönüşmesinin yanı sıra, her ikisi de yazar olan iki kadının büyük aşkını gözler önüne seren roman, büyük ölçüde biyografik nitelikler de taşıyor.
Yazar Christine Orban'ın, Virginia Woolf'un özenle tuttuğu günlüklerinden ve Vita Sackville-West'le mektuplaşmalarından yola çıkarak kaleme aldığı roman, sıra dışı, güçlü, kırılgan iki kadının aşkı ve yaratıcılığı kendi tarzlarında bir araya getirişlerinin hikâyesi olmanın yanında, aynı zamanda bir başka romanın, Orlando'nun da yazılış serüveninin romanı.
--spoiler--
kitabın arka kapağındaki tanıtım bülteninden alınmıştır.
kitabı henüz yeni almış olduğum için sadece tanıtım amaçlı entry girdim. okuduktan sonra fikirlerimi yeniden bu başlıkta sunacağım.
--spoiler--
Güldünya Yayınları adını, 2004 yılında, iki ağabeyi tarafından sokak ortasında vurulduktan sonra kaldırıldığı hastanede yine ağabeyleri tarafından öldürülen Güldünya Tören’den alıyor. Güldünya Yayınları, feminist teori ve politika kitaplarının yanı sıra dünyanın dört bir yanından kadın hareketi ve farklı feminist örgütlenme deneyimleri, kadın biyografileri ve tanıklık derlemeleri, kadın edebiyatçıların eserlerini ve kadın sanatçılar tarafından ya da onlar üzerine hazırlanmış kitapları yayınlayacak.
--spoiler--
ayrıyetten internet sitesinde kitaplarına dair çeşitli yazılara, röportajlara, tartışmalara yer vermektedirler. http://guldunyayayinlari.com/
daha fazla tanınması, bilinmesi, okunması ve yayılması gerek.
"2016'yı "Kadınların gözleriyle görmek" için Kadın Ajandası'nı sizlere de ulaştırıyoruz. Kadın kardeşlerimiz öldürülmesin diye faaliyet yürüten bir dernek olan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadınların başta yaşam hakkı olmak üzere her türlü haklarına kavuşmaları için mücadele ediyoruz.Türkiye'nin dört bir yanındaki kadın cinayeti davalarını takip ederek, davalara müdahil olarak, indirimlerin uygulanmaması, caydırıcı cezaların uygulanmasını sağlıyoruz. Kaybettiğimiz kadın kardeşlerimizin aileleri ile birlikte adalet arayışımızı sürdürüyoruz. Pek çok gönüllü avukatın desteği ile kaybettiğimiz kadın kardeşlerimizin ailelerini hukuk mücadelelerinde de yalnız bırakmıyoruz. Çabalarımız sonucu 6284 sayılı koruma kanunun yasalaşmasını sağladık. Kadınların etkin biçimde korunması ve yasaların uygulanması için, kadınların yaşam hakkı için çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Bu yıl ajandamızın tasarım ve editörlüğünü üstlenen MYRA Ajansı ile " Kadın gözüyle görmek ajandası" temasını, içeriğinde öldürülen kadınların fotoğraflarını taşıyan dünyanın pek çok ülkesinden kadınların taşıdığı fotoğraflarla işledik.
Ajandanın içeriğinde sizleri öldürülen kadınların gözleriyle bakan kadınlar karşılayacak. 2016'ya kadınların gözlerinden bakmak ve derneğimizin çalışmalarına katkı amaçlı hazırladığımız 15 TL'den satışa sunduğumuz ajandamızın gelirleri ile takip ettiğimizi davalarda daha etkin olmayı, kadın kardeşlerimiz öldürülmesin diye sürdürdüğümüz çalışmalara maddi katkı sunmayı planlıyoruz.
Sizler de kadınlar yaşasın diye yürütülen bu çalışmalara destek sunabilirsiniz. 2016 Kadın Ajandası'ndan satın alabilir, müşterilerinize, çalışanlarınıza hediye edebilirsiniz. Kadınların güldüğü bir 2016'yı hep birlikte yaratmak için, Kadın Ajandası'nı sizlere de ulaştırıyoruz."
(Tanıtım Bülteninden)
bir günlüğüne bir paket sigara yerine bunu almanızı yeğliyorum.
satın alıp katkıda bulunmak için ise d&r veya idefix'e göz atabilirsiniz.
kadın cinayetlerine müdahale etmek konusunda herkes bir ucundan tutmalı bu işin.
kadın cinayetlerinin yüzde bin dört yüz arttığı, her gün gazetelerden bir kadın arkadaşımızı daha kaybettiğimizi haber aldığımız koşullarda yasama, yürütme, yargı bu katliamı sadece seyrediyor ve bu yüzden unutmayın, kadın cinayetleri politiktir.
biriyle tanışırken her insanın kafasında kurguladığı belli başlı kriterler vardır, bu kriterler içinde dini bir ölçüt olarak ele almak ne kadar doğru veya elzemdir?
şahsi düşüncem; din bir ölçüt olamaz, iyi insanın özü dinden önce içsel ve karakteristik bir olgudur. genelleştirerek ne bir dine mensup insanlar iyi insan olarak nitelendirilebilir ne de tanrıtanımaz bir insanı kötü olarak değerlendirebiliriz.
uykun geldiği hâlde ders çalışmak zorundasındır, final sınavının şakası yoktur, sülâleni belleyecektir. ulan şu an ders çalışmasam uykum gelmez yemin ediyorum, reva mı bu?
kurucusu epiküros olmakla birlikte, mutluluk arayışını konu eder. epikürizme göre de mutluluk tanrıyı göz ardı etmekle mümkündür, çünkü tanrının varlığını kabul etmiş insan, tanrıdan, ölümden, ölümden sonraki yaşamdan korkar, mutluluğa en önemli engeller ise korkuyla başlar. ölümden sonra hayat yoktur der epikürizm. böyle olunca, yaşarken kişinin amacı bu dünyada mutlu olmaktır. mutlu olabilmek için de insanın mutluluğunu engelleyen korku ve isteklerden kurtulması gerekir. fakat epikürosa göre hiç de zor değildir bu aşama, zira tanrı insanlarla ilgilenmez, bundandır ki tanrıdan korkmamalı, tanrılar bizim işlerimizle ilgilenmediklerine göre ölümden korkmak da yersiz olacaktır. bundan acı da çekmeyecektir insan zira epiküros; "belaların en korkuncu sayılan ölüm bizim için hiçtir" demiştir. bu noktada mutluluğu engelleyecek bir durum da yoktur.
epikürizmle ilişik olarak hedonizm yani hazcılık da açıklanmıştır epiküros tarafından, "hazzın bizim için hayatın en üstün amacı olduğunu söylemekle ne sadece her şeyin tadını çıkarmak isteyenlerin zevkini ne de maddi kaygıları söylemek istiyorum; bizim için haz bedensel acı çekmemek, ruhsal olarak da hiçbir huzursuzluk duymamaktır."
bunun için ne yapmak gerekir? bu sorunun cevabı salt ölçülü bir yaşamdan geçer, erdemlerin tek kaynağı da ölçülülüktür, akıllı, doğru ve namuslu yaşamadıkça mutlu olmanın, mutlu olmadıkça da akıllı, doğru ve namuslu yaşamanın mümkün olmadığını ölçü öğretir.
bu başlık ile ilgili en temel iki kavram mutluluk ve ölçülülükten başka bir şey değildir. arasındaki bağ ise asıl çözümü ortaya atar.
bunu bir de siyaset öğrencisi olanlara sorun. misal; bana.
bütün hücrelerimle yeter diyorum artık. yeter. demokrasi ne demek bilmeyen, seçimin bilincinde olmayan bir yığın halkın at yarıştırır gibi parti yarıştırmasından müthiş derecede gına geldi.