elbette insanlara giren çıkan bizi ilgilendirmez, fakat elon musk'ın mars'ta koloni kurma ile ilgili projesinin sunumunu yaptığı şu günlerde italya'nın ve hristiyan dünyasının uğraştığı şeyler gerçekten üzücü.
bir devlet bankası olan t.c. ziraat bankası a.ş.'nin veri merkezi ihalesini rus croc adlı şirkete ait olan ngn adlı şirketin kazanması olayıdır.
bölgesel güç olduğunu iddia eden ülkemizin verileri, her fırsatta kuyumuzu kazan rusya'ya üç beş kuruşa satıldı. ne rus hackerlarının, ne de rus istihbaratının uğraşmasına gerek kalmadı.
rusya bankası sberbank'ın şirketi denizbank'tan sonra, rus şirketi croc da hem ziraat bankasının hem de finansbank'ın veri işlerini alarak ekonomimizde dönen paranın her türlü kaydının moskova'da tutulur hale geldiğini gösterdi.
bu nasıl iştir? hangi güçlü veya güçlü olmaya çalışan devlet, verilerini ve parasını yabancı bir ülkeye teslim eder? hele bu ülke rusya ise???
şanlıurfaspor 2. başkanı kemal süt'ün görevinden istifa ettikten sonra sarfettiği cümledir.
böyle kulüp tarzı yerlerde bu klişe lafları hep duyuyoruz, acaba diyorum ingiltere veya almanya'da da böyle bir kafa var mıdır? yani birisi çıkıp "hiç kimse borussia mönchengladbach'dan büyük değildir." falan diyor mudur ki?
rusya'nın ab ülkelerinde istikrarı bozmak, avrupa parlamentosu'nda söz sahibi olmak ve ab'nin bütünlüğünü sarsmak amaçlı aşırı sağ partileri desteklemesidir.
jobbik'in sitesini incelediğinizde "moskova merkezli avrasyacılık" fikrinin mimarı alexander dugin ile gabor vona'nın konferansı, ab'nin rusya yaptırımlarının haksızlığı ve kırım işgalinin legal olduğu gibi açıklamalar var. benzer tutumlar front national ve diğer aşırı sağ partiler için de geçerli. böylesi açıklamaları ise sadece rusya'nın beslediği adamlar, siteler, hareketler ve bizzat rusya'nın sesi/sputnik yapıyor.
türkiye'de bir yanılgı olarak (belki bilinçli olarak yaratılan bir yanılgı) sanki sadece türkiye'de halklar karışmış da, bu nedenle türk kimliğinin tartışılması gerektiği veya böyle bir halkın olmadığı gibi basında, sözde akademik ortamlarda ve sosyal medyada yazılar arada çıkar ve tartışma yaratır.
oysa ki tüm insanlık birbiriyle iç içe geçmiş durumdadır, hatta halk, ırk, millet ve toplum gibi bilinç gerektiren şeyler yokken karışmalar belki de tamamlanmıştı.
aslında bu genetik karmaşa, bir düzene sahip. dna sarmalı, genleri sırayla dizdiği gibi toplumları da çoğrafi konumlarına göre dizmiş durumda ve temel farklılık, kültürde ve dilde ortaya çıkıyor.
türkçe konuşan kitle, yakınındaki diğer halklar gibi batıdan doğuya ve kuzeyden güneye doğru belli gen havuzlarının etkisinde kalmış durumdadır. Birçok komponent aşağı yukarı aynı çıkarken, bazı komponentlerdeki oranlar ciddi değişiklik gösteriyor ki bu da fiziksel farklılıklara yansımış durumdadır.
bağlantıyı incelediğinizde terminolojiyi öğrenmeniz gerektiğini fark edeceksiniz, kısa süreli göz atmadan sonra nerede neyin kastedildiğini anlar hale gelirsiniz.
örneğin "caucasian" komponentinin ne kadar etkin olduğunu göreceksiniz, ama hemen "vay biz çerkesmişiz." kafasına girmeyin. çünkü burada kastedilen "caucasian" gen havuzu farklı bir değerlendirme kriteridir.
neyse, bağlantıyı bir inceleyin bakalım. türk topluluklarının genetik karşılaştırmaları ilginizi çekecektir.
unutulmaması gereken bir diğer nokta, türkiye'den dna test örneklerinin yeteri kadar olmadığı ve bu nedenle de değerlendirmelerdeki derinliğin, çeşitliliğin ve bilginin sınırlı oluşudur. yani siz anadolu'da bariz bir şekilde bir türk boyuna mensup olabilirsiniz. ancak yüz binlerce örnekle karşılaştırıldığında ve anadoludan örnekler az olduğunda kaliteli bilgi alma oranı da düşecektir. örnek sayısı arttıkça daha ayrıntılı ve doğru bilgiye ulaşılmaktadır. Ayrıca belli sitelerde yapılan testler, örnek sayısı arttıkça güncellenmektedir.
kırım tatar milli hareketinin diasporadaki liderlerinden. Cafer Seydahmed Kırımer'in ardından liderliği o devraldı. Romanya'nın Dobruca bölgesindeki Azaplar köyünde doğdu. Romanya'da hukuk eğitimi aldı. Romanya'da hem Kırım hem de Osmanlı Türklerinin aydınlanmasına yönelik dernekler kurmuş ve mecmualar çıkarmıştır. Bu mecmualardan en önemlisi Emel Mecmuasıdır. Kırım Türklerine yönelik olan bu dergi yaklaşık 10 yıl sürmüş ve Romanya'da ve Türkiye'de yaşayan Kırım Tatarlarının aydınlanmasında ciddi rolü olmuştur. Dergi, ii. dünya savaşı öncesi kapanmak zorunda kalmıştır.
Cafer Seydahmed Kırımer'in emriyle Müstecib Ülküsal, Almanya'ya giderek Almanların Kırım'a yönelik amaçlarını öğrenmek için görüşmeler yapmış, Almanların da SSCB gibi niyetlerinin Kırım'ı sömürmekten ibaret olduğunu görünce Kırım Tatar milli hareketi, savaş boyunca taraf tutmamış, ancak Almanya'da temsilci bulundurarak esir düşen Kırımlıları kurtarmaya çalışmıştır. Kurtarılabilen Kırımlılar, daha sonra mülteci olarak başta ABD olmak üzere Türkiye, Almanya, Latin Amerika gibi ülkelere yerleşmişlerdir.
Savaş sonrası Müstecib Ülküsal, Türkiye'de milli faaliyetlerde bulunmaya devam etmiş, 1960'dan itibaren Emel dergisini tekrar yayınlamaya başlamış ve 1996'da vefat edene dek derginin sürmesini sağlamıştır. Bu anlamda Emel dergisi Türkiye'nin en uzun soluklu dergilerinden biridir.