sözlük hesabımı sildirmeye karar verdim. hatta şimdi, bir derdim var bölümüne yazıcam. onay da gelir büyük bi ihtimalle. malum, kuyruk acısı var bazılarının...
insanın büyüdüğünü anlaması için yeterli bir sebeptir. hayatın koşuşturmacasından yorulup şöyle bir aynaya baktığımızda saçlarımıza düşen akları farketmememiz mümkün müdür?
arkadaşlığı sevgili muhabbetinden önde gören insandır. sevgiliyi kaybettiğinizde kayda değer bir şeyler kaybetmezsiniz ama arkadaşınızı kaybettiğinde bir daha o boşluğu dolduracak kişileri kolayca seçerek bulamazsınız.
dediğim gibi, sevgili belli bir sürelik sizin yanınızdadır. arkadaş ise, sevginizi hak edecek düzeyde muhabbetiniz içerisinde ömür boyu değeri değişmeyecek olan bir bulunmaz hint kumaşıdır.
vatanına bağlı kaldığı için insanların sempati duyması kadar doğal bir durumdur. kaldı ki, günümüzde takdir edilen işlerin beğenilmesinin solculukla veya sağcılıkla alakası yoktur.
ilk önce belirtmek isterim ki, bu genellememde samimiyetinden ödün vermeyen sevgililere lafım yok. anlaşılan 50 karaktere sığdırmak için baya kasmışım, neyse.
bir umutla seversin karşındakini, karşılık beklemeden. hani şu yeşilçam fimlerindeki gibi, sonunu bile bile! elbette her insan sevdiği insanın leyla, bir mecnun, bir aslı, bir kerem, bir ferhat ya da bir şirin olmasını beklemiyor. fakat bir avuç mutluluk bazen tahmin bile edemeyeceğimiz pek çok şeyi değiştirebiliyor.
aslında hiçbirimizin karşımızdakine sevgisini kanıtlaması için türlü maskaralıklara girmesine veya aşkından dağları delmesine gerek yok. onu sevdiğini karşındakine hissettirebilsin, yeter. ya da karşınızdakine değer verdiğini ona belli etsin, bu onun sevdiceğini düşündüğünü gösterir. sevdiceğinin de bu sevgiyi görmemesi için kör olması gerekir heralde.
her şey hoş, güzel bir şekilde ilerlerken bir gün ayrılık kapınızı çalıyor ve medeni bir şekilde yollarınızı ayırıyorsunuz. 2-3 güne kalmadan bir bakıyorsunuz ki hakkınızda atıp tutmalar baş göstermiş. hesap sormak istiyorsunuz haklı olarak... ayrılmadan önce peşinizden ayrılmayan sünepe beyinler ne oldu da bugün size aklınca ahkam kesip dayılanabiliyor!
aldığınız cevap, bir "kendine iyi bak"'tan çok daha fazlası. amaç, "ahaha, bu ilişkiyi ben bitirdim" diye sözde karizma sağlayabilmek.
ne diyelim a dostlar, "karizma" kavramı biz görmeyeli 3 kuruşluk insanların eğlencesi olabilecek kadar basitleşmiş...
bize de, "yaşananlara saygı duymayan insanın kendisine de saygılı olmasını beklememek" düşüyor.
son olarak; hayat ne garip değil mi sözlük ya, herkes kendisine biçilen rolü layığıyla oynuyor, bir bakıma da kendisine yakıştırabildiği artistlenmelerle yaşıyor, valla!...
A former fell
I saw your name in my tongue impasse
in advance to the fans back is you did not know
head clear of the mountains
many times consumed did my hopes
and I buried in you I've died not
God to sacrifice half received these darling things
the road to me to stop half waiting though I will turn
felsefeciler para ya da güzel bir yaşam için değil kendi ülkelerinin kültür seviyelerinin gelişmesine katkıda bulunabilmek ve kendilerine göre doğru buldukları düşünceleri tüm dünyaya kanıtlayabilmek için çalışıp didinmişlerdir.
örneğin, bir laf söylüyorsunuz, lafı gediğine koymak istediğinizde hemen özlü sözlere başvuruyorsunuz.
neden? çünkü söyledikleriniz özlü sözlerle daha anlamlı bir nitelik kazanıyor, bununla beraber karşınızdakini etkileme ve düşüncelerini kabul ettirme gücünüz, kısacası ikna kabiliyetiniz artıyor.
günlerden pazardır. pazar sendromu üstünüzdedir. mevsiminin tersine yağan yaz yağmuru yaşadığınız yerin havasını bir hayli değiştirmiş ve güneşi özletmiştir. karanlık bir kasvet üstünüze çökmüştür, oturduğunuz sandalyeye yapışmış ve dört gözle monitöre bakarak entry kasıyorsunuzdur.
ülkesini gereksiz yere küçültmesin, görüntüsüyle yaptıkları arasında çelişki olmasın, halkına sadık kalsın, kendisini eleştirenlere laf yetiştirmek uğruna kendisini küçük düşürmesin, toplumdaki insanları dil, din, ırk, cinsiyet olarak ayırmasın, her dertli vatandaşının sorunlarını sabırla dinlesin, insanların aile yapısına varacak derecede halkının yaşayışına karışmasın, her şeyi dine alet edip din üzerinden siyaset yapmasın, söylediklerini sadece edebiyatta kalmadan icraata da dökebilsin.
akabinde liseye ya da üniversiteye gidildikten sonra rahat edeceğimiz yalanı da ardından gelir. bu laf karmaşasının yalan olduğu da bizzat liseli ya da üniversiteli olunduğunda anlaşılır.