Ulan dinledikçe içim kıpır kıpır hâlâ. Son dk kazana kazana yarı final oynadık. Yarı finalde de son dk attık ama o kazım sakatlanmasa finaldeydik belkide.
Şöyle doğanın ortasında, mis gibi ormanlık alan, içinde tertemiz dere akan, bülbüllerin öttüğü, kenarına balık tutulabilecek bir göl kıyısı. Bu ortamda bir evde yaşamak.
Resimde görüldüğü gibi; Afrin yeniden inşa edilsin ve sınırlar güvenli bir şekilde yeniden çizilsin. Artık her yerde virüs gibi yayılan suriler'de güvenli tampon bölge oluşturulması açısından afrine iskan politikasıyla zorunlu gönderilsin.
Net bir şekilde; kültürlerimizden en saçması olan, cenaze sonrası taziyeye gelenlere taziye sahiplerince yemek verilmesi olayıdır.
Adamın yakını vefat etmiş, acısı var, bide taziyeye gelen onlarca kişiye yemek veriyor.
işte sömürülme budur. Adam acısından çok bu kadar kişiye nasıl yemek vericem diye düşünüyor. Nasıl para gidiyor bu yemeğe biliyor musunuz. Hem taziyen var, hemde bir dünya paran gidiyor, borca giren bile var.
Hatta yemekte bir eksik olduğunda dedikodu yapılıyor. Mesela, "yemeğin yanında bir ayran bile yoktu, su ile yedik" gibi aşağılık mahalle baskıları. Hele taziyede yemek vermezsen herkes seni kınıyor.
Dinimizde taziyeye gelenlere yemek verilecek diye birşey de yok. Ama öyle bir toplum olmuşuz ki, millet dini değerlerden çok, toplum baskısına önem veriyor.
Ve hatta taziyeye sırf yemek yemek için giden şerefsizler de az değil. Herif selayı duyuyor, "aha cenaze var, taziyeye gidelim de bir yemek yiyelim" diyor.
Önceden taziyeler cenaze sahibinin evinde ve bahçesinde yapılırdı. Onca yorgunluktan sonra bir de evin kirlenmesi de cabası. Allah'tan belediyelerin taziye çadırı hizmeti başladı da bu yükten kurtuldu millet.
Asıl olması gereken, taziyeye gelenlerin cenaze sahiplerine yemek vermesi. Bir an önce de bu kültür değişmeli. Pandemi de varken fırsat bu fırsat. Başlarım toplum baskısına.