oyuncuların 'gerçekten' de mahkumlar olmasını öğrendikten sonra tekrar izlediğim film. Mahkumların neden orada oldukları hakkında en ufak bile fikir vermeden oradaki oyuncu topluluğunun amacına ortak oluyorsunuz. şekspir şekspir olalı dedim içimden.
Marmara üniversitesi hukuk fakültesi öğrencileri tarafından çıkarılmış olan an itibariyle 15 kasımda ikinci sayısının çıkacağını öğrendiğim insan hakları bülteni. dergi ekibi kulüp kurma girişimi içerisindeymiş.
detaylı bilgi için: ikarusdergi.blogspot.com ve facebook.com/ikarusdergi
özellikleri ve niteliği içindeki avukatların yaşları, dosyaların çeşitlerine göre değişen kurumumsu para kazanma mekanları. örneğin tek bir avukatın yanında çalışıyosanız benim gibi, asistanısınızdır onun, iyi çay demleyip, iyi kahve yapmanız gerekir. telefonla icra takibinden tahsilat yapmaya çalışıp, hayalinizden tebliğ edilmiş ödeme emirleri uydurup, haciz tehditleri savurursunuz. kapattığınız her dosya avukatı biraz daha zengin ederken siz, öğrenci halinizle sigortanız bile olmadan iş öğreniyorum diye dolanırsınız. bugün telefonlarla uğraşmayayım bi adliyeye gidiyim diye hergün işe giderken dua edersiniz. sonra bir gün canınıza tak ettiğinde bırakıyorum demeye yüzünüz vardır çünkü hem sigortanız olmadığından iş kanunu bakımından bi sorumluluğunuzu öne süremeyecektir avukat, hem de siz ayrılıyorsunuz diye o büro batmayacaktır. önünüze bakıp da bundan sonra böyle bir yerde çalışmıycam diyip, derslerinize odaklanmak için ertesi gün okula gidersiniz. bütün derslere gireceksinizdir artık... ta ki cebinizdeki paranın kaldığınız evin kirasına yetmediği zamana kadar... tecrübe konuşuyor. güvenin.
gecenin bir yarısı bir yerden evinize geldiniz diyelim. bir de sevdiğiniz birisi bile yok, belki dvorjak'ın 9. senfonisi az önce dinlediniz...
ne var yani olamaz mı?
neyse benim gibi bir hata yapmayın o jeff buckley klasörünü açmayın. N'olur?
banliyönün dibinde olmasındna dolayı ulaşımını sevdiğim adliye. gitmek için vapur ve banliyö yapmamın yeterli olması güzel. öte yandan 6. icradaki amca müdüre kıl oluyorum orası ayrı.
sabahın köründe dinlemek için birebirdir. hatta jefferson airplane'den başlanıp W.a.s.p, jim carrey ve son olarak da great white versiyonlarını sırasıyla dinleyin. sonra elinize telefonu alıp aklınıza ilk gelen kişiyi arayın.
neden sonuç ilişkisi belirten bir bağlaç
ki trenler hep yavaş gider.
ama trenler hızlıdır gemilerden
ki garlar kalabalıktır limanlara göre.
insanlar hızlı yaşamayı özlediler hayatları boyunca
ki yaşlandıklarını farketmediler.
farklı şehrin insanlarıyız
ki bu yüzden birlikte olamayız.
oysa ki bir deniz bile ayırmıyor ikimizi.
beraber uyumadık ki,
sabah birlikte uyanalım.
gerçekleşmemiş ihtimaller üzerine söylenen aktarma sözü.
'ya ölseydi sonbahar?'
'ya uyusaydı ayışığı?'
'ya balıklar suda yaşamasaydı?'
'ya balkonlar olmasaydı hiç?'
'ya aşıksak birbirimize?'
'ya aynı şehirde yaşasaydık?'
'ya her akşma beraber uyusaydık?'
'ya her sabah beraber uyansaydık?'
'ya ben sana kahvaltı hazırlasaydım?'
'ama ya acı çekeceksek biz, birbirimizden?'
Yani 'ya' arada pişmanlık da belirtir.
iki taraf da uluslararası hukukun kaideleriyle dalga geçmektedir. burada uzun uzun geçen sene olan olayın hukuki altyapısı da anlatılabilir. ancak bu hikayede suçsuz olan, olay sonucu yaralananlar ve ölenlerdir malesef.
aristoteles'in öğretisini öğrettiği okuldur. günümüzdeki lise kavramı da adını buradan almaktadır. liseler ve liseliler düşünüldüğünde aristodan günümüze çok şey değişmiştir.
ben öldüm isimli şarkısında, basit sözlerle beni etkileyebilmiş kaliteli grup. ayrıca orhan atasoy'un 'gamsız'ını coverlayarak, benim saygımı kazanmışlardır.
Bir kadının en güzel yeriyle yani 'gizemi' ile sayfalar süren bir serüven vaadeden sebahattin ali şaheseridir. Bir erkek en iyi bir kadını anlama çabası içerisindeyken anlatılabilirdi. Sabahattin ali bu romanında da bunu yapmış.
Kalecisini göndermesi gereken takımdır, en azından yedekte selçuk'a karşı bi tane kaleci bulundurmalıdır. (bkz: hakan arıkan) nitekim alexe karşı çok yetenekli olan korcan, selçuk konusunda aynı uzmanlığı gösterememiştir.
Bir dolunay akşamında, yeni türkünün 'dolunay' ı ile kendini arayan uçurtmacı'nın halidir.
Anlatılamayanlar hep olmuştur,
anlatılamayanların adamıdır uçurtmacı,
misyonu gereği, en absürdü olmalıdır.
ama saklanması gereken sırlar
ağır gelmektedir.
üstelik sırların tek sahibi kendisidir.
sırların efendisi olma yolunda
hızla ilerlerken
bu çöküş niye sözlük,
bu ihtiyaç niye,
uçurtmacı dediğin güçlü olacak!
güçsüz kaldım be sözlük...
blogunda (bkz: bir erkeğin bir kadının hayatını sikmesi) adlı yazısında, 'ben ki hiç bir insana orospu çocuğu dememişimdir yüzüne karşı' diyerek beni gülümseten üstad.
sevdim kendisini,
uludağ sözlükte 7. nesil olduğuma göre,
dedem olur.
takip etmekteyim efendim.
insanların fark etmediğinin de farkındadır,
sanatı için orda olmadığının da,
karnı açtır,
bin liralık alışveriş poşetleriyle önünden geçen uzun bacaklı hatunlar onu farketmemektedirler,
çok ilginç olan durum bu değildir.
o da o hatunları farketmemektedir.
hayat,
ona bir hayat vaadetmemektedir.