gürcistan'daki ses yarışmasına izin alarak katılan bir mahkum olan teona kolbaiya'nın sesinin çok beğenilmesi sebebiyle serbest bırakılmasıdır.
kadının suçunu bilmiyorum ki önemli olan bu değil. adalet dediğimiz kavram nasıl oluyor da bu kadar alçalabiliyor? oldu olacak mahkemede hakim değil yetenek sizsiniz jürisi getirilsin. sesi güzelmiş. ben daha güzelim amk.
edit: yaşadığınız ülke adil değilse diğer ülkelerdeki haksızlıkları eleştirme hakkınız yok diye bir kaide olduğunu sanmıyorum.
yazarların an itibariyle yaşadıkları, ilginç, paylaşmaya değer gördükleri ya da bu ne amk dedikleri olaylardır.
postanedeyim. sağ tarafta ilkokul öğrencileri sıra bekliyor. ellerinde rengarenk zarflara koydukları mektupları var. hepsi birer minnak ve dünya tatlısı.
karşımda ise 25-30 yaşlarında bir salak var. sırasının gelmesine 40 kişi var, boş koltuk olduğu halde ayakta duruyor. bunda bişey yok tabii. kulaklıklarını takmış arada bir dans eder gibi kafa sallıyor. birilerine tip tip sırıtıyor. insanın 'gülmeyecektin şimdi ağzının yerini biliyorum kendini cool zanneden mal' diyip çarpası geliyor.
iki tip insan da yanımda işte. biri tamamen doğalken diğeri ondan büyük olduğu halde yapmacık ve itici. olmayalım böyle. hiç gerek yok. hayat kendimiz olmamak için çok kısa.
kendisini ben de karizmatik bulmaktayım. fakat kısa veya orta boylu olsaydı kendisini ezel, karadayı gibi dizilerde jön olarak değil de güldür güldür show, yalan dünya gibi komedi dizi ve programlarında görürdük. yüzü de karakteristik ve mimiğe yatkın aslında. * kısacası sözlük bence abarttığımız adamları biraz da boy nedeniyle abartıyoruz. boy karizmaya karizma katan en önemli etkenmiş. yaşasın boy.
doğuştan rahmi olmayan bir polis adayının atama beklerken aldığı cevaptır. daha ne kadar saçmalayabilirler diye soran bizlere de verilmiş bir cevap aynı zamanda.
akşam oturma odasında kanepe örtüsünü darmadağın ederek kanepeye yayılmış, televizyona boş gözlerle bakarak sağ el şakağa dayanmış bir vaziyette sevgiliyle geçirdiğin, geçireceğin güzel anların hayalini kurarken sağ taraftan aniden bıçağa takılmış bir elma gözünüze sokarcasına uzatılır. anneniz yine üşenmemiş hastalıkta sağlıkta mutlulukta sevinçte görev bilinciyle eline meyve kabını almış size meyve soyuyordur. önce reddedecek gibi bir ifade belirir yüzünüzde, reddetmek istersiniz fakat edemezsiniz, bu her akşam gerçekleşen ve akıl sır erdirilemez bir annenin ikna kabiliyetinden midir, elmayla bıçağın birbirine takılmış olmasının cezbediciliğinden midir bilinmez asla hayır diyemeyeceğiniz bir ritüeldir. işin tuhaf yanı ise artık yavaştan yavaştan hoşunuza gitmesi ve bu minik ritüelin varlığının değil, yokluğunun koymasıdır. elimizi uzattığımız yerde bıçağa takılmış meyveyi ve meyve kabını bulamamak en büyük korkumuz olur. o zaman anlarsınız ki romantizm geçer, ailenin meyve ritüeli baki kalır. bu meyve yeme geleneği sahiplenilmeli, nesilden nesile aktarılmalıdır.
tek kişilik bir komedi oyunu (stand up demek istemedim) esnasında iki defa telefonu çalmış ve hiçbir mahcubiyet duymadan açmış, konuşmuştur. gösteriyi yapan kişi amcaya takılarak telefonunu kapatması gerektiğini söylediğinde ise 'ama ben gaziyim' cevabını vermiş ve hiç istifini bozmamıştır. birkaç dakika sonra da sahneye yanaşıp 'benim işim var gidiyorum' diyip gitmiştir. komedyen dede, izleyici ise sahnedeki oyuncudur. bu zararı olmayan minicik bir olaydır ama gazi bile bencil ve fırsatçı olmuşsa gerisini biz düşünelimdir.
arkadaş edinmenin yöntemlerini, o süreçte ne kadar canayakın olunur, ne kadar olunmaz, yapılması ve yapılmaması gereken davranışları sorgulayan başlık. yalnız kala kala iletişim kurmayı unutan, biri onunla konuşunca adeta ne yapacağını bilemeyen, bu yüzden insanları kırabilen ya da çekingen davranabilen, bu durumlarda pek konuşma yanlısı olmadığı için suskunluğumdan dolayı acaba benden sıkılır mı kaygısı taşıyan bir odun tarafından açılmıştır. yardımcı olursanız ne güzel olurdur.
her şeyin üstüne bir söz söylenmek zorunda değil. her şeyin bir anlamı olmak zorunda değil. kadına ve erkeğe sözlük anlamlarıyla bakmamak demek, sırtlarına bu kadar anlam yüklemek demek değil.
elması milyon dolarlarla satın aldıktan 1 saat sonra eve döndüğünde "ne değişti lan" diye düşünerek hiçbir kalıcı getirisi olmadığını farkeden b vitamini eksiği vatandaşın kafasını duvarlara vurmasıyla sonuçlanır.