benimdir.
sevdiğiniz kişi tarafından yazılıyorsa ne hoş bir durumdur. lakin, sadece arkadaş olarak görebildiğiniz kişi tarafından yazılıyorsa, şanstan ziyade vicdanı biraz dürter.
her ay yaptığım eylem.
çok çabuk akıyor ama çevreden aldığım iltifatlar ve gözüme gelen güzelliği, "aman saçlarım yıpranırsa yıpransın, ne yapayım" dedirtiyor. kızıl güzel arkadaşlar.
babaannem ve babamın amcası.
babaannem, ben üç yaşındayken vefat etti. az biraz hatırlıyorum, beni sevmek istediğinde ondan korkar ve kaçardım. huylarım için de aynı babaannesi derler. hiç babaanneme sarılmadım, sesi nasıl hatırlamıyorum. babaanne sevgisi nasıl bir şey bilmiyorum.
amcama gelince de, dedemden çok severdim. hep onlara giderdim. hatta bir gün dedemle ikisi otururken, karşıdan bunları görünce koşmaya başlamışım. dedem beni görünce kollarını açmış ama ben hemen amcama sarılmışım. dedem tabi hemen "geçmişini siktiminin gızanı" demiş. onu da çok ufakken kaybettim. yaşasaydı eğer, rakı sofraları vazgeçilmezimiz olurdu eminim ki.
bir nevi aldatılmışlık ihtimalinin verdiği acı, aldatan kişiyi düşününce bünyede oluşan sinir ve tüm bunlara rağmen hala seviyor oluşumdaki aptallık duygusu. beni gömün.
istisnasız cimbomludur.
kardeşim bir gün o anahtarlığı kopardı diye eve almadım, kapının önünde beklettim ve "bunu yapana kadar içeri giremezsin" diyerek tehdit ettim. yapana kadar da içeri almadım. bizde aşk böyle.
eski sevgilimdir. telefonu eline alıyor sonra da kafasını çevirip bana bakıyor bakıyor muyum diye. ulan ne bakacağım bana ne anasını satayım. bir de masadan kalkıp bir yere giderken hemen telefonu alır, cebine koyar. tut telefonu, sok götüne.
resmen benim için kullanılan tabirdir. halam bir şey anlatırken "o insanları sevmez" falan der baya da dalga geçer benimle. "kuzum insanları sevmiyorum demek nasıl bir şey" diye sorar.
evet insanları sevmiyorum. veteriner olacağım ben.
çok özlemişim seni can acım. sen bana bakmıyorken, seni izlediğimde elimde olmadan yüzümde oluşan tebessümle sevdim bu akşam. seni, sana dokunamadan sevdim. sakalların acıtmasına rağmen öptüğüm yanaklarını hiç öpemeden sevdim. kokun üstüme sinemeden ayrıldım senin yanından, kokunu burnuma hapsettim öyle sevdim. çok özlemişim seni kalp ağrım. seni seviyorum, çok seviyorum. kırgınım sana, kızgınım anla bunu. anla ki vazgeçme benden. bakma öyle terslemelerime. sen kolay mı sanıyorsun burnunda tüten adamın boynuna kollarını saramamayı, kokusunu oradan çekememeyi. ama bil işte, seni seviyorum. ben seni hep seviyorum. seni candan seviyorum. sen de beni öyle sev, lütfen öyle sev beni.
kesinlikle fotoğraf at demesi.
ister samimi olsun, ister yeni tanışmış olayım o "fotoğraf atsana" cümlesi beni bitiriyor. terslememe rağmen ısrar edenleri de öldürüyorum bu arada.
dedeme söylemek istediğim laf.
adam rahmetli babaannemin maaşı kesilmesin diye 14 yıldır evlenmedi be. yol parası çıkmasın diye her yere yürüyerek gider, boşandığı için annesinin maaşını alabilme hakkı doğan kızına evlenene kadar beni aramasın diye haber yollar falan filan. dedecim, kefenin cebine sığmaz bir tek lira.
seviyor mu sevmiyor mu diye anlamaya çalışır.
tatlı minik kıskançlıklar, sevdiğinizi göstermenin ve hissettirmenin yollarından biridir. e abartıya kaçmadıkça bizim de hoşumuza gider.
eğer kafede çalışan bir elemansanız, kız da sizi kesiyorsa bir garsonla numaranızı yazdığınız kağıdı, masadaki şekerliğin altına koydurun. sonra da yanına gidip "biri şekerliğin altına numaramı bırakmış ben onu alayım mı, yoksa kalsın mı?" diye sorun. gayet sempatik bir görüntü sergilersiniz. en azından bana sempatik gelmişti, bilemiyorum.
orada hayalet varmış diyorlar ama yine de siz bilirsiniz.
bir gün hafif karanlık burger king merdivenlerinden tuvalete giderken bir kat üstümüzde olan ufak veletlerin korka korka yukarı çıktıklarını görmemden sonra aniden söylediğim cümle. geri inişleri çıkmalarından çok daha hızlı oldu tabiki, tatlı veletler ya.
cinli, büyülü abuk subuk ürkünç kabuslar. koca kız olmama rağmen anneme depar attırır. tamam az biraz cinli olabilirim ama bu denli kabuslar beni sarsıyor...