Çöl Aslanı filminin orjinal adı. 1980 yapımı epik bir başyapıt.
Libya'nın ulusal kahramanı ömer muhtarın hayatına odaklanarak Libya bağımsızlık mücadelesini anlatmaktadır.
Sömürgeci işgallerine karşı yapılan film sayısı çok fazla değil aslında. Hatta 1.dünya savaşına ait film sayısı bile az desek daha doğru olur.
sinema endüstrisi 2.dünya savaşını daha sanatsal bulur. 1.dünya savaşı sinemacıların ilgi alanına çok fazla girmez. Bu açıdan da 1.dünya savaşı sonrasında oluşan dünyaya ait kaliteli film sayısı 2.dünya savaşı filmleri kadar değildir.
Lion of the desert bu açıdan istediğini anlatan, türünü iyi temsil eden, amacına uygun ve sinema dili olarak oldukça kaliteli yapımlardan biri olarak ayrı bir öneme sahiptir.
Ömer Muhtar'a can veren anthony quinn'in en iyi 5 performansından biridir. Çağrı filmindeki kadronun büyük çoğunluğunu burada da görmek mümkün. Gladyatör filmi çekimleri esnasında hayatını kaybeden oliver reed filmde general grazziani rolündedir. Reed'in kariyerinin en iyi çıkışlarından biri olarak kabul edilir lion of desert.
Türkiye'de oldukça fazla bilinmesine rağmen hakkında en az konuşulan filmlerdendir ayrıca.
Filmi teknik olarak oldukça uzun incelemek gerek ama öncelikle siyasi bir eleştiri yapmak lazım. Filmi devrik libya lideri kaddafi, yönetmen Mustafa Akad'a özel olarak yaptırıyor. Kendi ülkesinin mücadelesine anıtsal bir saygı duruşu niteliğinde.
Çöl Aslanı bir işgal filmi olmasına rağmen işgalciyi hakkıyla anlatmayı görece başarır. italya filmde bir yam yam ordusu değildir. Sapına kadar mekanize bir işgal ordusudur. istediğini almak için her yolu mübah gören bir ordu anlatılır filmde. Dramatize edilmez. canavarlaştırılmaz. Libya ise işgal edilen ülkedir. çektikleri acılar ve sıkıntılara romantik bir bakış sunar. acıyı daha tiyatral bir hale büründürdüğünü kabul etmemiz gerekir filmin.
Burada kısaca Libya bağımsızlık mücadelesine de değinmek gerekiyor.
1911'e kadar Libya bir osmanlı toprağıydı. Bu tarihte italyan işgali ile osmanlı'nın elinden çıktı. Mustafa Kemal' derne cephesi komutanı olarak harp ettiği Trablusgarp savaşı Libya'nın ilk düşüşüydü. Bu esaret 1951'e kadar devam etti. 400 yıllık Osmanlı hakimiyeti 1911'de sona ermişti. italyan işgali sonrasında uzun yıllar devam edecek olan halk isyanı ve direnişini başladığında, hamisi olan osmanlı zaten can cekişiyor, kendi topraklarında yeni bir ülkenin filizlerini hissediyordu. Yani Libya bağımsızlık mücadelesi, italyan faşizmine karşı verilirken; yıllarca bağlı bulundukları kendi devletleri de anadolu yarım adasına sıkışmış durumdaydı. Ülkesiz kalmış bir milletin kendi ayakları üzerinde durma savaşı diyebiliriz bu açıdan Libya bağımsızlık savaşına.
Libya'nın işgal çilesi bizden daha fazladır. Anadolu işgali, kısa bir süreci kapsasa ve topyekün bir kurtuluş savaşı ile zaferle nihayete erse de libya'da durum bu kadar kolay olmamıştır.
Libya'nın bu uzun direniş hafızasına ışık tutan lion of the desert, bugün ona yapılan tüm haksızlıklara rağmen sinema tarihinin en iyi savaş filmleri olarak yerini korumaktadır.
Ömer Muhtar dini ritüeller ile savaşan bir direnişçi olmasa, onun yıllarca devam ettirdiği müthiş zeka ürünü gerilla savaşı popüler kültüre bile mal olurdu. Ancak dini bir misyonu olan ömer muhtar, bundan dolayı savaşçı kimliği ile öne çıkarılmaz. italyanların idam ettiği basit bir arap gibi hatırlanır. Oysa muhtar, elindeki imkanlarla italyanların modern ordularına yıllarca direnebilmiş askeri bir deha, bir özgürlül savaşçısı ve bir kahramandır. Ho chi minh kadar, che kadar, emiliano zapata kadar Ömer Muhtar'da özgürlüğün anıtsal karakterlerinden biridir.
Son olarak:
Türkiye halen TRT'nin 6'şar bölümlük kurtuluş ve cumhuriyet dizilerinin ötesine geçemezken, Libya'nın büyük kahramanı Ömer Muhtar'ı anma tarzını ayakta alkışlıyorum.
Sözlüğe bilgi içerkli entry giren yazarlardan biri.
iyi de yazıyor gördüğüm kadarıyla.
Trol olsa bu başlık entry kaynardı ama bilgiye verilen değer maalesef bu.
Az evvel beşiktaşlı passolig kullanıcılarının telefonlarına "Fenerbahçenin büyüklüğü başka bir büyüklüktür adı konamaz. Şimdi daha güçlü bir şekilde çubuklunun yanında olmak için e bilet süresini uzat" diye başlayan bir mesaj attılar.
10 dakika sonra da "Değerli beşiktaşlılar sistem hatası nedeniyle tarafınıza sehven başka bir takıma ait kısa mesaj gönderilmiştir" özrü ilettiler.
Zinadan kaçarken tecavüz ve istismar'a gelinmesi daha anormal bence.
Gönüllü sekse tabu olarak yada yaklaşılmaması gereken bir eylem olarak bakan insanlara saygım var.
Ama bu insanların istismar olaylarına en çok karışanlar olmasının da mk.
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly Pan-Am
drink Coca-Cola
Pan am amerikan rüyasını tanımlayan markalardan biriymiş şiirin yazıldığı dönemlerde. Sloganı da "fly pan am" coca cola aynı kokakola zaten o zaman da...
16.yüzyılda Osmanlı Devletinin Doğu illerine gönderdiği ve yolda sele kapılıp kaybolan 3 sandık altını bulduğu iddia edilir. 17.yüzyılda Üsküdar’daki konağı sanatçıların ikinci evi olmuş, dünyanın dört bir yanından ressamları himayesine almış da bir tüccardır.
ismail Hakkı Uzunçarşılı’nın tarihinde rivayet edildiği üzere, ölümünden sonra bulunması için bazı italyan ressam ve fransız şairlerin eserlerine hazinesi ile ilgili ipuçları yerleştirmiş. Fakat aradan geçen yıllara rağmen hazinesinin halen bulunamadığı iddia ediliyor.
Darren Aronofsky nin yapımcılarından olduğu nat geo Belgeseli. Sıradışı bir kaya ismi ile türkiye’de de gösteriliyor.
Harika bir anlatımı var. Görüntüleri ve çekim planları muhteşem. Son zamanlarda izlediğim en dikkat çekici belgesel. Yaşadığımız dünyayı ve biz insanları inanılmaz bir perspektiften anlatıyor. Her bölümde dünyaya uzaydan bakmış bir astronot konuk anlatıcı olarak gözüküyor.
Bbc’nin Planet earth belgeseline rakip olamaz yorumları yapılıyor ama bence bunun alanı çok farklı ve tadı çok değişik.
Dünyada cüzzam hastalarının karantina altında yaşadığı 2 yerden biri. Bu köy Hawai’deymiş.
Aa’nın burayla ilgili bilgisi de şu;
“Hawai'deki Molokai Adası'nda bulunan Kalaupapa köyü, dünya üzerinde halen var olan son iki koloniden biri olarak sayılıyor. Son yüzyılda 8 binden fazla hastanın sürgün edildiği Kalaupapa'da halen 73 ila 92 yaşları arasında 9 cüzzamlı yaşıyor.”
Beşiktaşlıyım. Fanatiğim.
Ama sözlükte ve sosyal medyada beşiktaş’ı diğer takımların üstüne çıkartıp tepindiren tipleri görünce kızıyorum.
Bu başlık gibi.
Sanırım çoğu 20 yaş altı. Hatta 18.
Zira biz 6-7 yılda bir şampiyon olan büyük bir takımız. En iyi asla değiliz.
Beşiktaşlılık haddini bilmek, rakiplerine saygı duymaktır.
Beşiktaşlılık fedadır.
Yani böyle ortaya çıkıp diğer takımlara bok atarak sevinmek beşiktaşlılık değildir.
Çocukluktur.
Sonradan olma beşiktaşlılıktır.
Cool olayım triplerine girmek için değil cidden yaşlandığım için söylüyorum ki tv pek izlemiyorum. Dizilere de işim gereği çok teknik olarak bakıyorum.
Bugün tutması istenen dizi kuralları değişti.
Esas oğlan sert olacak.
Mutlaka zengin olacak.
Konu bir plazada ya da konakta geçecek.
Başroller yalılarda oturacak.
Dizi de anlatılacak aşk entrikalı olacak.
Son model araçlar-yatlar-şık restoranlar-moda kıyafetler-pahalı takılar-kirli sakallı esas oğlanlar vs vs vs olacak...
Bu diziler 4-5 yıldır inanılmaz bir alt kültür inşa etti.
Artık sıradan hayallerimiz yok. Yaşam sınırımız 2017 merso...
Kızlar tatmin olmuyor. iki kıçı kırık balon ile doğum günü kutlamasına fit değil ergen kızlarımız. Entrika istiyor. Lüks restoram istiyor. Kadına şiddete hayır diyip kodumu oturtan erkek seviyor. Hikayesi olan romantik bulışmalar, instagtamda 200 beğeniden az almayacak şık yemek masaları, olağanüstü detaycı evlenme teklifleri istiyor.
Dönüşüyoruz benim gariban sözlükçülerim. Sizler; biz olarak kalan nadir insanlarsınız hissediyorım çünkü yazacak şeylerini bağıracak öfkeniz olduğu için buradasınız.
Komşu gezmeleri bitti. Çay ocakları dönemi sona erdi. Mahalle aralarında köşebaşında çekirdek yiyen gençleri nargile kafelere kaptırdık. Komşu kızı sevmelerinin yerini dm den yürümeler aldı.
Ve hepsinin yanında artık çok yüksek şeylere özeniyoruz.
Kusura bakmayın ama müteahhit ekonomisi olan bir ülkede asgari ücret gerçeği ile tanışacağınızı bilin. Nefretinizi diri tutun...sözlükte kalın. Çünkü hepimiz çok sinirliyiz...
Ben bir konserde tercihen metallica; kendimden geçene kadar fade to black'in ritmine geçmenin hastasıyım. Kendimi böyle ifade ediyorum.
Şimdi bu adam. Birini çok seviyor. Suratında masum bir hal ile o adama pervane oluyor. Adam bundan mutlu. Kimseye zararı yok...
Yani ne var bunda?
Hasta mısınız oğlum siz. insanlara ve olaylara çağın size dayattığı zemin üzerinden bakmaktan kurtulamayacak kadar cahil misiniz? Geniş bakın lan biraz kim ne ile mutlu ise onu yapsın.ineğe tapsın, şeyhin eteğine kapansın, konserde kafa sallarken bayılsın...
Siz bakın işinize her haltı; bu ne ya amk çağdışı yobaz ığhh iğrenç diye değerlendirmeyin. Ben kendimi bu hale sokar mıydım? Hayır...ama adama hayran kaldım...nasıl mutlu nasıl adamış kendini...
Gidin bir taşa adayın kendinizi ve bu adamın mutluluğu ile dokunun taşa. Ömrünüz o vakit boşa geçmiş sayılmaz. Yeter ki; benim yaşam alanıma tecavüz etmeyin.
Bugün sakarya nın hendek ilçesinde sabah saatlerinde 9-10 kadar suriyeli bir aracın önünü kesip aracın camlarını kırıp sahibini darp etmişti. Gece ise karşı saldırı oldu.
Yüzlerce insan toplanıp suriyelilere at evleri basmış. Çevre illerden polisler takviye ediliyor.
Linkte ki yazısında iddiasının kaynaklarını sıralamış. Hükümete yakın diğer gazetecilere göre selvi daha gazeteci biridir. Haber kaynakları vardır ve iddiaları dikkate değer.
Edit: iddia doğrudur değildir konusunda bir yorumum yok. Sadece selvi kulia işini bilen biridir. Oda.tv mesela kaynakları sağlam muhalif bir kuruluşsa selvi de bunun yandaş versiyonudur. 7 haziran öncesi koalisyon gelebilir iddiasını yandaş kanattan ilk dile getiren adamdı mesela.
Türkiye laik bir ülke. Anayasada yönetim şekilimizde laiklik geçiyor. Siyasetin toplumun en temel olgusu olan dinden bağımsız ilerlemesi yasalarla korunuyor.
Böyle bir ülkede spor seyircisi ve bizatihi sporun siyasete malzeme olması tam bir cahillik ve militarist fanatikliktir.
tribünler spor müsabakaları izlemek içindir. aynı heyecanı paylaşan insanları bir arada tutar.
bir budist ile omuz omuza gol sevinci yaşanır; koyu faşişt bir abi ile mağlubiyet için ağlanır. o tribünlerde sporun ortak duygusunu mikro düşüncelere bölemezsiniz. Bu sporun ruhuna aykırıdır.
izmir-kafkas-mehter-10.yıl-çeçen-intifada-sosyalist ent.-vb marşların stadyumlarda ne işi var?
Yerli ve milli diye icat edilmeye çalışılan siyasi düşünce için süper ligde osmanlıspor diye bir takımım ne işi var?
Devlet stat yapıyor açılışta başbakan yuhalanıyor. Eurolig dörtlü finalinde salon laik kesimin propaganda müziğine dönüştürülen izmir marşı söyleniyor. Bir grup tribünde tayyip erdoğan pankartı açarken, bir grup gezi direnişi tezahüratı yapıyor. 3 temmuz bile siyasetin işe dahil olması ile mağduriyete dönüştü...
Spor ortak bir başarı ve heyecandır. Orada bizi bir araya getiren şey aynı takıma gönül vermektir. Ben vodafone parkta takımımı desteklerken; aynı renklere gönül verdiğim o mekanda ki insanların siyasi tercihini neden takayım ki?
Aslı "Bu programda kabile çıplaklığı görüntüleri bulunmaktadır" olan nat geo belgesel önü uyarısı.
Oldukça garip gelse de tarihsel bir mazisi var. Pornografik yayınlar çıkmadan yani 1940'ların öncesinde birçok insan nat geo dergisini çıplak afrikalı kadınları görmek için alırmış. Hatta amerikan kültüründe el feneri ile nat geo okumak diye bir alay bile var.
Başlığı açıp ilk entry'i giren yazarımız ise normanstansfield. Olay arkadaşının başına gelmiş gibi anlatıyor.
Kitap cahit gönülsüz diye birine ait. Basan yayınevi ücretli basım ve editörlük hizmeti veriyor. Cahit bey para verip bastırdı ise inşallah çıkarır parasını.
Şimdi asıl konu şu efendim. O başlığı açıp hatta cahit gönülsüz başlığını açıp (#35123308) entrysini giren normanstanfield yazarı o kitabın yazarının bizzar kendisi
Ahanda burada (#36596135)
Google abiye yazın cahit gönülsüz çıkıyor.
Şimdi güzel kardeşim. Kitabından zarar etmemek istiyorsan git bir ajansa pazarlasınlar. Hatta gel bana indirim yapayım çiçek gibi yaparız sana bir kampanya süreci. Ama böyle salak saçma şekilde olmaz bu işler. Yazık yani...
Ayrıca iş edinip bu kadar inceleyip bir de bu entry'i yazdığım için resmen tiksindim. Ağır işsizim.
Sinema konusunda yazdıkları piyasada ki birçok eleştirmenden daha dolu ve muhteşem olan adam. Hayal Perdesi'nin genel yayın yönetmenliğini yapıyordu en son. edebiyat dergiciliği aleminde gezinenlerin kaşgar'dan tanıması muhtemeldir.
2004 yerel seçimlerinde çok sayıda mühürsüz oy pusulası ile oy kullanıldığı iddiasının ardından YSK konuyu inceleyerek sonrasında karar veriyor.
Mühürsüz pusula sayısı 145.
Evet sadece 145.
Kullanılan oy sayısı ise 33 milyon 211 bin 457.
Bu mühürsüz oylar sonuca nasıl etki edebilir? 16 Nisan referandumunda da aynı konu gündemde ve seçim meşruiyetinin baş maddesi.
Böylesi minimal ve küçük bir rakam her seçim oluyor.
Seçimleri yerinde takip eden herkes bilir bu konuyu.
Mantıklı olalım biraz.