cezveye zencefil ve çubuk tarçını koy (sayı çoksa çaydanlık demliği). kaynamaya yakın ıhlamur ekle. güzelce demlensinler. içine en az 1 tane limonun suyunu sık. (her kupa başına min.1 limon).
yatmadan evvelde bal ile çörek otunu karıştır. 1-2 çorba kaşığı yeterli. (hergün yapılmalı)
yatarken üstüne extra 1 battaniye ve sıcak su torbası şart. üstünü açmadan güzelce bi terle. hastalığın şiddetine göre bi kaç gün tekrarla. (iyileşmiş olsan bile 1-2 gün daha devam et)
dip not : yöntemler her ne kadar uygulanmış ve etkili olsa da doktora gidilmesinde fayda var. en basitinden alerjin olabilir.
arabacın hasıdır. özellike küçük yerlerde yaşıyorsanız her işinizi rahatlıkla görecektir. biraz paraya kıyarsanız, bulduğunuz konforu çoğu araçta bulamazsınız.
büyük bir hevesle geldiğim şehir. ömrüm boyunca görebileceğim en siktiriboktan yer. Şırnak bile buradan iyiydi.
ya bana en ters insanlar denk geliyor yada şehrin alayı böyle.
trafiği zulüm. trafik ahlakı hakketen yok. yolda kasis olmasına rağmen, ana caddeye çıkacak bir araç için yavaşlamayayım düşüncesiyle kasisi göre göre hızlanıp, araçın altını vura vura geçen sürücülerden bahsediyorum. ne olur yani kasisi görünce yavaşlayıp, insan gibi kasisten geçsen. hem bu arada da kasisten dolayı yavaşladığın için diğer araç ana cadeye çıkabilse. zaten trafik var, yol tek şerite düşmüş, yolun ortasında duran insanlar var. hayır 50 metre ötede ara sokağa girip, aracını park edebileceğini herkesten daha iyi biliyorsun.
kira fiyatları yazın uçuyor, kışında yarı fiyatına düşüyor.
esnafları multi milyoner sanırım. herhangi bir dükkana girdiğiniz önce bi insanı süzüyor. yabancı olduğuna kanaat getirdikten sonra karşı tarafa saplama hazırlığı içine giriyor (etiket fiyatınında üstünde söylüyorlar). ama adamlar lafını esirgemiyor. herhangi bir mağazada ikinci veya üçüncü ürüne bakmak istediğinizde "alacaksan al, almayacaksan uza veya alacaksan çıkartayım" diyenler gördüm.
pide türevlerine bu kadar düşkün insan yoktur sanırım. bizim lavaş kalın oluyor, lavaşın birazını kesin de öyle dürüm yapın dediğimiz döneri, adamlar normal bildiğiniz pideyi ikiye katlayıp öyle dürüm yapıyorlar.
manav nedir ? biraz daha pahalı sebze meyve satar, ama aldığın ürünü sen seçersin değil mi? hatta çoğu pazarda bile alacağın ürünü sen seçiyorsun. burada durum farklı. herhangi bir ürüne el uzattığın zaman sanki adamın gelmişine geçmişine sövmüşün gibi hiddetleniyorlar. neymiş, kendisi verirmiş. iyi ver bakalım dedik. en eziğini büzüğünü koyuyor bu sefer.
dedim ya esnafı ayrı bi dert. insan para kazanmak ister değil mi? hani bi eczacı olsan anlarım. dükkanını saati geldiğinde kapatırsın. 9'dan önce dükkan açan yok. (hadi hava soğuk, ona veriyorum.) tatillerde açık dükkan yok, sanki alayı devlet memuru.
gelirken uyarmışlardı. soğuğu kötü olur diye. hakkaten de alaskanın göt donduran soğuğu var.
avmye esnaf karşı. çünkü kitleyeceği insanların alayı avm'den alışveriş yapacak. sanırım seneye açılır. şahsen esnafına 1 kuruş kazandırmak istemediğimden dolayı en ufak birşeyi bile internetten alıyorum.
velhasım kelam, daha bir iyi insanı elbet vardır ama denk gelmedim.
normal seviye bir kullanıcı için bi bok yok. internetten link bulup giriyoruzsunuz çoğu siteye. ordan da daldan dala atlar gibi geziyorsunuz. aklınıza gelen bilimum maddenini ticareti, yasa dışı işler filan var. kusura bakmayın da internetten bişey alırken bikle aldığınız üründen çok, satacının güvenilir olup olmadığınızı araştırıyoruz. o yüzden merak etmeyin. bi bok başınıza gelmez. gizli belgelermiş, yasak maddelerin yapımıymış. doğruyu söylemek gerekirse çoğumuzun ingilizcesi what is your name'den ötesine geçemiyor. bırakın deep webi içinde dünyanın en mahrem bilgilerini içeren bi link paylaşsalar. kaç kişi okuyup anlayacak?
ayrıca farkında mısınız ama deep webi aslında yaşıyoruz. sokaklarda bin bir çeşit uyuşturucu satılıyor. günlük evler ve sosyal medya sayesinde kadın ticareti almış başını yürüyor. kimsenin tahmin edemeyeceği kişiler sapık çıkıyor. zamanında başıma hiç bir şey gelmez diyerek gönül rahatlığıyla sokaklarda oynuyorduk. tek tembihlenen yabancı kişilerle konuşma, bişey alma idi. şimdilerde bırakın yabancıyı tanıdığınıza hatta akrabanıza güven olmuyor. kaçımız evine geldiğinde "çok şükür, bugünde başıma bir iş gelmeden eve geldim." demiyor ki. hiç bir şey olmasa bile hangimizin sokağında kendini bir bok zanneden, vursa başına bela vurmasan içinde kalacak dediğiniz, bi vuruşta yere sereceğiniz, kendini bulunduğu yerin sahibi zanneden kabadayı tipleriyle karşılaşıyoruz. söylememe gerek yok ama bayanların işi daha da zor. sokakta bi dert, okulda bi dert, işte ayrı bir dert. hangimiz "az ama garanti maaşım yatsın. küçük yerlere yerleşeyim, kendi yağımda kavrulayım." diye düşünmüyor ki.
bunca olayın arasından sağ çıkmamız bile mucize. o yüzden deep web falan hikaye.
tahminen 9-10 yaşındayım. ankara'da deniz ne arar. tatilmiş, deniznmiş o zaman moda değil. ancak sahil kenarında bir akraban olur, ziyarete gidersen ancak o zaman görürsün. neyse o gün hava biraz kapalıydı, birazda biz geç gittik. sahil tertemiz, boyumuzun geçmeyeceği yerlerde suyla oynuyorum. ara sıra kafamı denize sokuyorum ki saçım ıslansın. tabi akrabamın çocukları bi ileri doğru yüzüyor, yüksek yerlere çıkıp atlıyor. babam da benim bu halimi görünce üzüldü sanırım. yüzmeyi en iyi kendin öğrenirsin mantığıyla beni biraz ileri doğru götürdü. ben tabi boynuna sarılmışım. beni orada bi bıraktı. panikledik doğal olarak. denizin içindeyim. gözümü sımsıkı kapatıyorum (ne alakaysa). neyse gözümü açmak aklıma geldi. denizin dibi simsiyah görüyorum, o sırada işte kafam suyun üstüne çıktı. kıyıya nasıl geldim hatırlamıyorum. yaklaşık 2 hafta daha kaldık. o sene denize girmedim (dayak pahasına olsa bile).
sonraki senelerde de taktik değişmedi. boynuma kadar gelen noktaya kadar gittim. ötesine geçmeyi hiç düşünmedim.
geçtiğimiz yıllarda sırf bu korkumu yenmek için dalış kursuna gittim. ekipman olduğu zaman sorun yok. dalıyorum, çıkıyorum, panikledim mi, bas düğmeye şişirsin yeleği anında suyun yüzeyindesin. vur paleti 2 dakkaya varmadan kıyıdasın. ekipmansız da yatıyorum sırt üstü ama ayakta palet şart.
havuzda veya denizde boyunu geçmeyecek kadar duran birisini görürseniz ben olma ihtimali var.
özet : suyun içinde de olsan ayağın yere temas edecek.