gece gece aklıma gelince beni aylar sonra sözlüğe sürükleyen düşüncedir. kendi iç dünyamda yaptığım beyin fırtınalarından sonra bu insanın aseksüel olduğuna karar verdim.
şebnem ferah ında dediği gibi sevişmek sevmekten geliyorsa bu insan tipinin kendiyle sevişmesi gerekmektedir efendim. tabii dinine edebine terbiyesine çok düşkün bir insansa o zaman tam olarak aseksüel diyemeyiz.
bence böyle.
evet tespit yaptım uyuyorum. herkese iyi geceler.
karmaşıktır. şu şahıs sizin yorumunuza cevap verdi yazan yere tıkladığınızda cevabın ne olduğunu görürsünüz ve o sayfaya direk giden bir link olmadığı için sayfayı açıp tek tek yorumu aramaya başlarsınız. konu din ya da siyaset üzerineyse zaten zaman aşımı durumundan kim galip çıkıp da son yorumu yazarsa okuyanlar o kişinin tartışmanın galibi olduğunu düşünür.
bir de ancak inbox a tıkladığınızda görebilirsiniz yorum yapılıp yapılmadığını. aksi takdirde haberiniz olmuyor.
eğer herhangi bir videoya zamanında yorum yaptıysanız inbox ınıza bakmanızı tavsiye ederim birileri sizi gömmüş olabilir.
youtube un bu konuda geri kaldığını düşünmekteyim sayın sözlük yazarları. yoruma tıkladığımda hem benim hem karşıdakinin yazdıkları görünebilmeli. böyle çok sıkıntılı oluyor.
daha açık olmak gerekirse her karşı cinsle göz göze gelme durumudur.
eğer benim gibi çok büyük olmayan bir fakültede okunuyorsa başa belalar açabilir.
sevgilisiyle yürüyen bir karşı cins görürsünüz göz göze gelirsiniz sulanmış olursunuz.
gözünüz bir yere dalmıştır tam o anda karşıdan biri gelir göz göze gelirsiniz kesmiş olursunuz.
kantinde bir arkadaşınızı arıyorsunuzdur karşı cins(ler)le göz göze gelirsiniz aranıyor olursunuz.
arkadaşlarla sohbet ederken laf arasında etrafa bakarsınız karşı cinsle göz göze gelirsiniz yavşamış olursunuz.
tabii bir süre sonra bunları aynı kişilerle artarak yaşadığınızı fark edersiniz. sonra bir karar alıp hep yere bakmaya başlarsınız kafanızı kaldırdığınız anda sizi hazır bekleyen bir karşı cins mutlaka vardır.
çok isteyerek girmemiş olmamla beraber çok severek okumamışımdır. kafadan sakat hocaları, ilginç öğrencileri küçücük bir bahçesi ve binası vardır.
ha ama en güzel günlerimi bu okulda geçirmişimdir o da ayrı bir konu. sevdiğiniz insanlar çevrenizde olunca her yer güzel gelir ne de olsa.
mezun olalı yıllar olmasına rağmen bir gün de haydi lise arkadaşlarım toplanıp da okulumuzu ziyaret edelim diye gayretlenmişliğim yoktur. fakat bahçenin kapısından vay len ne güzel günlerdi diye içimizden geçirerek gizli gizli okula baktığımız görülmüştür.
lise güzeldi be! en iyi dönemiydi hayatın.
ekleme: ilk entiri uçmuş. bilgi: konya nın en iyi 3. anadolu lisesidir.
Yazardır. Konya-Seydişehir'de doğmuştur. ilk öğrenimine Halip'te başlamıştır. Kilis Rüşdiyesinde ve istanbul Sultanîsinde okumuştur. istanbul Darulfünûnu Edebiyat Fakültesi (1916) ve Paris'te Sorbonne Üniversitesi (1927) felsefe bölümlerini bitirmiştir. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde ve istanbul'da Haydarpaşa, Çamlıca ve Galatasaray liselerinde felsefe, sosyoloji ve pedegoji okutturmuştur. istanbul'da vefat etmiştir.
Eserleri : Umumi Usul-i Tedris (1925),
Hususi Tedris Usulleri (1930),
Ameli Tedris Usulleri (1930),
Estetik (1931),
ilk ve Orta Tedrisatta Hususi Tedris Usulleri (1932),
Allah Fikrinin Tekâmülü (1934),
Mufassal Umumi Tedris Usulleri (1935),
Felsefe ve içtimaiyat Notları (1935),
Ruhi Mucizeler (1935), Psikoloji Dersleri (1936),
Felsefe ve içtimaiyat Notları (1936),
Yeni Kadın (1937), Filozofi (1937),
Büyük Adam Olmak (1940),
Buda ve Konfiçyus (1941),
Felsefe ve sosyoloji (1943),
Yahya Kemal : Eserleri ve Şahsiyeti (1945),
Mehmet Âkif: Hayatı, Eseğrleri ve idealleri (1947),
Sanat Sistemleri ve Ahmet Haşim'in Sembolizmi (1947),
Saadet Yolları (1948),
insan Hakları Evrensel Beyannamesi (1949),
Meşhur Filozoflar (1950), insan Ruhu Ebedî midir?(1951),
Ahuramazda Böyle Dedi (1960),
Büyük Filozoflar Ansiklopedisi (4 cilt, 1957-1966, 1970),
Hz. Muhammed'in Felsefesi (1967), insanlar ve Ahlâklar (1970),
Tanrı Anlayışı (1978).
tanrının gücü her şeye yeterlidir. bu durumda başka bir tanrı yaratabilir.
ancak aynı zamanda tanrı yaratılmayandır. bu durumda ikinci yaratılan tanrı olamaz.
öyleyse tanrının her şeye gücü yetmez. tanrı, başka bir tanrı yaratamaz.
not:cemil sena nın tanrı anlayışı adlı kitabının dahaa başlarındayken aklıma takılan bir soru.
dipçik not: islamiyete inanan ve üzerinde düşünen biriyim. amaç karalama değil.
çevresinde olan bitenden bihaber, her söylenene inanan, genellikle baş karakterlerdir.
bunların başını aşk-ı memnu dan adnan bey ve lale devri nden çınar çeker. aslında iki dizide bu karakterlerin aptallıkları üzerine kurulmuştur. dikkat edilirse karakterler olan biteni anladıkça olaylar çözüme kavuşmaktadır.
senaristlerin en sevdiği karakterlerdir bunlar kısaca.
tek bir entiriyi seri eksilemek yerine, saniye beklememek adına eksilenecek yazarın coşmuş entirilerine bakıp onları eksilemektir. artık asıl entiriyi okuyan yazarda nasıl bir nefret ve öfke patlaması yaşanıyorsa o gazla acımaz eksiler.
(şahsım bunu kendi entirileri üzerindeki incelemelerinden anlamıştır.)
not: eksileyin len! stres atmak için eksileyin, tatmin olmak için eksileyin. valla oğlum! silmiyom len entiriyi!
uludağ sözlük yazarı olup aynı zamanda uludağ ın süresinin dolduğunu ve ekşi sözlüğün çok farklı bir ortam olduğunu düşünen tiptir.
ona göre ekşi sözlük entelden, bilgili insandan, gebermektedir. her daim ulunun ne berbat ekşininse ne kadar havalı olmasından dert yanar. keşke ekşi yazarı olsa da o da bir yandan klasik, ekşi yazarıyım ben, entirilerini girerken bir yandan nutella bulaşmış serçe parmaklarını yalasadır.
iki gün sonra nasılsa ekşinin ortamının da kasıntı yazarlar ve moderatörler hariç uludağ dan, nutellanın da fiyatı hariç peripella dan farkı olmadığını görecektir.
tam adı ebu abdullah muhammed ibn muhammed ibn abdullah ibn idris eş-şerif es-sebti olan idrisi islam dünyasında yetişen önemli coğrafyacılardan biridir. coğrafya ve kartografya konularında kaleme aldığı önemli yapıtlarla hem islam dünyasının bilgi birikimini zenginleştirmiş, hem de müslüman bilginlerin elde ettiği coğrafi bilgilerin batıya aktarılmasında etkin rol oynamıştır.
coğrafya alanındaki büyüklüğüne karşın, klasik biyografi kitaplarında yaşamı hakkında bilgi verilmemesi dikkat çekicidir. yalnızca çağdaşı ibn bişrun ve imadüddin el-isfahani ile daha sonra yaşayan safedi, idrisi den söz etmektedir. bu ihmalin çeşitli nedenleri bulunmakla birlikte en önemlisinin idrisi nin sicilya norman kralları 2. roger in ve 1. guillaume un hizmetinde bulunmuş olması görünmektedir.
yukarıda söz konusu edilen kaynaklardan edinilen sınırlı bilgilerden ise 1100 yılında sebte de doğduğu, öğrenimini kordoba da tamamladığı ispanya ve kuzey afrika da çıktığı uzun seyahatlerden sonra 2. roger ın (1101-1154) ilk yıllarında sicilya nın başşehri palermo ya yerleştiği ve 1166 da burada öldüğü belirlenebilmiştir.
gençliğinde ispanya yı portekiz i fransa nın atlas okyanusu kıyılarını güney ingiltere yi kuzey afrika yı gezen ve henüz 16 yaşındayken anadoluya da gelen idrisi bu araştırma gezileri esnasında değerli bilgiler toplamıştır. yaklaşık 1145 te sicilya daki norman kralı 2. roger ın hizmetine girmiş ve yaşamının geri kalan kısmını onun palermo daki sarayında geçirmiştir.
eskiden yapılmış dünya haritalarını yeterli bulmayan kral, idrisi den yeni bilgiler ışığında gelişmiş bir yeni harita yapmasını istemiştir. idrisi kendisine sağlanan olanaklarla güöüşten bir yer küresi yapmış ve krala ithaf ettiği kitab el-ruceri (roger ın kitabı) adlı meşhur yapıtını tamamlayarak kendisine takdim etmiştir.
University College London işbirliğiyle geliştirilen bu şemsiye konseptinin üzerinde gölgeliğe tutturulmuş 12 adet silikon güneş pili bulunuyor, bunlar sayesinde dahili sinyal güçlendiricisi, LED ışığı ve USB tabanlı telefon şarjı için gerekli olan enerji sağlanmış oluyor.
Vodafone bu aletin bir akıllı telefon bataryasını üç saatten az bir sürede doldurabileceğini iddia ediyor. Aslına bakarsanız güneş pilli şemsiyeler yeni bir konsept sayılmaz, ancak Booster Brollynin en gelişmiş sistemlerden bir tanesi olduğu söylenebilir.
Booster Brolly 22 Hazirandaki Isle of Wight müzik festivalinde test edilecek. Vodafoneun bu ürünü piyasaya çıkarıp çıkarmayacağı ise şu an için tam olarak netleşmiş değil.
yakın gelecekte yaygın bir şekilde gerçekleştirilmesi planlanan, deneylerde fotosentez yapan bitkilerden elektrik üretmektir.
yeşil bitkiler fotosentez yaparken ışık enerjisi yardımıyla karbondioksit ve suyu birleştirerek oksijen elementi açığa çıkarır ve aynı zamanda kendi organik besinlerini (karbonhidratlar) de yaparlar. fotosentez sırasında fotonlar kloroplastlardaki özel moleküllere çarparak elektronların yayılmasını sağlar.bu elektronlar bir molekülden diğerine sitokrom adı verilen özel proteinler sayesinde taşınır.
elektronlar taşınırken fotonlardan elde ettikleri enerjilerini kaybetmeye başlar. bu enerji iki farklı kimyasal enerji formuna dönüştürülür.daha sonra elektron su molekülünü parçalayarak oksijenin açığa çıkmasını ve atmosfere salınmasını sağlar.
bundan sonraki süreçte bilim adamları araya girerek glikoz oluşması yerine elektrik akımı oluşmasına olanak veren sistemi yaratıyor.
güncel tv programları izlendiğinde fena halde göze çarpan gerçektir.
şöyle ki:
yetenek sizsiniz i herkes bilir seven var sevmeyen var, acun olduğu için izlemeyen var vs. fakat dün gece bu tür programlarla ilgili uzun araştırmalarımdan sonra anladım ki gerçekten türk milleti oldukça kibar bir millet.
yarışmaya katılan ilginç, acun un yarışmaya renk kattın diye gönderdiği yarışmacıları hatırlarsınız. bir çoğu kendi eğlencesine bakan genelde pek de yetenekli olmayan arkadaşlardır. ve kendilerine ait gösterilerini tamamladıklarında salondaki öğrenci yani genç ağırlıklı izleyici kitlesinin nasıl tepki verdiğini de hatırlayacaksınız.
sadece kişinin kendi eğlencesini görüp de alkışlayanlar, tezahürat edenler kısacası yarışmacıyı destekleyici hareketlerde bulunanların oluşturduğu bir ülkede yaşıyoruz. kısacası türk insanı mazlumun yanındadır cümlesini doğrular nitelikte hareketler bunlar.
dün gece x factor adlı yarışmanın amerika versiyonunu izledim ve yetenek sizsinizin jürisinden, salondaki izleyicisine kadar hepsinin alnından öpesim geldi.
bunlarla ilgili iki üç örnek vereceğim, i go you go we go durumu kadar ingilizcesi olan herkesin anlayacağı basit bir dil konuşuluyor genelde o yüzden anlaşılır. zaten önemli olan izleyicinin ve jürinin iğrenç tepkileri. aha:
bakar mısınız, sorusundan sonra adres sorulacağı anlaşıldığında girilen stresten ötürü 10 mt. ilerideki bir mekanı bile tarif edememektir.
şahsımca genelde soru sorulduktan sonra bir kaç saniye düşünüp siz başka birine sorun en iyisi, şeklinde cevaplarla geçiştirmekteyim.
sonraki bir kaç saniye de ise lan adım gibi bildiğim yeri tarif edemedim diye zekamı sorgularım.
eve gelen kargo için imza atarken sayın görevlinin (ne denir? kargocu? postacı değil lan!) kağıdı bir an önce çekme çabası içine girmesiyle tanıştığım strestir.
bankada, okulda ne bileyim imza gerektiren resmi yerlerde imza atarken kağıdın genelde masa üstünde durmasından dolayı mıdır nedir, olmuyor öyle şeyler.
internetten alış verişe alıştığımdan beri daha gergin bir insan oldum. kapı çalınca vodafon reklamındaki ezik genç gibi, ya postacıysa, diye düşünüp yoruluyorum.
harbiden... ne deniyor? kargocu mu?
düzeltme: kurye lan kurye! bu bilgi için noraliya ya teşekkür ediyoruz.
ne okula ne işe giden biri olarak 1 metrekarelik balkona çıkılsa dahi doğaya özlem duyduğunu anlamaktır. evde yalnız kalınca garip sesler duyup artık kafaya takmamaktır. arada sırada duş almak haricinde pijamaları hiç çıkarmamak, telefonla konuşurken naber den başka konuşacak kelime bulamamaktır.
internetten yemek siparişlerine şükretmektir. sürekli yiyip oturmaktan kilo almaya başlamaktır.
sonunda bir gün özgür kalacağını bilmektir. dışarı çıkılacak günü hayal etmektir. evden çıktıktan sonra karşılaşılan ilk insanla diyalog kurmakta zorlanmak, düşünmeden konuştuğunu fark etmektir.
kısacası zordur. zorunlu kalmadıkça yaşanmaması dilenendir.
çok güzel hareketler bunlar ı sonlandırdıktan sonra işsiz kalan bkm mutfak oyuncularının son çıkan dizi ve programlarla birlikte iş bulması durumudur.
özellikle eser* in yarışma programına başlamasından sonra diğerlerinin de birer ikişer dizilerde yer almaya başlaması dikkatimi oldukça çekmiştir. çghb dan sonra hep beraber yaptıkları dizi tutmayınca dağılıp iş bulmayı denemiş ve başarılı olmuşlardır kanımca. şahin sultan da, murat düşman kardeşler de, büşra annem uyurken dizisinde rol kapmış. bakalım diğerleri ne yapacak?
ya da rol kapanlar devam ettrimeyi becerebilecek mi?
başrolde ve tek rolde burcu esmersoyun bulunduğu, kendisinin dans vari bir kaç hareket yaptıktan sonra ilginç bir surat ifadesi sunup ardından dondurmayı ısırdığı reklamdır.
kadının güzelliğinden ya da çirkinliğinden bahsetmeyeceğim. bir insan neden böyle aptal hareketler yapar ki?
reklamı ilk izlediğinde insanda bir noluyor lan, dürtüsü uyanıyor. müzikle alakasız iki salınım hareketinden sonra sunduğu o surat ifadesi ışıktan mıdır, makyajdan mıdır bir acayip!
sonra yeniden sırıtarak yandan yandan o dondurmayı ısırması yok mu...
var. bu reklamı beğenen hoşuna giden biri varsa belirtmeli. çünkü o ilginç bakış açılarına ihtiyacımız var.
önce arda turan dı, şimdi burcu esmersoy. bakalım yakında daha kimleri görüp de hayatın anlamını sorgulayacağız?
2 bölüm halinde yayınlanan birinde vitrindeki cansız mankeni, diğerinde podyumdaki canlı mankeni canlandıran arda turan ın, arda turan lı reklam filmidir.
ilk bölümde pantolonsuz hali yeteri kadar gözü yorarken yönetmen bununla yetinmeyip 2. bölümde 1 90 lık mankenleri iki yanına yerleştirmiştir.
podyumda da bir neşe, bir hareketler, gariplikler falan...
kendisinden hemen toparlanmasını rica ediyoruz. böyle şeylere gerek yok. yoksa onun reklamda ki öyle salak hareketlerinden rahatsız olmuş falan değiliz.
fişi olan diş , sarışın gözlü mavi kız gibi başlıklarıyla az önce dikkatimi çeken sanırsam yeni yazar. hoş gelmiş de... kafası biraz karışık galiba. sözlüğe yazar olma isteği de bu karışıklık sırasında geldiyse yeniden düşünmesini tavsiye ederim.
ya da... sözlük zaten bir sürü manyak dolu. canı ne isterse... haydi bakalım...
yaşanılan ev ister aile ister arkadaş evi olsun, topluca yaşanılan ortamlarda edinilen yeni diş fırçasını ilan etme zorunluluğudur.
evdeki bütün bireylerle tek tek göz teması kurularak " bakın bu benim yeni diş fırçam herkes öğrensin! bunun sahibi var! " şeklindeki cümlelerle olası diş fırçası karıştırma durumlarına karşı önlem alınır.
tabii bu davranış, kişinin, ailesiyle yaşıyorsa anne ya da baba veya 45 yaş üstü aile büyükleri tarafından " benim diş fırçam sarı olan mıydı yeşil miydi? " şeklindeki sorulara maruz kalmasına engel değildir.
son albümününün içerisinde yer alan supermen şarkısına klip çektiğinden beri klipte kullandığı kareografiyi şarkısını her söyleyişinde tekrar ve tekrar kullanan hadise dansı.
nerede ne zaman playback yapan hadiseyi görürseniz supermenin sırası gelinceye kadar bekleyin. " dı dım dı dım dı dım dı dım (x4) " şeklindeki ara müziğin sırası geldiği anda klipteki hareketleri yapmaya başlayacak.
klibi ilk defa izleyen bir insanda, güzel işte araya kendinden bir şeyler sıkıştırmış, cümlesiyle bazı düşünceler uyandırabilir fakat her konserinde her şarkıyı söylediği yerde yaptğını görünce hafiften bir kabak tadı kıvamını alıyor.
buradan hadise nin kareograflarına yardımcılarına... yetkililere sesleniyorum lan! şu kadına bir kareografi yapın da biz de sürekli bir göbeğini bir kalçasını yan profilden gösteren hadiseden kurtulalım artık. yeter!
sözlükte oldukça dikkat çeken, bir çok sözlük yazarının mensup olduğu dindir.
tek gaye müslümanlara ve islam dinine çamur atmaktır. bu kişilerin çoğunluğu kendini ateist olarak tanıtır. ancak asıl bağlı olduğu din anti-islamdır.
bu dine göre:
islam dini hariç bütün dinler iyidir, hoştur, bütün müslümanlar gerizekalı ve cahil yaratıklardır, budistler bile müslümanlardan akıllıdır...
tek çare hangi dine bağlı olunursa olsun bu insanlardan uzak durmak ve münakaşaya girmemektir.
düzeltme: ateistlere laf atılmamakta sadece belirtilen şahısların sığındığı düşünce belirtilmektedir.
sohbet ortamına girer girmez bizim milletimiz ile başlayan tespit cümleleri kuran insandır.
her konuda bilgisi olan insandır ayrıca. zira yıllarca sürdürdüğü yurt dışı gezilerinden edindiği bilgilerle kendi milletiyle diğer milletleri karşılaştırabilecek kadar çok insanla tanışmıştır. ekseriyetle bahsettiği konu başlıkları şöyle sıralanabilir:
-bizim milletimiz fikri olmadığı her konuda uzman.
-bizim milletimiz kadar cahil bir millet yok.
-bizim milletimiz dışında her millet tarihini biliyor.
-bizim milletimiz çok tembel.
-bizim milletimiz çok televizyon izliyor.
vs. vs.
6(!) ayını doldurmuş eski diş fırçasının yumuşak kıllarından sonra acı veren, kanatan insanın yüzünü buruşturtan şeydir. bu yeni diş fırçasıyla fırçalan dişlerde sorun olmaz dişler için iyidir ama diş etlerini fena halde kanatır.
( aslında konuyla ilgili bir kaç anım var ama şu anda aklımda değil. karnım acıktı. kafam çalışmıyor şimdi. belki sonra bir ara editlerim. )
son zamanlarda dizilere musallat olmuş (lanet olası) " beyaz giysilerin üzerine meyve suyu dökme " modasının nedenidir.
bundan bir ay öncesine kadar izlediğim her film ya da dizide, özellikle kahvaltı sahnelerinde bulunan ve bir yudum alınmak suretiyle sofraya geri bırakılmasıyla, izleyiciyi " hay sizin içeceğiniz meyve suyuna ... " şeklinde isyan ettiren meyve suları, son bir aydır karşımıza oraya buraya dökülmek suretiyle çıkmakta.
kardeşim! " bu dizide sanal reklam uygulaması vardır " uyarısı koyarak oraya buraya ürünlerinizi yerleştirdiniz; tamam, oyunculara ürünün reklamında kullanılan sloganları söylettirdiniz; o da tamam. ama bu son reklam iyice saçma sapan bir şey oldu yahu!
artık dizilerde ne zaman beyaz bir gömlek ve aynı sahnede bir meyve suyu görsem (ekseriyetle portakal) sinirlerim geriliyor, tansiyonum çıkıyor, bir sıcak basıyor bana. kanalı değiştiriyorum o reklamı görmemek için.
lütfen! buradan yetkililere sesleniyorum: kaldırın lan şu reklamı artık!
