"Çünkü hayat sana hediyeler sunmasa bile, zaman senin en büyük destekçindir. Hani hep diyoruz ya, "Her şey anını bekler." diye... Mutluluklar anıyı bekliyor. Aşk anını bekliyor. Arkadaşlık anını bekliyor. Güzel olan her şey zamanını bekliyor. Aynı şekilde kötü olan her şey de... Hayatı kabullen, kendini kabullen, güzellikleri kabullendiğin gibi kendi felaketini de kabullen. Kendini güzel olan her şeye hazırladığın gibi kendini bir felakete de hazırla. Birinden duyduğun bir cümle bile bir felaket olabilir senin için. Ama sen buna da hazır olmalısın. Ayakta kalmalısın, yıkılmamalısın, ışıklarını yakmalı ve karanlıkta kalmamalısın. Ama kendini karanlığa da hazırlamalısın. Çünkü hayat bize her zaman ışıklar sunmaz. Hayat bazen karanlıkta kalmamızı ister ve biz bunu kabul etmeliyiz."
"değerli bir insanla konuşmuyorsanız kaybedersiniz. değersiz insanlarla konuşarak ise nefesinizi boşa harcarsınız. akıllı insan ne kaybeder ne de nefesini boşa harcar."
"Görünenle yetinirsen eğer sadece tırtılı bilirsin. çirkindir ya tırtıl, gönlünü çelmez. görünenin ötesine geçmek istersen eğer, aradan örtüyü kaldırıp da gönül gözü ile bakarsan, kelebeği bulursun karşında. güzeldir ya kelebek, gönlün ona akar. lakin gönül gözünle görürsen eğer, kelebeğe değil tırtıla sevdalanırsın."
her insanın bir tek gerçek işi vardı, kendine giden yolunu bulmak... kişiye düşen görev, kendi öz kaderini bulmaktı -rastgele bir kaderi değil- ve onu tümüyle ve kararlılıkla kendi içinde yaşamaktı. bunun dışındaki herşey sanal bir varoluştu, kaçmaya yönelik bir girişimdi, kitlelerin ideallerine doğru bir kaçıştı, uyumluluktu ve insanın kendi iç varlığından duyduğu korkusuydu.
"Çoğu insan içsel melekelerine, içlerindeki dehaya güvenmek yerine sürüye kapılır. Bir şeyi, herkes yaptığı için yaparlar. Sorgulamak yerine onlara ayak uydururlar. Kendilerine söyleneni düşünmeden tekrarlarlar."