insan müsveddeLerinin açtıkLarı başLıkLarı daha fazLa görmek istemediğimden hesabımı siLme kararı aLdım. SevdiceğimLe konuşuyoruz zaten dün geceden beridir. HamdoLsun. Buraya bakmak akLımın ucundan biLe geçmiyor. Yasin'i seviyorum. Onu deLi gibi seviyorum, söyLeyin ona. Ben söyLeyemiyorum bari siz söyLeyin. Ben geri dönüşü oLmayan bir hata yaptım zamanında; teLafisi mümkün oLmayan... size tavsiyem siz de yapmayın. Yapmayın arkadaşLar. Her bir gününüz ak oLsun. Leke buLaştırmayın kendinize. Ben o yoLdan vazgeçtim. Hatamın farkına vardım. Ve kendi kendime söz verdim, "artk o hatayı yapmayacağım." Diye. Eğer azck kendinize saygınız varsa siz de vazgeçin hatanızdan. Eğer biraz aiLenize değer veriyorsanız yapmayın. Az buçuk allah'tan korkuyorsanız vazgeçin. az biraz akLınız varsa yapmayın büyük hataLar. Küçük hataLar affoLunur, onLar probLem değiL; meseLe büyükLerde... Çünkü adam öLdürmek, hırsızLık yapmak hata sayıLmadığı gibi bazı şeyLer de hatadan sayıLmıyor. Affı yok. insanLar affetmiyor en azından. ALLah affeder; gerçek manada tövbe ederseniz affeder. Ben gerçekten tövbe ettim. Yaptığım her şeyi tek tek Yasin'e anLatacağım. Beni affetmesi için Lütfen dua edin. EL açıp her dua edişinizde beni de ekLeyin. Lütfen. Lütfen. Lütfen.
T: en doğrusu.
Edit: uLan zaten defoLup gidiyorum ne diye eksi veriyorsunuz. Bari giderayak mutLu etsenize. Şuraya bak. Ayıptır yaa...
Kadının biri, cömert olduğu söylenen yaşlı bir bilgeye gidip:
–Bu şehirde benden fakir insan yok. Bana biraz yardım eder misiniz, demiş.
Bilge adam, kadının kucağındaki bebeğin bir ipeği andıran yanaklarını okşayıp öptükten sonra:
–Demek fakirsin, demiş. Hem de çok fakir... Ama karşılıksız yardım yapmak adetim değil. Eğer yardım istiyorsan çocuğunun parmağını satman gerekir.
Kadın, önce deli olduğunu sanmış bilgenin. Daha sonra da kötü bir şaka yaptığını… Ama adam ciddi görünüyormuş.
Kadına bir kese altın uzatıp:
–Ayak parmağına da razıyım, demiş. Zaten cerrah olduğumdan ona acı çektirmem.
Kadın, bütün kanını donduran bu teklif üzerine kaçmayı düşünürken, adam:
–Sadece tırnağını söksem de olur, diye devam etmiş. Biliyorsun zamanla yenisi çıkar.
Kadın, bu ruhastasına daha fazla dayanamamış. Ve kapıyı çarpıp uzaklaşırken, adam onun arkasından:
– Nasıl bir fakir olduğunu anlayamadım, diye bağırmış. Kucağındaki hazinenin tırnak kadar bir parçasını, bir kese altına değişmiyorsun!
~
BAZEN O KADAR BAŞKA ŞEYLERE YOĞUNLAŞıR, KAFAMıZDAN SÜREKLi OLARAK O DÜŞÜNCELERi GEÇiRiRiZ Ki, ELiMiZDE VAR OLAN ZENGiNLiKLERiN FARKıNDA BiLE OLMAYıZ.
SAĞLıK GiBi...
EVLAT GiBi...
ANA-BABA–KARDEŞ GiBi…
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj Nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp, "insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?" diye sormuş. Öğrencilerden biri, “çünkü sükûnetimizi kaybederiz.” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş. Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış:
-iki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.
Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar; çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır.
Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. işte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.
Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş:
-Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.
T: Mutlu olduğumu fark etme sonucu açtığım başlık.
Açtığım başlığa entry girilince niye bilmiyorum ama mutlu oluyorum.:) Ne kadar çok entry o kadar mutluluk. Girilmeyince de üzülüyorum, hatta çoğu zaman siliyorum.
ben bu hayatta bir derdin oldu mu gidip kimsenin kapısında ağlamaman gerektiğini öğrendim. bilhassa bu kişi aileden değilse, en ufak bir hatanda yahut onun istediği bir şeyi yapmadığında bunu yüzüne vurup, "ben zamanında şunu şunu yapmıştım sana ama...", "kapıma gelip ağlamayı iyi biliyorsun ama..." derler. sonra minnettar olacaksın diye ona kul köle olmanı isterler.
An itibari ile annemin telefon sesi ile irkildim. Ne söylediğini anlamaya çalışırken polise karşı binadaki komşuyu şikayet ettiğini anladım. "Çok ses yapıyorlar, uyuyamıyoruz. Lütfen müdahale edin." Diye... esasında haklı; bir grup aile toplanmış, gerçekten çok sesli konuşuyorlar. Hem de balkonda... Ama insan önce bir uyarır d mi? Önce bir ikaz eder. Ah annem ahh!
Edit: ve babam polis gelmeyince dayanamaz, komşuları azarlar. Hak ettiler.
Ergen yaşta olmasam da, benim bu kişi. baktığın zaman milyonlarca nefret barındırıyorum içimde. Neden bilmiyorum. O hareketten nefret ediyorum, bu rengi sevmiyorum, şu isme uyuz oluyorum, ona ayar oluyorum, buna ayar oluyorum... say say bitmez. Aşırı seçiciyim, fazla pimpirikliyim. Bir gömlek alırken bile "neyse" diyerek alıyorum. Çok zor beğeniyorum. Çok az şey seviyorum. Güç karar veriyorum. içime hiçbir şey sinmiyor. Ve benim bu halimi bil sen! Biliyorsun da sen. beslediğim onca nefretimin içinde seni seviyorum!
Ufacık vellettim o zamanlar. On numara bir öğretmene sahiptim. Ayakkabım yok diye gidip bana çizme aLıp, herkesten gizli hediye eden bir öğretmene...
Sade iki sene okuttu beni. Ama bana çok şey kattı. 10 sene geçti. Dile kolay... o okuldan ayrıldıktan sonra öğretmenim ile, sınıftaki arkadaşlarım ile bir sene kadar mektuplaşmıştık. Bana herkesten çok farklı davranıyordu, çünkü benim onlar gibi atılgan olmadığımı biliyordu. Hiç aklımdan çıkmayan sevgili öğretmenime geçen seneden beridir mesaj atmak istiyordum. Dün kısmet oldu. Şöyle bir 25 dakika kadar konuşabildik. O da çok mutlu oldu. Ne kadar özlemişim... Onun bendeki değeri öyle büyük ki... işte öğretmenlik bu... Ve ben mesleğimi elime alınca tam da onun gibi bir öğretmen olacağım. öyle kitapta yazılanı 40 dakika boyunca anlatmakla(!) olmuyor sade. Ona örnek bir ahlak sunmalı. hayat dersi vermeli, en okkalısından... Size tavsiyem, varsa sizin de hayatınızda böyle derin izler bırakan -bilhassa ilkokul- öğretmeniniz, hiç düşünmeyin; kendinizi ona hatırlatın. O da çok sevinecektir. Gerçekten Öğretmenlik kadar kutsal bir meslek yok.
Bir ay önce saat iki sularında ufacık odamda o sıcak gecede uykulu gözlerle Sevdiceğimle mesajlaşırken bana, "bir şey söyleyeceğim." dedikten sonra birkaç dakika yazıp sonrasında cümleyi kuramadığı için vazgeçtiğini söylediğinde, bunu her yaptığında karnıma giren anlamsız bir ağrı olduğunu ona ifade edince çok fazla üzülüp mahcup olduğunu hissetmemi sağlamak amaçlı açıklamasını yaptıktan sonra, "olmasın öyLe bir şey sana." dediği için onun üzülmesine sebep olmama bin pişman olup, ikinci kez üzüldüğüm günü hiç unutmıyorum.
Benim sürekLi başıma geLen oLaydır. Hayr tamm allah razı olsun ama ben zaten Halka açık sormuşum sorumu, entry oLarak yazmak varken niçin özeLden yazar ki insan?
Neredeyse iki haftadır geceLeri aşağı katLardan bir komşunun evinden geLdiğini zannettiğim bir teLefon meLodisi duyuyorum. O kadar güzeL, o kadar güzel ki.. duyduktan sonra dakikaLarca içimden tekrarLıyorum. Yani... nası anLatsam. ŞöyLe bir meLodi işte:
Babası ameLiyatta, kendisi evde oLan şu anki ben'i ifade eden başLıktır.
Bir şey oLmaz inşaaLLah da sizLer yine de bir avuç dua yoLLar mısınız?
Teşekkür ederim şimdiden.
Görgü nedir biLmeyen insanLarın sergiLediği davranıştır.
SarhoşLar mı neLer beLLi değiL. Bu saatte teyibi son ses açıp sokak arasından geçiLir mi? Bir de utanmadan bağır çağır konuşuyorLar. Ayıptır bee...
Benim arada yaptığım şeydir. Sevdiceğimi dün kırdım gibi, sonra hemen bugün özür diLedim. Olayın büyümesine katiyen izin vermem. Kaybetmeyi göze alamam çünkü. AsLa da utanmam bir insanın gönlünü almaya çalışmaktan.
Okuyorum yalan yok.
Saatlerce konuşmuş olsak da baştan sona en az bir kez okumadan o sohbeti silmem. Varsa sakLanıLması gereken bir mesaj sakLarım ya da ss aLırım.
Çokk seviyorum ne yapayım.
Yeter artık, topunuzun köküne kibrit suyu deniLesi bir durumdur. Ama beddua etmediğim için susuyorum saatLerdir.
Tamm anLadık eğLeniyorsunuz iyi, güzeL, hoş da bak saat kaç oLdu be güzeL kardeşim! Yeter artık şu zurna sesinden gına geLdi. Zır zır zır hep aynı ses...
Bıktım uLan..!