Normalde evin duvarlarında, tavanında, kapılarında ayak izi gören anneler hemencecik bir üfürükçü hoca çağırarak evin muhtelif yerlerine saklanmış hayvan sakatatları ve muskaları bulmasını talep ederler ondan (dabbe etkisi). eğer annemiz hasan Karacadağ sevmiyor, siccin serisi izliyorsa üfürükçü teyzemize evin küçük kızını götürerek ağzının içinden büyüyü çıkarmasını talep eder ve birlikte kızı tartaklarlar. Ama ne olursa olsun bu ayak izleri hayra yorulmaz. Gel gelelim, biricik hüseyinimiz askerdeyse ve yattığı duvarda 46 numara bot izleri varsa bilir ki arkadaşı olacak üç beş teşkale, çok komik bir şaka yapıyorlarmış gibi eğlenerek şen olarak o duvarı tekmelemiş, hüseyin'in kızması, surat asması, küfürleri ile evlenmek için pusuda bekliyorlardır. Peki bunu neden yapıyorlardır? çünkü babadan oğula nesildir bu amına koduklarım da ondan.
evveli çok da ahir olmayan zamanlar idi. Kağıda bir şeyler yazmanın ölümün elinden bir şeyler kurtarmak sayıldığı bu zamanlarda insanlar fani olana ölümsüzlük bahşetmeye çalışan insanları ayıplarlarmış. onlar için kağıt ve kalem cok mühim devlet işlerinden başka bir de allah aşkıyla bir araya getirilip güzel şeyler yazılabilirmiş. Bu bahsettiğim şiir, resim, kitap düşmanı topluluğun yaşadığı kaf dağının ardındaki aşıklarsa, yazmanın ölümün zamanın kaderin kara bahtın elinden sevdiklerini kurtaracağını öğrenir öğrenmez kaleme sarılmışlar elbet "ey hanım hey!" diyerek. Sonrası Kuran yaprakları arasında saklanan mektuplar, Allah aşkı süsü verilerek işlenmiş sevdalar, arzular. Tarihin tekerrürü olsa gerek şimdi de gizli gizli yazılıyor mektuplar. Gönderilemeyip bir kitap arasında biriktiriliyor.
sinüslerindeki mikroptan, yıllarca sümkürmemiş olmasından dolayı uzun süredir başı ağrıyan bireylerin durumu niçe'nin, newton'un, benjamin'in çektiği baş ağrıları ile örneklendirip kendilerinin de az zeki olmadığını ima etmeleri sonucu ortaya çıkan insanlardır bunlar. Her sarışın, mavi gözlü de kendini Atatürk sanıyo zaten. Ne değişik bir toplum ya hu.
sanırım o da artık düşünmekten, hayal kurmaktan, konuşup tartismaktan, çıkmaza düşmekten yorulmuş olacak ki en yoğun çalıştığı evre olan uyku öncesi düşünme evresinde bağıra çağıra şarkı söylemeye başladı bugün. Aslında şaşırmadım, kızacak gibi oldum su koyvermesine ama baktım çok güzel söylüyor, ben de su koyverdin tabiatima ihanet ederek. kendimi müziğe bıraktım. Aslında gayet güzel gidiyodu, uykuya dalmak üzereydim, hem de hiç düşünmeden ve adet haline getirdiğim hayallerimi kurmadan fakat birden kulaklarım bir yanılsama içine girdi bi anlık. Müzik sesi dışardan mı geliyordu ne? uzakta biri mırıldandıyordu sanki şarkıyı. Gözlerimi açtım. Etrafıma baktım, o sıra müziğin sesi sustu. Beni uyuttuktan sonra içimdeki şeyin başka yerlere gitmesini istemiyorum sozluk. Benle kalsın. Uyumam yoksa, uyur gibi yaparım ki çok iyi yaparım.
aslında baktığın zaman içimdeki sesin sahibinin geceleri ben uyuduktan sonra beni terk edip gitmesi o kadar da kötü olmayabilir. Düşünsene beni uyutup sıkıcı bedenimden çıkıp milyonlarca insana konser vermeye gidiyormuş. Ehehe fena hayal degil. hem vandalların asil ve dindar kralicesi aynı zamanda fahişelerin de kraliçesiydi. Belki benim içimdeki ses de fahişedir? gir len içeri, yok sana dışarı çıkmak şrfsz.
Yeşilçam iliklerime işlemiş sözlük. Hayal bile kurdurtmuyor.
dörtgöz Musti'nin Fettan ve şirin'i de arkasına alarak Küçük Ağa Mehmetcan'a çektiği operasyondur.
Bizim tipsiz orospu çocuğu Musti önce kankilerine mehmetcan'ın başarısızlıklarını, onun yüzünden başlarına gelenleri anlatarak onun gözlerdeki imajını yıktı.
Daha sonra da yine topluluk içinde üzerine yürümek suretiyle başkaldırarak diğer çocukları taraf seçmek zorunda bıraktı.
Olayların sıcağıyla taraf seçmek istemeseler de Mehmetcan'a ders vermek isteyen fettan ve şirin musti'den yana oldu.
Yalnız kalan Mehmetcan ağa'ya diğer çocuklar memoş demeye başladı.
Orhan Kemal'in 72. Koğuş'unda hırsızlık mesleğinin ehli olanların maharetini anlatmak için kullandığı tabir. Yine aynı yazarın gurbet kuşları kitabından uyarlanan Yeşilçam filminde de kitapta geçmemesine rağmen bu ifade kullanılmıştır.
Markette herhangi bir meyve suyundan çalınmış pipetle Küçük yudumlar şeklinde içilen ayran ve tutku ikilisinin oluşturduğu mükemmel tat.
Tutku-ayran https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979809/+
Bizim ülkemizde maalesef çocukluk insana sınırsız gülme hakkı tanımıyor, kikir kikir gülerken her an birisi ''ne gülüyorsun lan'' diye cıkışabilir.
Çocuğuz diye aptal da değiliz ya, dayağın kokusunu 100 metre uzaktan alır zekice yalanlarla dayaktan sıvışmaya çalışırız.
Böyle bir durumda bulduğum yalandır bu benim.
Akabinde ne geldi aklına diye soran abiye fıkra, fıkra geldi abi diye fıkra uydurmuşluğum, buna mı güldün lan sen diye dayak yemişliğim vardır.
Aynı abi daha sonra halamların mahalleye taşınmış, bir gün halamlara giderken beni binada sıkıştırıp sen bana gülmüştün diye tekrar dövmüştü.
Gülmek devrimci bir eylemmiş ve hiçbir devrim kansız olmazmış harbi aq.
Resmen güleç olmanın bedellerini ödemişim. Kim bilir kaç defa gülüyorum diye dayak yedim ben.
Anlatamıyorsun da kimseye ben hep gülerim diye.
Arabasına aldığı yolcu dinlemeyi seven, meraklı, soru sormayı seven ve daha da önemlisi anlattığı her şeye inanıp şaşıran saf birisi olunca taksicinin kendini kaybederek anlatmaya başladığı ve dur durak bilmeden devam ettiği, yenisine geçip durduğu hikayelerdir.
Taksiye binmeden vereceğim parayı konuşurum, ne kadar yazacağını onun ne kadar alacağını vs anlaşıp öyle binerim. Bu yüzden yolu uzatmış, kestirmeden gitmiş, trafik varmış pek bağlamaz beni
Ama bu gece yirmi dakikada gittiğim Küçükçekmece-halkali yolunu 45 dakikada anca geri dönebildim anlatmayı seven bir beyefendi yüzünden. Bir ara eve çaya davet edecek diye düşünmedim değil shshs. Neyse ki aynı parayı aldı o da.
Çok da keyifli geçti.
ilk anlattığı hikayesi kendisi 25 yaşlarındayken Amerika'dan Türkiye'ye seyehat için gelen bir kadının arabasını ve şoför olarak kendisini kiralayıp 17 gün boyunca Türkiye seyahati yaptırması.
Gezdiği şehirleri, şehirlerde kaldığı otelleri, yediğini içtiğini, kadını kadını kadını ve kadını anlattı. Verdiği bahşişleri. O anlattıkça benim gözümün önüne sevdiğimle gezdiğim miniaturk gelip durdu. Ben de tüm şehirleri gezdim onunla beraber.
En son Kars'ta anı harabeleri'ne gittiğini söyleyince bakire manastırını da sordum uzun uzun Kars anlattırdım.
Safranbolu dedi, Safranbolu evleri dimi abi dedim.
Trabzon dedi Sümela manastırı uçurumun tepesinde dedim
Urfa dedi Balıklı göl dedim
Amasya dedi dere Maaalle dedim shshs.
17 gününü anlattı bana, daha sonra beş kişi bir hali dokuma fabrikasının sahibine çek tahsil etmeye gittiklerini adamın battığı için 6 binlik çeki alıp 7 binlik yeni bir çek yazdığını anlattı.
Rakip firmanın avukatı fabrikanın girişinin karşısında bekliyor alacaklıları tek tek çevirip çekleri onlardan satın alıp biriktiriyormuş. Onları kullanarak fabrikayı alacakmış adamın elinden.
Nasıl çeki sattıklarını oradan Bodrum'da pansiyon kapattıklarını anlattı.
Oradan Aksaray'daki otellere geçtik, özellikle gül otel üzerinde çok fazla durdu. Nasıl hepsinin genelev olarak kullanıldığı anlattı. Otellerin kendi aralarında milliyetleri nasıl paylaştığını shshs. Olcay oteli tavsiye edip gidersen selamımı söyle dedi shshsh.
Oğlunu anlattı, ona karşı mahcubiyetini.
53 yaşında bir adamın gözleri parlaya parlaya anlattığı, lafını ah be ne günlerdi diye sürekli özlemle böldüğü gençlik anılarıydı anlattığı.
Tam tamına 25 yaşında olmaktır. Peygamberin 63 sene kaldığı yeryüzünde daha fazla kalamayarak kendine toprak altında oda yapan Ahmet Yesevi misali bende peygamberin 25 sene bekar kaldığı bu dünyada daha fazla bekar kalmak istemiyorum esasında.
Ama gel gelelim 21 yaşımdayken Fatih'in istanbul'u fethettiği yaştasın diyerek üzerime ağır beklentiler yükleyenlerden şimdi ses soluk çıkmıyor.
istanbul'u fethetmek kendine karı bulup evlenmekten daha mı kolay aq diye sitem edeyim diyorum bazen ama harbi öyle.
Hem istanbul'u fethetmekte ne var, elinde bir bavul ile haydarpasa tren garında inip Kadıköy sahilde seni yenecooom istanbul diye bağıran tüm köylüler bir süre sonra istanbul'un sahibi oluyordu izlediğim dizilerde.
Ama ne zaman bir oğlan al yazmalı bir güzele, işveli cilveli dolandığı bir ağaç altında seni Alacam gız, evimin hanımı Olcan dese başına gelmedik bela kalmıyordu.
Ama öyle ya da böyle ben bilmem, peygamberin evlendiği yaşa geldim ben sözlük, bak peygamber bile 25 yaşına kadar dayanmış sonra 13 tane almış peş peşe.
Var gerisini sen düşün.
Vesselam. (Tehdit manasında)
10-11 yaşlarında, kısa boylu ve kilolu, yanakları etli etli saçları amerikan traşlı sürekli gülen ve ananesi ile dizi izleyen turkuaz haykiris'in ilk çapkınlık deneyiminde çuvallamasi ile son bulan çalışmalar/çabalamalardır.
Shshshs. Kendime özel başlık açmışım gibi oldu ama shshs neyse tanım içeriyor. Komiklik yapcam bu gece toplaşın.
Çapkın diye bir dizi var çok güzel, başrolde Okan Yalabık var, her kızı güzel sözlerle etkileyici bakışlarla ufak oyunlarla etkileyip paralarını yiyor sjsjsj.
Gözümde şimşekler çaktı tabi:d
Düşünsene bir kız her gün bana kantinde patates ekmek ısmarlayacak Allah'ım bu bir cennetü ala.
Ama önce kendime iki yakın kanki iki de düşman seçmem lazım, kankiler tamam düşmanım zaten hazir, öğretmenin oğlu Cem ve kankisi arda.
Kızı bulmam lazım, zengin ve güzel olmalı. Sevda.
Planı kurdum kafamda bir hafta boyunca kızın montunun cebine şiir koyup hafta son dersinde konuscam.
Cayır cayır yakicam onu. Saçları yaptım güzel şiiri yazdım.
Zekiyim tabi kendi el yazım çok güzel, hemen anlaşılır diye montlari astığımız yerde oturan tembel orospu çocuğu cihanın yazısını taklit ettim.
Götürdüm kendi montumdan bişi alıyormuş gibi yapıp montun cebine attım yazıyı.
Tüm gün evde heyecandan duramadim. Ertesi gün sınıfa bir gittim bağrış çağrış. Kim yazdı bunu kim koydu montuma, kimse söylesin söyle böyle.
Allah'ım korkudan altıma sıçıcam. Bir şeyler yapmam lazım ihale bana kalmamalı bir şeyler yapmam lazim. Gittim hemen sevda noldu dedim? Anlat bakiiim. Böyle böyle anlattı, e yazıya bakalım herkes açsın defterini karşılaştıralim kiminse ortaya çıkar dedim.
Cihan sen burada oturuyorsun görmedin mi kim koydu gormussundur filan dedim shshs:d yok dedi.
Açsana defterini dedim, açtı.
Sevda aynı yazı degil mi bu?
Aaaa aynı yazı
Sen mi yazdin lan bunu şerefsiz shshshs
Üç beş kendini kanıtlamak isteyen erkek usustuk cihanın tepeye shshsh
Başladım vurmaya itmeye kakmaya ajsjhs
Neyse sözlük:d
O gün bir anladım benden çapkın olmayacağını 25 yaşındayım hala aksini düşünmem shshs
Üzerinden yıllar da geçse de, şekli şemali yüzü sesi unutulsa da gösterdiği şefkat unutulmayacak kızdır. Ben aylar boyunca ne olursa olsun bir gün tekrar karşılaşacağıma emin olduğum, o gün teşekkür edip o şefkatin nedenini soracağım insanın yüzünü unutmuşum, bugün farkettim. Görsem tanımam.
Ama hiç tanımadığım birinin gösterdiği o şefkati hala unutamadım. içime nasıl su serpildiğini. O suyu serpmek için kendi acısını nasıl bastırdığını.
Yüzü yok ama, siyah saçındaki sarılık var sadece.
Bir de bana bakarken dolan gözleri.
Yüzünü unutmak bana biraz dokundu. Vefasızlık etmişim gibi hissediyorum.
Bu gece senin için dua edeceğim umulmadık anda şefkat gösteren kız. Özür dilerim
Genelde aleviler olmakla beraber Anadolu'da yaşayan hanımlar bir işe başlarken: yoğurt mayalarken, turşu kurarken, hamur yoğururken, ocağa yemek koyarken;
Nazara karşı kurşun dökerken, üzerlik yakarken;
hasta olan kimsenin sırtını sıvazlarken, çorba içerken, alnına elini koyarken
Benim elim değil Fatma anamızın eli olsun diye başlarlar işlerine.
Bu temenninin tek sebebi Fatma annemizin peygamberimizin kızı ve hazreti Ali'nin eşi olması değildir.
Bir gün hazreti Fatma tencerede helva pişirirken imam Ali yeni aldığı çok güzel bir kıyafet ile içeri girer. Hazreti Fatma imam aliyi bu şekilde görünce bakmaktan kendini alamaz, aklı da karışır yanlışlıkla elini tenceredeki helvaya sokup karıştırmaya başlar. Hazreti Ali Koşar yanına tencereden çıkarır elini. O çıkarana kadar elinin farkında olmaz peygamberin kızı.
Bu anlatı üzerine Fatma ananın elinin yenilmezliğine gücüne kutsallığına inanılır.
Asırlardır Anadolu Alevileri arasında bu kutsallığın dile dökülmüş halidir ''bizim elimiz değil Fatma anamızın eli olsun'' sözü.
El figürünün kutsallığı ise tabiki çok daha önceye eski Türklerde dayanmaktadır. Umay ananın elinin bereketi ile başlar bu yolculuk.
Hazreti Meryem'in dogum yaparken tuttuğu dal parçasını el olarak hissetmesi ile. Ve hristiyanların doğum yapan kadının elini kim tutarsa tutsun o el hazreti Meryem'in elidir inancı ile.
Anlattığım hikayeden ortaya çıkan Fatma Ana elinin kutsallığı ise son zamanlarda farkli anlamlar da yüklenmesi ile daha farklı bir popüler olmuştur.
Kolye tasarımcılarının da payı çok büyük tabi:d
Araplar arasında Hamse eli denilen, bir benzeri hindular, hristiyanlar, museviler arasında da bulunan el figürü ise bugün kendine Fatma Ana eli olarak yer bulmuştur.
Yalnızlık nedir bilmeyen yalnız olmayan insanlar tarafından düzenlenen uluslararası yalnızlık sempozyumu'na katılan Üsküdar üniversitesi sosyoloji bölümü'nün, yaptığı araştırmalar ve görüşmeler sonucunda ulaştığı sonuçtur.
Bu araştırma ve görüşmeler sonucunda akademisyenler istanbul'un yalnızlık haritasını çıkarmışlardır, ilgilenenler elbet de haritaya ulaşabilirler.
Ve görürler annesi babası yaşayan, kardeşleri olan onlardan aldığı harçlıkları arkadaşlarıyla ezen gençlerin nasıl yalnızız diye ağlandığını.
Nitekim bu haberi yapan star TV ana haber bülteni bir kameraman ile bir spiker görevlendirmiştir yolda geçen insanlara ''selam siz yalnız mısınız'' diye sormak için.
Bir sahil kenarında bankta oturan bir hanımefendiye soru yöneltilince hanımefendi başlıyor ağlamaya. Söyle yalnızım böyle yalnızım köpek gibi yalnızım diye.
O sırada iste bir çocuk geliyor ürkekce sarılıyor sen yalnız değilsin anne ben varım diye.
7 hanımın Ümraniye, bakırköy, taksim, Şirinevler gibi mağazanın bol olduğu semtlere bırakılarak günün konseptine uygun, bütçeyi aşmadan en şık kıyafetleri giymek için yarıştıkları program.
Benzerlerinden farkı kadınların 40 beden üzerinde olması.
Daha önce yakında başlayacağını duymuştum bir arkadaşımdan, bugün televizyonda görünce kanalı değiştirmedim.
Komik bir şeyler olur diye. komik bişi oldu yaşlı olan iki üç tanesi hariç hepsini çok beğendim aq.
Zaten sözlük millet Adriana Lima filan beğenirken ben liliias right filan takip ederdim. Şu an kendimi buldum evet.
Oğuz Atay'ın Tehlikeli oyunlar kitabında bahsettiği mutlu evlilikleri bitiren fısıltı.
mutluevlilerinyuvalarınıyıkıcı cadılar evliler uyurken hamam böceği tahta kurusu gibi canlılar üzerinde evli çiftin odasına girermis.
Ve iki tarafında kulağına fısıldamaya başlarmış.
Senisevmiyorsevseydi sen konuşurken vitrinleri izlemezdi.
Senisevmiyorsevseydi sen o filmi anlatırken ceketinden çıkan gömleğini düzeltmezdi.
Senisevmiyorsevseydi sen kitap okurken sırtını dönüp yatmazdi.
Bu cadilar Senisevmiyorsevseydi'nin her türlüsünü fısıldarmis çiftlerin kulağına.
Ben beni sevmiyor sevseydi çıkmazından bu kadar güzel bahsedildiğini, ben beni sevmiyor sevseydi çıkmazından bahsedildiği ilk defa gördüm.
Ben ilk defa bir roman karakterini bu kadar iyi anladım.
Dünyanın en genç üniversite mezunu olarak Guinness rekorlar kitabına geçecek olan ufaklık.
9 yaşında elektrik elektronik mühendisi olacakmış, siktiniz mesleği eylediniz viran.
Artık elektrik elektronik mühendisliğinin de bir numarası kalmadı.
Şok markette satılan ucuz kahvelerin markası.
ya Türk kahvesinin çekirdeklerini çekmeye üşenip parça parça atıyorlar ya da kahve çekirdeği yanında plastik lastik filan çekiyorlar. Parça parça çıkıyor kahvenin içinden
Ahmet aslanın yeni albümü. Çoğu şarkı Kürtçedir.
Hayır içeriğindeki şarkıların adi dirbetino, setero, dolana dolana filan. Albümün adı neden budala aurası.
ilginç bir çalışma. albümde de güzel diyebilecegim bir şarkı yok.
Kendisi bugün açıklama yapıyor:
Bize binalar hasar aldı diye çok şikayet geliyor, çok derken 10-12 tane. Biz bunları inceledik. Hiçbirinde hemen boşaltacak kadar bir hasar tespit edemedik. Yani şu anda bir iki tanesini inceledik.
Sürekli avcılar haber yapılıyor, ama diğer ilçelerde de deprem oldu. Mesela Şirinevler'de yan yatan binalar var.
Hadi itiraf edelim turan hançerli kaç bina anasının amını gördü de sen söylemiyosun?
