güçlü sesiyle akıllarda kalacak bir sanatçı artık. kendisini e2'nin mad men dizisinin tanıtımında you know i'm no good şarkısıyla tanıdım. daha sonra da çok dinlediğim söylenemez. ama back to black şarkısı da cidden çok iyiymiş. belgrad konserinde ayakta duramazken izlemiştim haberlerde kendisini son olarak da ölüm haberini gördüm. daha yapacakları vardı yarım kaldı bence. keşke dedirten sanatçılar listeme girdi bu yüzden.
doğrudur. yanlış hatırlamıyorsam daha geçen mayıs ayında okulda yemekhanede yemek yedikten sonra ellerimi yıkadım yurt binasından çıkıyordum. 2 tane zilli birbirlerinin eteklerini açmaya çalışıyorlardı koşturarak. bir de oyun oynuyoruz diyorlar. dedim benim için sorun yok öyle oyuna can kurban.
beklentileri karşılar mı bilmiyorum ama en azından iyi bir castı var. tabi heath ledger olmayınca da zaten başlı başına film de bir eksiklik hissedilebilir the dark knight performansından sonra. ama nolan'ın olması bu filmi izlemeye değer kılacak bir diğer etmen. bize beklemek düşer artık.
terörle mücadele çok yönlü olmalıdır her zaman. siyasi iktidar bunun farkında olmayabilir ya da olabilir ama elindeki güç bunu sağlamaya yetmeyebilir ama. tsk ülkesini en iyi şekilde savunmaya çalışan bir kurum. hatta şu üstüne gidildiği son günlerde bile. bilgisayar başından o kadar teknolojimiz var da neden kontrol edemiyoruz demek kolay. ama oradaki araziyi görmeden buradan entry girmek saçmalığın daniskası. ve bu yüzden tüm ihale tsk'ya kalıyorsa bu ülke artık düşünmemeye başlıyor demektir.
beşiktaşımızın son yıllardaki sorunlu yıldızları kadrosuna katma aşkının devam ettiğinin göstergesi. iyi oynuyor tamam da utah'da oynarken bildiğin jerry sloan ile araları bozulduğunda adamın takımdan gitmesine sebep olmuştu hem de sezon ortasında. jerry sloan da öyle adam gibi adamdır kolay kolay bırakıp gitmez. 23 yıldır utah'ı çalıştırmış olması da gösterir bunu zaten. ama deron williams işte. bu yüzden kafada soru işareti yaratıyor.
ama aynı zamanda sempatik de görünebilir, bayağı güldürebilir:
-bazı 12.sınıflar okul tuvaletinde sigara içiyorlarmış. beni tanıyosunuz, içenler cesaretli demektir ama eğer bir yakalarsam o tuvaleti yalatırım size.
-bir defa okulun ilk gününde müdür konuşmaya çıkınca alkışlanır.
bi anda alkış başlar.
-tamam kes yalakalığın lüzumu yok.
-eskiden odama çağırdıklarım biraz daha cesaretli çıkıyorlardı. iyi dayak atıyordum. şimdi kimi odama çağırsam hemen ağlamaya başlıyor. ben de vuramıyorum.
yüzüğü kim taşırsa taşısın tom bombadil hariç yüzükten etkilenecektir. bu yüzden yüzüğü sam taşısaydı çok farklı şeyler olmazdı. yüzüğün kendi iradesi vardır ve yaratıcısında olmadığı sürece taşıyanı etkiler.
hani gün olur asra bedel diye bir kitap vardı bu tanımı tam yaşatabilecek bir spordur icra edenlere de izleyenlere de. basketbol ile tüm öfkenizi, bıkkınlığınızı, hayattaki durgunluğunuzu, gelecek kaygısını atabilirsiniz üzerinizden.
aynı zamanda herhangi bir takımda görev almak da çok önemli şeyler katar insana. ben bizim lisenin basketbol takımında oynuyorum yaklaşık 2 yıldır. sene boyunca ekim ayından başlayarak antrenmanlarla, maçlarla devam eden bir süreç. ekim ayında ilçe cumhuriyet kupası olur. sonra ise türkiye şampiyonasına takım seçilen il düzeyinde turnuva. çok başarılı olduğumuz söylenemez bugüne kadar ama ben bu 2 yıllık dönem içerisinde daha heyecanlı zaman geçirmedim. maç günlerinde maça hazırlık ve o maç heyecanını yaşamak gerek. maçtan önceki gün erkenden yatağa girerim ama uyuyamam. erken uyanırım kahvaltıda heyecanımı bastırmaya çalışıp olabildiğince atıştırırım. maç için gerekli forma, ayakkabı ve diğer ekipmanları özenle hazırlarım. bizim evin yakınındaki parkın yanından geçerek sessizce ilerlerim eski kapalı spor salonuna doğru. maç yoksa içerideki sessizliği eğer maç varsa içerideki seyircinin sesini dinlerim. bazen skorbordun sesi de dahil olur bu coşkuya. öttüğü anda ya bir hayal kırıklığı ya da sayının verdiği coşkunun sesini duyarım. içeri girince soyunma odasının yolunu tutarım. kendime yer bulup hazırlanmaya başlarım. zaten maç saati yaklaşmıştır. maç bizim için zor ise çok sesimiz çıkmaz. ama maç kolay ise biraz daha gürültülü oluruz. beden eğitimi hocamız gelir. ilk sorusu hiç değişmez: "herkes burda mı? oturun bakalım" der. ve ateşli bir konuşma yapar. her zaman söyler: "yenilebilirsiniz hiç önemli değil, ama mücadele etmezseniz bu takımda yer bulamazsınız" der. bir anda ayak titretme, parmak yeme gibi hareketlere davranırız."hadi, gelin bakalım" diyerek yanına çağırır. herkes sağ elini ortaya koyar, üst üste ellerimiz kenetlenir. hep bir ağızdan "öğ-ret-men" diye bağırırırz. ve işte büyük an gelir skorbordun zili bir kez daha öter. yavaş adımlarla sahaya doğru ilerleriz koridordan. ve kaptanın atılmasıyla koşmaya başlarız sahanın ortasına. ama oradaki parkeye bastığınız ilk an inanılmaz gelir insana. sanki bir rüya gibi. sahanın ortasında bir kez daha kenetlenip tekrar haykırırız "öğ-ret-men" diye. seyirciden bir moral alkışı gelir. ısınmaya başlarız. sonra maç başlar. saha içindeki o coşkuyu sonuna dek yaşarız. saha içindeki oyuncularımızdan tutunda kenarda oturan oyuncularımıza kadar herkes birşeyler yapmaya çalışır takım için. bazen kazanırız, bazen mağlup oluruz. kazandığımız maçlar sonrası mutluluk ve yine ayrı bir heyecan olur. mağlup olduğumuzda ise daha çok sessizlik.
işte bu güzel duyguları yaşatan bir spordur basketbol. her anını yaşamaya değerdir.
önde baskıyla top kaybına zorlarsak, ribaundlarda üstünlüğü ele alırsak ve de iyi savunma yaparsak milli takımımızın başabaş oynayacağı karşılaşma olur. Tabi hücumda da hem kısa hem de uzunlardan sayılar bulmamız lazım. bence olucak bu iş ya hadi bakalım. kızlarımızın bağırdığı gibi:
sabah televizyonu açtığımda "hoppa" dememe sebep olmuş soruşturma. ama herkesin aklında soru işaretleri vardı zaten. beklenen bir şeydi. o değil de merak ediyorum şimdi fenerbahçenin şampiyonlar ligi hakkı tehlikeye girer mi acaba? uefa ne yapar bu soruşturmada birşeyler çıkarsa?