sözlükte türk dilinin kullanımına ilişkin gösterdiği hassasiyetle sözlük ahalisinin* takdirini kazanmış 3.nesil yazar.ayrıca moderatörlük görevini hakkıyla yerine getirebileceğine yürekten inandığım moderatör adayım...
türkiye'mizde demokrasi ve insan hakları türkler dışında herkese işlemektedir her nedense.bu yükselen milliyetçi karşıtlığı da bunun sözlükteki yansıması olsa gerek...
soydaşlarını ve vatanını hiçbir çıkar amacı gütmeden kayıtsız şartsız seven ve bu uğurda savaş veren türk'tür.gerçekten türk olmayanlar anlayamaz bu duyguyu.anladıklarını sandıklarınız ise takiyyecidir.*
unutmadan bu arada anadolu'da hala dışardan kız alıp-vermemiş türk boyları vardır.alevi türkmenler*gayritürk osmanlı'nın aşırı baskısından dolayı asla dışarı kız alıp vermemişlerdir.günümüzde bile pek çok alevi ailesi bu geleneği sürdürmekte ve içe kapalı yaşantılarına devam etmektedirler.bunun nedenlerinin en başında sözde milliyetçi mhp'nin sürdürdüğü alevi karşıtı politikalar gelmektedir.ki kendileri* bu vatana yararlı olduklarını düşünmektedirler fakat yeri geldiğinde bu vatan için en büyük kötülüğü bilinçli ya da bilinçsiz yapan yine kendileridir...
son başbuğ atatürk gibi benimde bir gün gerçekleşeceğine yürekten inandığımdır. bakalım ne demiş yüce başbuğ:
"Türk Birligi'nin bir gün hakikat olacagına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk Birliği'ne inanıyorum. Onu görüyorum. Yarının tarihi yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türklügün varlığı bu köhne áleme yeni ufuklar açacak. Güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek. Hayatta yegane varlığım ve servetim Türk olarak doğmamdır."
biz buna arap kültür emperyalizmi diyoruz arkadaşlar arasında.islam'ı yaymak adı altında birçok toplumun araplaştırılması yani asimile edilmesi.ki kendileri bu konuda çok başarılı olmuşlardır.bugün yurdumuzda türk milliyetçiliği'ni*savunan partiler islam'ı türklükten önde tutmaktadırlar.ayrıca kendileri laiklik karşıtıdır ve türkiye cumhuriyeti'nin borçlarını ödediği osmanlı devleti'ni çok sevmektedirler nedense.
şu karmaşık dönemde gerçek türkler'in sıkı sıkıya bağlanması gerektiğine inandığım kutsal değer.unutmadan,bu kutsallığı sadece öz türkler sahiplenebilir.diğerleri ise sinsi bir yılan misali en küçük fırsatta hepimiz ermeni'yiz diye atılırlar ortaya...
atsız ata'dan
TURANCILIK ROMANTiK BiR HAYAL DEĞiLDiR
Türk milletinin ülküsü olan Turancılığı, herkesin dilediği şekilde anlattığı, bunu bir türlü romantizm diye gösterdiği göze çarpmaktadır. Millî ülkülerde onun şiir yönü olan bir romantizm bulunmakla beraber ülkü; aslında gerçeklere dayanan açık ve kesin amaçları olan bir duygular ve düşünceler sistemidir. Türkçü diye bilinen bazı yazarların Turancılıktan bahsederken, âdeta ürke ürke konuya değinmeleri Turancılığın ne olduğunu bilmeyenler üzerinde hiç de olumlu bir tesir bırakmıyor. Türk Edebiyatı Tarihi'nde mühim bir yeri olan "Fırtına ve Kar" gibi "Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi" gibi aruz ve heceyle yazdığı ölümsüz şiirlerle Türk Edebiyatının ölümsüzleri arasına giren Orhan Seyfi Orhon'un 2 Şubat 1968 tarihli son Havadis gazetesindeki "Turan Nedir" başlıklı yazısı turancıların asla kabul edemeyecekleri yanlış düşünceler bakımından bu yazıma konu olacaktır.
Yazı şöyle başlıyor:
"Çok değerli arkadaşım Tekin Erer'in en güzel misâlini vererek anlattığı gibi milliyetçilik bir Türk emperyalizmi hâlinde "Turancılık" yoktur. Turan, Türk tarihinde büyük Türk ırkının kendisine vatan olarak seçtiği yerdir."
Bir kere Turancılıkla emperyalizmi karıştırmak büyük bir yanlıştır. Emperyalizm bir milletin başka milletleri hükmü altına alması demektir. O halde, Türklerin birleşmesi demek olan Turancılık neden Türk emperyalizmi oluyor? Bugün Türk topluluklarından birinin silâh kuvvetiyle öteki Türkleri yabancılardan kurtararak tek devlet halinde birleştirmesi emperyalizm midir? Dünyadaki bütün milletler, yabancı devlet hakimiyetinde kalan soydaşlarını kendileriyle birleştirmek için silâhlı ve silâhsız savaşlar yaparlar. Bunun adı emperyalizm değildir, irredantizmdir ki makbul bir davranıştır.
Sevr Barışı'nı kabule mecbur kalsaydık da Trakya ve izmir'i Yunanlılara bıraksaydık, elli yıl sonra oraları kurtarmak için yapacağımız mücadele bir emperyalist savaş mı olacaktı? 100.000 Türk'ün yaşadığı yerleri kurtarmak için de silâha sarılacaktır. "Milliyetçilikte bir Türk emperyalizmi hâlinde Turancılık yoktur" demek, Turancılığı istememek, Türk birliğini şiir ve hayal olarak düşünmek demektir.
Orhan Seyfi'nin yukarıya aldığım parçasında "turan, Türk tarihinde büyük Türk ırkının kendisine vatan olarak seçtiği yerdir" cümlesi var. Peki, bu vatan şimdi nerede, ne durumda? Anadolu On Birinci Yüzyılda, kurtarmak için daha dün silâha sarıldığımız Kıbrıs On Altıncı Yüzyılda fetholundu; ya üzerinde doğup tarihe girdiğimiz topraklar ne oldu?
Turancılık ülküsünün, Ziya Gökalp'ın bir manzumesiyle Türk şuuruna girdiğini söylemek de yanlıştır. Turancılık, yani bütün Türkleri birleştirmek ülküsü, milâttan öncesi üçüncü yüzyıldan beri vardır. Türk büyüklerinin, iç huzuru sağladıktan sonra ardında koştukları tek düşünce her zaman Türk birliği olmuştur. Ancak islâmiyet bu düşünceyi bir miktar değiştirmiş, islâmlığı korumak kaygısı Türk birliği ülküsünün zaman zaman az veya çok ihmâl ettirmiştir.
Orhan Seyfi Orhon, yazısının bir yerinde de şöyle diyor:
"Apaçık anlaşılır ki gençlere Türkçülüğün bayrağını getiren şair (yani Ziya Gökalp) eski tarih boyunca Türk ırkının yaşadığı ülkeleri zaptedelim demiyor, Türklerin Turanı, Yunanlıların Megalo ideası değildir. Türk milletini eski Türk tarihi içinde hatırlamaktır."
Bu satırlar da baştanbaşa yanlıştır. Ziya Gökalp, eski Türk ülkelerini zaptedelim demedi diye bizim de aynı yerde saymamız icab etmez. Ziya Gökalp'ın Türkçülüğü bugün için artık eksik bir Türkçülüktür. Zaman ilerledikçe o eksikleri tamamlayıp gedikleri kapatmaya mecburuz. Kaldı ki Gökalp eski Türk ülkelerinin zaptı taraftarıdır.
Moskof'un ülkesi viran olacak;
Türkiye büyüyüp Turan olacak!
diyen odur. Türklerin Turanı, Yunanlıların Megalo ideası değildir demek, Yunanlılar büyümek istedikleri halde biz istemiyoruz demektir ki bir millet için büyümekten korkmak kadar ölümcül düşünce olamaz.
Bugün yoksul Asya ve çok geri Afrika milletleri bile büyüklük isteğinde, büyüklük ülküsünde iken bizim "Turancılığımız emperyalist düşünce değildir" dememiz tarihimizi kapatmaya karar vermekle birdir.
Emperyalist değiliz ne demek? Eski topraklarımızı kurtarmak isteğimiz emperyalizm ise emperyalistiz. Türkistan'ı, idil-Ural'ı Azerbaycan'ı, Kafkasya'yı, Kırım'ı ve Türklerin yaşadığı başka yerleri istemek emperyalizmse kutlu bir düşüncedir.
Viyetnam'ın, hangi fikirle olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen savaşına alkış tutup altaylardan bahsetmeyi yeren soysuz hainler yanında, Orhan Seyfi Orhon gibi Türkçü bir şairin Turan'ı romantizm olarak tavsifini hiç yakıştıramadım.
Bu konuyu ele almışken öteden beri söylenen bir tekerlemeye de cevap vermek isterim: Turancılık bir maceradır. Bizi mahvediyordu. Bundan sonra böyle maceralara atılmak çılgınlık olur.
Bunu iddia eden zavallılar hangi maceradan bahsediyorlar? Birinci Cihan Savaşı'ndan mı? Birinci Cihan Savaşı'nın Turancılık düşüncesiyle açıldığını iddia etmek hiçbir şey bilmemek, dünyadan habersiz olmak demektir. Yayınlanan tarih belgeleriyle artık iyice öğrenilmiştir ki, Türkiye savaşa girse de, girmese de Rusya, ingiltere ve Fransa, Türkiye'yi yok edip paylaşmaya karar vermişlerdi. Türkiye için Almanya ile birleşmekten başka çıkar yol kalmamıştı. O zamanki hükûmetin ingiliz ve Fransızlarla aradığı ittifak teşebbüslerine cevap bile verilmemişti. Şimdi, bu şartlar içinde girişilen savaş bir Turancılık savaşı mıdır, yoksa bir ölüm-dirim kavgası mıdır? Hiç şüphesiz, savaşı kazanmak için Turancılıktan da, islâm birliği düşüncesinden de istifade edilmek istenmiş biri ingilizlere karşı silâh olarak kullanılmış, az çok da faydası görülmüştür. Fakat Turancılık fikri olmasaydı, Ziya Gökalp doğmamış bulunsaydı, bu kelime bilinmeseydi savaşın sonucu değişecek miydi?
Birinci Cihan Savaşı sırf Turancılık ülküsü uğruna açılmış olsaydı bile onun korkunç sonu Turancılığın yıkılışını değil, uygulamadaki beceriksizliğini ortaya koyardı. Yerinde kullanıldığı zaman bir hastayı diriltecek olan ilâç, yanlış kullanılırsa insanı öldürebilir. O zaman suç ilaçta değil, yanlış kullanandadır. Tarihimiz boyunca, Müslüman olduğumuz için başımıza bin türlü belâ geldiği gibi bugünkü demokratik rejim yüzünden de 1960'ta geçirdiğimiz tehlike malûmdur. Bu kafa ile düşününce suçu islâmiyete ve demokrasiye yüklemek icap eder ki ne dereceye kadar doğru olduğu ortadadır.
Bütün bunlar ortada iken, Birinci Cihan Savaşı'nda Turancılık ülküsünden faydalanmak için yapılan bazı davranışların aksi sonuçla bitmesiyle Turancılığı ebediyen mahkûm etmek ne akıl, ne iz'an, ne iyi niyet, ne de insafla bağdaşamaz.
Turancılık bütün Türklerin birleşmesi ülküsüdür. insanları insan yapan, büyük bir düşüncenin ardında koşmalarıdır. Türk milleti için en insanca, en yüksek düşünce tutsak yaşayan soydaşlarını kurtarmak için yapacağı savaştır.
Yalnız kazancımızı, midemizi, maddemizi düşünmeyelim. Bunu hayvanlar da yapar. Daha çok mânâya, düşünceye, ülküye dönelim. insanlık budur. Bunu söylerden de kimseden çekinmeyelim: Hakkımızı, atalar mirasını istiyoruz. Alacağız da...
büyük turan ülküsü'nün türk-islam sentecileriyle bağdaştırılması tamamen yanlıştır.sentezciler bu zamana kadar türk milliyetçiliği'ni ayaklar altına almışlardır.abd desteğini arkalarına alarak soydaşı soydaşa kırdırmışlardır.kendilerinden daha öztürk olan alevi soydaşları sünni olmadıkları için türklüğün sınırları dışında tutmuşlardır.halbuki türklük islam'dan önce vardı.islam'ın yükselişi türkler sayesinde olmuştu.ayrıca aleviler türklüklerini muhafaza etmişler,ne farslaşmış ne de araplaşmışlardır.ayrıca büyük turan ülküsü sınırları içerisinde müslüman türkler değil diğer inançlardan olan türkler'de vardır.bugün sentezcilik yapan bazı zavallılar şamanist yakutistan'ı,tuva'yı,hristiyan gagauzya'yı unutmuşlardır.unutmakla kalmamışlar turan ülküsü'nü ümmetçilik olarak algılamışlardır.tüm bunlar biraraya geldiğinde o vatanımız için canımızı veririz diyen sentezcilerin bilerek ya da bilmeyerek vatanlarına ne kadar büyük zarar verdiği açıkça ortadadır.durum böyleyken turan'ın özünü iyi kavramış tek bir düşünce vardır.o da türkçülük'tür.türkçülük 1923-1938 yılları arasında türkiye cumhuriyeti devleti'nin resmi ideolojisiydi.fakat milli şef denilen başbuğ atatürk'ün masasından kovduğu şahsiyet koltuğu ele geçirdiği ilk günden itibaren türkçülük'e çeşitli saldırılarda bulunarak devletin resmi ideolojisini yıkmak istedi.keza başarılı oldu.başta atsız ata olmak üzere türkçülük'e yön veren büyük isimlere faşist damgası vurarak çeşitli işkencelerden geçirtti.tüm engellemelere rağmen türkçülük bir ruh olarak varlığını devam ettirdi ve büyük turan ülküsü'nün gerçekleşeceği zamana dek devam ettirecektir...
türkiye'de azınlıklardan olması muhtemel zihniyettir.ya da bir türk vatanında türkler'e karşı aleni düşmanlık yapan zihniyette olabilir.ki biz bunlara hain diyoruz.bu kişilikler*türklüğe ve yüce türk ırkı'na türlü hakareti türkler'in kendi vatanında bile etmekten çekinmezler.bu hakaretlere karşılık veren ve türk olmanın bilincinde olan bireylere ise faşist yaftası yapıştırmayı marifet sayarlar.kendilerinden elbet bir gün en acı ve en ağır şekilde hesap sorulacaktır.tüm türkleri tek çatı altında toplayacak ve ebedi refaha ulaştıracak büyük turan ülküsü ise mutlaka gerçekleşecektir.*
daniel'in bir hayli yaşlanıp saçını boyattığını gördüğümüz,marion cotillard'ı izleme keyfinden mahrum bırakıldığımız taxi serisinin 4. ve en vasat filmi.hatta vasatın altında bile denilebilir...
Genç mütefekkir Aclan Sayılgan'ın 1 Haziran 1974 tarihli Yeni istanbul Gazetesinde yayınlanan "Kimmiş Şu ilk Osmanlı Sosyalistleri" başlıklı yazısı, Türkiye'deki sosyalizm hakkında doğru bilgisi olmayanları uyarıcı mahiyettedir. Sosyalizm kelimesinin sözlük ve ansiklopedideki anlamı ile bugün ona verilen mananın aykırılığı birçoklarınca, zamanında seçilemiyor. Kendilerine demokrasi diyen ingiltere ve Amerika ile, halk demokrasisi olduklarını iddia eden Rusya ve Bulgaristan arasında ne kadar fark varsa o sosyalizmle bu sosyalizm arasında da o vardır.
Bundan dolayıdır ki Türk milliyetçileri, cemiyetçilik demek olan sosyalizmin soysuzlaşmış olmasına bakarak bu kelimeden ve onun anlamından tiksinmelerine karşılık, cemiyeti düşünmek ve kalkındırmak ilkelerine toplumculuk adını veriyorlar. ikisinin aynı olmadığını bir defa söylemiştim. Hafızası zayıf insanların ülkesinde yaşadığımız için bir daha tekrarlayayım.
Bu demektir ki sosyalist için milletin, milliyetin önemi yoktur. Tek gaye iktisadi refahtır. Toplumcu için gaye kendi milletini, milliyetini yükseltmek için refahtır. Sosyalizmde tarih şuuru vatan sevgisi, bayrak saygısı yoktur. Bayrak herhangi bir bez parçasıdır. Bu sebeple birinci cihan savaşından önce ünlü bir Fransız Sosyalisti, Fransız bayrağını gübreye dikmişti.
Toplumcu ise kendi milletinin bugünü için toplumculuğu biçilmiş kaftan sayan kimsedir. Sosyalist, başka bir milletin sosyalisti ile kardeştir. Toplumcu, başka bir milletin toplumcusu ile ancak dost olabilir; fakat tarihi düşmanları bir an gözünden kaçırmaz. Sosyalist için komünist kendisinden biraz daha aşırı bir ülküdaştır. Toplumcu için komünist milli ve barışmaz bir düşmandır.
Aclan Sayılgan, yukarıda adı geçen yazısında, Türkiye deki ilk sosyalistlerin bu memleketi yıkmak isteyenler olduğunu birer birer sıralayarak bir ibret levhası veriyor ve bu ilk Osmanlı sosyalistlerinin devletimizin düşmanlarıyla işbirliği yapan Ermeni komitacıları olduğunu gösteriyor.
Gizli Komünist Partisi şefi olan Şefik Hüsnü bir Selanik dönmesidir. 1925'te yapılan ilk büyük komünist tevkifatında yakalanmış, bütün gizli vesikaları ele geçmiş, komünistlere verdiği direktifler, genelgeler bulunmuştur. Sosyalizmin ne demek olduğunu anlatan, komünizme geçiş köprüsü olduğunu bildiren şu parçayı bütün Türkçülerin (gerçek Türkçülerden bahsediyorum, selamünaleykümcülerden değil) dikkatle okuması, okutması lazımdır:
Türkiye Komünist Partisi amelenin en şuurlu fertlerinden mürekkep inkılapçı ve şuurlu bir uzviyettir. Aydınlık grubu ve bu grubun etrafındaki inkılapçı amele sendikalarının en şuurlu efradı ile Rumlardan mürekkep T.i.U amele grubu ve Hınçak cemiyetinin sol grubu birleşerek Türkiye Komünist Partisini teşkil etmişlerdir. Türkiye Komünist Partisinin gayesi proletarya diktatörlüğü vasıtasıyla sosyalizm kuruluşuna girişmek ve kurulduktan sonra da sınıfsız, planlı kardeş cemiyeti olan komünizme varmaktır.
işte sosyalizm... Rumlar'la ve Ermeniler'le, hem de hınçaklarla birleşerek proterya diktatörlüğü kuracak, sosyalizm kuruluşuna girişecek, sonra da sınıfsız ve kardeş cemiyet olan komünizme varacak...
Burada bahsedilen Aydınlık grubu, Cumhuriyetin ilk yıllarında komünist Sadrettin Celal vesaaire tarafından çıkarılan ve aralarında Türk Tarih Kurumu'nun şimdiki başkanı Şevket Aziz Kansu'nun da bulunduğu komünist Aydınlık dergisinin çevresinde toplananlardır.
Yumuşak ve insancıl sosyalizmin nasıl bir maşa gibi kullanıldığına bundan daha iyi örnek olamaz. Şefik Hüsnü'nün direktifini, sosyalizm hastalığına tutulmuş olanlara ithaf ediyorum. Böylece kimlere alet olduklarını,nasıl bir gaflet içinde bulunduklarını anlayarak gözleri açılabilirse ne mutlu!...
Türk milletinin dışarki düşmanları bütün dünyadır. Bunu tarih bize edebi bir öğüt halinde hikaye eder. içerdeki düşmanları ise üç tanedir. Komünist, yahudi ve dalkavuk.
Komünist, vicdanını yahudi "Marks"a satmış olan vatansız serseri demektir. Amele diktatörlüğünün kurulduğu yerde cennete varılmış olduğunu zanneder. O, bazen bu zannında samimi olan bir aptaldır. Bazen de samimi değildir, aldatmak için böyle söyler. O zaman da kalleştir. Komünist, dünyada patronla işçi arasındaki hukuk nusavatsızlığını halletmek için ortaya atıldığını söyler. Bunun için de ilk yaptığı iş dinleri, milliyetleri, vatanları inkar etmektir.
Komünist, dünyadaki bütün meseleleri "mide" ile izah etmek gayretindedir. Ona göre "milliyet" midesi dolu olanların, midesi boş olanları kullanmak için vasıta ettiği bir tuzaktır. Milliyetler kalkarsa dünya cennet olucaktır. Türkiye'deki komünistlerin çoğu Türk değildir. Asıl milliyetlerini kaybederek Türkleşmiş melezler veya gayrı Türklerdir.
Türk milliyetini kökünden kıracak herhangi bir harekete bunların iştiraki, tahteşşuurlarında yaşıyan "Türk'e kin" ile izah olunabilir. Komünistlerin bir kısmı züğürtlerdir. Başkalarıyla musavi olmak için başka çıkar yol göremedikleri için bu dipsiz yola dalmışlardır. Bir kısmı da cinsi hayatlarında ihtibas yapa yapa tereddi etmiş aşağılıklardır. Komünist cemiyette kolayca kadın bulabilmek düşüncesi onları bu yola atmıştır. Bir kısmı, komünist merkezlerinden para ve rütbe alan kabadayılardır. Bir kısmı da budalalardır. Bilmeden, anlamadan, görmeden bu işe girişmişlerdir. Fakat her ne olursa olsun komünist vatan hainidir. Halkının ancak binde biri amele olan ve amelesinden çok başka sınıf halkları ezilmiş bulunan Türkiye'de amele sınıfının menfaatleri müdafaa için ortaya atılmak bahanesi gülünçtür. Onların hakiki maksadı bizi komünist merkezlerinde esir etmektir. Sistemli bir tarzda ırkımızı imha eden merkezlere....
Komünistlere verilecek cevap şudur: Türkiye'de servet haksızlığı ve gayrımeşru suretle kazanan zenginler varsa bunu düzeltmenin yolu komünizm değildir. Komünizm ileri bir hamle ise bu hamleye geri, kaba ve ahmak mujik kılavuzluk edemez. Beşeriyetin rehberliğini Almanlar ve iskandinavlar gibi en ileri milletler iddia ederlerse hak kazanabilirler. Fakat Ruslar, asla! 10.000.000 amelenin yaşadığı koca Almanya'da komünistler en çok 6.000.000 taraftar bulabilmişlerdi. Bugün ise milliyetçiliğin çelik yumruğu orada komünizmi ezmiştir.
ikinci düşman yahudidir. Onun Allahı paradır. O, cebine birkaç para koyabilmek için gölgesinde yaşadığı bayrağı satmaktan çekinmiyen namussuz bir bezirgandır. Hangi memlekette oturuyorsa oranın düşmanıdır. Fakat bu düşmanlığını açıkça değil yüze gülerek, tezellül ederek yapar. Yahudi mayi gibidir. Derhal bulunduğu kabın şeklini alır. Yer yer kurulan yahudileri Türkleştirme cemiyetleri bu zelil politikanın neticesidir. Bununla cihan savaşında düşmanlarımıza casusluk ettiklerini, mütarakede Türklüğü tahkir ettiklerini unutturmak isterler. Hatta daha ileri giderek kendilerine Türk adları takarlar. Yahudi iki türlüdür. Biri asıl Yahudidir, bu dilinden tanınır. Biri de Yahudi dönmesidir. Bu dilinden tanınmaz. Bunu tanımak için yüzünün mütereddi Yahudi hatlarına dikkatle bakmak lazımdır. Yahudiyle Yahudi dönmesinin hiçbir farkı yoktur. Biri "biz Yahudiler" derse öteki de "Siz Türkler" der.
Üçüncü düşman dalkavuktur. Bunlarda Yahudi gibi daima kuvvetli olan tarafı iltizam ederler. Hayatları "yaşasın" diye geçer. Türkiye'nin fertleri, hükümetin bütün icraatlarını beğenip alkışlamağa mecbur olmadıkları halde bunlar onu alkışlamayı "farzı aynı" haline getirirler. Vicdanı ve ilmi kanaatlerine göre yanlış gördükleri şeyi korku veya dalkavukluk saikasıyla doğru imiş gibi alkışlıyanlarla onları açıkça tenkit edenlerden hiç şüphesiz ikinciler doğru hareket ettikleri halde bunların hareketlerin inkılaba muhalefetle itham ederler. Onlara göre inkılabın öz çocuğu olmak için dalkavuk olmak lazımdır. Fakat işin en kötü ciheti kanaatlerini açıkca söyliyen vatandaşları kötülemek kabiliyetinde olmalıdır. Onlar düşünmezler ki, düşüncelerini apaçık söyliyen vatandaşlara kötü gözle bakılmaktan vazgeçilmezse artık Türkiye'de doğru sözlü ve cesur insan yetişmesine imkan kalmayacaktır. Bu dalkavuklar daima Türkiye'nin en hür memleket olduğunu söylerler. Fakat ufak bir tenkit üzerine bastıkları yaygara ile düştükleri gülünç tezatı göremezler. Bu dalkavukların yüzüne karşı dalkavukluklarını tenkit ederseniz alacağınız cevap şudur: "Ne yapayım ben dört çocuk babasıyım" veya "Ben başımdan korkarım, ne yapayım?". Türkiye'de komünist en çok 10.000, Yahudi 100.000'dir. Dalkavuğun sayısını ise Tanrı bilir.
Malatya'nın bir köyünde, Şaban adlı bir öğretmen hem Atatürk büstünü kırdı, hem de Türk bayrağını yırttı. Bu öğretmen akıl hastası değilse, yaptığı işin üzerinde iyice durulmalıdır. Çünkü bir insan siyasi ve dini inançları veya dar görüşlü taassubu yüzünden Atatürk'e düşman olsa bile Türk bayrağına hakaret etmenin hiçbir tevili ya da hafifletici sebebi olamaz. Bundan dolayıdır ki, Şaban adındaki bu öğretmenin kanını ve soyunu araştırmakta, siyasi inançlarını incelemekte fayda vardır.
Bugün Türkiye'de Türklüğe ve dolayısı ile Türk bayrağına düşman üç zümre vardır: Moskofçular, kürtçüler ve Siyasi Ümmetçiler.
Vaktiyle Çukurovadaki Köy enstitüsünde Türk bayrağı kanalizasyona atılmış,bu alçaklığı Köy Enstitülerine sızmış olan o bol sayıdaki Moskofçulardan birinin yaptığı yüzdeyüz belli olmakla beraber suçlu bulunamamıştı.
Şaban adlı öğretmenin Türk bayrağı düşmanı takımlardan hangisine bağlı olduğu şimdilik belli değildir. Bir kürtçü olması ihtimali üzerinde ısrarla durmak ve ciddi tedbirler almak lazımdır. Unutulmamalıdır ki, kürtçülük almış yürümüş, idam istemi ile mahkemeye verilen kürtler "Büyük Millet Meclisi"ne girmiş,o ahım şahım kürtçe ile dergiler yayınlamaya başlamışlardır. Kürtçüler kürtlüklerini Türklük aleyhinde bir eda ile söylemekten çekinmiyecek duruma gelmişlerdir. Bazı kürtçüler, öğrenci derneklerinde önemli yerlere gelmişlerdir.
Buna karşı ne yapılıyor? Hiç! Yobazlığı yapılan, şeriatin yerine geçen "demokrasi" bu hiçlik midir?
Eski Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel daha Milli Birlik Komitesi Başkanı olduğu sıralarda, istanbul Üniversitesi profesörleri ile yapmış olduğu özel ve az çok mahrem toplantıda bizim için iki tehlikenin varlığını açık yüreklilikle söylemiş, "Komunizm ve kürtçülük" demişti. Cihan çapında güçlü bir tehlike olan komunizmin yanında, Cemal Gürsel'in bir iki milyonluk ilkel kürtleri anması boşuna değildi. Çünkü bu cemaat hem doğu illerimizin petrol kaynağı bölgelerinde oturmakta hem de yıllardan beri ingilizler, Ruslar ve Amerikalılar tarafından desteklenip kışkırtılmaktadır.
Şeyh Said ayaklanması bir kürt ayaklanmasıydı ve açıkça ingilizler tarafından desteklenmişti. Said-i kürdi hareketi ise uzak hedefli ve örtülü bir kürt hareketidir veyine ingilizler tarafından "Müslüman Kardeşler" derneği kanalı ile yönetilmektedir. Kürtlüğü destekleyen,devletlerin maksadı insani değil,maddi çıkara,siyasi nüfuza ve jeopolitiğe dayanan niteliktedir.
Şimdi hep beraber düşünelim:"Türk Devleti"nin kürtçülüğe karşı tavrı ne olmalıdır?Bir devlet ,hiç şüphesiz yarınını tehdit eden bir tehlikeye karşı aklın ve şuurun gerektirdiği tedbirleri alır. Bu tedbirlerin yüzde yüz "milliyetçi" tedbirler olması şarttır. Çünkü milletlerin kendilerini başkalarından ayrı ve üstün tutmak ve kendilerini korumak için tuttukları yol ancak milliyetçiliktir. Türkiye Cumhuriyeti ırkçı bir devlet değildir. Kültür milliyetçisi olduğunu öne sürmesine rağmen böyle bile değildir ve tabiyet milliyetçiliği ile yetinmektedir. Bu bakımdan yüksek mekanizmada kürtlere alabildiğine yer verir.
Atatürk çağının Milli Eğitim Bakanlarından Vasıf Çınar ile istiklal Mahkemeleri Başkanı Ali Saip Ursavaş kürttü. Fakat bunların aklına Türklükten ayrı kürtlük diye birşey gelmiyordu ve Atatürk çağında böyle bir şey akla gelemezdi de. Atatürk ortalığa bir "Türklük Dehşeti" saçmıştı. Bu sayededir ki kürt olan Ali Saip, istiklal Mahkemelerinde birçok asi kürdün idamında büyük rol oynamıştı. Demokrat Partinin ileri gelenlerinden Kasım Küfrevi ve Ağrı Mebusu Halis Öztürkde kürttüler. O zamanın Milli Eğitim Bakanlarından Celal Yardımcı'nın da kürt olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Kayseri Cezaevinde kendisini lider tanıyan bir iki Türk mebus bulunduğu gibi mahbusluk hayatında kürtçe öğrenmeye başlaması da mim konulacak noktalardandır.
Bugün de partilerin çoğunda kürtler bulunmaktadır. Yeni Türkiye Partisinin bir süre önce ölmüş bulunan mebusu Mustafa Ekinci ile Yusuf Azizoğlu kürttür. ikiside kürt milliyetçisidir.Yine aynı partiden Muhlis Görentaş da milliyetçi kürtlerdendir.
Halk Partisinden Cihat Baban ve Esat Mahmut Karakurt kürttürler.
Adalet Partisinden Devlet Bakanı Cihat Bilgehan ile Gümrük ve Tekel Bakanı ibrahim Tekin de kürt asıllıdır.
Kürtlere büyük millet meclisi dışında da rastlamak mümkündür.Prof Şükrü Baban ile Prof. Abdulkadir Karahan ve Yassıada Komutanı Tarık Güryay kürttürler.
Yani Türk Devleti şimdiye kadar bunlar kendisinden ayrı tutmamış,onlara her makamı vermiştir. Fakat ayrı kürt devleti kurmak gayesi ile bir takım davranışları olan üniversiteli kürtlerin çoğalmasından sonra devlet şüphesiz kürt asıllılara karşı daha uyanık olacak, bunları kritik noktalara getirmeyecektir.Kürtler mevcut nisbetteki akıllarını başlarına devşirmeyerek yabancı kışkırtılara oyuncak olmakta devam ve kürt devleti hayali ardında koşarlarsa nasipleri yeryüzünden kazınmak olacaktır. Türk ırkı oluk gibi kanı ve sayısız emeği pahasına yurt edindiği Türkiye'ye göz dikenleri ne yapabileceğini göstermiş, 1915'de Ermenileri, 1922'de Rumları bu ülkede yok etmiştir.
Bu sonuca varırken daha 1944 yılında yapılmış bir büyük muhakemeyi düşünüyor ve o zamanki sanıkların ne kadar haklı olduklarını düşünmekten kendimi alamıyorum.
türk ırkı olarak ne abd,ne de yabanilerden***korkumuz yok.bilin ki kuzey ırak'a müdahalede kaybedecek taraf abd ve ıraktaki köpekleri olur.çünkü abd ırak'ta her geçen gün kendisini daha da içine çeken büyük bir bataklıkta ve şu an türk ordusu'yla karşılaşmayı göze alamayacak kadar çaresiz.olası müdahalede abd bu çarpışmayı göze alamayacağı için kürt kardeşlerini yalnız bırakmak zorunda kalacak.ve kukla misali oynatılan pkk ve kürtler halepçeden sonra ikinci tokadı yiyecek.ki pkk ve peşmerge açık bir operasyonda türk ordusu'yla mücadele edebilecek düzeyde değil.abd desteğinin kesilmesi onlar için ölüm olur.daha fazla evladımızı malum hükümetin pkk ve kürt sorunu denilen mevzularda net tavrını ortaya koyamaması nedeniyle yok yere yitirmemek için bu müdahalenin acilen gerçekleştirilmesine ihtiyacımız vardır.sonucu ne olursa olsun...
her daim üstün savaşçılık özelliğiyle dünya tarihinde adından söz ettirmiş türk ırkına,barış yanlısıyız yalanı altında nasıl anti-tsk propagandası yaptıklarını merak ettiğim saf topluluğu.ayrıca savaş insanın doğasında vardır.tarihte her daim büyük-küçük savaşlar olmuştur ve olacaktırda.sen ne yaparsan yap insanlığın özünü değiştiremessin.değiştirmeye kalktığın anda ise komunizm gibi tokadı yer oturursun aşağı...