herkese merhaba, bildiğiniz üzere bundan bir buçuk yıl kadar önce türk internet aleminde son derece absürd bir akımın başlangıcı olan incisozluk kuruldu. neler yapti incisozluk.. çoğumuzun onaylamadığı bir çok eyleme imza attı.. kanallara yapılan saldırılar, dedeler falan, hele hele o facebook muhabbeti.. kiminin huzurunu kaçırdılar. kiminin ise hayallerindeki tatlı anarşik ortamı yarattılar. lakin şuna inanıyorum hepimiz bu adamları severek ya da tiksinerek takip ettik.
bir düşünün her gününüz diğerine benzese sabah uyandığınızda içinizde bir heyecan olur muydu? ama her gün beklediğiniz bir sınav sonucu, ya da bir referandum, bir seçim, bir sınav falan olsa her gününüzde yaşadığınızı tüm hücrelerinizde hissedebilirdiniz. işte incisozluk'un bizim hayatımıza katkısı bu oldu. beklemediğimiz zamanlarda beklemediğimiz işler oldu. hiç birimizin aklına gelmeyecek işler oldu. görmekten korktuğumuz çekindiğimiz şeyleri gördük. tiksindiğimiz şeyleri gördük. ama bir fark yaşadık. sıradan hayatlarımız ufakta olsa bi hareketlendi.
incinin felsefesini ise burda anlatmak gerçekten çok zor. kısaca bir formülasyonla size açıklamaya çalışayım: "sokratesin at sineği tabiri + tyler durden + dedeler = inci sözlük".
sigara her yerde yasaklandı, içkiye 24 yaş sınırı falan konuşuluyor, sansür her yerde diz boyu.. türkiye'de ihtiyacımız olan şeyin şu an incisözlüğün bitmesi ya da zulme uğraması olduğunu düşünmüyorum. yöntemleri iğrenç te olsa, hepsi .rospu çocuğu da olsa, çaktırmadan hepimiz seviyoruz onları. browser ınızda facebook, hurriyet, uludagsozluk, eksisozluk ten başka bir yer imi daha olsa fena mı olacak?
bu sözler aslında biraz da zall'a tabi. sozlukspot un sahibi olarak incideki karışıklığın asıl nedeni muhtemelen kendisi. her kafadan bir ses çıkıyor fakat hiçkimse tam olarak ne döndüğünü bilmiyor. genç inciciler huzursuz. uludagsözlüğü dahi yakıp yıkabilirler. bir açıklama bekliyoruz. olan biteni dürüstçe anlatan olursa en azından kabullenme durumuna geçebiliriz.
Hep birlikte, Tarım Bakanlığı'nın acilen balık stoklarının ve balıkçılarımızın geleceği adına yavru balık satışını engellemesi ve yasal balık boylarını bilimsel temellere oturtmasını sağlayalım. Yavru balık satmayın, almayın, tüketmeyin, denizlerimizin geleceğini korumaya yardım edin. Eyleme katılın!
Bu durum açıkça gösteriyor ki, denizlerimizdeki biyoçeşitliliğin korunmasını sağlayacak ciddi bir yönetim planına ihtiyaç duyulmaktadır. Ticari balık türlerinin yumurtlama ve gelişme alanlarının deniz rezervi olarak korunması da en etkin yöntemlerden biridir.
Türkiye'de avlanması ve satılması yasal balık boylarına uyulmadığını balık pazarlarında gördüğümüz yavru balıklardan anlamak mümkün. Örnek mi? Lüferin en az bir kez üreyebilmesi için minimum 20 ila 24 cm'e ulaşması gerekirken bugün yasal avlanma boyu 14 cm olarak verilmiştir. Yani aslında yavrusu olan çinekop boyu. Aynı şekilde palamutun üreme boyu 38 cm ila 42 cm arasında iken yasal avlanma boyu 25 cm dir!
Henüz üreme olgunluğuna, boyuna erişmemiş yavru balıkların avlanması, satılması, tüketilmesi deniz kaynaklarının ziyan edilmesidir. Olgunluk çağına gelen bir balığın her yumurtladığında binlerce balık ürettiği unutulmamalıdır. Her canlı en az bir kez üreme hakkına sahiptir, ve eğer yarın da denizlerimiz de balık türleri olmasını istiyorsak acilen balık boylarına önem vermeliyiz. Ayrıca anaç balıklar boyut olarak büyüdükçe daha da fazla yumurta verirler, işte bu yüzden balıklar için her cm. hayati derecede önemlidir.
Bugün dünya denizlerindeki büyük balık türlerinin yüzde 90'ı, toplam balık türlerinin ise yüzde 60'ı tükenmiş durumda.
2050 yılına geldiğimizde ise dünyadaki balık stokları tükenecek. Türkiye'de durum farklı değil...Balık stoklarımız ve balıkçılık can çekişiyor. Endüstriyel avcılık arttıkça, yumurtlama zamanları ve yerlerinde avlanıldıkça balık stokları hızla azalıyor, balıklar azaldıkça daha çok yavru balık avlanmaya ve satılmaya başlanıyor. Yavru balık avlandıkça ve satışı devam ettikçe de türler üremeye fırsat bulamadığı için durum daha da vahim hale geliyor. (bkz: