insanın canı sıkıldığı anlarda içine girebileceği hissiyat. en azından ben giriyorum. gene çıksa cem uzan, üniversiteler bedava olacak dese, öss'ye kaldıracağım, sonra tekrar yerine koyacağım dese, biz de neşeimizi bulsak.
her ne kadar yaratıcılığı, birey olma güdüsü veya hayalgücü gelişiyor gibi görünse de, aslında çok hüzünlü bir görüntüye sahip çocuktur. bildiğiniz gibi top cansız bir varlıktır - canlı olanları var, onları tenzih ediyor, tüm toplardan özür diliyorum burdan- bu yüzdendir ki tek başına top oynamak bir eziyettir. topa vurursun, geri gelmez. geri gelecek şekilde topa vursan da, duvarın ruhsuzluğu yüzünden istediğin zevki alamazsın. tek kale maç yaparsın içinde bulunduğun durumdan dolayı. ama tek olduğundan onu bile başaramazsın. 9 aylık oynasan, tek sen olduğun için anne çıkman garantidir. kısacası çocuklar tek başlarına top oynamasınlar. eğer sokakta görürsek, biz de yaşımıza başımıza bakmadan katılalım onlara. hiç olmazsa dişimize göre bir rakip olur. yenilirsek de, topunu patlatır kaçarız lan.
hazin bir durumdur. bugün başıma gelmiş ve artık büyüdüğümü bana iyicene hissetirmiştir. çok değil daha 10 sene önce (çokmuş lan!), ben atardım o topu. "niye atıyorsunuz lan topu, ayıp değil mi yengenizin yanında" bakışı atan abiler ile konuşur, gönüllerini alırdım, çevreme de kendimden yaşça büyük kişiler ile nasıl anlaşabileceğimi gösterip, sosyal bir insan olduğum mesajı verirdim. tabii o mesajları kimse anlamazdı. öyle dolanırdı mesaj mahallede. zor günlerdi mesajlar için o günler. bir de bu sırtına top gelen abiler hep kazma olurlardı. topu atmak istedikleri yer ile attıkları yer arasındaki farkı hiçbir denklem ile çözemezdiniz. "ulan ne kazmaymış bu da. kocaman olmuş daha topa vurmasını bilmiyor" der, gülerdik arkasından. ama gel gör ki geçen zamanla ben, bu kazma abi olmuşum. bugün topa vurduğum yer ile vurmak istediğim yer arasında dağlar kadar fark vardı. nerden baksan 1 sokak fark vardı. bir de topun kaçtığı balkonun sahibi, topu geri vermeyen teyzenin balkonuymuş. bir ton da küfür yedim çocuklardan eminim. bir de çocukken küfür dağarcığı daha gelişmemiş olduğu için, daha keskin ve amacına yönelik küfürler ediyorlar ana ve bacıyla ilgili. sonuç olarak, çorabının tekini ters giyen kişiler için büyüdüklerinin kanıtıdır bu olay. yakında balkonuna top kaçan amca olmak işten bile değildir. balkonu mu kapattırsam ne yapsam?
zall'ın çaylakların dostu, seri eksi oy veren ibnenin kabusu olarak rüyaya girmesi ve sözlükle illgili sırları anlatma durumudur. hangi entryler en beğenilenlere girer, bağyan yazarlar kimlerdir, nasıl moderatör olunur, gizemli yazarlar gizemli midir gibi soruların cevaplarını vermesidir.
Take me away, take me away
You said that you were gonna stay
But you're always lying anyway
You're gonna suffer if you don't start breathing now
Now that I need you
You're going away
Everyday sinking into quicksand
Follow me down the drain
But it doesn't matter anyway
You're gonna get yours any day
And while you put the blame on me
If you could only see yourself as others see
Now that I need you
You're going insane
Everyday sinking into quicksand
Follow me down the drain
Everyday drinking in the same bar
Drowning my sorrows away
Take me away, take me today
Or I'm never gonna get away
But it makes no difference to me
It's just the sound of one more rock star bleeding out
Now that I need you
You're out of the frame
Day by day, sinking into quicksand
Follow me down the drain
Everyday drinking in the same bar
Made mine the same again
iran'lı müzisyen. ara ara sufi müziği yapar. kızar iran klasik müziğine sarar. kendi haline bırakırsın, bir bakmışsın kürt müzikleriyle çıkagelmiş. ama ne yaparsa yapsın hakkıyla yapar.
edit : ukte kardeşim bu. ne kötülüyorsun. ukteyi veren auto rock şarkısının sahibi demiş. google'a bak bakıyım kim bu şarkının sahibi. ayıp. bırakın tutmayın beni.
rapçilerin özellikle şarkılarında o an stüdyoda bulunan, şarkıyı katkısı olmuş, olmamış kişileri "ooo kimleri görüyorum. snoop dogg beyler de buradalarmış" şeklinde çığırmalarıdır.
gitmiş soft machine'i kurmuş, o da olmamış gong'u kurmuş, rahat edemeyince solo kariyerini sürdürmüş avustralyalı progresif müzik yapan bir abimizdir. 1998 tarihli şaşırtıcı derecede dinlenebilinir bir jazz albümü de vardır Eat me I´m a Jellybean adında.
ilkokuldayken her sene yaptığımız eylem. artık bakıyorum da top falan dağıtan yok. zati plastik top olurdu. daha sınavın sonuçlarını öğrenemeden patlardı.
çapa anadolu öğretmen lisesi'nde okuduğum dört yıl boyunca müdürümüz fahrettin demir'in sarfettiği akıl almaz cümledir. özellikle cuma günü tören esnasındaki dakikalarca süren konuşması -ki buna müdürün dersi derdik- bittikten sonra söylerdi. bu lafı anlayabilmek için analitik felsefe kitapları okumaya başladım. hayırlısı
oturduğum yerden salladığım bir önerme, bir tespittir efendim. 40 yaş ve çevrelerindeki kadınların güzelliklerinin zirvelerini yaşadığını anlatır bu önerme. örnek dersek ilk aklıma gelenler ;
cem yılmaz'ın bir ropörtaj esnasında beresindeki örümcek için "bu örümcek neyi simgeliyor?" sorusuna, "o örümcek değil, görümcek" diye cevap vermesi ve bir saat bu esprisine gülmesine yol açan kelimedir. daha o zamanlardan tehlike çanları çalmış demek ki.