üzerine saf alkol, eter ne varsa dökmek.. hatta üzerine oksijen tüpü atmak da güzel olur...
edit: bu da eksilendiğine göre, sözlükte kesin pkklı var yaa, eminim artık... eh, pkklının olduğu yerde benim işim olmaz, hadi bana güle güle. bu da sözlüğe son girişimdi.
seksenler gibi sevimli ve gerçekten güzel espriler barındıran bir dizinin senaristi ve yapımcısının aynı zamanda senarist ve yapımcısı olduğuna inanamadığım, komik olmaktan çok fazla uzak, itici ve gerçekdışı diziciktir.
dedesi olan hemen hemen her çocuğun yaptığı eylemdir. özlenendir, keşke hayatım boyu sürebilseydi denendir, çocukluğun en güvenli en mutlu günlerini hatırlatandır.
cok merak ettigin ve rahat rahat izlemek istedigin filmi konusmak zorunda kalmadan,kasmadan,yanindaki filmi begendimi diye gerilmeden mutlu mutlu izleme durumudur.
ekmek turkler icin bu kadar mi vazgecilmez diye meraklandiran cumledir. ornegin kahvalti disinda ekmek aklima bile gelmez,ben turk olmuyor muyum simdi?
gülse birsel'e bayılırım, kadro da mükemmel, tanıtımını her gördüğümde yerimden zıplayıp cuma akşamlarımı kilitleyecek diye hevesle beklediğim ama şimdi her gördüğümde niye gülmüyorum diye ağlama hissi uyandıran dizidir.
tıp dilinde hastalık hastasına hipokondriyak denir. bence en kötü hastalıktan daha kötüdür çünkü bu hastalığa sahip olan bir insan bir süre sonra etrafındakileri gerçekten hasta olduğuna ancak ölürse inandırabilir. eğer bu hastalığa sahip birisi atsan atılmaz satsan satılmaz şekilde yakınınızsa, o karşınızda var olmayan hastalıklarından bahsederken, içinizden sen kafadan hastasın diye çığlık çığlığa tepinesiniz gelir ama ses çıkaramaz öylece dinlemek zorunda kalırsınız. başınız ağrısa söylemeye korkarsınız çünkü ya benim ya benim diye başlarlar, hiçbir şey görmüyorum derler ama desenli halıdaki ufacık ekmek kırıntısını eğilip alırlar... bu ve buna benzer bir sürü çıldırtıcı durumu yaratan hastalıktır kısaca.
daha ilk bölümünündeki çöl sahnesine günlerce güldüğüm ve şiddetle sevilmesini istediğim dizidir. iyi ki sevildi de gerçekten güldürebilen, hiçbir şey düşünmek zorunda bırakmadan eğlendiren bir yerli dizi gördük.
sukurler olsun tarihteki en sanli donemlerimizden,en buyuk zaferlerimizden birinin filmini yaptik,dedirten filmdir..eksikleri tabiki vardi ornegin koskoca filmde mehter sesi yoktu olmaliydi kesinlikle,ulubatlinin sevgilisi olmasi olayini da gereksiz buldum ama bunun yanisira filmin peygamber efendimizin hadisiyle baslamasi ve goruntu yada sesinin olmamasi guzel olmustur..ne olursa olsun bugun bile butun dunyanin salya akittigi alinamaz denen harika bir sehri almak,yikilamaz denen buyuk bir imparatorlugu yikmak muhtesem bir zaferdir ve bunu kendi dilimizle anlatmakta gec bile kaldik..diger projelere oncu olur umarim..
aslında hiç de dizide gösterildiği gibi acemi hatalar yapıp üzerine şimşek çekmeyen, aşkını satranç oynar gibi hep ilerisini düşünerek akıllı adımlarla yaşayarak kanuni gibi dünyayı yönetmiş bir adamın üzerinde söz sahibi olabilen, tarihin akışını değiştiren kanuni sultan süleymanın nikahlı eşidir.
two weeks notice. tamamen kel alaka ben de biliyorum ama öyle işte..
edit: nefes vatan sağolsun filmini bu kategoriye koymuyorum çünkü normal bir ağlatan film değildir o, doğrudan göçerten, delengeçen türdendir.
fantastik kitap okumayi ve hayal gucu sinirlarini zorlamayi seven yetiskindir..ayrica seri 4.kitaptan itibaren cocuk kitabi olmaktan cikmistir.. Ilk kitabini 13 yasinda,son kitabini da 22 yasindayken okudum ve hayatimda gordugum en muthis hayal gucu ve kurgu birlesiminden olusan seri diyebilirim..hatta canim istedikce tekrar tekrar okuyup kafamda okuduklarimi canlandirmak hosuma gidiyor..kisaca harry potter okuyan yetiskin utanilacak bir sey yapmayan yetiskindir..
1 saati askin suredir buyukcekmecede de hakim olan kesinti..sabahin korunde yariyil tatili icin bursadan istanbula gelmemden birkac saat sonra tum istanbul tas devrine dondu,ne ayak varmis bende dedirten durum..