bugün sıradan bir otobüs yolculuğu sırasında bebekli bir kadın otobüse binmiş ve tüm dikkatler bebeğe çevrilmiştir. bu sırada bebeği sevmeye çalışan meraklı bir teyze bebeğin annesiyle konuşmaya başlamıştır.
-meraklı teyze: ayy maşallah ne kadar tatlı. kız mı erkek mi?(bu sırada otobüsteki gözler ister istemez bebeğe dönmüştür tekrar. pembe kıyafetli bir bebeğe sorulacak en saçma sorunun bu olduğunu düşünen yolcular birazdan alacakları cevapla neye uğradıklarını şaşırmışlardır. )
Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil!
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
Ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
Sorun değil!
Elbet alışırım,
Biraz alıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Alıştım,
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
Ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
Bir yanım bırak diyor bir yanım ma,
Kesin değil!
Henüz tanıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
Samimi değil!
Bir hayli kırıldım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
Gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
Aslında ne sana, ne olanlara
Kendime kırgınım
Maziye hiç değil, ana kırgınım.
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
Beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına
Bir hayli kırgınım
Beni ben kırdım oysa,
iyi değil!
Galiba yoruldum,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum...
gün boyunca defalarca okudum bu şiiri. hala da okuyorum. belki kendimi buluyorum. belki de kendimi kandırıyorum. ama bildiğim bi şey var ki ben bu şiiri seviyorum.
follow "takip etmek" anlamına gelen ingilizce sözcük. ama followlamak biraz tarzanca olsa gerek. türkçemize girmemiştir yalnızca "takip etmek" cümlesini söylemekten aciz kişiler tarafından kullanılmaktadır.
daha da kötüsü için; (bkz: tweetine bandım)
ekim meme kanseri bilinçlendirme ayını tanıtmak için yapılan ancak erkeklerin tahammül sınırların zorlayan küçük bi akım.
hergün feysbuk* da yazılan binlerce saçma sapan iletiye tahammül edebilen kişilerin bu olaya neden bu kadar tepkili olduğunu anlayamadım sözlük. amaç eğlenceli bi şekilde insanları bilinçlendirmek.
(bkz: sakin olun beyler)
sezonun ilk haftası ankara'ya gelmiş olan istanbul devlet tiyatrosu oyunudur.
--alıntı-- annette: şu erkekler oyuncaklarına pek düşkündür.. yazık ediyorlar kendilerine.. bütün otoriteleri kayboluyor.. erkek dediğin elleri serbest dolaşmalı. bence öyle. elinde çanta taşıyanlar bile beni rahatsız ediyor.
bir erkek yalnız olduğunu hissettirmeli. bana öyle geliyor. yani, yalnız olabilme gücünü hissettirmeli. yalnız olduğunu hissetmediğimiz bir adamın hiç tadı yoktur...
--alıntı--
yüzde tatlı bi tebessümle dinlenebilecek zeki müren şarkısıdır. bu aralar dilime dolanmıştır kendileri. hani hayatım film olsa arka fonda bu şarkıya da yer verirdim. ***
açık parfümlerin çeşitliliğinden etkilenip yeni bi parfüm alma gafletinde bulunan kişinin karşılacağı durumdur. üzerinde denenen binlerce parfüm çeşidinin tuhaf karışımıyla bütün bir günü geçirdikten sonra akşama bonus olarak bileklerde yalnızca burun tırmalayıcı kokuların kalmasıdır.
oysa parfümden beklenen sadece iki özellik vardır. güzel kokması ve kalıcı olması. ama nedense çoğu zaman bu iki özelliği bir parfümde aynı anda bulabilmek imkansızdır.
benim gördüğüm, duyduğum üstelik ortaokulda dersime giren öğretmendir. okul dışında hiç görmedim. görsemde tanıyamam. çünkü derslerde kullandığı garip peruktan gözlerimi alamadığımdan yüzüne de hiç bakamadım.
kız arkadaşla bi ömür geçirmiş olmak. bir yastıkta kocamak dedikleri şeyin gerçekleşip, paçalı don giydiği günleri de görmektir.*
(bkz: kız arkadaşın paçalı don giydiğini görmek)
tüm gün boyunca durmadan dinlenince bile ilk etkisi kaybolmayan şarkı. ama bu şarkıyı her duyduğunuzda çoban yıldızının* etkisiyle şimdi ölmek istemem diye bağırırken de bulabilirsiniz kendinizi. her şeye rağmen dinlenesidir. sevilesidir.
görmezdim önümü görmezdim
okudum yıllarca hep okudum
okumaktan boynumu büktüm yoruldum
bilmezdim adımı bilmezdim
aradım her şehirde aradım
koştum dere tepe aştım dolaştım
kimin uğruna...
ne uğruna...
herkes köşesini kapmış,iyi ama
ben nası büyük adam olucam
bir tek seni bana çok gördü dünya
iyiler bu savaşı kaybetmiş
peki ben nası büyük adam olucam
kötü olmak seni geri getirirmi acaba...
sevmezdim okulu sevmezdim
okudum yıllarca hep okudum
okumaktan boynumu büktüm yoruldum
bilmezdim oyunu bilmezdim
denedim her şekilde denedim
denemekle olmadı zaten yenildim
kimin uğruna...
ne uğruna...
herkes köşesini kapmış,iyi ama
ben nası büyük adam olucam
bir tek seni bana çok gördü dünya
iyiler bu savaşı kaybetmiş
peki ben nası büyük adam olucam
kötü olmak seni geri getirir mi acaba...
konuyu en ince detayıyla ama en hızlı anlatabilme özelliğine sahiptir. matematiği sevdirir. hele bir de matematik hakkındaki düşüncelerini dile getirdiğine şahit olursanız işte o zaman aşka inanırsınız. matematik okuduğunuz için kendinizi şanslı bile hissedersiniz.
ilk olarak 12 ağustos 2010 tarihinde manisa'da görülen ve 16 hastanın 6 sının hayatını kaybetmesine yol açan virüstür.
kuş gribi, kene, domuz gribinden sonra bu yılın virüsü de bu sanırım.
oruç tutmak kişinin iradesine kalmış bir durumdur. kendi inancıdır. bu konuda kişi babasına bile hesap vermek zorunda değildir.*
(bkz: kahramanlık bunun neresinde?)