truthurts
376 (Tsubasa Ozora)
üçüncü nesil yazar 2 takipçi 28.40 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    bir elmanın iki yarısı olmak

    1.
  1. ilk okunuşta romantik gibi görünse de aslında kendini "yarım elma" olarak nitelendiren insanın göz göre göre düştüğü tuzaktır.
    1 ...
  2. butun homoseksuellerin cok yakisikli olmasi

    1.
  3. HOMOSEKSÜELLERiN "KEŞKE" DEDiĞi, HETEROSEKSÜEL bayanların DA "TÜH" DEDiĞi DURUM. Yani aslında böyle bir genelleme yoktur. Kedinin erişemediği ciğere gıpta etmesidir.
    1 ...
  4. psikolojiye inanmamak

    1.
  5. ben psikolojiye inanmıyorum diyen kişinin ortaya attığı çatlak tez. Psikolojiye inanmamak, gülmeye, ağlamaya, endişelenmeye inanmamakla aynı şeydir. Sevinmek ve üzülmek var oldukça, psikoloji vardır. 4 sene üniversitede boşa okutulmaz. Ama boşa okunabilir o ayrı konu.
    1 ...
  6. eşcinsellik bir hastalık mıdır sorunsalı

    1.
  7. uzmanından cahiline, eşcinselinden zıtcinseline kadar tartışma konusu olan zırvalık. Tedavisi olmadıktan sonra hastalık olduğunu kabul etmenin de ne işe yarayacağını anlayamadığım ıkınaklı konu. bulaşıcı olmayan bir hastalık olarak değerlendirilip bir de "kızılan" cinsel yönelim. Neye, kime, niye, ne şekilde kızılıyor anlamak zordur. Eğer hastalıksa kızılan ve kınanan tek hastalık olup, değilse de pek bi utanılıp sıkılınan insanlık halidir.
    4 ...
  8. laf olsun diye elestirmek

    1.
  9. sırf varlığını hissetmek ve dikkat çekmek için kendini tatmin amaçlı yapılan bir girişimdir. Laf kalabalığından başka bir şey olmayan ve işe yaramayan bir denemeden başka bir şey olmadığı gibi, eleştiriyi yapan nedense ucundan kıyısından bildiği konularda uzman kesilmeyi kendine bir borç bilmektedir. *
    0 ...
  10. kendini degistirmeye calismak

    1.
  11. kendini değiştirmeye çalışmak insanın bazı ihtiyaçlarından, özelliklerinden utanması ve bunun sonucunda başka türlü olmaya çalışmasıdır. Halbuki değişim zaten kaçınılmazdır. Fakat değişimi durduran, kendimizi tüm özelliklerimizle sahiplenmemek ve değiştirmeye çalışmaktır. Bu da büyümeyi ve gelişmeyi engeller ve bir imaj içine hapsolmaya ve enerjimzi bu hapis içerisinde yaşamaya çalışmakla harcamamıza sebep olur. *
    1 ...
  12. kendini dusunme beni dusun

    1.
  13. "bencillik" denilen şey. aslında bencillik insanların ilgi istedikleri zaman karşılarındakileri suçlayarak bu ilgiyi kazanmak için savurdukları suçlamadır. bencil olmaya izin vermezsek ve habire hatır için yakınlarımıza yakınlık gösterirsek asıl temassızlık bu noktada yaşanır.
    0 ...
  14. cetveli eline alinca aleti inen erkegin durumu

    1.
  15. Kaç cm? sorusuna cevap verebilmek için harekete geçen biçare erkeğin, evde elindeki cetvelle tahrik olamayışının sonucunda oluşan durumdur. Acıklıdır ama yapacak bir şey yoktur.
    3 ...
  16. ceylan tuğrul

    1.
  17. Türkiye'deki sayılı Gestalt psikoterapistlerinden biridir. Türkiye'de birincilikle tamamladığı eğitimini ingiltere, almanya, amerika gibi bir çok ülkede devam ettirmiştir.
    Gestalt akımının sistemiyle işleyen bir çok grup terapisini yürütme hakkı olan ülkemizdeki tek gestalt terapistidir. "içimdeki kahramana yolculuk", "sevgiye dair", "yeni bir film izleyelim mi" ve "temas biçimleri" adlı grup çalışmalarını çeşitli illerde yürütmüş ve çatışmalar, cinsellik, nevrotik kaygı gibi hayatı zorlaştıran bir çok ruhsal sıkıntıya kişisel gelişim katkısıyla çare olmuştur.
    1 ...
  18. sinirlenince kufretmek

    1.
  19. kertenkele beyniyle kalakalmanın bir getirisi olarak kelimelerin tükenmesi ve otomatiğe bağlamak. Aklı başından gidenin adı üstünde aklı başında kalmadığı için, ya yumruk tekme, ya da ezbere bir kaç kelime... *
    0 ...
  20. iyi veya kotu olmak

    1.
  21. son derece sınırlayıcı ve gerçekçilikten uzak bir değerlendirme biçimidir. Bir insan her durumda her zaman veya herkese karşı merhametli ya da acımasız, şefkatli veya kaba olamaz. insan davranışı çevreye adapte olma yetenekleriyle şekillenen esnek bir mekanizmadır. Bu esnekliği zorlaştıransa "iyi olma" veya "kötü olma" kaygısıyla davranışlarımızı kısıtlayıp kendimizden utanarak bir imajın kölesi olduğumuz zamanlardır.
    3 ...
  22. egosuyla 31 ceken insan

    1.
  23. Her açtığı konunun içinde ne kadar harika olduğu fikrini barındıran, Bütün göstermelik tevazusunun altında aslında beğenilme beklentisi yatan, kendi kendine uzun süre konuşup karşısındakine hiç söz hakkı tanımayan, güvensiz insan tipi.
    3 ...
  24. lom sozlu olmak

    1.
  25. düşündüğünü çekinmeden söylemek.
    çoğunlukla marifet sanılsa da aslında yerine göre sempatik, antipatik, gerekli, gereksiz, ukalaca, kaba, vb olabilen davranış biçimidir.
    0 ...
  26. kotu oylanan entry nin yazar uzerindeki etkisi

    1.
  27. -haltetmiş hıh!
    -neden ki acaba..
    -Kim oyladı kimbilir
    -acaba kötü mü yazdım?
    -ben bir hiçim
    -allah beni kahretsin
    -siliyim bari..
    şeklinde seyredebilen rezil bir durumdur.
    6 ...
  28. yazarlık taslamak

    1.
  29. Günümüzde çok moda olan bir akımdır. nerede az kullanılan kelime varsa kullanıp, sadelikten uzak, uzun mu uzun cümlelerle güya pek derin konulara dem vuran anlatım tarzını benimseyen şahsiyetin yaptığı iş. *
    1 ...
  30. kufurlerin cinsellikle baglantili olmasi

    1.
  31. Hep sevişme içerikli cümlelerin hakaret olarak kullanılması durumudur. Nedense kimse "seni öldüriyim, kafanı kırıyım" gibi küfür etmez, bunun yerine genellikle yatakta yapılan eylemlerden bahsedilir. *
    1 ...
  32. escinsellikten utanmak

    1.
  33. son derece doğal ve acınası bir durumdur. sonu cinsel bir rahatsızlık olan "cinsel kimliğini inkar etme"ye kadar gidebilir. Toplum baskısının yarattığı bu utanma duygusu, çocukluk döneminden sonra ergenlere yoğun çelişkiler yaşatır. Heteroseksüel bir çocuğa ilk aşık olduğu kız için. Nee kız mı? sen nasıl erkeksin, sapıksın! vb gibi şeyler söylense ne kadar zorlanırsa zorlansın o kızdan hoşlanmaktan kendini alamaz. Fakat yanına çok şiddetli başka bir duygu da eklenir: "Utanç". Bu duygu, homoseksüllere hayatları boyunca eşlik eden toplumdan edinilmiş bir yüktür.
    1 ...
  34. chopin in derinligi

    1.
  35. Chopin piyano müziğine yoğunlaşmış, adeta "tek" yolda ilerlemiş "tek" bestecidir. Liszt de her ne kadar piyano müziğinin ve tekniğinin merkezinde yer alsa da, chopin'in eserlerinden ve yazı stilinden de görülür ki, enstrumanla çok daha ciddi ve yoğun bir bütünleşme vardır lizt'e nazaran müziğinde. Hem teknik anlamda, hem de anlatımda. Her enstruman bir dildir. Böylece aslında Chopin sadece piyanoda değil, ifadede de tüm bestecilerin arasından hızla sıyrılır. Ne var ki bu dili olağanüstü bir zenginlikle konuşan bestecinin eserlerini konuşturmak günümüzdeki piyanistlere kalmıştır ve bu son derece ağır, zor, mucizevi bir iştir. Her notanın altında bi fikir, bir duygu ve bir an yatar. Bunları sadece nota olarak görmek de kaçınılmaz olabilir, çünkü çok fazla nota vardır ve üzerine düştükçe hepsinin gözünüzün önünde canlanması ve farklı şeyler söylemeye başlaması sizi dehşete düşürür. Chopinin ruhu çabayla, ağrıyla piyanonun içinden ayaklanır gibidir müziğinin üstüne gerektiği gibi düşüldüğü zaman. Özellikle, etrafta başka sesler olmadığı zaman, bu korkutucu bir gerçekliğe bürünebilir. Çünkü seslerin dokusu fazlasıyla canlı insan sesine ve duygusuna paraleldir. bir "canlandırma" olmaktan çıkıp "can" intibası verir ki bu müzikteki mucizenin ürkütücü bir mesaj verdiği çok değerli ve son derece esrarengiz anlardan biridir.
    2 ...
  36. muzigin konusmasi

    1.
  37. müziğin insan ruhuna en yakınlaştığı anda ciddi anlamda mesajlar verip bize ortak olması anı. insandan çıkan bir sesler ordusu insana öyle güzel hücum eder ki 12den vurur. Çünkü özellikle sözsüz müzik, en tarafsız ve sınırsız dışavurumdur.
    1 ...
  38. askin gozu kor olmamali

    1.
  39. yakinligin iliskiye kurban gitmesi

    1.
  40. iki sevgili arasında sadece cinsel ve ilişkisel yakınlık kurulmaz. Kimisi ilişki bitince aşk acısı çeker, kimisi de bu yakınlığın bok yoluna gitmesine üzülür. Aşk uçucudur, ama her köşe başında özel yakınlıklar bizi beklemez. aşk yüzünden sevgililer arasındaki dostluk ilişkisinin de idam edilmesi adil değildir, ama malesef aşkın ve cinselliğin kölesi olmak bir çok insan için kaçınılmazdır. Halbuki bir ilişki yürümüyorsa zaten onun için üzülmeye değmez, bizleri mutlu etmeyen bir ilişki zaten yürümemelidir. Ama bir insanı gerçekten seviyorsak onu sevgilimiz olamadı diye harcamak en başta kendimize haksızlıktır.
    2 ...
  41. kendini tanimaktan korkmak

    1.
  42. insanın bir yarattığı "kendilik imajı" bir de kendi istekleri ihtiyaçları ve doğası olan "kendi" vardır. Kendinden korkmak genellikle toplumla veya öğrendiklerimizle çelişen ihtiyaçlarımız var ise, meydana çıkan bir durumdur. Bu korku çok fazla ise kendi isteklerimize ve ihtiyaçlarımıza duyarsızlaşır ve artık onları farketmemeye başlarız. Bu uyuşmanın sonucu olarak da kendini rolune fazlaca kaptırmış bir oyuncu gibi yaşarız. Bu acı verir, çünkü duyarsızlaşma sadece bir uyuşmadır. ihtiyaçlarımız ve isteklerimiz, dolayısıyla da "kendimiz" yok olmayız hiç bir zaman. Boğulup, bastırılıp kalmış bir halde sürekli acı çekeriz.
    1 ...
  43. insanin icinin boslukla dolmasi

    1.
  44. insanın içinin acıyla dolmasına bir alternatif. Acıyı hissetmek istemediğimizde kendimizi uyuştururuz. Psikolojide buna "duyarsızlaşma" denir. Duyarsızlaşma artık kendimizin bile farkında olmadığı göz ardı edilmiş duygularımız ve ihtiyaçlarımızı içerir. Aslında insanın içi hiçbir zaman boş değildir. Boşluk acıyı çıkarmak için veya acı verecek bir durumu göz ardı etmek için yapılan ameliyat sonrası tam bir uyuşmadır.
    3 ...
  45. karsilikli sevgiye ragmen mutsuz olmak

    1.
  46. Seven insanların sevmelerine rağmen mutlu olamayabileceklerini savunan başlık. ihtiyaçlar farklı olduğu zaman sevmek yetmez. Sevmek ve sevilmek ihtiyaçlarımızdan sadece biridir.
    2 ...
  47. sevgiliyi insan olarak sevmek

    1.
  48. aşkın yavanlığına meydan okuyan türden sevgidir. ilişki devam etse de etmese de bir insanı cinsellikten bağımsız, değer vererek ve anlayarak sevmenin başkalığı ve gerçekliğini içinde barındırır. Herkes anlamaz, tanımaz. Aşk gibi çaresiz ve muhtaç bir sevgi değildir. Doğal, abartısız ama son derece kalıcı ve gerçekçi bir yakınlıktır. Demode olmaz, bayatlamaz, gittikçe gelişir, ilerler. Her eve lazımdır. Ama neredeyse hiç bir evde yoktur. Çünkü insanlar cinselliklerinin kölesidirler. Dürtüleriyle evlenip, yakınlıklarına körleşirler. Böylece dünya da bir sperm, ihanet, heves, aşk, ihtiras yuvasına dönüşür ve ellerimizin arasından kayıp gidenlere de "neyse canım" deriz. Küçükken çocukları kedi köpek ölünce "olsun oğlum üzülme yenisini alırız" dedikleri gibi, "aman canım o olmaz başkası olur" şeklinde teselli olup, teselli ederek, dünyayı pazara çevirir, özelllikten yoksun kılarız.
    1 ...
  49. askin sakiz olmasi

    1.
  50. eski zamanlarda, yani insanların bir araya gelmesinin daha zor olduğu zamanlarda, aşkın gücü daha yabana atılmaz bir etkendi. Aşıklar atarabalarıyla yolları teperler, bir birlerine aylarca günlerce ulaşamayıp mektuplar göndererek hasret içinde yanarlardı. Mevsimleri ayları sayarlardı kavuşmak için. Yasaklar daha çok, ayıplar daha cezalara mahkumdu. Aşkın kimyası yine aynı olsa da, koşullar aşkın yaşanma biçimini, dolayısıyla tarifini çok başka etkilemişti. Tıpkı yemek yemek için ava gitmek, ok atmak, hayvanı sırtında eve taşımak, vb gibi eylemlerin, eski zamanlarda "yemek yeme" eyleminin bile bambaşka bir anlama sahip olmasını sağladığı gibi. günümüzde mektupların yerini e mailler, telefon konuşmaları, cep mesajları, atabarabalarının yerini uçaklar, ayıpların yerini bilimsel getiriler ve gerçekler aldığı için, aşk, üstüne giydiği karizmatik ve şık ulvi giysiyi çıkarmış bulundu. Çırılçıplak ve utanç içinde yüzümüze bakmakta. Modern çağ aşkı ebeledi. Bunun yerini karşılıklı uyum, beraber güzel bir hayat sürebilmek, birlikte gelişebilmek, üretebilmek gibi daha kalıcı, daha gerçekçi olgular alması beklenirken, malesef insanlar hala aşk peşinde koşmakta ve "çıkıyoruz hayırlısı, sakızın var mıaa?, ayh bilmiyorum ki yaa bugün aramadı" falan diye yaşamaktadırlar. Tabi hepsi değil. iki insanın uyum içinde ve verimli bir birlikteliği oluşturması için aşk sadece bir araç olabilir. Artık bunu anlamamız için mesafeler, ayıplar, cezalar, hasretler engel değil. Fakat her şiddetli duyguya ve açlığa sereserpe yenik düştüğümüz gibi, aşka da bel bağlayıp gerçek yakınlıklarımızı bir kalemde harcamayı biliyoruz. Sex macerasına aşkın kurban gitmesi gibi, aşk macerlarına da "sevgi" ler kurban gitmekte. Daha adi ve daha geçici olup daha şiddetli ve zevkli olan, koltuğu devr alıp taht yapıyor. Tıpkı hiyerarşideki gibi. Az sesi çıkıp çok görüş sahibi olanı kimsenin zahmet edip dinlenmediği, son perdeden tek bir fikri cazip ve şiddetli bir tonla bağırıp duran "anlık" adamların peşinden sürüyle gidildiği dünyamızdaki gibi.
    1 ...
  51. iliskide verici olan taraf sacmaligi

    1.
  52. ilişkide sürekli "ah canım sen bunları haketmiyosun hiç" denilen, sözde fedakar mı fedakar, ve vefasızlığa mahkum kurban rolune bürünmüş ve büründürülmüş biçare "iyi insan" . insanlar doğdukları andan itibaren anne sütü emmekle başlayan bir ihtiyaçlar zinciri ve bu ihtiyaçları karşılamaya yönelik olarak geliştirilen hareketler zinciriyle sarılı yaşamaya başlarlar. Herkes kendi ihtiyacını karşılamak için aranır durur. Bu organizmanın doğasıdır. En bencil insan da, en vefalı ve fedakar insan da kendi ihtiyacı bu olduğu için bunu yapar. ilişkilerde bir tarafın canı vermek istemiyorsa veya veremiyorsa tutup da onu bu ihtiyacı yüzünden, hay kötü insan, bak sen şuna gibi yargılamak tam bir saçmalıktır ve en önemlisi de gereksizdir. ilişkiler dışarıdan aslında son derece kolay yorumlanırken aslında sonderece komik yorumlanmaktadır. hep bir ağızdan oturup da "allah allah çok bariz onu kullanıyo yazık yaa" ya da "ah canım neler çektirdi ona vay alçak" gibi yorumlar yaparken aslında bunlara maruz kalan insanı tam bir "enayi" "salak" "aşk budalası" "zavallı" gibi sıfatlara da perde arkasından bir güzel bularız.Halbuki gerçek çok başka yerlerdedir. Bir ilişki söz konusu olduğunda iki taraf da birbirinden beslenmektedir. Bu açlığın nerelerde olduğuna, karşıdaki kişiden ne kadarının ne zamanlarda giderilebildiğine bağlı olarak ilişkiyi "tatminkar" ya da "yetersiz" kılar. ihtiyaçlar çok çeşitlidir. Tüm paylaşımlar da birer ihtiyaçtır. Müzik, dedikodu, gezilen yerler, sohbetler.. aslında bunlar iki taraflı yapılırken hep beslenmekteyizdir. insan kendi ihtiyaçlarını giderebilme kousunda çevre ve kendi iç dünyasıyla sürekli bir diyalog içindedir. Bu ihtiyaçları karşılayabimek herkesçe belli bir ustalık gerektirir. Bir insanda ihtiyacımız olan bir şeyi farkettiğimiz zaman hemen ona yapışırız. Bu ortak bir zevki paylaşmak olabilir, fiziksel güzelliğin tadına varmak olabilir veya hayattan belli bir beklentimizin ortak olması gibi sürüyle sebep olabilir. Bunları gördüğümüz zaman heycanlanırız ve karşımızdakine yaklaşırız. Eğer karşımıdakinde de kendi ihtiyacına yönelik özelliklerimiz var ise bu noktada diyalog ve ilişki başlar. Bu yüzden aşk ilişkileri genellikle fiziksel bir yoğunluk ve bunu takip eden manevi ihtiyaçların karşılanma beklentisi ve bunun kutlanmasıyla veya bir türlü oturamamasıyla devam eden bir süreçtir. Tıpkı iki organizmanın raslaşıp, yapışıp birbirini emip durması gibi. genellikle iki insan bir sevgililik ilişkisi içinde bulundukları zaman karşıdakinin "doymaya" veya "verememeye" hakkı olmaz. Çünkü ihtiyacını gideremeyen taraf kendini son derece engellenmiş hisseder ve isyan eder. Bu noktada suçlama veya suçlanma başlar. "Şöyle olsaydı bana verirdi ama değil işte" veya tersi, "şöyle olsaydım bana verirdi işte ama değilim." Hele başlarda belli bir ihtiyacı karşılamakta olan kişi sonradan doyar ve bunu karşılayamamaya başlarsa işte o an "hain" sıfatını yer. Bu noktada bir terazi, ilişkinin mahkemesi haline gelir. Bu terazide yerine getirilen beklentiler, ve getirilemeyen beklentiler yarışır. Karışalanamayan ihtiyaçlar ağır basarsa, döverek söverek uzaklaşılır. Terazi hassas bir dengede durursa, yani %50 gibi bir noktada tıkanırsa ilişki felç olur. Mesela çok basitleştirirsek bazı ilişkilerde cinsellik çok yoğun ve tatminkar yaşanırken, manevi paylaşıımlar gittikçe azalır, veya bunun tersi olabilir. Bazı ilişkilerde kafaca uyum gittikçe artar ama taraflardan biri başka konularda daha erken doyabilir. En temel prensip: kimse kimseye gül bahçesi vadedemez ve etmemelidir de. Çünkü neye ne zaman acıkacağımızı ne zama doyacağımızı ne kadarına ihtiyacımız olduğunu ve ne kadar süre bunu isteyeceiğimizi biz bile bilemeyiz. Hiç bir söz aslında "söz" değil, o sırada canı gönülden hissedilen ve inanılan vaatlerdir. Ama çocukken dünyadaki en önemli ve heyecan verici şeyin pamuk şeker veya noel baba olduğuna inanıp bunun asla değişmeyeceğinden emin olmamız gibi, zaman geçtikçe algılarımız, ihtiyaçlarımız da çeşitlenir ve değişir. "Gönül kapım açıktır çalmadn gir içeri" sözü yürekten söylenebilir, ama zaman yürekten daha üstündür. zaman hepimizi öldürdüğü gibi, inançları, duyguları da öldürür, yerine de yenilerini getirir. Buna açık olmak, isyan ettiğimiz zaman doyasıya etmek hakkını elimizden almaz. Ama isyan ederken suçlamak veya suçlanmak, kurban etmek veya kurban olmak yerine, kimin ne istediğini netleştirip buna yönelik "en karlı" tutumu belirlemek boşa vakit, enerji ve insan kaybının ilacıdır.
    3 ...
  53. tecavuz fantezisi

    1.
  54. sado mazo aktivitelerden biri. iki taraf da olayın dozunu ve karşısındakinin beklentilerini bilirse çok zevkli olabilir. tüm sadomozaşist aktivitelerde olduğu gibi bunda da karşılıklı güven ve birbirini tanımak çok önemlidir.
    2 ...
  55. yakinlik kurmanin dozu

    1.
  56. insanların bazı durumlar hariç kendiliğinden pek güzel ayarlayabildikleri dozdur. O bazı durumlar da tabiki aşk ve cinselliktir. Bu duygular insanları birbirlerine hoyda bre diye pervasızca yakınlaştırıp birbirlerinin dünyalarına dingonun ahırı gibi girip sonra da serseme dönmelerini sağlar. Bir de beynimizi uyuşturduğu ve ruhumuza ılık mı ılık sevecen duygular salınıverdiği için "aman ne güzel şeyler oluyo bana" deriz. Oysa ki olan tıpkı orgazm olduğumuz andaki gibi bir kasılma, patlama ve fışkırma durumudur. Sonra "ben nerdeyim, ne oldu, hangi yıldayız, bu yanımdaki kim?" demek işten bile değildir.
    1 ...
  57. kalp agrisinin gecmesi

    1.
  58. çoğu zaman korkutucu bir durumdur. Bu, vücuttaki iltihapın çözülmesine benzemez. Ağrının neden geçtiğini ve neden geçemediğinin açıklaması pek yoktur. Korkutan da budur. Kafada dönenler bazen ne kadar casusluk yapsak da yakalanamayacak kadar sinsidir. Şansımız yardım ederse kafadaki kanser iyileşir. Ama ya etmezse?
    0 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük