esparkın önünde bulunan çadırlara polisin sabahın köründe tomalarla ve biber gazlarıyla girip yaklaşık 150 çadıra alçakça saldırmasıdır. şu an ortalık savaş alanı gibi.bütün köşe başlarında, ara sokaklarda polis bulunmakta ve hala biber gazı atmaya devam ediyorlar. öğrenciler sınavlarına bile gidemiyorlar. bu mudur insanlık? bu mudur görev tanımı?
boston da ölen iki kişi için abd ye canlı bağlanıp saatlerce yayın yapan, fransa da öldürülen üç kadın teröriste haber bültenlerinde geniş yer veren Türkiye televizyonları reyhanlı da onlarca can ölmemiş gibi eğlence programları sunmaya devam ediyor!
reyhanlı daki patlama başka bir ülkede mi oldu?
tv lerde eğlence programları verilmeye devam ediyor. duruma tepkisiz kalıyorlar. ya da tepkileri bu. tepkisiz kalmak...
boston da ölen iki kişiye gösterilen ilgi reyhanlı halkına neden gösterilmiyor. halkın lan senin. senin halkın...
attila ilhan ın bir sözü vardı: "türkiye'de basın türk değildir." ne yazık ki gerçekten öyle...
ulan iğrenti geldi amk sizden bana. mantar gibisiniz yemin ediyorum. cool insan, cool olma çabasında olmayan insandır. bunu bir öğrenin önce. etraftan gördüğünüz, olmak istediğiniz insanları taklit etmeyi bırakın. az biraz kendiniz olun. başkalarının gözünde büyüğücem mantığıyla kendinize yazık etmeyin. olmuyor çünkü. kızlar için falan da yapıyorsanız da yapmayın. bakın yemin ediyorum doğallık her zaman kazanır. lütfen ne olursunuz arkadaşlar sizleri görünce gelmişinize geçmişinize küfür etmek istemiyorum. yapmayın amk.
poktan seslerin toplandığı yarışma programı... ve bu poktan sesler de inanılmaz bir şekilde beğeniliyor jüri tarafından. gerçi ne bekliyecen ki onlar da pok.
eşitlik istiyorum. ben de nusaybindeki insanlar gibi çalışmadan audi,wolkswagen,bmw gibi lüks arabalara binip, eczanelere yine bu arabalarla gelip yeşil reçeteyle ilaç almak... ve evimde soba yakmadan ısınmak, ızgara misali halılar alıp her odaya bir klima ama ay sonunda 9-19 tl arası fatura ödemek istiyorum. ben de ufak bir dükkan açmak, bu dükkanı kaçak birçok malla doldurup izmir veya istanbuldan bir veya birkaç ev almak istiyorum. benim köyümdeki çiftçiye de 500 bin tl kredi verilip bunun 300 bin tl sinin hibe edilmesini istiyorum. kalanının da 5 yıl sonra ödenmesini istiyorum... ama bunların yanında bir de bu ülkede yaşarken insanların benim onurumu kimliğimi zedeleyen açıklamalarda bulunmasını istemiyorum. incinebilirim... devletin buna yüksek bir titizlikle yaklaşmasını istiyorum .çok mu şey istiyorum. ama dur daha bitmedi...
uludağ sözlükte hiç anlamadığım bir şekilde entry girme yarışı var. yazmam lazım, yazmam lazım, yazmam lazım bu kafada yazarların bir çoğu. ulan tamam da bir boku da bilmeyin okuyup öğreneyim şunu deyin. adam yazar olalı beş gün olmuş beş yüz tane enrty girmiş. ne yaptın amk yıllardır burda yazar olmayı mı bekledin. üç günde oluyorsun zaten yazar. sonra ekşiye bok atarsınız yok onlar şöyle lümpen yok nutella yiyor yok hiç bir şey beğenmezler. adamların emeğe saygısı var en başta amk. bir entry girdiğinde adamlar okuyor, oyluyor. katıldığı veya katılmadığı herhangi bir şeyde mesaj atıyor. karşıdaki okunduğunu, boş yere yazmadığını düşünüp mutlu oluyor. burda öyle mi amk? am, göt yazmadığın sürece kimse okumuyor. bir kitle var ki eli sürekli klavyede yaz babam yaz. sakin ol amk neyin yarışı bu. ne kanıtlamaya çalışıyorsun. çok mu üreticisin. değilsin amk cahilin, avarelin önde gidenisin. adam giriyor enrty kasıyor yahu şaka gibi sırf yazmak için yazıyor. ne çıksa karşısına şuna da bir parmak atayım mantığıyla yazıyor. üç beş tane de oku lan oku zarar gelmez amk bu neyin hırsıdır anlıyamıyorum cidden. neyse kendimi fazla heba etmim, neticede bunu da maksimum üç kişi okuyacak.
bunlar kişinin başından geçmiş ya da okuduğu, duyduğu ilginç dolandırıcılık hikayeleridir.
zekice yapılmış dolandırıcıklardan bir tanesi şöyledir:
Joan Alex Newyork ta ihracat işleri ile alakalı bir iş adamıdır. dünyadaki global kriz onun işlerini de etkilemiştir. çıkış yolları arayan Mr.Joan en sonunda planını uygulamaya koyulmuştur. evlenme planları yaptığı sevgilisi Julia nın lüks yaşantıya olan tutkusu Joan ın aklına şeytanın bile ağzını açıkta bırakacak bir fikir getirmiştir. her zaman alışveriş yaptığı Newyork un ünlü mücevheratçısı Musevi Salomon un iş yerine gidip sevgilisi Julia ya hep istediği tek taş pırlantalardan bir tane daha alır. bir kaç gün sonra bir tane künye alır. aldıkları genelde 10. 000 dolar civarındadır. böyle yavaş yavaş Salamon un güvenini kazanır. salamon un tabiriyle kek müşteridir yani. alışverişler bu güvenle paralel olarak yavaş yavaş artmakta ve nakit yerine artık çekler yazılmaya başlanmıştır. en son yaptığı alışverişin bedeli ise 120. 000 dolara ulaşmıştır. bu alışveriş için de çek yazılmıştır. tabi ki karşılığı da bankadadır. Salamon un güveni Joana karşı iyice artmıştır. yine günlerden bir gün cuma saat 18:30 civarı Joan alışveriş için Salamonun iş yerine gitmiştir. artık Julia ile evlenmeye karar verdiğini söyler Salamon'a. düğün hediyesi olarak eşsiz bir takı ister Salamondan. Salamon da kaçırır mı fırsatı. hemen istediği takıyı bulur. Joan bedelini sorar. bedel 400,000 dolardır. çekini yazar Salamonun ve çıkar. Salamonun hiç sevmediği birbirlerini sinir etmek için uğraştıkları ermeni bir rakibi vardır. Joan hemen onun yolunu tutar. ona bu mücevheri Paris ten aldığını söyler. hemen satmak istediğini paraya ihtiyacının olduğunu söyler. Ermeni, yahudiyi kıskandıracak olan bu mücevheri karlı bir şekilde almak için 50. 000 dolar verebileceğini söyler. Joan da kabul eder ve parayı alıp evine döner. Ermeni hemen Salamona gider takıyla beraber. artislik yapmaya başlar. bak Salamon 400,000 dolarlık takıyı salağın birinden yalnızca 50,000 dolara aldım der ve takıyı gösterir. Salamonun aklı başından gider, amı götü dağıtır. dolandırıldığını sanarak polise gider. Polis hemen Joanu aramaya başlar ve kısa zamanda da bulur. Joan niçin tutuklandığını sorar. polis Salamonu dolandırdığını söyler Joana. Suçlamayı kabul etmez Joan. bankada çekin karşılığının olduğunu söyler. isterseniz bankaya sorabilirsiniz der çok rahat bir biçimde. ama hafta sonu tatili olduğu için amerikada tüm bankalar kapalıdır. tabi ki banka açılana kadar Joanu serbest bırakmazlar. Joan istediğim fiyata alır istediğim fiyata da satarım, para benim size ne der ama iplemezler tabi herifi. sonuç olarak pazartesi günü bankalar açılır ve hesaba bakarlar ki çekin karşılığı var. Polis bir taraftan Salamon bir tarafdan özür diler mahçup bir şekilde Joan dan. buraya kadar dolandırma durumu yok tabi ortada. ama devamında Joan açtığı tazminat davalarıyla paranın amına kor. tam tamına 13 milyon dolar geçirmiştir legal bir biçimde hem de.
bazı anlar vardır ki; çok yalnızdır, fazla yalnızdır, boktandır bu yalnızlık. bu fiziksel bir yalnızlık değil, ruhsal bir yalnızlıktır. duyguların o kadar hassaslaşmıştır ki ota boka iç çekecek durumundasındır. başın öne eğilir, düşüncelere dalarsın. derin ve aslında derin olmayan mevzuulara... çok aciz hissedersin o anlarda. dinlediğin bir şarkının içinde bulursun kendini. bir bok yapmadan durursun öyle olduğun yerde.
(bkz: çok yalnızım)
sırf istediği telefona sahip olmak için yemez içmez ve o telefonu almaya çalışır. alır da ee sonra, ne olur telefonu alınca toplumda daha mı saygı görür daha mı mutlu olunur. olmaz aynı boktur. peki neyin kafası bu.
bu şarkılar arabesk tarzıdır. geneli hayatı 'muş' tadında yaşıyan kişilere hitap eder. ama bazıları vardır ki cidden dile takılan, hoşa giden, kaliteli parçalardır. insanı içmeye zorlayabilirler.
bugün eskişehirde tanık olduğum cafelerin, restoranların saat 3 ten sonra kapanması saçmalığıdır. yeni yasayla birlikte artık saat 3 ten sonra acıkıp dışarı çıksanız yemek yiyecek yer bulamicaksınız. olmadı bir çay, kahve falan içelim bari derseniz yok o da yasak. bu açıkça insanların sosyal yaşamını kısıtlayan bir saçmalıktır. adamlar heralde şunu demek istiyor; 'yatın amk bu saatte ne işiniz var sokakta.' daha neler dicekler kimbilir!
belirli bir bölgede kullanılan değişik kelime, argo ve cümlelerdir. başka bir yere gidip bu ifadeleri kullandığın zaman kimse anlamaz. kulağa ilginç gelen küfürler, hitap şekilleri, beddualar, deyimler, isimler olabilir. örnek vermek gerekirse:
taşkala yapmak- şamata, geyik yapmak.
ağzına kemçilmek-taklit ederek dalga geçmek.
kele,galan,taman-cümlenin sonuna gelir her yere uyar.
abovvv- şaşırma ünlemi.
cıncık gibi- çok yeni anlamında.
anarya gitmek- arabayla geri geri gitmek.
gottik- kısa boylu.
lan gardaş 2 saattir dineliyom şo sıcaan altında galan gel de gidek- arkadaşım 2 saattir şu sıcakta ayakta bekliyorum seni, artık gel de gidelim lütfen.
şimdi gardaş ben ayıkamadım mevzuya, sen ne düyün?-ben anlamadım arkadaşım konuyu, ne demek istiyosun?
ulan hakem seni değil, seni buraya getiren uçağa benzin koyan pompacıyı sikeyim.
kış sezonun gelmesiyle türk kızlarında geleneksel tayt giyme sezonu açılır. kendilerini o iç don vari şeyin altında çok seksi hissederler. evet az da olsa yakıştıranı var. boyu posu yerinde fit vücutlu kız giysin bunu. ama o basenleri fırlamış, götünün yağları katmanlaşmış kızlar siz napıyosunuz yazık değil mi bize. bıktım ya, valla iğrenti geldi azizim.
(bkz: götüne güvenmeyen giymesin bunu!)
annelerin kış aylarında mütemadiyen kullandığı cümledir. sadece giriş cümlesidir sıkı giyin daha sonra body paragrafları kullanarak savulan düşünceyi örneklerle geliştirler.
-üstünü sıkı giyinmezsen ne olur? for instance, on the other hand, moreover, gibi bağlaçları kullarak bu düşünce üstünde makale yazabilecek bilgiye ve donanıma sahiptir.
(bkz: muhteşem varlıklar)
ne güzel yıllardı yahu, şimdiki gibi çocuklar evlerinde bilgisayarla değil sokakta arkadaşlarıyla oynardı. dondurma yerine meybuz yenirdi,gülle oynanırdı deli gibi. daha çok muhabbet edilirdi odalara çekilip bilgisayar başına geçilmezdi, istesenilse de geçemezdin ya soba diye bir faktör vardı, tüm aileyi bir odanın içine toplayan. hele bir de o efsane şarkıları unutmak mümkün değil be bilader...
üniversiteye gelmeden izlediğimiz ve üniversite hayatımızın o şekilde olacağını bizlere inandıran dizidir. beklentileri en üst seviyeye çekmiş, üniversiteye gelindiğinde acı gerçeklerle yüz yüze bırakmıştır. bu kuşak bu diziyi affetmeyecektir.