türk kızının düştüğü, aciz bir durumdur bu. meseleye gelirsek de daha net anlaşılabilir;
1 - türk kızının götü arkadan gelir ve büyüktür; ancak damacana dik ve vücuduna orantılı gelir.
2 - güze yurdumun güzel erkeklerinin en çok çektiği, müzmin bir sorunu olan kıl sorunları vardır, böyle tel şehriye uzunluğu, onlar için standart bir hal almıştır. damacana ise cillop gibidir.
3 - deodoranttan haberleri yoktur, yazın aynı pedi gün boyunca kullanırlar; damacana ise az suyla çalkalandı mı mis!
4 - türk kızını, ikna etmek zordur, elletse de vermez, gösterse de elletmez. damacana öyle mi; al kucağına zıplar lop lop diye ses çıkarsın.
5 - türk kızının dırdırı vardır; damacana ise hoplattıkça ses çıkartır; adamı motive eder.
6 - ayrıyetten vermesi için tonla takla atar, masraf yaparsanız, o da garanti değildir. damacana öyle mi? git en yakın tüpçüye, tüp bebek bile peydahlarsın. en fazla 7,5 liraya mal olur.
evet güzel yurdumun yakışıklı erkekleri, sorunumuz bu. bize lazım bir aytaç bayisinden abonmanlık, olay bitti.
düşünsene fiki bir yere soktun mu olay bitiyor, eşek ancuğu da olsa yeter.
aman türk kızları öyle mi? oral, anal, vajinal bol bol alternatifleri var. istedikleri anda rotasyon değiştirebilip, revizyona da gidebilirler. hatta bol varyasyonlu çiftleşmelere de oynayabilirler.
yapılabilecek en iyi işkence yöntemidir, dağa salacaksın bunu, muz, nane derken mühimat başına 2 şarkı yapsa adamlar ifşa olur. 2 günde inerler aşşağıya.
ekvator enlemi bazında ders diye okutulacak bir kalçaya genişliğine sahip türk kızıdır. turnikelerden yan yan geçerler bunlar, çünkü ebat gereği sığamazlar.
dünyanın en şişkin yerinin izdüşümü olarak bu hanımkızlarımızı örnek gösterebiliriz.
sezerciğimiz köprü altı çocuğumuzun, akranları tarafından piç olarak adledilmesinin üzerine, hırs yaparak babasının annesiyle olan nikah resmini gösterdikten sonra aynı arkadaş çevresinin senkronize olan mahçupluğudur.
aynı anda başlar eğilir, göt edilen arkadaş çevresi karizmaya +5 puan ekler.
efendim, şahin k nın en ateşli filmlerinden olan "tornisten bas kaptan" filmi açılıp,6 katlı tuvalet kağıdı sağ ele sarılarak iştimaya hazırlık yapılır. gel zaman git zaman, pistonlar yağlanırken istemsiz bir şekilde aşağıya bakılır; evet! size bakıyordur. dur ula ne ola ki diyip eğildiğinizde alnınızın çatısından vurduğuna şahit olur, kepenki indirip evde gollum edasıyla, sinsice banyoya girilerek temizlik olayı arz edilir.
özel hayatında silik olanların uğrak mekanı olarak sözlük diye adlandırabiliriz bu durumu.
bazıları celebrity olmak adına yemediği tarrak, yapmadığı şarlatanlık kalmamakta kuzum; keza senin fameliğin en fazla 1920 ye 1080 çözünürlükten ibaret, sözlüğü manipule et ünlüsün, trollük yap ünlüsün, çok fena kendini kas bir şekilde yine ünlüsün(burada kapasite devreye giriyor). kadın yazarların feminimz vari kaşarlıkları, erkek yazarların delikanlı ayaklarına yavşaklıklarını görmezden geliniyor. en çok da bağyan yazarların. bende yıllardır(!) varolmayan nickaltı entrysi bir dalya demezken senin iki günde nickaltların erkek yazarlarca coşturuluyor. neymiş efendim "kaliteli yazar" hassiktir lan! orada yazar biri varsa o da sensin bebeğim. yaz yaz dur, belki bulunur.
kapasite verimli, okunası şeyler vermeye kâfi gelmeyince saçmalayarak, sataşarak prim yapayım zihniyeti hadsafha. eline klavyeyi kapan da forum makalecisi oluyor zaten.
erkek yazarlar da tam yavşak.
karı kız sevdasın yemeyecekleri bir yarrak kalıyor nerdeyse. kadın yazarlar zaten zoru oynamakta, beni pohpohlayan var nasıl olsa. her türlü ünlüyüm ben 18,5 inç monitörümde.
dikkat çekeyim, kuğul olayım zihniyeti en eskiden en yeniye kadar hemen hemen herkesin kanına yerleşmiş durumda. ha, beğenilmek ve bunu istemek başka, herkes bana baksın demek başka.
yeter ki baksın demekse ucuz ürünlerin üretiminden bizzat sorumlu geliyorlar.
götüm kadar sözlükte sikim kadar ün yapacağım, am yalayacağım diyen yazarlar. cem yılmaz ın dediğin gibi;
bir hanede 35 nüfus yaşayan bu insaların evinde yoklama alınmasıdır. geçende bir evin önünden geçiyorum; içerdi numaralandırılmış aşiret bireylerinin yoklamasına şahit oldum. çırtıkeler çalışıyore.
herşey fidel castro yu bulup, hatunlarla fingirdeşirken alnının çatına mermiyi ilave etmekle ile başladı. başarısız olan operasyon, hazırlanan oyunlar tüm bütün yapılanlar sadece bizler içindi...woods, bowman ve tabii ki reznov...
yapılan fedakarlıktan sonra kendimizi rusya da mekrut metruk bir hapisanede bulmamızla birlikte, bize gene o yörenin vatandaşı reznovi aşiretinden victor reznov eşlik etmiş; özgürlüğe türlü katikulliler ile kavuşmamızı sağlamıştır; fakat o sırada yollar ayrılmıştır. aradan yıllar geçer, operasyonlar düzenlenirken en zor zamanda ortaya çıkıp bizi kurtaran reznov bir daha görememek üzüntüsünü silip atan alex mason, reznov un, beyin yıkarcasına, "dragoviç, stayner, kravçenko ol mast day!" sarfettiği sözleri ile kendi içinde misyonunu belirlemiştir.
buna rağmen başarısız olan girişimlerin yanı sıra, takım arkadaşlarımız ile birlikte olup, yine de bizde özel yere sahip olan reznov, kanının son damlasına kadar bizi savunmuştur. sürekli kulağımızda bize yön veren o repliği dolanırken, lanet okuduğu sayıların etkisinde olan mason, aralıklar ile psikolojik savaş vermektedir.
ancak şu vardır? fidel castro nun figüranını öldürdükten sonra, başarısız olan operasyon sonucu, gerçek fidel ve yeni ahbapları olan dragovich ve kravchenko, neden mason u öldürmek yerine onu sağ bırakmıştı? evet, gerçekten operasyon tarihine adını altın harfler ile yazdıran bu adamı bir çırpıda ziyan etmek olmazdı; beyin yıkama ve o her daim şikayet ettiği sayıları yorumlama yetisi. artık robotunuza istediğimizi yaptırabiliriz düşüncesi...
buna rağmen neden mason, kendisini hapisanede buldu ve brain washed tan sonra bulunması gereken safta savaşmadı? cevap iradeydi. bir denek olarak gerçekten direnen mason, sağlıklı eylemleri yerine getirme konusunda düşmanlarını -aslında sahiplerinı-, hizmet vermesi konusunda şüpheye düşürüyordu.
bu anda ise reznov devreye girdi; hapisaneye kapatıldıktan sonra komutayı devralan reznov gerçekte yapması gereken misyonu konusunda, şartlardırmaya devam etti; onlar ölmeli! kaçıştan uzun bir müddet sonra ansızın ortaya çıkan reznov ile yanyana çatışan mason.
aslında hikayeyi flashback ile dile getirmesine vesile olan sorgusunun sonlarında, beyne hükmetmek konusunda tutulduğu deneyler sonrası, komutayı ele alan reznov un hapisaneden kaçıştan sonra ölmüş olduğunu öğrendi, peki bu zamana kadar yanyana çatıştığı adam kimdi? cevap ise yine kendisiydi, kişilik bozukluğuna kadar giden mason, reznov un rolünü üstlenmiş fakat kendi karakterini de ihmal etmemişti, fakat bunun da farkında değildi 2 kişiyi yaşıyordu. onca zaman sonra steiner i öldürenin gözünün önünde reznov olduğunu bilen mason, aslında bunu bifiil gerçekleştirenin kendisinin olmasını kabullenmek zordu; reznov u özgürlüğe kavuşurken kaybetmişti.
"for you mason, not for me!" özgürlük sadece mason içindi ve ona göre bu sadece bir misyondu ve büyük bir fedakarlık yapmıştı.
bunun farkına vardıktan sonra call of duty world at war ı oynadım sırf reznov için lan. neyse unuttum dedim, ghost u yaktılar yine depresf oldum.
bilsem yaşadığını rusya da hazır vizeler de kalkmış askerlik anılarını dinlerdim tertip...
attığı golden sonra, gol sevinci olarak çıkarıp çimlere vurma eylemini yapmaktır. mesela bir nouma niye eline şortuna soktu ki? çıkarıp çimlere vuracaktı. ya da bir guiza ya da ali lukunku yapmalıydı bunu, marjinal olmak bunu gerektirir. avrupa futbolunda olmasa da lokal alanda söz sahibi olabilirsiniz.
vardır böylesi efendim, sorsanız sevmez atar tutar bu yobik insanlar. 30 ağustos, 23 nisan, 19 mayıs, 29 ekim günleri çalışma günlerine denk gelince "tatil yaparlar inşallah" diye iç geçirirler. haftasonuna denk gelirse de üzülürler.
günlerden birgün, yine her zaman ki gibi metrobüsün o 34a.zip modunda yolculuk ederken müzik dinleme ihtiyacı hissettim, eh otobüs bildiğin ziplenmiş, elim havada, hiçbir yere temas etmeden yolculuk edebilirken bunu yapmaz gerçekten marifet!
allem edip kullem edip, elimi cebime sokmayı başarmıştım. o da ne?! kulaklıklar birbirlerine dolanmış, hadi aç açabilirsen. neyse buradan geri dönülmez diyip başladık uğraşmaya her harekette farklı insanların farklı uzuvlarına temas ediyorum. bir yerden sonra insanlar da kıllandı; fordçuluk mu yapıyor yoksa cepçilik mi diye. iki tarafı da boklu değnek yani. artık insanlar iyiden iyiye rahatsız olmuş olacaklar ki uff puf etmeye başladılar. tam da o esnada kulaklıklar birbirlerinden ayrıldı. maaşallah öyle bir dolanmış ki açana kadar sabah sporunu yapmış oldum.
artık işlem tamamdır, açıcaktım ogün şanlısoy dan bakim gel cılız* ı sallayacaktım kafayı. tam açmaya niyetlendiğimde mavi ekran almamak adına Allah a sığındım;
bina önünde tanımadığın biriyle kapının açılmasını beklemek şeklinde olacaktı; fakat mâlumunuz efendim, karakter sıkıntısı.
bazen evinize gidersiniz, aynı anda sizle beraber biri daha çıkar bina ve genelde tanımadığınız biri olur. siz öndeyseniz zile basılır, tabi gelen kişi de sizin zile bastığınızı gördüğünden kendi ziline basmaz, kapının açılmasını bekler. şöyle bir tablo ortaya çıkacaktır.
1.
siz kapının açılmasını beklerken, kapının otomatiğine basan olmaz ve yandaki elemana biraz mahçup olursunuz. içinizden, "hadi lan açıııl" diye feryat edersiniz kimi zaman. ya da;
o kişi sizden önce zile basar ve kapının açılmasını beklersiniz. kapı açılana kadar bir sümlüm püklüm olursunuz, kendinizi o elemanın yanında sığıntı gibi hissedersiniz azizim.
sıfatlarına bakarak kötüye yorduğum düşünceleri kafamdan bir türlü atamıyorum o oturanları gördükçe...
ya aga ben denedim bizzat ya; dübür avuçluyor, hani canınınz sıkılır boş anınıza burnunuzu karıştırırsınız ya, aynen öyle bir kıvraklıkla içeri sokulma girişimlerinde bulunuyor. bir de rahat edemedim anasını satayım, kestaneyi çizdirmemek için kaykılmaktan bir hal oluyorsun; dinleneceğine hırpalıyor seni.
hayır elinde tespih sallayan dayının yüz ifadesine bakınca gizli ibnelik sezinlemedim değil, bir kere götünün kemiklerine batıyor efenim, sen nasıl rahatlıyorsun ki? bazıları kendilerinden geçiyor sözlük, bakıp ibret alınasıcalar.
bizim burada çırtıkeler var. kendi aralarından konuşuyorlar falan, anlamıyorum tabi. köşe başında, alaturka tuvalette büyük hacet giderme pozisyonunda kendi aralarında şakalaşıyorlar. canım sıkıldı sohbet etmek istedim
ben de öğrendiğimi söyliyeyim, belki muhabbet açılır diyerekten yanlarına sokuldum.
+bijuteri?
-...? (sağut park sessizliği)
+ee bijuteri?
-sen ne diyorsun oglum?
türkçe de biliyorlarmış, neyse bijuteri konusunda mutabakata varamadık. palyanço zane de şansımı deneyeceğim.