son günlerde alenen açıkça yapılan olay. bunu kısaca kobane, işide karşı savaşmaları ve tayyip muhalefeti denkleminde değerlendiremeyiz.
cemil bayık ile röportajında kullanılan ifadelerden de görülüyor. http://www.bbc.com/news/world-europe-33818282
bugünkü saldırılar karşısında pkk ile çatışma paragrafında kullandıkları cümleler kendi niyetlerini açığa çıkarmaktadır. http://www.bbc.com/news/world-europe-33844246
yazıdan alıntı; "A ceasefire in the long-running conflict with the group appeared to disintegrate in July, when Turkey began bombing PKK camps in northern Iraq, at the same time as launching air strikes on IS militants." görüldüğü üzere çatışmamazlığı bozan sebep, türkiyenin kuzay ırak pkk kamplarını bombalaması olmuşmuş.
yine bugünkü pkk saldırısına referans olarak; "Following the attack on the military helicopter in Sirnak province, Turkish helicopters bombed Kurdistan Workers' Party (PKK) targets in retaliation."
in retaliation ile anlatılmak istenen rövanş yani meşru müdafa hakkı tanımı.
tarafsız bbcden farklı bir bakış açısı beklemek saflık olurdu. bizleri zaten yıllardır kandırıyorlar ve manüpile ediyorlardı. türkiye halkı eskisi gibi değil. bbcnin atladığı konu bu.
yeni nesil akımdır. çözüm süreci sonrası açıkta kalan bazı eski düzen adamları kendilerine yeni bir kapı aramışlar ve en uygun olarak pkk-kandil tandemini bulmuşlardır. en belirgin özellikleri ise yurtdışında kürt konferanslarına katılırlar, 3 ayda bir kandile çıkarlar. tipik amerikan destekli solcu görünümlü disposable herolardır. bu dangalaklar kandile ve pkkya akıl hocalığı yaparak güya muhalif kesim olduklarını sanırlar.
ingilterede 2013 100 kadın arasına giren mısır kökenli blog yazarı. türkiye aleyhine yazılar yazmakta ve bilimum türk medyası tarafından yazıları paylaşılmaktadır. türkleri eleştirirken herkesi aynı kalıba koyması tipik avrupalı yaklaşımı. gerçi şahsen avrupalı değil de sonradan onlardan olanlardan.
kendisiyle iki gündür twitterda atışmamız oluyor. bakalım hayırlısı.
nyt de yazıları çıkan ve hacı bayram camii ni işid üssü olarak tanıtan gazeteci bozması. http://www.nytimes.com/20...rce-of-isis-recruits.html
neocon olduğunu belli etmesine itiramızı yok da kendi ülkesini bu kadar kötüleyerek batıda prim yapma devri çoktan bitti. eskiden ingilterede oturum almak isteyen , iltica etmek isteyen abilerimiz ilk olarak türkiyeyi kötülerlerdi, siyasi iltica talebi yaparlardı. sanırım bu turkish-british kızımız da aynı yolu tercih ediyor.
kendisini referans alan bizim sazan medyanın hali ise içler acısı.
Rusya başkanlık seçimlerie kadar uzanan CIA işlerinde karşımıza çıkan ajan Pierce abi ile yanındaki çaylak ve Olga ablanın başrollerde olduğu aksiyon dolu bir film. Amerika da 27 Ağustos da gösterime girdi. bizde deeli kulağındadır.
aretha franklinin 1968 yılındaki i say a little prayer albümünden bir şarkı. listelerde iki numaraya kadar yükselmiştir. güzel bir parça.
aynı zamanda eski bir ingiliz ninnisi.
This is the house that Jack built, y'all
Remember this house!
This was the land that he worked by hand
It was the dream of an upright man
There was the room that was filled with love
It was a love that I was proud of
This is the life, the life that he planned
On the love, the same old loved
In the house that Jack built.
Remember this house!
There was the fence that held our love,
There was the gate that he walked out of
This is the heart it has turned to stone
This was the house, it ain't no home
This is the love that I destroyed
On the day that I toyed with love,
In the house that Jack built,
I'm gonn' remember this house!
Oh-ohh wha-a-at's the use of crying?
You know I brought it on myself
There's no denying
But it see-e-ee-ems awful funny
That I didn't understand
Until I lost my upright man
Up on the hill
Everything stands still
In the house that Jack built
I'm gonna remember this house
Listen!
I got the house
I got the car
I got the rug
And I got the rack
But I ain't got Jack
And I want my Jack back!
I turned my back on Jack
He said he wasn't coming back
I turned my back on Jack
He said he wasn't coming back
Ohhh, Jack
You oughta come on back
Ohh Jack
You oughta come on back
To the one that you built
It's the same one that you built
You oughta come on back Jack,
Oh now Jack,
I didn't understand
Until I lost a upright man
Come on back Jack
vizyonda olan film. önce arap ülkelerinde vizyonda idi. her ülkede izleyici kitlesi faklı olmakla birlikte sonuçta ülkeyi nasıl yok ettiklerinde maşa oldular. türkiye de gösterim tarihi 28 mayıs 2013.
seyirci miyiz yoksa maşa mıyız?
muhalefettekiler için sesini duyurma aracı olarak görülür. iktidar için seçimlerden önce yapılması mantıklıdır.
bunlar dışında; dişe diş, göze göz, kora kor mücadele için seçilmiş yol ise son derece saçmadır. şimdi senin %50 oyun var. diğer %50 den oy almak için onlara karşı miting düzenler ve sert dil seçersen onların sana oy vermesini beklemek fazlaca hayalcilik olur. ha kendi %50 oyunu elinde tutmak için bu yolu seçiyorsan zaten ibre eksiye dönmüş demektir.
görünen o ki; sonbaharda bizleri seçim bekliyor. yoksa eyleme mitingle cevap vermek, sert dil kullanmak başka şekilde açıklanamaz.
türkiye de her kesimde bolca mevcut olandır. malesef demokrasi araç olarak gerçek emellere ulaşmak adına kullanılır.
apolitik yaklaşımla; iktidarımız ve muhalefetimiz demokrasiyi bilmemektedir. iktidarımız bunu diktatörlüğe çevirme yarışındadır. muhalefetimiz ise iktidarı ele geçirme ve sonrasında bunun üstüne yatma heveslisidir.
hatırlayalım. recep tayyip erdoğan, bir şiir okuduğundan hapse atılmıştı. o günlerde bunu çokça protesto etmiştik. üniversitede iken metalci sakalımdan dolayı dışarı atıldığımda muhafazakar arkadaşlarla bunu protesto etmiştik. peki o günlerde demokrasiyi ağzından düşürmeyen sağcı kesim bugünlerde bunu tamamen unutmuş durumda. kendi zengin yapısının devamını koruma derdinde.
diğer taraftan bugün recep tayyip erdoğanı diktatörlükle suçlayan bazı eski solcular, sanatçılar ise o günlerde rejimi savunmak adına taklalar atıyorlardı. meydanlara dökülmüş olan insanları aşağılıyorlardı. kısaca tatlı su balığı muhalifleridir onlar. yapacak çok işi olduğunu söyleyen memmet ali alabora gibilerini kasettiğimi anlayabilirsiniz. 12 yıl önce ben üniden atılırken*, ülkeyi terketmek zorunda bırakılırken neredeydin ey memoli? sen o zamanlar dizini çekiyor ve malum düzende iyi kazanıyor ve villanda oturuyordun.
bazıları ise zaten demokrasi ile yakından uzaktan alakaları yok. onların amacı yakıp yıkmak, karışıklık çıksın, ülke zayıflasın ve kendilerine muhtaç hale gelsin derdindeler. onların zaten demokrasi ile dertleri yok.
biz demokrasiyi, insan haklarını bilmiyoruz. nerede neye tepki vereceğimizi bilmiyoruz. sokaklara dökülerek, yakıp yıkarak elde edeceğimiz hakların da başkası tarafından yine sokağa çıkarak yakıp yıkılarak elimizden alınacağını kavrayamıyoruz. anarşiyi meşrulaştırıyoruz. yakıp yıkmayı legalleştiriyoruz. hatamız burada.
inadına demokrasi inadına insan hakları.
2002 değişim isteyen türkiye nin karşısına şans olarak çıkan ve o zamanlar bizim gibi gerçek demokrasi isteyenlerin desteğini de alan yenilikçilerin 2013 ve sonrasındaki geleceğidir.
ekonomi; temeli kemal derviş acı reçetesi olan programı devam ettirerek bugünlere gelmiştir. ekonomide yapısal reformları yapamamıştır ve tüketime dayalı sistem devam ettirilerek statükoya karşı durulamamıştır. kendi yayın organlarından iki eleştiri; http://www.zaman.com.tr/i...modeli-kaldi_2088984.html http://www.zaman.com.tr/i...i-ve-sonrasi_2090315.html
siyaset; 90lı yılların refah, anap, dyp, chp, asker, medya gibi baş aktörlerin yerlebir edildiği 2002 seçimleri arefesindeki genel toplum desteğini
bugün yanlış uygulamalar ile kutuplaşmaya çevirmiştir. haklı olduğu konulardaki sert tavrı ile demokrasinin içlerine sindirilemediği görülmüştür.
2007 yılına kadar mağdurluk bir nebze prim yapıyordu ve bunda da haklılık vardı. iktidar olmuşlar ancak devlet olamamışlardı.
2007 seçimleri sonrası oluşan siyasi yapı ile tek parti zihniyeti korkuları akp yi esir almaya başladı. buna muhalefetin de yerli yersiz tepkileriyle çanak tutması, demokrasi dışı sonuçları doğurdu. halk olarak yalakalığı seven yapımız gereği kraldan çok kralcılar piyasada görünmeye başladı. ışığa yönelen sinekler misali ampül ve etrafı istenmeyen haşeratlarla doldu.
buna karşın muhalefetimiz de kendini yenileyemedi. sosyalizmi ağzından düşürmeyenlerin ulusalcı ve en azılı birer vatanseverlere dönüşmesi anti akp den alkış toplasa da sosyalizmin temel ilkeleriyle çelişmesini gizleyemedi. kendilerini buna inandırmaları da ayrı bir tez konusu zaten.
kültürel bakışlarda da muhafazakar yaklaşımlar kendini hissettirse de, karşısındaki cephe de fazla birşey üretemediğinden sıkıntılı süreç çok fazla oluşmadı.
2002 de ki rüzgarı kaybetme noktasında olan bir akımın *, geçen bu 11 yıllık süreci tekrardan değerlendirmesi ve özüne dönmesi hepimizin yararınadır. türk halkı gerektiğinde o değişimi yeniden yapma kudretine sahiptir.
muhalefet; zaten değişime kapalıdır. onlar kapsam dışı. gönül isterdi ki gerçek bir sosyalist akım oluşsun ve türkiyeyi şaha kaldırsın. böyle gereksiz 1 mayıs çatışmaları ile taksimde entel-dantel solculuk naraları atmakla olmuyor.
3. köprünün 3. havalimanının istanbula olması sevindirici gelişme gibi görünmekle birlikte göçü ve dengesizliği tetiklemektedir.
3. havalimanı yalova taraflarına yapılarak istanbul bir nebze olsun rahatlatılabilir ve diğer şehirlerin de gelişmesine katkıda bulunabilirdi.
stratejik olarak hatalı kararlar olarak görülmektedir.
yazarın üzerinde çok fazla düşünmeden açtığı ve kendince bir yargıya ulaşamadan kelimelere döktüğü başlık çeşididir. genelde bu başlığı açanlar ergen sınıfından olsa da asıl sorun kendini ifade edememe ile alakalıdır. sosyal medya terimlerinde yerini almıştır.
nereden başlasam, nasıl cümleye girsem bilemiyorum. uzun uzadıya yazmak ta gelmiyor içimden. önce tespitlerimiz gelsin;
-gelişen ve değişen türkiye de değişmeyen tek sektörlerden birisi olması. 70li yıllardan bu yana hızla gelişen ve değişen türkiye de her türlü ideolojik yapı devleti yönetmiştir, türkiye her türlü durumla karşılaşmıştır. ekonomik krizler görmüştür, askeri darbeler geçirmiştir, sağlık skandalları görmüştür. bütün bunlar sonucunda her sektör kendini yenilemiş ve gelişime ayak uydurabilmiştir. bugün siyasi, ekonomik, askeri, dini, eğitim yapımız gelişim gösterdiği halde futbol sektörü değişmemiştir. yada değişim dar bir alanda kalmıştır.
-dernek yönetimi şeklinde olan kulüp yönetimlerinin ayakta durabilmesi için taraftar gazına ihtiyacı olması. bu yüzden ortamı germek, gereksiz yere yıldız futbolcu transferi etmek, kulübü kendine ve yönetim kuruluna borçlandırmak, bu borçlandırma ile kulübün geleceğini satın almak.
-taraftarlığın çıkar ilişkisine dayalı olması. altında hiçbir etnik köken, dini ve mezhepsel farklılık, siyasi ve politik farklılık, sınıfsal ayrım gibi sosyolojik etkenler olmamasına rağmen takım tutmanın ilahi bir yapıya çıkarılması yada öyle gösterilmesi.
-futbol dışı unsurların futbolu kullanması ve futbolu yönetenlerin özerkliğe kavuşamaması. medya ve siyasi yapının futbolla içli dışlı olması. medyanını rating, reklam geliri gibi ekonomik sebeplerle meselelere sağduyulu yaklaşmaması, siyasi yapının da futbolu ve taraftarları rant ve oy deposu olarak görmesi.
-futbolcuların, yöneticilerin bulundukları konumu sağlama almak için taraftara oynaması. formasını öpen, ağlayarak konuşan, kulübü için canını vereceğini söyleyen futbolcuların aslında senin benim duygularımızı sömürüyor olması ve sen,ben eve otobüsle dönerken o yanımızdan jipiyle geöiyor olması. taraftarın yanında olan, kulübün hakkını yedirmeyen, etrafa bağıran çağıran yöneticinin senin ödediğin bilet parasıyla şu anda monaco da tatil yapıyor olması.
tespitler eksik olabilir. şu anda aklıma gelenlerdir. sonradan eklemeler yapabiliriz. peki bu tespitler sonrası ortaya çıkan sonuçlara bakalım;
- değişime ve gelişime kapalı futbol sektöründe yeni insanlar ortaya çıkamıyor. dar bir alanda ve 100 kişiyi geçmeyen insanlar etrafında bu olaylar dönüyor. hala ahmet çakar, hıncal uluç, gökmen özdenak gibiler söz sahibi oluyor. arkadan gelen birkaç tane de bunlara özeniyor. rok gibi.
- kulüp yönetiminin dernek şeklinde olması işadamlarını bu tarafa çekiyor. adını bilmediğimiz, ne iş yaptığı belli olmayan bazıları da rant uğruna kulüplere yakın olmak istiyorlar. formül çok basit; ihalelerde söz sahibi olmak, iş görüşmelerini bağlamak için kulübe yakın ol, medyada sıkça görün, taraftarın hoşuna giden açıklamalar yap, rakibi suçla ve ihaleyi kap, cebi doldur. bu düzen ile kulüpler kendi zenginlerini yaratmıştır ve tek destek kaynağı ise masum taraftarların duygularıdır. kendisi yerine gelenleri engellemek için seçilen yol ise daha vahim olanı. kulübü kendine borçlandırma yoluna gitmek ve ben gidersem kulüp batar havasını uyandırmak.
- ekonomik olarak katkısı büyük olunca futbol dışı unsurların buralara gelmesi kaçınılmazdır. mafyavari yapıların kurulması, siyasi yapının futbolu kullanması artık kanıksanmış bir durum.
medyayı anlatmaya gerek yok sanırım. nerede boktan adamlar var onlara mikrofon uzatıyorlar. olayları kaşımayı marifet sayıyorlar. ateşe benzin taşımakla meşguller.
sonuç; yapılacak çok iş var. ilki kulüplerin yönetim şekillerini değiştmekle başlayalım, gerisi gelir.
senaryosu ve işleniş tarzı zamanı ile birbirinin kopyası olan filmlerdir.
amerik bunu çok sever. biz de olunca senaristleri, yapımcıları itin g.tüne sokarız ama bakın hele şu holiwuud muuvilerine. olympus has fallenve white house down. aralarına sadece karbon kağıdı koymuşsun gibi. ayrıca filmlerin çıkış tarihi de birbirine çok yakın.
gerisine linkten bakın.
sebebi çok eskilerde olandır. 90 dünya kupasında almanların yaptığı iğrençliklerle başlayan bir alman futbolu nefreti ve sonrasında bayernin almanya da tekel oluşturması ile artan nefrettir. kulüp resmen bütün alman futbolunu yönetiyor, istediği uygulamayı getiriyor.
tabi bizim türkiye den bunlar görülmediğinden "aaa ne güzel alman futbolu, forza bayern münih" şeklinde yaklaşımlar oluyor.
kazın ayağı öyle değil.
bir zamanalr teknolojide abd nin önünde giden, uzaya ilk açılan rusların bulduğu icatlardır. en hoşuma gideni ise semaver. bildiğin semaver. meğer rus icadıymış.
turist vizesi 2 aydır. uçakla gelindiğinde alınır. karayoluyla gelindiğinde kapılardan verilmez. konsolosluklardan alınması gerekmektedir. ülkeye girişten en geç 3 gün içerisinde polise kaydınızı yaptırmanız gerekmektedir.
iş vizesi ve yaşama izni ise devlet migrasiya dan alınır. gerçi alınması amerikan vizesinden daha zordur.
azeri ile evli adamı dahi süründürürler. koca fabrikası olan yada milyonluk projeleri olan işadamlarına bile vize vermezler. devlet migrasiya hizmeti için bahane çoktur.
sadece bana mı öyle geliyor denilen durumdur. düşünün ki bir dizi minimum 90 dakikadır. bu 90 dakikada olan biten sadece uzun uzun konuşmalar ve trip atmalar ise dizilerin fragmanlarını izlemek yetiyor. gerisi faso fiso. sanırım reklam verenler de bunu keşfetmiş olacak ki fragman arası reklamlar daha çok oluyor. can alıcı noktada reklam vermek daha mantıklı tabi.
sosyalist sistemle bazı kalemleri ortak kullanmakla birlikte; en az iki yıl garantili düzenli gelir getiren bir iş, kalacak yer sorunu olmaması, sosyal güvence ve sosyal çevredir.
92 yılında fatih terim ile akdeniz oyunlarında şampiyon olan jenerasyonun türkiye yi tarihindew ilk defa 96 avrupa şampiyonasına taşıması, bu jenerasyona gelen takviyelerle 2000li yılların muhteşem jenerasyonu, 2005lerden sonra sadece arda yı çıkaran türk milli takımı.
jenerasyon öyle takımlarının en iyi oyuncularını milli takıma çağırmakla olmuyor. sürekli beraber oynayan oyuncularda ısrarcı olmak gerekir. bu oyunculara uygun bir sistem kurgusu olmalı. başarı kendiliğinden gelir.
elde edilecek hakların bir süre sonra sorgulanmasına yol açacaktır. kendi içlerinden çıkacak bir muhalefetin de demokratik hak taleplerini silahla dile getirmesine ve herşeyin başa dönmesine sebep olur.
ayrıca karşı tarafta inanılmaz bir nefret duygusu oluşturduğunu da unutmamak gerekir.
project management body of knowledge nin kısaltılmış halidir. pmi(project management institute) tarafından yayınlanır. basit bir anlatım dili vardır.
proje yönetiminde görev alan yada görev almak isteyen arkadaşların bakmsaı gereken kaynaklardan birisidir. özellikle mühendislerin yönetimdeki eksikliklerine cevap niteliğindedir.
kocası talihliler arasından gelmediyse formata aykırı değil mi?
ayrıca fonda adele den "someone like you" geliyor. tez zamanda ayrılık mı var yoksa. yabancı slow müzik olsunda ne olursa olsun mantığı işte.
edit: başlık başa kaldı. halbuki hekesler yazıyordu amma.