akilah azra kohenin üçleme şeklinde yazdığı serinin ikinci kitabı.
fi ile başlayan dopdolu macera Çi ile devam ediyor ve tadı damağınızda kalarak son buluyor.
Akilah azra kohen tarafından 3 kitap şeklinde yazılmış serinin ilk kitabı.
iyi bir kitap okuyucusu oldugumu düşünüyorum. Lakin bu kitabın yeri bende bambaşka. psikoloji, felsefe, aşk, ihtiras, seks, hayatın içinden karakterlerle yoğrulmuş dopdolu bir eser. ikinci kitap Çi de aynı şekilde okunması gerekenler listesine alınmalı ki zaten Fi oyle heyecanlı bir yerde kaldı ki. Çi'ye devam etmemek imkansız. Serinin son kitabı Pi şubat 2015 gibi raflarda yerini alacakmış efendim. heyecanla bekliyoruz *
bol bol güldüm okurken, zaman zaman üzülsem de okuduğum sürede bana keyifli vakit geçirtti.
ha edebi bir tarafı var mı derseniz tabiki hayır.
yine de yazara haksızlık etmeyelim yazarım diye ortada gezen bir çoğundan iyi kullanmış kalemini.
dizüstü edebiyat serisi yazarları içlerinde bence en iyisi.
30 kuruş değerindeki çayı ısmarlamamak için 40 takla atan insanlar var. Maası 3500 TL nin üzerinde olanlar yapıyor bu hesabı.
Subhanallah kardeşim ben böyle insanlar hiç görmedim!!
senaristlerine lanet ettiğim dizi.
biz eric nortman reisi barda tahtında oturup etrafı sessız sessız ızlerken o esrarengız hallerıyle, uzun saclarıyla sevdık.
sız naptınız? adamı sookie denen çemçük karının köpeği yaptınız resmen.
nerde eski asi eric nerde şimdiki fino eric.
tüh sizin kaleminize tüpüreyim ben.
zıçtınız herifin karizmasına.
selimi artık o diziden *iktir etseler çok yerinde olur, ne rol kabiliyeti var ne rolünün diziye bi katkısı var. Burdan senaristlere sesleniyorum bir an önce eda gerçeği öğrensin ve selimi cinayet bürodan trafik polisliğine terfi ettirin. bu arada harun da evlenmemiş olur umarım.
şulenin bernanın ölüm kasedini izledikten sonra hastalanıp üzüntüden yatağa düşmesi gözümüzden kaçmadı zira bu işte uzaktan ya da yakından bir şekilde alakası olduğunu düşünüyorum. ercünün adamı bile olabilir o derece psikopatlaştım evet.
yarışmanın o ilk zamanlardaki heyecanının ve enerjisinin kaybolduğunu düşünüyorum.
pascal gitmesi başlı başına bir hataydı zaten,
acunun reklamları artık böğğğğ getirdi hepimize o da ayrı bir mevzu.
velhasıl taner de olmasa izlenecek gibi değil.
dönem boyunca akla gelmeyen muhabbet ve geyiklerin gecenin bir yarısı akla gelmesine neden olan haftadır bu.
sınavlar bittiğinde asla o kadar tatlı gelmez ettiğiniz muhabbetler.
memur cocugu olmak "hayır"ın ne demek oldugunu bılmek demektır.
önce hayal edip sonra ona sahip olabilmektir.
olmayacak isteklerin peşine düşmemeyi bilmektir.
bazen giyecek yedek okul ayakkabının ya da gömleğinin olmaması demektir.
harçlığını har vurup harman savurmamak, idareli kullanmayı öğrenmektir.
okumaktan başka bir çaren olmadığını, ancak okuyarak hayatını kurtarabileceğini küçük yaşlarda bilmektir.
servis şoforunun ter kokusunu en arka sıradan duyacak kadar hassaslaşan bir burun*,
en sevdiğin yemeklerden nefret edecek kadar yoğunlaşan mide bulantıları,
çizgi filme bile ağlayacak kadar duygusallasan bir bünye,
artık gizlemek zorunda olmadan yürüdüğüm bir göbek *
kalp atışlarını duyduğum anda gözümde oluşan bir damla yaş...
çay ocağının odama yakın olmasından mütevellit bugün aynen bu diyaloga şahit oldum:
çay ocağının telefonu çaldı, arayan çay istiyor haliyle *
-mihriban hanım bize 3 çay.
-...
- alo ordamısın mihriban bize 3 çay getir.
- tamam. (çattttt telefonu kapatma efekti)
hemen ardından mihriban bombayı patlatıyor: "zıkkımın kökünü için, içti içti doymadılar çaya bir türlü. pok için" *
"Onu kucakta zıplatılırken görmüştüm bir kez..."
bugunkü yazısına bu şekilde başlayan omurgasız!
bu tip insanları okuyunca dine olan bakışım değişti. benim inandığım dinle, kitapla bunlarınki aynı olamaz çünkü. yazısında niyeyse kerem altan'a değinmemiş, ahmet altan abisiyle ters düşmekten korktu herhal. ölünün arkasından konuşmak daha kolay gelmiş olmalı.