Ezanı okuyan müezzin eğer ki ezanı içten gelerek okuyorsa ve sesi de katlanılabilir düzeydeyse, insanı namaza bile başlatır. Fakat ülkemizde imamlar ve müezzinler ibadet etmeyi profesyonel, para kazanılacak iş olarak gördüklerinden; genelde okudukları ezan da insana huzurdan ziyade eziyet veriyor maalesef.
Hristiyan olan bireylerin inandığı önermedir. Bunda çok da şaşılacak bir şey yok. inanan her birey; kendi inandığı dinin doğru olduğuna kanaat getirmiştir ve dinler sadece kendisine bağlı bireylerin cennete gidebileceklerini iddia ederler. Misal olarak islama göre sadece müslümanlar cennete gidebilecekken, hristiyanlara göre sadece hristiyanlar, musevilere göre de sadece museviler cennete gidebilecektir.Şimdi biz genelinin müslüman olduğu bir ülkede yaşayan bireyler olarak; hristiyanlar da cennete gidebileceklerine inanıyorlar ama ne kadar büyük bir yanılgı içerisindeler mealinde çıkarımlar yapıyorsak; çoğunluğu hristiyan olan bir ülkedeki bireyler de; kafir müslümanlar. Aslında hep cehennemde kalacaklar ama o kadar saflar ki cennete girebileceklerine inanıyorlar mealinde çıkarımlar yapıyor olabilirler. Kısacası bu işler biraz sakat. Kimin nereye gideceğini yaradandan başka kimse bilemez gençler.
Daha ne bereketi bekliyorsun denilesidir. Ben olsam o amcaya kendisinin nasıl meydana geldiğini, nereden çıktığını sorardım. Daha ne olacak, seni dünyaya getiren de bir kadın sonuçta. Kadının olduğu yerde bereket olmasa kendisi de olmazdı. Ama anlayamaz bu kafa. Kendisi ne bereket götürüyormuş gittiği yere. Çok merak ettim şimdi.
Çocukluğumda böyle bir dizi vardı. Dizi sektörünün şimdiki gibi gelişmediği ülkemizde, bir dönem hemen hemen bütün hanımların seyrettiği bir diziydi hatırladığım kadarıyla.
interraille ilk olarak öğrenciliğim sırasında staj yaptığım Hollanda'da karşılaşmıştım. Gidiş-dönüş 150 euro verdiğim Amsterdam-Frankfurt tren seferinde tanıştığım koreli bir çocukta vardı. Adam bana interraili anlattığında bön bön bakmıştım. Eğer avrupaya seyahat ediyorsanız ve ben gezerim arkadaş, duramam yerimde diyorsanız mutlaka kullanılması gerekendir. Fakir işi değil, akıllı işidir kesinlikle.
Eskiden beni fazlaca rahatsız eden insan tipiydi. Fakat zaman içinde ağzını şapırdatarak yemek yiyen o kadar insan gördüm ki; artık çok da rahatsız olmuyorum.
ilk tavsiyem Richard Bach'ın Martı Jonathan Livingston romanı olur. Bu arkadaş hiç kitap okumadıysa uzun ve komplike romanları okumayacaktır. Bu kitap en azından uzun değil ve romanın kahramanı olan Jonathan sıkıcı bir karakter değil. Eğer yabancı kitap okumak istemiyorsa Tarık Buğra'nın Yağmur Beklerken isimli romanını öneririm. Son 50-60 yılda Türkiye'deki siyaset anlayışında pek de bir şey değişmediğini görüp hayıflanabilir ama romandaki karakterler ve konunun nispeten eğlenceli işlenmiş olması, ilk defa roman okuyacak insanı kitaptan uzaklaştırmayacaktır kanımca.
Tamamıyla yanlış bir önermedir. Bu ehli sünnet tv'ci arkadaşlar ve benzerleri Arabistan'da olsalar; tahminimce dine, dinde olmayan şeyleri sokmaktan halkın ortasında idam edilirler. Arabistanlılar vehhabi sonuçta ve vehhabiler böyle tarikat işlerini falan hiç sevmezler. O yüzden bu adamlar Türkiye'den başka bir yere gitmezler maalesef. Laik bir müslüman ülkesinde yaşamanın verdiği dini özgürlük ortamında, laikliğe karşı çıkmaları da son derece ironik bu arada.
Vakti zamanında ülkenin önünü açmak uğruna kendi düşüncesiyle taban tabana zıt bir partiyle koalisyon yapmış ama bu hamlesi partisini baraj altında bırakmıştır. Şimdi bu adamın tekrar aynı hatayı yapmak istememesi gayet doğaldır. Malumunuz bu adamlar aksak tepsek koalisyonda ülkeyi darboğazdan çıkarmaya çalışırlarken, kenarda bekleyen hazırcılar bundan istifade edip bedavadan başa geçmiş ve zaman içinde güçlenmişlerdir. Belki bilmiyorsunuz ama memleketin bir çok yerinde biz zamanında Bahçeli'ye oy verdik ama o gidip solcularla işbirliği yaptı diyen insanlar bulunmaktadır. Diğer sağ partiler senelerdir MHP-DSP koalisyonu üzerinden Bahçeli ve MHP'ye çakmaktadırlar. Durum böyleyken siz Bahçeli'nin yerinde olsanız tekrardan koalisyona girer misiniz? Ben olsam girmem.
Eskinin ağlayan siyasetçisi. En iyi başardığı şey, olup olmadık şeylere ağlamasıydı. Son zamanlarda mensubu bulunduğu partiden rahatsızlık duyduğu ayan beyan ortada olmasına rağmen, bu duygularını dışarıya çok belli etmemeye çalışmakta. Her şeye rağmen benim gözümde temiz bir siyasetçi profili çizmiştir ama Melih Gökçek ile ilgili açıklayacağını belirttiği mevzular hakkında hala konuşmamıştır. Dört gözle bekliyoruz anlatacaklarını.
Duygularıma tercüman olan başlıktır. Bu ne arkadaş. insanın ekranın sol tarafına bakası gelmiyor. Özellikle bugünden sonra buranın yaş ortalamasının çok çok düşük olabileceğiyle ilgili ciddi şüphelerim var. Bu ergen arkadaşların başka derdi de yok sanırsam. Kafayı başka şeylere yormaya da çalışın biraz gençler.
Öncelikle belirteyim, alevi değilim. Fakat bu kadar malca, gerizekalı insan beyanına birşeyler yazmazsam olmaz. insanları ayrıştırmayı ne kadar çok seviyorsunuz. illa ki suriye, ırak gibi mi olmak istiyorsunuz arkadaş ya. Bu vatana her mezepten, dinden ve ateistlerden çok da faydalı insanlar çıkmıştır. Biz burada beraberce, kimseyi aşağılayıp, dışlamadan, ötekileştirmeden yaşayıp gidiyoruz. Ama siz mutlaka ayrışmak ve ayrıştırmak istiyorsanız; böyle mal mal beyanlarda bulunacağınıza gidin memleketten. Siz de rahat edin, biz de rahat edelim.
Dün geceye bakarsak hepsi kazandı. AKP'liler kutlama yaptı, CHP'liler kutlama yaptı, HDP'liler kutlama yaptı, MHP'de çok bir kutlama görüntüleri görülmedi ama Bahçeli seçimden başarılı olarak çıktık açıklamasını yaptı. Eeeeee. O zaman gerçekten kim kazandı, kim kaybetti?
Not: Aslında kimin kazandığını bilmem de, en başarılı çıkan parti belli ama dilim varmadığından yazamıyorum açıkçası...
Ya tatildedir ve tatilini bölmek istemez ya da kendini über bir şahsiyet zannediyordur. Türkiye'de hiç bir siyasi parti kendisinin üstün yaşam şeklini, kafa yapısını, sosyolojik gelişmişlik seviyesini temsil etmiyordur. En azından kendisi öyle olduğunu sanıyordur. Kısacası maldır.